Aklı başında her anne baba istiyor ki “Çocuğum, ergenlik çağının sonuna geldiğinde;
Çevresindekilere sevgi, saygı gösteren; söylenen söze kulak asan, özgüvenli, özsaygılı, tutarlı bir kişi olsun.
Ailesine olduğu kadar da ulusuna, ülkesine; giderek bütün insanlığa karşı olumlu duygular taşısın.
Sağlıklı duygular geliştirsin, güçlü düşünceler edinsin ve duygularını, düşüncelerini, eylemlerini uygun yer ve zamanda ortaya koyabilsin.
Kendini başarıyla yönetsin.
Kendini gerçekleştirme yolunda kararlılıkla ilerlesin.
Başarı gösteremediği durumlarda yılgınlığa düşmeden, yeniden kolları sıvayabilsin.”
Bir anne baba, bunları ve bunlara benzer nitelikleri çocuğuna kazandırmak istediği halde çoğu kez bunu başaramıyorsa, bu anne baba, bir yerlerde, eksik ve yanlış tutum ve davranış sergiliyor demektir.
İyi Çocuk Yetiştirmek için Anne Baba, Nasıl Bir Tutum ve Davranış Göstermelidir?
Anne baba, çocuğa, yukarıda sıraladığımız ve onların benzeri nitelikleri kazandırmak için, şunları başarmak durumundadır:
Önce kendi eksik, yanlış tutum ve davranışlarını giderecektir.
Çocukla sağlıklı iletişimi, ona yardımcı olmayı en çok, anne babanın eksik ya da yanlış tutum ve davranışları engelliyor.
“Çocuğumla ilişkilerimi bozan, dolayısıyla çocuğumun sağlıklı bir kişilik geliştirmesine engel oluşturan tutum ve davranışlarım nelerdir?” diye düşünen anne babanın, şu duygu, tutum ve davranışları çıkabiliyor karşına:
Aşırı korkular, kaygılar geliştirmiş olduğunu görüyor. Öfkesini denetlemede zorlandığını fark ediyor. Bunların etkisiyle çocuğuna abartılı ya da az ilgi gösterdiğine; türlü baskı ve şiddet uyguladığına tanık oluyor.
“Aşırı kaygı, korku ve aşırı öfke”, aileyi ve toplumu sarsan üç tehlikeli duygunun adıdır. Aşırı korku ve kaygılar, kişide depresyona yol açıyor. Öfke de kişiyi baskı ve şiddete yöneltiyor.
Anne baba, sıklıkla bu tür duygu ve tutumların etkisinde davranışlar sergiliyorsa, oturup “Ben neden böyle davranıyorum; bunlardan yakamı nasıl kurtarabilirim?” diye düşünmelidir.
Kendi başına ya da bir uzman yardımıyla bu konularda bilinçlendiğinde, anne baba şunu fark ediyor:
Anlıyor ki çocuğuna yönelik aşırı korkuları, kaygıları, öfkeleri ve çoğu kez, onların yol açtığı abartılı ya da az ilgisi; çocuğuna baskı ve şiddet uygulaması, ya bilgi ve bilinç eksiğinden, özgüvensizliğinden ya da önyargılı oluşundan kaynaklanıyor.
Öyleyse, anne babanın bu konuda ilk işi, bu eksik ya da yanlışlarını gidermenin yolunu bulmak; ardından da bunları gidermek gibi zor bir işi başarmak olmalıdır.
· Çocuğuyla sağlıklı iletişim kurmayı öğrenecektir.
Bunun için ilk işi, çocuğunu koşulsuz sevgi ve ilgisiyle beslemek olacak. Unutulmamalı ki sağlıklı, dengeli, doyurucu sevgi ve ilgiye çocuğun, hava kadar, ekmek kadar, su kadar gereksinimi vardır. Sevgi eksikliğinin yeri, başka hiçbir şeyle doldurulamıyor. Ailenin ve toplumun ruh sağlığını, başka hiçbir şey, sıcak, yakınlaştırıcı bir duygu olan sevgi kadar dengeleyemiyor. Sevgi, ilgi, tüm olumsuz duygulara karşı bir “panzehir” işlevi görüyor.
Bu konuda, doğru iletişim yöntemlerini başarıyla uygulayabilecek düzeyde kavramayı da ikinci işi bilecek. Bu iki koşulu yerine getirmeyi başaran anne baba, çocuğuyla ilişkilerini mutlu sonuçlara götürmede zorlanmadığını görecektir.
· Çocuğuna, seçme ve bağımsız davranma özgürlüğü tanıyacaktır.
Çocuğunu sevmeyi ve onunla doğru iletişim kurmayı başaran anne babadan beklenen bir tutum ve davranış da budur. Hiçbir anne babanın, çocuğunu kendi istek ve eğilimlerine kul, köle yapmaya hakkı yoktur. Çocuğunun, özgür davranmayı deneye deneye, kendi kendine karar vermeyi; kendi istek ve iradesiyle kendini yönetmeyi öğrenmesine en güvenilir yolu, sağlıklı duygu, tutum ve davranış sahibi anne babalar açabiliyor.
Ancak, özgürlük kavramının, başıboşluk ve sorumsuzlukla karıştırılmaması gerekiyor. Gerçek özgürlük, sorumluluklarının bilincinde olan kişilerin yaşadığı özgürlüktür.
· Çocuğuna destek olacak, onu izleyecektir.
Yukarıda belirtilen adımların atılışı sırasında, gerektikçe çocuğunun yanında olacak, onu destekleyecek; öğrenmekte olduğu yeni tutum ve davranışı yerleşik durumuna getirinceye dek izleyecektir.
Çocuğa nerede, ne zaman ve nasıl destek olması, onu nasıl izlemesi gerektiğini yeterince bilmiyorsa, bunları, güvenilir bir kaynaktan tüm ayrıntılarıyla öğrenmek durumundadır. Örneğin, çocuğunu polis, jandarma gibi suçüstü yaparak, sorgulayarak değil; anne baba gibi davranarak onun, yanlışını görmesine yardımcı olacak, onun önünü aydınlatmaya çalışacaktır.
· Çocuğunu olumlu anne baba modeline tanık edecektir.
Anne baba, çocuğunu, birbiriyle sevgi ve ilgiye dayalı ilişkilerine tanık edecektir. Anne babasının sık sık kavgalarına tanık olmanın acısını yaşayan çocuk, süreğen dikkatsizlik, ilgisizlik ve huzursuzluk gibi ruhsal bozukluklardan uzak kalamıyor.
Eksik ya da yanlış Tutum ve Davranışlar Gösterilerek Yetiştirilen Çocuk, Nasıl Bir Kişilik Geliştiriyor?
Anne babanın eksik ya da yanlış tutum ve davranışları, çocuğun ya “edilgin zararlı” ya da “etkin zararlı” bir kişilik geliştirmesine yol açıyor.
Edilgin zararlı kişilik geliştiren çocuk, içine kapanabiliyor. Ağzı var dili yok durumuna düşürülüyor. Suçluluk, utangaçlık yaşıyor. Ezik, korkak, pısırık, özgüvensiz, kararsız, tutarsız, kuşkucu, kuruntulu olabiliyor. Birilerinin kendisini şamar oğlanı gibi kullanmasına açık oluyor. Tikler, fobiler, takıntılar, zorlantılar ve daha başka ruhsal bozukluklar geliştirebiliyor. Bu gibi ruhsal bozukluk tablolarını sergileyen çocuk, daha çok kendi küpüne zarar veren ekşi bir sirke oluyor
Etkin zararlı kişilik geliştiren çocuk ise; büyük olasılıkla söz dinlemeyen; dik başlı, aşırı inatçı (dediğim dedik, çaldığım düdük diyen), kural tanımayan, şımarık, sabırsız, sebatsız, saygısız, vurucu kırıcı (saldırgan, şiddet yanlısı) tepkiler gösteren bir kişi olup çıkıyor. Görüldüğü gibi etkin zararlı kişilik özellikleri taşıyan çocuk da daha çok başkalarına zarar veren tutum ve davranışlarıyla kendini belli ediyor.
Bu istenmeyen kişiliklerin yaratıcısı, elbette her zaman ve yalnızca anne baba değildir. Ancak, anne baba, çocukların yetişmesinde, ilk ve en önemli etkendir. O nedenle anne babanın, az eksik ya da yanlışları bile, çocuğun sağlıklı gelişimi için risk oluşturabiliyor.
Çok önemli bir noktayı daha vurgulayalım: Çocuklardan, edilgin zararlı kişilik geliştiren de etkin zararlı kişilik geliştiren de kötü olmayı özlediği için “kötü” olmuyor. Çocuğun kötü oluşuna, başta anne babasının; sonra da okulun ve toplumun, onun iyi bir insan olması için gerekli olan ortam ve koşulları hazırlamaması; iyi bir insan olmayı kendi çabasıyla da başaramaması yol açıyor. Bu gerçeği algılayamayan anne baba, ne yazık ki çoğu kez suçu, olumsuz tutum ve davranış gösteren çocuğunun omzuna yükleyerek işin içinden sıyrılma kolaylığına sapabiliyor.
Yazımızı Cibran’ın derslerle dolu şiirini anımsatarak bitirelim.
Sizin diye bildiğiniz evlatlar gerçekte sizin değildirler.
Onlar, kendi yolunu izleyen Hayat’ın oğulları ve kızlarıdır.
Sizin aracılığınızla dünyaya geldiler; ama sizlerin değildirler.
Sizlerin yanındadırlar; ama sizlerin malı değillerdir.
Onlara sevginizi verebilirsiniz; ama düşüncelerinizi asla.
Çünkü onların kendi düşünceleri vardır.
Onların vücutlarını çatabilirsiniz; ama canlarını asla.
Çünkü onların canları geleceğin sarayında oturur.
Sizler, düşlerinizde bile orayı ziyaret edemezsiniz.
Kendinizi onlara benzetmeye çalışabilirsiniz; ama
Onları kendinize benzetmeye kalkışmayın.
Çünkü hayat ne geriye gider ne de ilgilenir.
Sizler, evlatların ok gibi fırlatıldıkları yaylarsınız.
Yayı geren, sonsuza açılan yolda kendine bir hedef edinmiştir.
Ve okları en uzağa eriştirebilmek için kendi gücüyle sizleri gerer.
Yayı gerenin elinde seve seve bükülün
Çünkü oku atan o güç, uzaklaşan okları sevdiği kadar
Elindeki sağlam yayı da sever.
Halil CİBRAN