“İNSAN OKUDUM” ÜZERİNE
Aylar Elmi [1]
Türkiye’deki okuma yazma zayıflığıyla yazılan bu kitapta, ayrıntılı olarak bunun altında yatan nedenlerden, sorunlardan bahsediliyor.
İlk olarak sözlü kültür ve yazılı kültürün ayrımından bahsedilen kitapta sözlü-yazılı kültür ayrımı temelinde yapılan araştırmalar, bu kitaptaki sorunun nesnel zeminini oluşturabileceğimiz bilgiler verirler. Sözlü kültür Türkiye’de doğup büyümüş orta yaşlarındaki birçok kişi gibi bu kitabın yarının da çocukluğunda doğrudan tecrübe ettiği öğrenme tecrübelerini içerir.
Sözlü kültür – yazılı kültür ayrımı görece yakın bir zamanda fark edilen paradigma farklılığına işaret eder. Kavram Milman Parry tarafından ortaya atılmıştır. Sözel kültürlerde bilgi kuşaktan kuşağa, toplumdan topluma ses yoluyla aktarılır ve yüz yüze eğitim esastır. Dolayısıyla sözlü kültür kişilerin doğrudan iletişimiyle gelişir ve küçük toplulukların, köyler ve göçebe toplulukların kültürüdür. Sözlü kültür tarım toplumlarının kültürüdür. Tarım toplumlarının binlerce yıl değişmeyen geçim faaliyetlerine ve değişmeyen ya da çok az değişen tarım teknolojisinin kullanıldığı toplumlardır.
Sözlü kültürde eski bilginin aynen sonraki kuşaklara aktarılması eğitimin özünü oluşturur. Hem ezberlenmiş ‘doğrular’dan oluştuğu hem de saygısızlığın kabul edilemez olduğu yaşlılar ve ustalardan geldiği için sözlü kültürlerde bilgi sorgulanamaz, değiştirilemez, eleştirelemez. Üstelik bu doğrulara bağlılık, bütün bir toplum tarafından, geleneğe saygı değeri temelinde denetlenir.
Kısacası, sözlü kültürlerde yazılı kültürlerde olduğu gibi bireyin aklını özgürce kullanılması, öğrendiklerini eleştirmesi, itiraz etmesi, yeni düşünceler üretmesi beklenmez ve istenmez. Okuma yazma bilenlerin sayısının fazlalığı, yazılı kültürün varlığı anlamına gelmez; fiili olarak okuyan, yazan, kitap, gazete gibi yazılı kültürün varlığıdır, gösterilecek olan. Bundan sonra sık sık sözlü kültürle eş anlamlı kullanacağımız halk kültürünün anlamı nedir? Bu konuda halk bilimciler çokça yazmıştır. Halk kavramı ile sınıfsal bir yarışmanın öncelikle yönetici sınıflardan, iktidardan ve onun ideolojisinden ayrı bir kitlenin kastedildiği bilinir.
Politik bir mesele olarak yazı
Pek çok kaynak, insan dili sembolleştirilmesinin veya söz ve düşüncenin işaretlerle somutlaştırılmasının ilk biçimleri olarak mağara resimlerini alır. Ancak yaklaşık beş bin yıl önceye kadar uzanan Sümer tabletlerindeki yazının daha öncesinde kullanılmaya başlanan ve artan ticarete paralel olarak geliştirildiği düşünülen matematiksel semboller gibi kayıt altına alma, belgeleme ihtiyacından kaynaklandığı konusunda daha geniş bir fikir birliği vardır.
Sözün Plâtoncu savunusu
Düşünce tarihinde pek çok yeni kavram ve fikri dolaşıma sokan Platon’un söz-yazı karşıtlığı üstünde de ciddiyete durduğunu birçok eserinde bu konuya eğildiğini biliyoruz. Kuşkusuz ancak soylu filozofun, Atina politik hayatıyla zannedildiği kadar ilgisiz olmadığını, hatta tam aksi bir durumun söz konusu olduğunu iddia edenler, Platon’un yazıya, şiire veye ozanlara yönelttiği eleştirilen politik amaçları olduğunu da öne sürerler.
Yunus Emre’nin Ümmiliği ve Yunus Şiirlerinde Okuryazarlar
Müslüman arasında okuma yazma bilmeden, Tanrı’dan alınan ilhamla bir mucize olarak şiir söylemeye veya bilgi sahibi olmanın mümkün olduğuna inanmak, günümüzde de geçerli olmakla birlikte çok daha eskilere, muhtemelen İslam’ın ilk dönemlerine kadar izleri sürebilir. İnsan çabasıyla bilgi, ilim sahibi olabilir ancak son kertede bilgi sahibi olmak ancak Tanrı iradesine bağlıdır. Yunus Emre’ye göre aslında bilginin kaynağı Tanrı’dır.
İnsan Okudum
Bana okudum mu diye sormayın
Kitap okumadım insan okudum
Kitabı insandan ayrı görmeyin
İnsanı sınırsız umman okudum.
Okudum Okudum insan okudum
Gönül verdim şahı merdan okudum
Bahçe oldum gül açıldı dalımdan
Toprak oldum canlar geçti yolumdan
Dil bilenler anlamadı dilimde
Derdimin içinde derman okudum.