İbrahim Burhanov ile Söyleşi

Sayı 85- Ahıska Özel Sayısı (Ocak 2025)

Merhaba İbrahim Bey. Öncelikle bizi kırmayıp kabul ettiğiniz için çok teşekkür ederim. Siz, Ahıska Türklerinin vatana dönme mücadelesine gönül vermiş aydınlarımızdan birisiniz. Uzun dönem Azerbaycan’da “Vatan Cemiyeti” başkanlığını yürüttünüz. Vatana dönme konusunda söylenecek, anlatılacak çok şey var. Bunları sizden dinlemek için biz de sabırsızlanıyoruz. Ancak bu konuya geçmeden önce okuyucular öncelikle sizin kim olduğunuzu tanısın istiyoruz. Bize nerede dünyaya geldiğinizden, eğitimi nerede aldığınızdan ve bu dava yoluna nasıl girdiğinizden söz eder misiniz?

İbrahim Burhan: Benim şu an ki adım İbrahim Burhan’dır. Buraya gelmeden önce ise adım İbrahimcan Burhanov’du. Ben 1 Nisan 1957’de Özbekistan’da Namangan vilayetinin Üçkorgan ilçesinde dünyaya geldim. Henüz üç yaşım dolmadan biz ailece Azerbaycan’ın Sabirabad ilçesine göç ettik. Ahıskalılar o zamanları Sabirabad’da Ahıska köyünü kurmuşlar. İlköğretim ve lise eğitimime 1964’te orada başladım ve 1974’te eğitimimi tamamladım. 1974 yılında Azerbaycan’da Cengiz Yıldırım adında Azerbaycan Politeknik Enstitüsünün (şimdiki üniversite) İnşaat Bölümünü bitirdim. Askerliği Ukrayna’da yaptım. Daha sonra uzmanlaşmak için Moskova’ya gittim. O dönemlerde Komünist Partisi’ne üye oldum ve yaşadığımız bölgedeki Parti Komitesi Başkanı seçildim. Başkan seçildiğimden dolayı Yüksek Parti Okuluna gönderildim. Önce Azerbaycan’daki okulda iki sene eğitim aldım, sonra da 1987 yılında Moskova’ya gidip eğitime orada devam ettim. Moskova’da Rehber İşçilerin Hususi Parti Okulu vardı. Bu okulda da 6 aylık bir eğitim aldım. Bu eğitimin devamını Kiev’de sürdürdüm. Propaganda Öğretim Üyesi ünvanını aldım. Döndükten sonra da bu yönde çalışmalarımı sürdürdüm.

İbrahim Bey, çok sıkı bir eğitimden geçtiniz. Özellikle de sizin siyasi alanında uzmanlaşmanız, halkımızın vatana dönme mücadelesi için bir uzman olarak önemli ölçüde katkı sağlamıştır. Sanırım tam da Fergana olaylarının yaşandığı dönemde siz artık bu mücadelenin içine girmiş olmalıydınız?

İbrahim Burhan: Aslında Fergana olaylarından önce 1988’de Karabağ olayları başlamıştı. İlk önce Ağdam’da olaylar olmuştu. Bu meseleyle de ilgilenmeye başladık. Ardından 1989 yılında Fergana olayları patlak verdi. Bu olayların neticesinde Özbekistan’dan Azerbaycan’a çok sayıda insanımız geldi. Onlar geldikten sonra bizim cemiyetimiz ilk adımlarını atmaya başladı. Aydınlarımızdan Seyfettin Buntürk o zamanları cemiyetin yöneticisiydi. Bu cemiyet Moskova’daki Vatan Cemiyeti’ne bağlıydı. Ben de cemiyetin içindeydim. O zamanları biz, daha çok Azerbaycan’a gelen ailelerin sorunlarıyla uğraşmaya başladık. O zamanları bizim cemiyetimiz henüz resmî bir kurum değildi. Ancak 13 Ekim 1993’te “Vatan Cemiyeti” resmiyetini kazanmıştı. O dönemde de çok faaliyetimiz olmuştu.

İbrahim Bey, burada sözünüzü kesiyorum, kusuruma bakmayın. Bu meseleye ileride daha döneceğiz. Ahıska Türklerinin vatana dönme meselesi üzerinde öncelikle durmak istiyorum. Bildiğim kadarıyla Ahıska Türkleri Orta Asya’ya sürüldükten sonra sıkıyönetime tabi tutulmuşlardır. Böylesine kontrol altında tutulan bir halkın vatana dönme meselesini dile getirme gibi bir lüksü yoktu. Ancak Stalin’in ölümünden sonra sürgün edilmiş halklar vatana dönmek için girişimlerde bulunmaya başlamışlardı. Sürgün yaşamış Ahıska Türklerinden İbrahim Seferov’un anlatımına göre, halkımız 18 Mart 1957 yılında Özbekistan’nın Sırderya ilçesinde Malik sovhozunda bir toplantı düzenlemişti. Bu toplantıda Mevlüt Bayraktar şöyle bir açıklamada bulunmuştu: “Sürgüne gönderilmiş bütün halklar ana topraklarına, vatanlarına dönüyorlar, bizim de vatana dönmemiz için mücadele etmemiz gerekir.” Bu mücadelenin ilk adımları o zaman atılmış sanırım.

İbrahim Burhan: Aslında halkımızın ilk girişimleri 1945 yılında başlamıştır. 2 Dünya Savaşı, 9 Mayıs 1945’te Sovyetler Birliği’nin zaferiyle sonuçlanmıştı. Halkımız 14 Kasım 1944’te sürgün edilmişti. Savaş bitince savaştan dönen gazilerimiz ailelerini ana topraklarında bulamayınca, ailelerini aramış ve bulunca, bulundukları bölgelerde bir birlik kurmuşlardı. Gayri resmî olan bu birlik, vatana dönmek için gerekli mercilere yazılar yazmaya başlamıştı. Bu gaziler arasında kimler vardı? Mevlüt Bayraktar, Bedir Muradov, Mansur Polatov, Bekir Mustafayev ki Bekir Mustafayev “Sovyetler Birliği Kahramanı” unvanına layık görülmüştü. Ama maalesef gazilerimiz vatana dönüş için ne kadar müracaatta bulunduysa da KGB onları bastırmış ve her birini ayrıca takibe almışlar ki birleşip faaliyette bulunmasınlar diye.

Evet, daha sonra 1957 yılında bu mesele yeniden ele alınmıştır. 28 Nisan 1956’da rehabilitasyon, yani vatana dönmek için SSCB’nin Yüksek Şurası’nın bir kararı çıkmıştı. Sürgüne uğramış on bir milletin vatana dönme izni çıkmıştı ya da istedikleri yere göç edip orada da yaşayabilirlerdi. Ancak Ahıska Türklerine denildi ki “Siz SSCB’nin istediği herhangi bölgesine göç edebilirsiniz, ama Gürcistan’a gidemezsiniz.” Gerekçe de şuydu; Ahıska, sınır bölgesi olduğu için oraya dönmenize yasak konulmuştur. Mevlüt Bayraktarov’un öncülüğündeki temsilcilerimiz, 28 Temmuz 1957’da o zamanların Komünist Partisi Merkezî Komitesi üyesi İ. N. Makarov’la vatana dönme isteğimiz üzerine bir görüşme yapmıştı. Makarov’un cevabı da şöyle oldu: “Gürcistan’a dönemezsiniz ama başka yerlere göç edebilirsiniz.” Halkımız da bunun üzerine genel olarak Azerbaycan’a yönelmiştir. 1959-60’lı yıllarda 18.000’e yakın Ahıska Türkü Azerbaycan’a göç etmişti. 1962 yılında Ahıska Türklerinin geri dönüşü için Geçici Göç Komitesi oluşturuldu, başkanlık görevine de Enver Odabaşev getirilmişti. Ahıska Türklerinin yeni göç süreci başlamıştı. 1964 yılında Kırım Tatarlarıyla iş birliği içinde olan Ahıska Türkleri Enver Odabaşev’ın önderliğinde bir kurultay düzenlemişti.

Sözünüzü yine kesiyorum, kusuruma bakmayın. Ben Ahıska Türklerinin büyük kurultayın 1967 yılında yapıldığını biliyorum. Bu kurultaya da yedi bin kişinin katıldığını duydum. Bu kurultayda alınan kararlar konusunda neler söyleyebilirsiniz?

İbrahim Burhan: Evet. 1967 yılında büyük bir kurultay yapılmıştı. Bu kurultayda alınan karar da hatırladığım kadarıyla şuydu: Bir dediler ki Moskova Ahıska Türklerinin Gürcistan’a dönüşü konusunda onayını vermiş, ancak Gürcistan buna engel oluyormuş. Bu konu kurultayda çok konuşulmuş ve Gürcistan’a gidip gerekli görüşmeleri yapmak için bir heyet oluşturulmuştur. Enver Odabaşev’in önderliğinde bin kişiye yakın insanımız Gürcistan’a gidip Parlamento’nun önünde protesto etmişti. Tabi olumlu sonuçlanmadı. Ortalık epeyce karışmıştı. Dayak yiyenler dahi olmuştu. Gürcistan yetkililerinin emriyle hepsi otobüslere bindirilip Azerbaycan sınırına kadar götürülmüş ve sınır dışı edilmişti. Daha sonra bizimkiler yeni taktik uyguladılar. 1972’de Azerbaycan Saatlı’da bir kurultay düzenlenmişti. Bu kurultayda da Enver Odabaşev başkan seçilmişti. Orda da başka bir protesto yaşanmıştı. Ahıska Türkleri, vatana dönme izninin çıktığını ancak yerel yönetimin bunu gizlediğini, Ahıskalılara duyurmadığını düşünerek protesto etmişlerdi. Neredeyse 3.000 kişiye yakın insanımız yerlere yatarak büyük bir miting-protesto yapmıştı. Üç gün üç gece kimse oradan ayrılmamıştı. Yerel yöneticilerin emriyle protestoculara karşı tazyikli su püskürterek güç kullanılmıştır. Yerli aydınlar, aksakallar toplanmış ve bizim halkla görüşmek için gelmişlerdi. Demişler ki: “Siz bu konuyu uzatmayın, çünkü Sovyetler Birliği Komitesi’nin emri var. İş ileri giderse askeri güç kullanacaklardır. Ordu girecek ve insanlar ölecek.” Bu olay bastırıldı ancak Enver Odabaşev tutuklanmıştı. Tabi bizim halkımız bunun peşine de düşmüştü. Yapılan onca görüşmeden sonra Enver Odabaşev serbest bırakıldı. Maalesef sonraki dönemlerde faaliyetler gitgide zayıflamaya başladı. Yani halkımız bu davanın peşini bırakmamıştı. Defalarca Moskova’ya gidilmişti, mektuplar yazılmıştı ama Moskova’dan bir sonuç alınamamıştı. Sovyetler Birliği dağılana kadar yapılan tüm girişimler başarısız olmuştu. Daha sonra başkanlığı Yusuf Serverov üstlenmişti.

Buraya kadar anlattıklarınız Ahıska Türklerinin ümidini kaybetmeden büyük bir inançla bu mücadeleye sarılmalarıydı. Hepsinin büyük emekleri, cesaretleri, hedefleri vardı. Allah hepsinden razı olsun. Hakları ödenmez. Burada öne çıkan isimlerden söz ettiniz. Biraz onları tanıyabilir miyiz? En başta Mevlüt Bayraktar’dan, daha sonra Ebver Odabaşev ve Yusuf Serverov’dan söz ettiniz. Bu önderler hakkında biraz bilgi verebilir misiniz?

İbrahim Burhan: Mevlüt Bayraktar, Ahıska’nın Adıgön ilçesine bağlı Zanav köyündendi. Vatana dönme mücadelesinde aktif rol oynamıştı ama maalesef Ahıska’ya dönüş olmadı. Ahıska’ya gitme yolu açılmayınca Mevlüt Bayraktar, ailesiyle birlikte Azerbaycan’ın Saatlı ilçesinin “Adıgün” kolhozuna taşınmışlardı. Bu kolhozun yöneticisi olmuştu. Bildiğim kadarıyla Mevlüt Bayraktar’ın girişimleriyle Azerbaycan’da Mugan ilçesinde 18’den fazla kolhoz kurulmuştu ve gelen Ahıska Türkleri oralara yerleştirilmişti. Ona “Sosyalist Emek Kahramanı” madalyası verilmişti. Enver Odabaşev, Ahıska’nın Adıgön ilçesine bağlı Apiyet köyündendi. Odabaşev de Bayraktar da 2. Dünya Savaşı’na katılmışlardı. Madalyaları vardı. Ona göre Sovyet hükümeti onlara çok öncelik veriyordu. Enver Odabaşev Tarih Öğretmeniydi. Sürgünden evvel Ahıska’da metodoloji üzerine bir okul açılmıştı. Odabaşev orada okumuş, eğitim almıştı. Yusuf Serverov, Ahıska’nın Abastuman köyündendi. O da 1980’lerde faaliyette bulunmuştu.

İbrahim Bey, siz bunları yazmayı düşünmediniz mi? Aslında yaşadıklarınızı, tanık olduklarınızı, tecrübelerinizi yazmalısınız ki gençlerimiz de okusun, bilsin. Aydınlarımızı da bilsinler, vatana dönme mücadelesinde gönül verenleri de tanısınlar. Aslında geçmişteki konuları anlatan çok insanımız var ama kaleme alanlar yoktur maalesef. Bu konuda da neler söyleyebilirsiniz?

İbrahim Burhan: Aslında yazmayı düşünüyorum. İnşallah yakın zamanda bir kitabımız çıkacak. Doğru söylüyorsunuz. Aslında bugüne kadar pek çok kitabın çıkması lazımdı. Ama maalesef bizim halkımız pek eğitimli değildir. Sürgünden sonra kimsenin elinde hiçbir belgesi yoktu. O zamanları pek çoğu ne zaman dünyaya geldiğini bile tam olarak bilmiyordu. Bizim halkımız neden böyledir? 1828’de Ahıska Osmanlı Hükümeti’nden ayrılınca kimse bizim halkımıza sahip çıkmadı. Doğrudur. Ahıska’da dinî eğitim tam yapılıyordu. İstanbul’dan gelen imamlar sıkı bir eğitim vermişlerdi. Ama diğer alanlarda, idare etme sisteminde kimse bir eğitim alamamıştı. 1926 yılında Ahıska’ya Azerbaycan’dan öğretmenler gelmişti, bir okul açılmıştı ama temel eğitimdi o. Bu yüzden bizi halk arasında yazı yazacak insan pek yetişmemişti. Ama Sovyetler Birliği zamanında bize sahip çıkan Azerbaycan’ın Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev olmuştu. Azerbaycan’a gelen Ahıska Türklerine üniversitelerde okumaları için bir imkân yaratmıştı. Demişti ki “Ahıska Türkleri, üniversitelere sınavsız kabul edilecektir.” Okumak isteyenler o zaman üniversitelere girmişti.

Çok güzel. Bu güzel bir gelişmeydi. Aslında Sovyetler Birliği döneminde Ahıska Türklerinin eğitiminde, yükselmelerinde genellikle engeller konulurdu. Ben kendim de bunu yaşadım. Peki, siz iyi bir eğitim almışsınız. Sizin kariyerinizde Sovyetler Birliği tarafından herhangi bir engelleme olmuş muydu?

İbrahim Burhan: Buna benzer bir şeyler oldu. Sovyetler Birliği’nin politikasında şu vardı. Bu halkın aydın kısmı çok güçlü olmasın ve Ahıska’ya hiç girmesinler. Sovyetler Birliği biz Türklerden çok çekinirdi. Mesela, o dönemlerde okumuş da olsan, hak etmiş de olsan yurtdışına çıkamazdın. Ben bir kere Bulgaristan’a gitmek istedim. Biz beş kişiydik o zaman. Ben Türk olduğum için bana izin verilmedi ama diğerleri gitti. Niye? Korkuyorlardı ki biz Bulgaristan’a gidip oradan Türkiye’ye kaçacaktık. Gerekçeleri de güya benim Türkiye’de akrabalarım varmış. Ben Türkiye’de bir akrabam olduğunu bilmiyordum. Dedim ki “Kimmiş benim akrabam? Benim bir bilgim yok.” Önce bilgi vermek istemediler. Sonra gidip kâğıdı getirdiler. Meğer benim annemin öz amcası Kars’ta yaşıyormuş. Eve geldim, anneme sordum. Annem de dedi ki evet. Bir amcam Türkiye’ye gitmişti. Yani demem o ki Sovyet hükümeti bizim halkımız hakkında en küçük detayı dahi bilirdi.

Peki, biz gene “Vatan Cemiyeti”ne, sizin faaliyetlerinize dönelim.

İbrahim Burhan: Evet. 1980’li yıllarda cemiyetin başına Yusuf Serverov gelmişti. O güzel işler yapmıştı. Bir lider gibi mücadelenin başındaydı. Sovyetler Birliği dağıldı, dağıldıktan sonra cemiyetin resmileşmesi için girişimlerde bulunuldu. Biz Azerbaycan’da “Vatan Cemiyeti”ni kurduk. Gayri resmi olarak 1988’de kurulduk ama 1993 yılında cemiyeti resmileştirdik. Başında Koçali Latifov vardı. Cemiyetin kurucu üyeleri arasında Koçali Latifov, ben, İbrahim Mamedov, Velican Rızayev, Sabircan Celilov vardı. Ben bu cemiyetin kurulmasında resmileştirme tarafına baktım. Evrakların düzenlenmesinde aktif rol aldım. İbrahim Mamedov hukukçuydu. Adliye Bakanlığında onun tanıdıkları vardı, o bu işlerle meşguldü. Cemiyetin resmileştirilmesi için yedi kez başvurduk, yedi kez ret cevabı aldık. Sonunda kabul ettiler. 1993 yılında cemiyetimiz resmî statüsünü kazandı. Daha sonra başkan değişti, Ekim 1994 yılında Halit Taştanov oldu. Ben onun yardımcısıydım o zaman. Yaptığımız çalışmalarla kendimizi tanıtmaya başladık. 1998 yılında bir kurultay geçirildi, orada yine Halit Taştanov başkan olarak seçildi. 2002 yılında tekrar kurultay düzenlendi, orada başkan olarak Albay Bekir Mamoyev seçildi. Onun başkanlığı uzun sürmedi. İki yıl kadar sürdü. 2004’te yeni seçimler yapıldı ve başkan olarak ben seçildim. Biz halkımıza büyük yardımlar etmiştik. Mesela, suyu olmayan köylere su çektirdik. Okumak isteyenlere yol açtık. Doktorlar heyetini oluşturduk ki bizim halkımıza sağlık konusunda yardımcı olsunlar. Onlar insanlarımızı muayene ederdi, tedaviye muhtaç olanların listesini çıkarırlardı, biz de onları daha üst makamlara taşırdık, tedavilerini sağlardık. Seracılıkla uğraşmak isteyenlere seraları temin ettik. Benim dönemimde 585 aileye seralar verildi. Dul kadınlara yardımcı olurduk.

Peki, Ahıska’ya dönme konusundaki çalışmalarınızdan söz eder misiniz?

İbrahim Burhan: Evet. Bu mesele de hep birinci sırada yer alırdı. Gürcistan’la epeyce görüşme yaptık. Uzun süre bir sonuç alamıyorduk. Ancak 2007 yılında Gürcistan bir kanun çıkarmıştı. Ahıska Türklerini kabul edecekti. Biz de Azerbaycan’da gitmek isteyenlerin evraklarını hazırlamaya başladık. Bir baktık ki Gürcistan o kadar çok evrak istiyor ki işin içinden çıkamaz olduk. Her bir kişiden 17 çeşit belge istemişlerdi. O zamanları 1.500 dilekçe toplandı. Biz Azerbaycan’dan da Türkiye’den de yardım istedik. Türkiye’nin cumhurbaşkanı bize dedi ki “Madem Ahıska’ya gitmek isteyenler var. Birleşin, bir birlik kurun, biz Türkiye olarak bu birliği tanıyıp onaylayalım. Birliğin belirlediği heyetle Gürcistan’la masaya oturun. Biz Türkiye olarak da size destek verelim.” İşte o dönem, yani 2009’da DATÜB’ün kurulma fikri ortaya çıktı. DATÜB kuruldu. Bizim çalışmalarımız epey hızlandı. Ancak bize karşı çıkanlar da olmuştu. Hsna’cılar olsun, diğerleri olsun hep engellemeye çalıştılar. Bizim bir projemiz vardı. Ahıska’da bir köy yaratmak. Ahıska’ya gitmek isteyenleri hep bu köye yerleştirmek. Ama bunu engellediler. Bu proje yürüseydi, büyük göç yaşanacaktı. Olmadı maalesef.

Siz, “Vatan Cemiyeti” olarak tek başınıza faaliyet göstermiyordunuz tabi ki. Bir birlik içindeydiniz, hâlâ da öylesiniz. “Vatan Cemiyeti”nin merkezi Moskova’dadır. Başka nerelerde resmî şubeleri var?

İbrahim Burhan: 1982 yılında gayri resmî de olsa ilk cemiyet Moskova’da kurulmuştu. 1991 yılında resmileşmişler. Rusya Federasyonu’nda da Ahıskalıların yoğun olarak yaşadıkları yerlerde de şubeleri var: Rostov’da, Stavropol’de. Ayrıca Kazakistan’da, Kırgızistan’da, Özbekistan’da, Ukrayna’da yine “Vatan Cemiyeti”nin şubeleri faaliyet gösteriyor. Elbette ki biz bir birlik içinde faaliyetleri yürütüyorduk. Birlikte görüşmelere giderdik, birlikte yazışmaları gerçekleştirirdik. En çok da Gürcistan’da faaliyetleri gerçekleştirdik. On sekiz kez uluslararası sempozyum geçirdik. Bu sempozyumlarda pek çok meseleyi ele aldık. Sayısızca görüşmeleri yaptık, televizyonlara çıktık. Biz Ahıska’da da bir ofis açtık. Osman Server Atabek’in babası Feyzullah Bek’in Ahıska’dayken yaşadığı evi kiraladık ve onu ofis yaptık. 2006 yılında Azerbaycan’ın Milletvekili rahmetli Ganire Paşayeva ile Ahıska’ya gittik ve oradan bütün dünyaya televizyon kanallarıyla canlı yayın yaptık. Tüm dünyaya artık Ahıska’ya bir göçün yaşanacağı mesajını verdik. O zaman rahmetli Ganire Paşayeva da göç eden her bir aileye bir inek ve beş koyunun verilmesi için gereken desteği sağlayacağını da dile getirdi. Ama maalesef Gürcistan gene engelleri koymuş ve biz projemizi gerçekleştiremedik. Kongreleri de yaptık, yine bir sonuç alamadık.

İyi faaliyetler yaptınız. Çok teşekkür ederim. Sizi de epey yorduk, kusura bakmayın. Peki, bir soru daha soracağım. Şimdi bu kadar görüşme yapıldı, bu kadar yazışmalar gerçekleşti, Ahıska’da ofis açıldı, dünyaya yayın yapıldı. Yapıldı da yapıldı… Kongreler yapılıyor, kararlar alınıyor ama bu kararlar hep havada kalıyor. Ben şöyle düşünüyorum. Bu trajedinin bitirilmesi ve bizim Ahıska’ya dönebilmemiz, doğrudan Türkiye Cumhuriyeti’nin Gürcistan’la bir masaya oturulmasıyla gerçekleşir. Türkiye Cumhuriyeti garantörlük yapacak ve şartlarını bildirecektir. Siz ne düşünüyorsunuz?

İbrahim Burhan: Çok doğru söylediniz. Katılıyorum size. Bu siyasi bir meseledir. Türkiye Cumhuriyeti’nin bu konuda inisiyatifini kullanması gerekir. İnşallah diyelim. Elbette ki biz mücadelemizden vazgeçmeyeceğiz. Allah’ın izniyle bir gün Ahıska’ya döneceğiz.

Çok teşekkür ederim, İbrahim Bey. Aslında anlatacağınız daha çok şey vardır, eminim. İnşallah bir başka görüşmede yine sizi dinleyeceğiz. Hoşça kalın, sağlıcakla…      

 

 

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir