Hani Benim Gençliğim Anne?

Sayı 25- Mutluluksuzluluk (Ocak 2010)

Bugün düşünün ve kendinize bir kez daha sorun “gençliğimde neler yaptım ya da gençliğimi yaşayabildim mi?” 

Birçok kişinin geçmişe dalıp gitmesini ve kendisiyle bir nebze de olsa hesaplaşmasını umarak bu soruyu soruyorum. Çünkü bir yanı eksik olarak büyüyen insanların hep çocuk kalacağına inanıyorum.

Bugün kendi çocukluklarının eksikliklerini, kendi çocuklarının da yaşamaması için gayret sarf eden binlerce anne-baba var. Bir bisikleti olmadan büyüyen babanın, çocuğuna bisiklet alırken yaşadığı duygu karmaşasını tam olarak anlamak mümkün olmasa gerek.

Geçmiş geri gelmeyeceğine göre bunları neden anlatıyorum dersiniz, nedenleri o kadar çok ki…

Günümüzde anne-baba rolleri eskiye nazaran çok değişmiş ve sürekli değişmeye de devam emekte. Biz anne-babalar olarak çocuklarınıza en iyi yaşam koşullarını sağlamanın mücadelesine devam ederken, çocuklarımızın üzerinden ticaret yapanların sayısı da her geçen gün artmakta.

Körleşen dünyanın gölgesindeki çocuklar, bilinçsizliğin kucağına terk edilmeye başlandı. Biz ailelerin; kalplerini kırmamak için özen gösterdiği çocuklarımız, sanal oyunlarda düşman askerlerini öldürürken aldıkları hazzı bağırarak ifade eden çocuklara dönüştüler.

Derslerine önem vermesi gereken çocuklar, sihirli dokunuşlarla (büyü içerikli dizilerin etkisiyle) her şeyi halledecekleri yanılgısına kapıldılar. Eskiden gözleri umut yüklü olan lise gençliği, şimdi sert bakışlı POLAT olmanın peşine düştü.

Bunun gibi olumsuz örnekleri çoğaltmak mümkün ama bu konuyu iki örnekle sınırlandırmak ve sorunların nereden kaynaklandığına değinmek istiyorum.

Ülkemde, en güzel tartışma programları gece yarılarında başlıyor.

Peki, ihanet içerikli, kadın programları saat kaçta yayınlanıyor?

Gündüzün tam ortasında.

Ülkemde, devlet Milli Piyango diye bir teşkilat kurmuş ve 4 liralık bilete 4 trilyon vermenin hayalini pazarlıyor. Daha da önemlisi hak ederek verdiğiniz o 4 liralık biletin parası hak etmediğiniz 4 trilyonu size kazandırabiliyor. İşin bir başka yanı ise aldığınız her biletten elde edilen paraların büyük bir kısmı da eğitime aktarılıyor. Daha sonra okullarda öğretmenlerimiz, öğrencilere; “aman çocuğum iddaa oynama” diye başlayan uzun uzun nasihatlerde bulunuyorlar.

Sosyal projeler kapsamında konutlar inşa ediyor içlerine göstermelik oyun alanları yapıyor ve hatta hiç yapmaya tenezzül etmiyoruz. Çünkü çocukların hayal dünyasından öte daha önemli olan her yeri işgal etmiş olan teneke parçaları. Oyun alanlarını otopark (otopara) yapmak en kârlı iş. Onlara göre; “çocuklar okullarda yeterince top koşturuyor, ne lüzum var oyun alanlarına (!)”

Engelli ya da özürlü, her ne sebeple olursa olsun yaşamın normal seyrine aktif olarak katılamayan insanlara bir karışlık kaldırım taşlarını bile esirgiyoruz. Adı üstünde   “kaldırım”, Allah aşkına “kaldırın…”

Daha buradan ifade edemeyeceğim birçok yanlış, çocuklarımızı izole edilmiş hayatı yaşamaya mahkûm ediyor. Sonra da yeni nesil şöyle böyle diye eleştiriyoruz.

Biz yaşamımızı planlarken çocuklarımızı bu yaşamın neresine koyuyoruz?

Gelin, yarınlarımızı görebilelim ve adı ” umut ” olan her çocuğumuza sahip çıkma erdeminin sorumluluğunu omuzlarımıza alalım.

Unutulmaması gereken bir söz geliyor aklıma; “insanlar hatalarla büyür ama önemli olan hataların insanlarla büyümemesidir.”

Gelecekte, çocuğunuz size sormaz mı; “hani benim gençliğim anne?”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir