Goethe: “Bir Dehanın Romanı”nı Eleştirel Okuma

Sayı 79 Temmuz 2023

Pulur Köy Enstitüsü ve Yavuz Selim İlköğretmen Okulu’nu çalışırken, Hasan Âli Yücel’e de Türkiye Cumhuriyeti’nin En önemli Milli Eğitim Bakanı başlığını açmış, yapıp ettiklerini yazmıştım. Bu süreçte, Bir Dehanın Romanı kitabını değerlendirmek için almıştım. Kitabı belli bir takvime yetiştirme programı nedeniyle 28.9.2018’de aldığım romanı 30.06.2023’te bitirdim.

Goethe’yle yolum, “dil” ve “okuma anlama”, “yarat ey sanatçı” çalışmalarıyla kesişmiş, “Dil, düşüncenin evidir.” sözünü sevmiş, “Dünyanın en tehlikeli hali, cehaletin örgütlü olarak eyleme geçme halidir.” sözünden ürkmüştüm. İlk edindiğim kitabı, Faust’tu. Elli yıl bavulumda dolandırdım, kitabı okumuş bir şey anlamamıştım. Üst bir dil, öte dünyanın dilini kullanıyordu. Goethe okurları, edebiyat sanat eleştirmenleri bir kere okumayla anlaşılmaz dediler! Bir Dehanın Romanını okurken, aslında Hasan Ali Yücel’in bu zor konuyu ele alış biçimini, roman tekniğini, psikolojik çözümlemelerini, bileşimlerini Goethe adlı Deha’yı ya da Dahi’yi merak ediyordum.

Kitap, Goethe’nin yaşam öyküsünü(biyografisi) anlatan bir çalışmasıdır. İlhan Selçuk’un Yüzbaşı Selahattin’in Romanı, Oğuz Atay’ın Bir Bilim Adamı’nın Romanı, Öner Yağcı’nın Büyük Oğul Efsanesi (İ.H. Tonguç’un) adlı biyografilerini okumuştum. Bu okuduğum dördüncüsüydü.

Yücel, kitabını düşünür ve bilge şair, Abdülhak Hamid’e takdim ediyor. Üç bölümden oluşan kitabın I. Kitabında (1749-1775) ilk aşk, ilk bunalım, romantizm doğu aşkı, Werther, yaratım yılları, nişan, II. Kitap (1775-1805) Goethe Weimar Sarayı’nda, Diplomat ve bilgin, Ölümsüz şehir Roma’da, Valmi Savaşında, ölen bir yüzyıldan doğan bir yüz yıla, III. Kitap (1805-1832) Goethe Napolyon, yaşlı Werther, feragat, bitmeyen bahar ve Goethe albümünden oluşuyor. Yücel Goethe’nin 83 yıl süren yaşamını üç kitap halinde inceledi. Kitabı 1932’de 35 yaşlarında erken bir zamanda yazdı! Belki de bu Goethe yolculuğu onu büyük yolculuklara çıkmasını sağladı.

Birinci kitap, Goethe’nin çocukluk ve ilk gençlik yıllarını ele alıyor. Goethe, “Hayatım gibi yazılarımın da hakikaten insani olan şeyin zaferinden ibarettir,” diyerek başlıyor. İlk gençlik yılları, babası imparatorun baş danışmanı, annesinin babası Frankfurt belediye başkanıdır. Elitis bir ailenin çocuğudur. Babası ona, Yunanca, Latince ve Fransızca eğitimi aldırdı. Çok çalışkan, çok yönlü merakları olan bir çocuktu Goethe. Önemli sorgulamalar yapmaya ve şiir yazmaya erken yaşlarda başladı. Leipzig’te hukuk öğrenimine başlıyor, burada hastalanıyor. O dönemde okutucular var. Onları kabul etmiyor, bir simyacının ilacından yarar görüyor. Bu ilacın ardına düşüyor, kimyasal bileşenlerini araştırıyor.

Merak keşfin anası, yaratıcılığın zirvesidir. Bu çalışmayla kendine doğasal bir alan açtı. İyi olduktan sonra bir Fransız kenti olan Strasbourg’a gidiyor. Şöhreti dünyayı tutan taştan bir dağ olan katedrali geziyor ve sanatsal ihtişamı altında eziliyor. “Kaplan Anne” gibi çok otoriter babası onun psikolojik dünyasını olumsuz etkilediği anlaşılıyor. Goethe, Genç Werther’in Acıları adlı yapıtıyla büyük bir ün yakalıyor. O kadar öyle ki, Napolyon Bonapart’la karşılaşmasında, Bonapart, ona, “Bu kitabını üç kere okudum,” diyor.

Deha’nın kitabın baskın olan Goethe’nin “marazi!” aşklarıdır. O kadar öyle ki, deha bu aşklar arasında kayboluyor ve hatta sürünüyor. Ölümüne yakın yirmi yaşında bir kıza aşık oluyor, evlilik öneriyor. Kız, “ben sizi bir şair, yazar olarak seviyorum, bir eş olarak değil,” diye yanıt veriyor. Evli kadınlara aşık oluyor, mektuplaşıyor, hatta bazısı onu çok etkiliyor. Ve hatta yönetiyor! Yazar, “Goethe pek çok yeteneklidir. O gerçek bir deha ve karakter adamıdır. Hayal gücü olağan üstü canlı, zamanının dörtte üçünde hayaller ve simgelerle konuşur.” Olarak tanımlıyor. (Sy:60) Romanda bu yetenekler, çılgınlıklar yeterince örneklendirilip işlenemiyor! Birinci kitapta dahice davranışlar görülmüyor. Uçarı, pusulası sürekli değişen, korunmaya muhtaç bir delikanlıyı düşe kalka okuyoruz.! Sanıyorum bu bölümü daha iyi anlamak için Werther’i okumak gerekiyor. Bu okuma zorluğu belki de, otuz beş yaşında bir kişinin bir dâhinin gençlik yıllarını biyografik olarak yazmasının zorluğu olabilir. Ancak yazar, aşkı, kadını, kanının etkileme, yönetme gücünü, kadının kaprislerini çok güzel işlenmiş.

İkinci kitap, “Zamanın güneşten kopup gelen atları görünmez ruhlar tarafından kamçılanmış, yazgımızın arabasını bizim irademizi hiçe sayarak sürüp götürüyor. Bize düşen dizginleri cesaretle tutmak ve tekerlekleri kayadan çarptırmamak, çamura saplanmamak, uçurumlardan çevirmektir. Böyle nereye gidiyoruz? Kim bilir?” (sy:123) Hayatın anlamına ilişkin bir felsefe sorgulaması yapıyor. İki yüz önce bu soruları genç birinin sorması elbette önemlidir.

Goethe, Weimar’da bir devlet görevlisidir. Hem şair, hem bürokrat hem de yaratıcı bir düşünür ve yazardır. Ancak, bir sanatçının bürokrat olması, konuşmada yazmada, düşünce ileri sürmede belli özellikleri dikkate alması nedeniyle sınırlayıcı ve zaman alıcı olarak görülebilir. Wieland ondan: “Yaşıyor, hükmediyor, isterse yağmur yağdırıyor, havayı güzelleştiriyor ve bize mutluluk getiriyor.” diyor (sy: 132) Bu aralar kendinden on yaş büyük bir kadına aşık oluyor. İlişkilere bakarak, onun büyümemiş bir çocuk olduğunu düşünüyorsunuz. Sevgilisi sarayın ahır ilerinin karısı Charlotte von Stein de “O büyümemiş büyük çocuk olduğunu anlamıştı,” anlatıyor. (Sy:143) O sarayın sadece bakanı değil, sarayın şairiydi! Devlet görevlisi, yaratıcı bir insan, her güzel kadına aşık olmak paradoksal bir durm ve bu ancak çocuk olmak ya da çocuk kalmakla açıklanabilir!

Goethe’yi Anlamak

Goethe doğayla ilgili yazdığı metin çok önemlidir. Bir bölümü şöyledir: “Doğa! O bizi kuşatır, o bizi kucaklar; onun çevresinden çıkmaya gücümüz yok. Onun derinliklerine ulaşma yeteneğinden yoksunuz. Bize sormadan, bize haber vermeden dans halkasının girdabına bizi çeker. Ve onun kucağından kurtuluncaya kadar bitkin bir halde bizi sürükler.” sy: 163 Yücel’in alıntısından Goethe’nin bir “panteist” olduğunu çıkarıyoruz. Yücel de aynı kanaatte olduğunu yazıyor. Goethe, Spinoza’yı okumuş biridir. O doğayı anlatırken tanrısal gücün özelliklerini, bilinmeyenlerini anlatmaktadır. Kadından, devletten kaçmak gerekiyor, diyor ve Roma’ya yolculuğa çıkıyor.

Roma Yolculuğu

Roma yolculuğu Goethe için yeni bir dünyaya açılmadır. Roma’yı, İtalyan kentlerini inceler. Yücel bu bölümde çok rahattır, adeta coşuyor ve bizi de keyifle sürüklüyor. Roma gezisi tam bir mimar sanatçı incelemesidir. “Mimari gözlerimin önünde mezardan çıkan bir ruh gibi, beliriyor. Yaşayan bir şeyden zevk almak ve ondan yararlanmak için değil, geçmiş yüz yılların saygıdeğer ve sonsuza dek ölü varlıklarını seyretmek için ölmüş bir dilin kurallarını inceler gibi onlarla ilgileniyorum. İşte şimdi yaşamaya başlıyorum. Ve dehamı koşturuyorum.” Sy.174 Yazar, Goethe’nin Roma gezisinde doyurur okuyucuyu. Ve Öyle yazar ki, sizi Roma’ya gitmeye hazırlar.

Goethe Devrimlere ve Devrimcilere Karşıdır

Goethe, kraliyet ailesinden ve bir üst yönetici, yaşama biçimi olarak burjuva olması, düzenin bozulmasından ve düzeni bozacak devrimcilerden hoşlanmaz. O nedenle Fransız İhtilalini, ihtilalcileri sevmemiştir. Bir paradoks olsa da o, kurulu düzenin savunucusudur! Schiller ona göre devrimcidir. Düzeni, ekonomik yapıyı, sınıfsal katmanları sorgulamaktadır. “Benim için Schiller’le anlaşmak, yeni bir bahara ulaşmaktı.” diyor. Öğrendiğim ve anladığıma göre “atının aydınlanmacı düşünürleri, sanatçıları, var olan düzeni sorgulamıyor, düzenin düşünsel paradikmalarının üzerine çıkıyorlar. Luther, bizim yapamadığımızı yapıyor, Vatikan’ını protesto ediyor, İncili Latinceden Almancaya çeviriyor. Ancak koyu bir bağnaz in adamı olmayı sürdürüyor!

Üçüncü kitap, “kocamış, gönlü yorgun, güçsüz düşmüş olsam da yüzünü hatırladıkça gençleşiyorum,” diye başlıyor satırlar. Goethe eşinden çocuklarından ayrılıyor, sonraları eşi ölüyor. Yeni aşklar peşsindedir. Gecikmiş yaşına rağmen devlet görevini sürdürmektedir. Aşk yine aşk: “Ey mutlu ihtiyar, gam çekme, bırak saçların bembeyaz olsun, yine sever, yine sevişebilirsin.” Birçok ünlü onula görüşmek için ziyaretine geliyor. Goethe, görevden ayrılmış, Frankfurt’a dönmüştür. Yazın çalışmalarını sürdürmektedir. Ancak bitkindir, 22 Mart 1932’de limandan demir almış ve yer altına göçmüştür.

Okuma Sonucu:

Yücel’in yazdığı Dehanın romanında beklediğim dehayı bulamadım. Ancak “Bir Deha’nın Arka Yüzü’nü, bir dehayı yazmayı yazmanın zor olduğunu gördüm. Ancak, o dönemi toplumsal yaşayışına, yönetim yapısına ilişkin önemli zihinsel üniteler, yaşam alanları oluşturdum. Ve şunu da söyleyebilirim: Genç bir öğretmen, sonra denetmen olan Hasan Ali’nin Goethe’yi inceleyip yazması, ona büyük bir merak, başarma gücü, yeniliklerin ardından gitme enerjisi vermiş olduğunu, yaptıklarından anlıyorum. Bu enerji ve birikimiyle Mustafa Kemal Atatürk’ün son temsilcisi olduğunu söyleyebilirim. Geç de olsa bunu dönemin egemenleri gördü ve önünü kestiler. Bu çapta, bu donanımda ne yazık ki, ikinci bir bakanımız Yücel’den sonra olmadı!

Kaynak: Hasan Ali Yücel. (2018). Goethe: Bir Dahinin Romanı, 2. basım, İş Bankası Yayınları, İstanbul.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir