Doğmamış bir günün ilk sabahlarıydı
Soğuk çarşaflar giymişti gökyüzü
İnsanlar küçük dünyalarında ve yalnız
Kavgalar konmuş mavi düşlerine
Çökerken donmuş sis perdesi ağır ağır
Dalmıştım bir mazinin seyrine
Güneş doğmamıştı henüz, yıldızlar gökte
Koşuşturmalar başladı acele adımlarla işlere
sarhoşluğu belliydi hallerinden;
Gece kuşları nihayet dönüyordu evine
Soğuk çarşaflar giymişti gökyüzü yine
Deniz aydınlanmaya başladı sessizce
iskeleden vapur sesleri, sessizliğin içine
Martılar kanatlandılar gökte dans edercesine
Gün doğdu diyordu garipler şehrine
Işıklar vursa da soğuk nemli pencerelere
doğmuyordu nedense güneş gökyüzüne
Ve yazık ki farkında değildi hiç kimse
Koşuşturmaktan düşmüş başları önlere
Çok mu dalgındılar, esiri miydiler yoksa bu utancın
Kim bilir neler, neler gizlemişlerdi sinelerine
Yaşlanıyorlardı unutulmuş hatıralarda sessizce
Şimdiye dek kaç güneş doğup battı hayallerine
Öğlen olmuştu ama vurmuyordu sıcaklığı havanın
Sabahın mahmurluğu yerleşmiş irice gözlerine
Derken güneş batmaya başladı onlar uyanamadan
Sabahtan akşama koşarak, yazık oldu günlerine
Ucuz zamanlarında tükendiler, güne başlayamadan
Bir hüznün aydınlattığı karanlık düştü ellerine
Yapraklar uğuldarken rüzgârın eşliğinde
Gün doğmaz diyordu garipler şehrine
Ve güneş hiç doğmadı onlara
Gökyüzüne bakmak akıllarına bile gelmeden;
Karanlık çöktü gözlerine.