Ezik mi, soylu mu?
Yıllar önceydi. Soma maden kazasında madenden hafif yaralı olarak çıkarılan genç işçi sedyeye konulurken, sedye kirlenmesin diye çizmelerini çıkarmak istedi. Bu sahne birçok kişiye dokunmuş, duygulanmıştı. İşçinin “ezik” olduğunu düşünmüş ve bu haline acımışlardı!
Ben de duygulandım, ama davranışını hiç de eziklik olarak değerlendirmedim. O halini asil buldum, eğitilmiş kişiliğine bağladım ve eğitimine hayran oldum. Eğitimli kişi incelmiş davranışlar gösterir. Çamurlu çizmesini çıkarması mümkündü ve o haliyle temiz çarşaflar üzerine şımarıkça uzanmayı doğal bulmadı. Bu genç işçi incelik ve zarafetini o ortam ve koşullarda bile unutmadı. Bu eğitimin ne kadarını okuldan almış olabilir? Bana kalırsa bu asil davranış aile terbiyesinden ve etnopedagojinin oluşturduğu soylu kişiliğinden kaynaklanıyor.
Ülkeden geçilir töreden geçilmez!
Bir toplumun tarihteki deneyiminden biriktirip depoladığı, kullandığı ve miras olarak bıraktığı kültürün önemli bir kısmı çocukların nasıl yetiştirileceğine ilişkindir. Toplumun kendisi olabilmesi için bu birikimi bilmesi ve kullanması gerekir.
Etnopedagoji insanlar için oldukça belirgindir. Çocuk, bir koza içine doğar. Özellikle okul öncesi çağda aile hayatı ve ev âdeta ikinci bir anne rahmi gibidir. Kapısı ve perdeleri sürekli olarak kapalı olan ev mahrem bir mekândır. Bu mekâna yakın akrabalar dışında sınırlı sayıda insan girip çıkabilir. Bu alanda kültür yaşanır ve çocuğa aktarılır. Aktarılanların neredeyse tamamı etnodidaktik yöntemlerle aktarılan etnopedagojik bilgi ve kültürdür. Ülkeden bile geçilir de ondan geçilmez!
Takım oyunu
Günümüzde birçok iş ekip çalışmasını gerektirmektedir ve iyi kadro kuramayan yöneticiler genellikle başarısız olurlar. Kadro kurma erken yaşlarda öğrenilen bir davranıştır. Örneğin çocukken takım oyunu oynayan çocuklar büyüdüklerinde iyi kadro kurarlar.
***
Oyun, eğlenceli olmakla birlikte asıl önemi onun eğitim etkinliği olmasıdır. Çocuklar küçükken oynadıkları oyunlarla yetişkinlikteki rollerine hazırlanırlar. Takım oyunları, bireysel oyunlar, güç oyunları, strateji oyunları, dikkat oyunları… Çocuklar, bunlarla mücadele, dayanıklılık, dikkatini sürdürme, ekip kurma, liderlik etme, birlikte iş başarma ve daha nice bilgi, beceri edinir, duygularını yönetmeyi öğrenirler.
Oyun eğitimdir. En iyi oyun akranlarla oynanır.
Eğitim sistemimiz ikili eğitim dayatması yüzünden çocukların okulda oyun oynamasını engellemektedir. 3 dakikalık teneffüste ne yapılabilir ki?
Sokak da yok. Okuldan çıkınca servis minibüsüne binip sessizce eve kapanıyorlar. Sokak tehlike dolu. Trafik, tehlikeli adamlar…
Evde kardeşi de yoksa…
***
Çocuklar köylerde bile artık takım oyunu oynayamıyorlar. Oysa takım oyunu önce ekip kurmayı sonra da ekip çalışması yapmayı öğrenmektir.
Hatırlıyor musunuz? İki takıma ayrılmak gerektiğinde En iyi olan (lider) ekibi kurardı. “Sen, sen, sen, bizim takıma gel.” derdi. En iyi oyuncuları seçerdi. İlk seçilenler “Gülçehre’yi alalım, Narhanım da gelsin.” diyerek tercih belirtse bile, lider oyuncunun dediği olurdu. Ona güvenilirdi. Ta ki oyun kaybedilinceye kadar. Oyun kaybedilirse liderin yakasına yapışılırdı. “Şunu neden aldın, bunu neden almadın?” diye… Öyle “Ben ne dersem o olur!” gibi keyfilik, çocuk hukukunda da olmaz, vicdanında kabul görmezdi.
Çocuklar böylece takım kurmayı, iyi ekip üyelerini seçmeyi ve hesap vermeyi öğrenirdi. Şimdiki kuşağı bu olanaklardan yoksun bıraktık.
Volkov
Etnopedagoji biliminin babası Çuvaş bilgini Volkov’dur. Volkov bir sözünde şöyle der:
“Halkı en temiz ve saf biçimiyle çocuklar gösterir. Çocuklarda milliliğin ölmesi, milletin ölümünün başlangıcıdır.”
Ata-baba sözü
Atasözleri yüzlerce yıllık gözlem ve deneyim birikiminin ürünüdür. Bir düşünce ya da önemli saptamaları içerir. Söylenişi bile zaman içinde olgunlaşmıştır. Konuşmalarda söylenen sözün etkisini ve ikna ediciliğini artırır. Atasözleri evrensel iletiler yüklenmiştir. Çok uzak bir kültürden duyulan bir atasözü bile dinleyene yabancı gelmez. Etnopedagoji bağlamında atasözleri özellikle ergenler için çok etkili bir öğretme aracıdır.
Atabek Yurdu’nda çok kullanılan birkaç atababa sözünü hatırladım. Büyük olasılıkla başka bölgelerde de kullanılıyordur.
“İşitmiş ki Horasan’da halı dokunuyor. Enine mi, uzununa mı?”
“İt çemkirmeynen gökten kemik yağmaz.”
Bu atasözleri yeniyetmeleri hangi konularda eğitirken kullanılırsa öğrenmelerine etki eder? Yorum olarak aşağıya yazabilirsiniz…