Etnopedagoji Nedir?
Etnopedagoji nedir? Ne anlama gelir? Etnopedagoji hakkında neleri bilmek gerekir?
Etnopedagoji iyi bilinen ama adı yeni duyulan, yeni bir eğitim bilim dalının adıdır. Halkın geleneksel eğitimi demek mümkündür. Kapsamlı bir tanım vermek gerekirse şu söylenebilir:
“Etnopedagoji; bir toplumun çocuk yetiştirmeye ilişkin tarihin derinliklerinden geliştirerek taşıdığı etnik-ulusal bilgi ve bilinci, yetişkinliğindeki yükümlülükleri taşıması için çocukluğunda çocuklara aktardığı ideal ergin insan tasarımını, çocuk eğitiminde kullandığı materyal ve öğretim yöntemlerini araştıran çocuk eğitimi bilimidir” (Çınar, 2021: 3).
Etnopedagojinin ilgi alanının anlaşılması için aşağıda bazı örnekler verilmiştir.
Atasözleri
Atasözleri uzun yılların deneyim birikimi sonucunda ortaya çıkan, ilkesel değeri olan ifadelerdir. Atasözleri toplumun çocuklarını yetiştirirken sık sık kullandığı öğretim materyallerinden biridir. Atasözleri, genel doğruları ortaya koyduğu gibi karşıdaki kişiyi ikna etmede de kullanılan etkili bir araçtır. Atasözü o kadar çarpıcı bir cümledir ki, duyunca farklı bir anlatımla karşılaşıldığı hemen anlaşılır. Atasözü, kanıtı içinde olan bir tezdir.
İkna sanatı kitapları çok satabilir ancak empirik bilgiyi ihmal edenler ne sanatı okursa okusun, zahmetlerine değecek kadar etkili olamazlar. Sözlü kültürlerde ikna etmek için ata sözü kullanılırdı. Bir düşünce, öneri ya da yönlendirme yaparken, tezi, bir atasözü ile birleştirerek verince, büyük ölçüde ikna edici olur. Atasözleri bilgelik düzeyinin sözleridir yani hikmet dediklerindendir. Her atasözü bir tespittir ve yaklaşık olarak yüz yılda olgunlaştığı söylenir. Böyle olunca atasözlerinin etnopedagojik değeri de çok yüksek olmaktadır.
Atabek Yurdu’ndan bazı atasözü örnekleri sunuyorum:
Çemkirmesini bilmeyen it, davara getirir kurt. (Davar, hem servet hem de koyun, koyun sürüsü anlamına gelir.)
Sorucu ol ki, bilici olasın.
İt utansa don / tuman giyer. (Erkeğe söylenirken don, kadına söylenirken tuman sözcüğü kullanılır.)
Bakmakla öğrenmek olsaydı, it kasap olurdu.
Çiğ yumurta soyulmaz.
Milletinden evlenmeyen illetinden ölür.
Cömert der maldan, yigit der candan ederler.
Kimi bildiysem hacı, koynundan çıktı haçı.
Zaman sana uymazsa sen zamana uy.
Kılda keramet olsa keçi evliya olurdu.
Ağzı açığın malını gözü açık yer.
Bıldırki bayramın bu yıl mübarek olsun!
Sütle giren huy canla çıkar.
Zor kapıdan gelende şeriat bacadan çıkar.
Pehlivan güleşte belli olur. (Güleş, güreş)
Uyuyan yılanın kuyruğuna basmazlar.
Bağlamını kurmak
Günümüzün pedagojik bilgisine sahip olan öğretmenler derste konuya neredeyse doğrudan girer ve gerçekliği anlatır. Oysa halkın eğitim geleneği başkaydı. Gerçekliği belli bir bağlam içinde sunarlardı. Örneğin durum, bir hikâyenin içine gömülerek anlatılırdı.
Etnopedagojik bilgi deneyime dayalı bir birikimdir. Bilimsel bilgi değildir diye yabana atılmamalıdır. Tecrübeyle edinilen ve birkaç kuşak boyunca sınanan bilgi geçersiz olamaz!
Türküler üzerinden örnek vereyim.
Türkü, müzik aletinin düğmesine basılıp dinlenmez. Onun bir öyküsü vardır. Önce öyküsü anlatılır, o türkü hangi olay veya durum üzerine yakılmıştır! Bunun öyküsü öğrenildikten sonra türkü dinlenir.
Aşağıdaki türkü için anlatılan hikâye şöyledir:
Âşık Zülali henüz delikanlı bir âşık iken Ardahan’ın bir köyünde kadınlar için çalıp söyler. Bu sırada kadınlar ondan kurgu üzerine bir türkü söylemesini isterler. “Köyde bir yavuklun varken gurbete gittiğini ve dönüşte sevdiğin kızın senden küstüğünü öğrendiğini düşün. Ona ne söylersin? derler. Onun üzerine Zülali şu türküyü söyler:
“Gül yüzlü sevdiğim kim dedi sana
Ne derse desinler inan yalandır
Asacaksan sicim istemez boynum
Ak zülfünü yar boynuma dolandır.
***
Gel bu sırrımızı duyurma nasa
Can kurban ederim suçum varısa
Bir elimde sazım birinde asa
Tut elimden kapı kapı dilendir.
***
Der Zülali beni yaman görürsün
Ne dedim de benden uzak durursun
Nasıl geçem canevimden vurursun
Kipriğin ok iki kaşın hilaldir.”
Söz: Aşık Zülalî
Müzik: İlhan Erten
Okuyan: Musa Eroğlu
Öyküyü bilirseniz türküyü başka türlü dinler, başka tatlar alırsınız. Bağlam önemli! Bu etnopedagojik bilgiden yararlanabiliriz. Öğretmen, dersi işlerken bir konuya ilişkin bağlamı nasıl kurabilir?
Gelenekte Su ve Sağlık Öğretimi
Eğitim bireyi hayata hazırlama ve bunun için insanı imal etme işidir. Böyle olunca etnopedagoji de belli bir toplumun çocuklarını yetiştirirken yaşama hazırlığın türlü yönlerini araştırır. Onlardan biri de bireylere sağlığını koruma bilincini nasıl kazandırdığıdır. Her coğrafyanın doğal koşulları ve her iklimi farklıdır. Ev yapım malzemesinden yenilebilir yiyeceklere ve giyeceklere varıncaya kadar birçok şey farklılaşır. İklime, doğaya ve toplumlara göre benzerlik ve farklılıklar ortaya çıkar ve bunlar çocukların eğitimine de yansır. Etnopedagoji bunları da inceler.
En iyi bildiğim toplum olan Atabeklilerde (Kuzeydoğu Anadolu Yerlileri) durumu sergilemek istiyorum. Atabeklilerdeki bu tarz, Atabeklilere özgü olmak zorunda değildir. Kültürel geçiş ve paylaşımlar benzer davranış kalıplarının başka toplumlarda da bulunmasını sağlar.
Aşağıda “su” üzerinde duracağım. Su nasıl içilir? Bunun sağlıkla, görgüyle, adapla ilgi ve ilişkisi nasıldır? Çocuklara ne öğretilir? (Nasıl öğretildiği etnodidaktiğin konusudur.)
- Çok soğuk su içilmez.
- Terliyken soğuk su asla içilmez.
- Yorgunken, nefes nefese iken su içilmez.
- Ayakta su içilmez.
- Tarlada / çayırda su içiliyorsa önce bir yudumluk su yere dökülür (bir bitkinin dibine).
- İki yudum su bir lokma ekmeğin yerini tutar. (Atasözü)
- Su önce büyüklere ikram edilir.
- Şorak su (bataklık suyu) içersen dudağın çatlar, şişkinlik yapar. (Bu söyleyişle içilmesi tavsiye edilmiyor.)
- Akarsu bile olsa suya işenmez, su kirletilmez.
- Bal yedikten sonra su içilmez. “Ye balı içme suyu, yakarsa yaksın. Ye çağı (yatık döner) iç suyu donarsa donsun.” (Oltu, Hafız Mehmet Dağaşan) Şöyle de söylenir: Ye yağı iç suyu donarsa donsun; ye balı içme suyu yanarsa yansın.
- Su içene yılan bile dokunmaz. (Atasözü)
- Su ikram edene teşekkür olarak “Su uzunluk ömrün olsun.” denir.
Etnopedagojik bilgi binlerce yılda toplumların deneme yanılma yoluyla üretip, kulaktan kulağa, kuşaktan kuşağa aktardığı bilgidir. Koşullar değiştiği için güncelliğini yitirmiş bazı bilgiler olabilir ama bilginin büyük kısmı zaman üstüdür, geçerliği sürmektedir. Bu bilginin ihmal edilmemesi gerekir.
Kaynak:
Çınar, İkram. (2021). Etnoandragoji bağlamında halk ozanı-molla ilişkisine bakış: Atabek yurdu örneği. Uluslararası Ahıska Araştırmaları Dergisi, Sayı 1, ss 1-15.