MİLLÎ EĞİTİMİN AMAÇLARININ AÇIKLAMASI
Bilinçli her eylem ve faaliyetin bir amacı vardır. Amaç, sonucun önceden belirlenmiş, ortaya çıkması istenilen niteliğin anlatımıdır. Eğitim, belirli amaçlar doğrultusunda görevini yerine getirerek öğrencileri belirlenen sonuca ulaştırma işidir. Eğitim sistemimizde yüz binlerce eğitimci milyonlarca öğrenciyi eğitimin amaçlarına ulaştırmaya çalışıyor. Ancak sonuçlara bakıldığında eğitimin amaçlarına yeterince ulaşılamadığı görülüyor. Amaçlarla sonuçlar birbirine uymuyor. Öğretmen dalkavukluğu yapmayı belirli günlere bırakıp, “Acaba eğitimciler eğitimin amaçlarının farkında olmayabilir mi?” sorusunu sormak durumundayız. Zira gözlemler öğretmenlerin eğitimin amaçlarını dikkate almadan “ezber bir öğretmenlik” yaptıkları yönündedir. Birçok öğretmenin işlediği dersi neden işlediğini, yaptığı etkinliğin bütün içindeki yerini bilmediğini ve istenen insan tipini sanki kavrayamadığını ya da yaptığı çalışmaların amaca uygunluğuyla ilişkisini kuramadığını, sonuca ulaşmak için hangi adımları atması gerektiğini bilmediğini gösteriyor. Kuşkusuz, başka sebepler de var.
Bu yazıda Türk millî eğitiminin genel amaçları açıklanmaya çalışıldı. Açıklamada amaç kavramı ve amaçlar ortaya konduktan sonra 1739 sayılı Millî Eğitim Temel Kanununda belirtilmiş olan eğitimin genel amaçları üzerinde duruldu. Konunun geniş kapsamı dikkate alındığında bu yazının oldukça eksikli olduğu kabul edilmelidir.
Millet, Devlet, Anayasa
Birlikte yaşama arzusu olan bir toplum askeri gücünü kullanır dünya üzerinde kendisine bir yer açar, ülke sınırlarını belirler ve bağımsızlığını ilan eder. Diğer devletler tarafından da tanındığında bağımsız olur. Ülkenin bağımsızlığıyla birlikte ülkeye vatandaş olanlar da milleti meydana getirir. Ülkenin adı milletin adı olarak da kullanılır. Millet/Ulus ülke içinde yapılacak işlerin yürütülmesi için bir örgüt kurar. Bu örgüt ülke içindeki örgütlerden çok farklı, yetkili ve güçlü bir örgüttür. Adına devlet denir. Devlet; belirli bir ülke üzerinde yaşayan, üstün bir iktidara bağlı olan, örgütlenmiş insan topluluğunun meydana getirdiği devamlı ve hukukun kendisine kişilik tanıdığı bir varlıktır.
Devleti millet kendisine hizmet etmesi için kurar, egemenlik kendisindedir ama aslında devlet karşısında çok güçsüzdür. Millet devlete ordu, polis gibi silahlı güçler bulundurma ve bunları kullanma yetkisi vermiştir. Devletin elinde para, kanun yapma ve vatandaşları hapse atma, kurallara uymayanları zorla uydurma gibi güç ve yetkiler tanımıştır. Millet ise sonuçta tek tek bireylerden oluşur. Millet verdiği yetkilerle çok güçlenen devlete, hem beklentilerini bildirmek hem de onun gücünü kontrol altında tutmak için karşılıklı bir sözleşme imzalar. Bu sözleşme anayasadır. Millet devlete bu anayasa sınırlarını aşmamak kaydıyla yetki vermiştir ve egemen olan da millettir. “Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir” sözüyle de bu anlatılır. Anayasayı yapan millet, yasaları yapmayı devlete bırakır. Hiçbir hukuki metin ve yönetim faaliyeti anayasaya yani milletin buyruklarına aykırı olmaz.
Anayasa, bir devletin kuruluşunu, örgütlenişini, temel organlarının işleyişini ve birbirleriyle olan ilişkilerini, devlet iktidarının el değiştirmesini düzenleyen ve kişilerin devlet karşısında hak ve özgürlüklerini güvenceye alan kurallardır. Aynı şekilde devletin de bireylere (yurttaşlara) karşı görev ve sorumluluklarını belirler. Kısaca anayasa devletin gücünü sınırlayan, bireyin hak ve özgürlüklerinin çiğnenmemesi için önlemler alan, iktidar gücünün tek elde toplanmasını önleyen ve hukuka bağlılığı sağlayan bir sözleşmedir. 1982 Anayasasına göre:
Yukarıdaki şekilde en üstte millet (ya da halk) bulunmaktadır. Bunun anlamı ulusun devlete egemenliğidir. Bu hiyerarşide milletin altında ise iktidar vardır. İktidar yanlış anlaşıldığı gibi sadece hükümet değildir. İktidar, yasama (TBMM), yürütme (hükümet) ve yargıdan (mahkemelerden) oluşur. Bu üçlü eşit güç dengesiyle birbirini kontrol ederek devlet yönetiminin dikta rejimine dönüşmesini engeller ve birbirini dengeler. Buna kuvvetler ayrılığı denir. Yargının özel bir niteliğinin de altını çizmek gerekir. Yargı millet adına yasama ve yürütmeyi kontrol eder! Yani bir bakıma eşitler arasında birincidir. Bu bağlamda yasama ve yürütmenin aslında aynı kesim olduğuna göre yargının gerçekten bağımsız olması önem kazanmaktadır. Yargıya hükümetin müdahalesi söz konusu olmadığı durumlarda yasama ile yürütmenin yakınlığı sorun teşkil etmez.
Millet, devlete nasıl bir devlet olması gerektiğini belirtir. “Demokratik, laik, sosyal, hukuk devleti” olmak gibi (aşağıda bu kavramlar açıklanmaktadır). Ayrıca hangi hizmetleri ne şekilde yapması gerektiğini de emreder. Örneğin eğitimin nasıl ve hangi esaslara göre olacağı gibi. Anayasanın eğitimle ilgili maddelerinin başında 42. madde gelir. Ayrıca 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10, 24, 25, 26, 42, 58, 59, 128 ve 174. maddeleri de vatandaş tarafından emredilen ve devletin eğitimde dikkate almak zorunda olduğu maddelerdir.
Anayasada Eğitim
Anayasa ile millet devlete eğitimle ilgili görevler de vermiştir. Anayasanın eğitimle ilgili en önemli maddesi şudur:
Madde 42- Kimse, eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz.
Öğrenim hakkının kapsamı kanunla tespit edilir ve düzenlenir.
Eğitim ve öğretim, Atatürk ilkeleri ve İnkılâpları doğrultusunda, çağdaş bilim ve eğitim esaslarına göre, Devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Bu esaslara aykırı eğitim ve öğretim yerleri açılamaz.
Eğitim ve öğretim hürriyeti, Anayasaya sadakat borcunu ortadan kaldırmaz.
İlköğretim kız ve erkek bütün vatandaşlar için zorunludur ve Devlet okullarında parasızdır.
Özel ilk ve orta dereceli okulların bağlı olduğu esaslar, Devlet okulları ile erişilmek istenen seviyeye uygun olarak, kanunla düzenlenir.
Devlet, maddî imkânlardan yoksun başarılı öğrencilerin, öğrenimlerini sürdürebilmeleri amacı ile burslar ve başka yollarla gerekli yardımları yapar. Devlet, durumları sebebiyle özel eğitime ihtiyacı olanları topluma yararlı kılacak tedbirleri alır.
Eğitim ve öğretim kurumlarında sadece eğitim, öğretim, araştırma ve inceleme ile ilgili faaliyetler yürütülür. Bu faaliyetler her ne suretle olursa olsun engellenemez.
Türkçeden başka hiçbir dil, eğitim ve öğretim kurumlarında Türk vatandaşlarına ana dilleri olarak okutulamaz ve öğretilemez. Eğitim ve Öğretim kurumlarında okutulacak yabancı diller ile yabancı dille eğitim ve öğretim yapan okulların tabi olacağı esaslar kanunla düzenlenir. Milletler arası andlaşma hükümleri saklıdır.
Bu madde ile eğitim vatandaşın “hakkı” olarak tanımlanmıştır. Okul ve öğretmensizlik gibi gerekçeler (eğitimin kalitesi bir yana) devletin vatandaşının bu hakkını vermediği anlamındadır. İlköğretimin zorunluluğu ile de vatandaşın çocuklarını okutmasının bir “görevi” olduğu belirtilmiştir. Bu görevi yerine getirmeyen vatandaşın çocuğu, kanun zoruyla okula götürülür. Kişinin “kişiliğini tam ve özgürce geliştirebileceği” bir “toplumsal düzen”e gereksinimi varsa; bu toplumsal düzenin koyduğu kurallara uyma sorumluluğu da olacaktır. Bu sorumluluk, kişinin “tam ve özgür gelişebildiği” sürece vardır (Altunya 2003: 59).
42. maddede eğtim ve öğretimin devletin “gözetim ve denetimi” altında olduğunu vurgular. Devletin gözetim ve denetimi eğitimin güvenliğinin sağlanması için gereklidir. Yine bu denetim ve gözetim resmi ya da özel eğitim kurumlarında eğitimin anayasa, yasalar ve eğitimin amaçları doğrultusunda sürdürülmesinin sorumluluğunu devlete yükler.
Anayasanın 42. maddesinin gerekçesi şudur: “Devletin gözetim ve denetimi, eğitim ve öğretime katılanların tümünün anayasaya sadakatini sağlamaktır. Eğitim ve öğretim özgürlüğü, hiçbir biçimde anayasanın temel felsefesine ve ilkelerine aykırı davranmanın gerekçesi olamaz. Devlet, bu özgürlüğün kullanılmasında, Atatürk ilkelerine çağdaş bilim ve eğitim esaslarına uyulmasını gözetecektir.”
Devlet, birer baskı grubu olarak ortaya çıkabilecek siyasi, dini, kültürel ya da başka amaçları olan kişi, grup ya da oluşumların kendi amaçlarını milletin çocuklarına yüklemesine izin vermemelidir. Eğitimin amaçlarından sapmayı önlemek devletin görevidir. Devletin bu görevini iyi yaptığı söylenemez. Bazı dönemlerde devlet adına hareket eden görevlilerin kendileri bile yasaları farklı yorumlayarak ya da eğitimin amaçlarına aykırı faaliyette bulunanları görmezden gelerek anayasaya aykırı davranmışlar ve davranmaktadırlar.
Amaçların Önemi
Her iş ve eylemin olduğu gibi eğitimin de amaçları vardır. Eğitimin amacı aile ve toplum için birbiriyle çelişmeyen, iç içe geçmiş niyetlerin resmileşmesinden meydana gelir. Aile çocuğunu, yerel düzeyde toplumsallaştırır ve kendi kültürüne göre temel değerler ve genel görgü kurallarını öğreterek karakter kazandırır. Devlet ise yerel düzeyde toplumsallaşan ülkenin değişik yerlerinde yaşayan çocukları aynı müfredata göre yetiştirerek, ulusal düzeye getirir ve bir milletin ferdi yapar. Müfredatın da “millî” olması gerekir. Yine devlet bireyin ailesinden edindiği değerleri derinleştirerek, bireye hayatında kullanacağı bilgi ve beceriler kazandırarak bireyi özgürleştirir. Özgür insan “yapabilme yetenek ve becerilerine sahip” olan insandır. Eğitimin genel amacı özgürleşmiş insanı “imal” etmektir.
Amaçlar eğitim politikalarına yön verir. Eğitim politikası; bir eğitim kurumunun veya bir toplumun öngörülen eğitim amaçlarına ulaşabilmek amacıyla alacağı kararlarına temel teşkil edecek hükümleri kapsayan genel plandır. Bu planın şekillenmesinde değerler sistemi ile değişen toplumsal ve ekonomik etkenlerin etkisi büyüktür (Alaylıoğlu ve Oğuzkan 1976; Demirtaş ve Güneş 2002).
Örgütlerin (örneğin MEB, Okullar, Polis, işletmeler gibi) amacı birçok biçimde ifade edilebilir: Verimi artırmak, emeği azaltmak, madde ve insan kaynaklarını kontrol edebilmek, çatışmayı en az dereceye indirmek, bireysel sapmayı azaltmak, insan davranışını kestirme olanaklarını çoğaltmak gibi görüşler bunlardan birkaçıdır (Bursalıoğlu 1991: 18). Demokratik ülkelerde eğitim örgütünün amaçları halkın özlem ve değerleri ile çağın özellikleri arasındaki dengeyi kurmakla etkili hale gelebilir. Aksi halde halkla örgüt ve üyeleri devamlı bir sürtüşme durumunda kalırlar. Demokratik bir toplumda, devlet sistemini seçmekte kendisine hak verilen vatandaştan, eğitim sistemi üzerinde bu hakkı esirgemek, savunulması güç bir aykırılıktır (Bursalıoğlu 1991: 19).
Bir örgütte örgütün amaçlarını benimsemeyen ya da farklı amaçları olanların sayısı çoğalır veya yönetim organlarında yükselirlerse, örgütü formal/resmi amaçlarından uzaklaştırırlar. Formal amaçlar doğrultusunda faaliyet gösteren çalışanlar da sosyal etki sebebiyle diğerlerine uyma davranışı sergiler ve örgüt amacından sapar. Türk millî eğitim sisteminin Batıcılaşmaya başladığı 1947’den beri böyle bir sorunu hep vardır. Bir dönem Batıcı, sonraki dönemlerde Batıcı-İslamcı anlayış kısmen veya tamamen eğitime hâkim olmuştur. Amaçları ya da amaçların dayandığı felsefi sayıtlıları bilmeyen veya buna katılmayan yöneticiler örgütü örtülü biçimde etkisizleştirir.
Eğitim örgütlerinde amaçların birçok işlevi vardır: Örgütün amaçlarının olduğunun birey tarafından bilinmesi, bireyin rol performansını etkiler. Amaçlar örgüt üyeleri için yön belirler ve belirsizliği azaltır; örgütün değerlendirilmesi için standart sağlar. Amaçlarının tüm örgüt çalışanları tarafından bilinmesini sağlayan, amaçları örgüt düzeyinde ortak bir bilgi yapan örgütler, ortak insan çabasını eyleme geçirmede önemli bir avantaj sağlarlar (Aydın 2005: 42). Aydın (2005: 43) örgütün amaçlarının karşıladığı işlevleri beş noktada toparlar:
1- Amaçlar, örgüt üyeleri tarafından bilindikleri ve vurgulandıkları ölçüde, birey ve grupların çabalarına ve etkinliklerine yol gösterir.
2- İşgörenlerin eylem ve kararlarına gerekçe oluşturur, onlara yasallık (meşruiyet) kazandırır. Eylemlere ve etkinliklere yöneltilen eleştirilere karşı savunmanın dayanağını oluşturur.
3- Amaçlar, rol performansının başarı derecesinin saptanmasında ölçüt işlevi görür.
4- Amaçlar örgütün yapısını biçimlendirir.
5- Amaçlar örgüt hakkında bilgi sağlar.
Amaçların örgüt üyeleri (öğretmen ve eğitim yöneticileri gibi) tarafından yeterince ya da doğru bilinmemesi halinde resmi (formal) amaçlar değil, her eğitimcinin kendi amaçları yürürlükte olacak ve eğitim örgütü etkisizleşecektir. Bunun sonucunda eğitim birliği ortadan kalkıp, asgari müşterekleri olmayan, ortaklıkların farkında olmayan ama her türlü farklılığı öne çıkaran insan yığınları ortaya çıkacaktır. Ulusal birliğin, millî kültürün, çeşitli değer yargılarının ortadan kalkmasıyla millet olmaktan çıkılıp sıradan bir kalabalığa dönüşmek kaçınılmazdır.
Türkiye’de program geliştirme alanının öncülerinden Fatma Varış (1988: 133) eğitimde amaçların işlevsel değerini şöyle sıralamaktadır:
1- Eğitimin amaçları okulun rolünü belirler.
2- Eğitimin amaçları karar vermeye rehberlik eder.
3- Eğitimin amaçları okulda öğrenim tecrübelerinin seçimine rehberlik eder.
4- Öğrenci motiflerinin gelişmesinde rehberlik eder. Öğretmen, amaçlar doğrultusunda bilgi ve becerisini öğrenciyi motive etmek için kullanır.
5- Programın değerlendirilmesinde amaçlar temel teşkil eder.
6- Programın geliştirilmesine olanak teşkil eder.
Amaç kelimesinin niyet, gaye, hedef, maksat, erek, ülkü gibi kelimelerle anlam yakınlığı bulunur ve ulaşılmak istenen noktayı ifade eder. Söz konusu eğitim olunca eğitim aracılığıyla bireylere ve topluma kazandırılması gereken niteliklerin ortaya konulması anlaşılır. “Bu niteliklerin çoğu doğuştan gelmeyen, sonradan kazanılması gereken, öğrenilmiş özelliklerdir. Bu özelliklerin neler olması gerektiği genelde toplumlar arasında fazla değişmemekle birlikte, zamanla değişime uğramaktadır” (Doğanay ve Sarı 2006: 32).
Bu yazıda okullarda yürütülmekte olan millî eğitimin amaçları üzerinde durulmaktadır. Bu amaçlar 1739 sayılı Millî Eğitim Temel Kanununda belirtilmektedir. Ancak konuya geçmeden önce eğitimde amaçlar hiyerarşisinden söz etmek gerekmektedir.
Eğitim hedefleri beş başlık altında incelenmektedir: (1) Eğitimin uzak amaçları, (2) Eğitimin genel amaçları (3) Eğitim kademelerinin amaçları, (4) Derslerin amaçları ve (5) Konunun amaçlarıdır. Bu amaçlar hiyerarşik olarak sıralanmıştır. Uzak amaçlar çok soyut, derslerin amaçları ise daha ayrıntılı ve somuttur. Bütün amaçlar üst amaç olan uzak amaçlara uygun olmak zorundadır. Derslerde hedeflere ulaşıldıkça eğitim kademesinin hedeflerine, orada hedeflere ulaşınca genel amaçlara ve genel amaçlara ulaşılınca da uzak amaçlara ulaşılmış olunur.
A- Eğitimin uzak amaçları
Eğitimin uzak hedefi, bir eğitim sisteminin ürünü olarak yetişmesi istenen “ideal insan”ın nitelikleri olabilir…. Uzak hedefin kapsadığı nitelikler genellikle çok fazladır. Bu yüzden onun ifadesinde anlamca yoğun, soyut bir dil kullanılır (Özçelik 1989: 9). Kavramların soyut olması anlaşılmasını da zorlaştırmaktadır. Uzak amaçlar bir ülkenin toplumsal, siyasal ve ekonomik alanlarını kapsayan genel amaçlardır. O ülkenin siyasal felsefesini yansıtırlar (Tezcan 1994: 46). Bunlar anayasada belirtilir. Örneğin demokratik, laik, sosyal ve hukuk devleti olmak gibi. Eğitim, bu nitelikleri kazandıracak yurttaşları yetiştirmekle ödevlidir. Türk millî eğitiminin uzak hedefi Millî Eğitim temel Kanununun 2. maddesinin son fıkrasına şöyle yansımıştır:
“… bir yandan Türk vatandaşlarının ve Türk toplumunun refah ve mutluluğunu arttırmak; öte yandan millî birlik ve bütünlük içinde iktisadî, sosyal ve kültürel kalkınmayı desteklemek ve hızlandırmak ve nihayet Türk milletini çağdaş uygarlığın yapıcı, yaratıcı, seçkin bir ortağı yapmaktır.”
Eğitimin nihai amacı “milletimizi çağdaş uygarlığın yapıcı, yaratıcı ve seçkin bir ortağı yapmak” olarak belirlenmiştir. Atatürk de bu amacı “kültürümüzü çağdaş uygarlık düzeyinin üstüne çıkarmak” olarak ifade etmişti.
Aşağıda sıralanan değişik kademelerdeki amaçlar kendi üstündeki amaca ve sonuçta uzak amaçlara ve nihayet anayasaya ters düşemez.
B- Eğitimin genel amacı
Eğitimin genel amacı, uzak hedeflerin daha bir açıklanmasıyla elde edilir. Esas alınan yine “ideal insan”dır. Genel amaçlar ülkenin eğitim felsefesini yansıtır. Toplumun değer ve ideallerini gösterir. Bu anlamda amaçlar ülkenin yurttaşlarının hangi durumlarda nasıl davranacaklarını belirleyen, önceden saptanan ilkelerdir. Okullar bu amaçlara ulaşmak için vardır. Belirtilen amaçlara ulaşılmıyorsa eğitim sistemi başarısızdır. Eğitimimizin genel amacı 1739 sayılı Millî Eğitim Temel Kanununun 2. maddesinde açıklanmıştır:
“Türk millî eğitiminin genel amacı, Türk milletinin bütün fertlerini;
1. Atatürk inkılâp ve ilkelerine ve Anayasa’da ifadesini bulan Atatürk milliyetçiliğine bağlı; Türk milletinin millî, ahlâki, manevî ve kültürel değerlerini benimseyen, koruyan ve geliştiren; insan haklarına ve Anayasa’nın başlangıcındaki temel ilkelere dayanan demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı görev ve sorumluluklarını bilen ve bunları davranış hâline getirmiş yurttaşlar olarak yetiştirmek,
2. Beden, zihin, ahlâk, ruh ve duygu bakımlarından dengeli ve sağlıklı şekilde gelişmiş bir kişiliğe ve karaktere, hür ve bilimsel düşünme gücüne, geniş bir dünya görüşüne sahip, insan haklarına saygılı, kişilik ve teşebbüse değer veren, topluma karşı sorumluluk duyan, yapıcı, yaratıcı ve verimli kişiler olarak yetiştirmek,
3. İlgi, istidat ve kabiliyetlerini geliştirerek gerekli bilgi, beceri, davranışlar ve birlikte iş görme alışkanlığı kazandırmak suretiyle hayata hazırlamak ve onların, kendilerini mutlu kılacak ve toplumun mutluluğuna katkıda bulunacak bir meslek sahibi olmalarını sağlamak.”
Eğitim adına her kim ya da kuruluş olursa olsun, yapıp etmelerinde yukarıdaki amaçlara uygun insan yetiştirmek yükümlülüğündedir. Bu amaçlar eğitimin her kademesinde, resmi ve özel bütün okul ya da kurslarda dikkate alınmak zorundadır. Her kişi ya da kurum kendince insan yetiştirmeye kalkarsa yetişen bu insanların bir arada yaşamaları mümkün değildir. Ayrıca resmi olarak belirlenen amaçların hem kendi içinde tutarlı hem de bilimsel olduğu varsayılır. Eğer bir kısım kişi ya da kuruluş bu amaçlarla hemfikir değilse, herkesin hemfikir olduğu amaçları belirlemek, gerekirse bunun için toplumu ikna etmek gerekir. Bu oluncaya kadar herkes bu amaçlar doğrultusunda insan yetiştirmeye devam etmelidir. Aksi takdirde ortak algı veya asgari müştereki olmayan insanlar ortaya çıkar ve kalkınıp gelişmek bir yana, böylesi bir toplumda barış içinde yaşamak zorlaşır.
C- Eğitim kademesinin amaçları
Eğitim kademesinin hedefi, ilköğretim, ortaöğretim ve yükseköğretim kademesindeki okulların amaçlarıdır. Okulun yetiştireceği insan gücünün niteliği göz önüne alınarak eğitim kademesinin amaçları belirlenir.
D- Bilim alanının / Derslerin amaçları
Matematik, Tarih, Müzik gibi derslerin ilgili sınıftaki amaçlarıdır. Yukarıdaki amaçların daha özele girerek açıklanmasıyla ortaya çıkar ve üst amaçlara ulaştıracak biçimde ifade edilir.
E- Ünitenin ve/veya Konunun amaçları
Herhangi bir dersin (bilim alanının) bir konusunun amaçlarıdır. O konunun işlenmesiyle ne elde edilmesi gerektiğinin, nereye ulaşılmasının beklendiğini anlatan ifadelerdir.
Çizelge. Eğitim Amaçlarının Hiyerarşik Düzeni
Amacın Düzeyi |
Amaçların Hiyerarşisi |
Amaçları Kimin Hazırladığı |
Amaçların Özelliği |
Örnek |
Soyut Somut
|
Eğitimin küresel amaçları |
Uluslararası kuruluşlar |
Bağlayıcılığı ve yaptırımı yok, öneri niteliğinde |
UNESCO’nun belirlediği eğitimin küresel amaçları |
Eğitimin genel amaçları |
Yasa ile belirlenmiş (1739 ve 2547 sayılı yasalar) |
Eğitilmiş bireyin genel özelliklerini yansıtır. Çok seyrek değişir. |
Türk millî eğitiminin genel amaçları |
|
Okulun amaçları (eğitim düzeylerinin amaçları) |
Yasa ile belirlenmiş (1739 ve 2547 sayılı yasalar) |
[İlgili] millî eğitim kademesini bitiren bireyin özelliklerini yansıtır. Çok seyrek değişir. |
İlköğretimin amaçları |
|
Dersin amaçları |
Bir komisyon tarafından hazırlanıp TTKB tarafından onaylanır |
Bir derste kazandırılması gereken ilgili bilgi, beceri ve tutumların ifadesidir. Belirli aralıklarla değişir. |
Sosyal Bilgiler dersinin genel amaçları |
|
Ünitenin amaçları (kazanımlar) |
Bir komisyon tarafından o dersin öğretim programı çerçevesinde hazırlanır ve TTKB tarafından onaylanır. |
Bir ünitede kazandırılması istenen bilgi, beceri ve değerleri kapsar. |
Mekân ve İnsan ünitesinin amaçları (kazanımları) |
|
Konunun amaçları (davranışsal amaçlar, kazanımlar) |
Öğretmen tarafından belirlenir. Davranışa dönük olarak ifade edilir. |
Bir konuda öğrenciden beklenen davranışları ifade eder. |
Yerleşimi Etkileyen Faktörler konusunun amaçları (kazanımları) |
Kaynak: Doğanay, Ahmet ve Mediha Sarı. 2006.
Yukarıda sıralanan amaçlar hiyerarşisinin hepsini açıklamak bir makalenin hacmini aşacağı için yazıya konu olarak sadece eğitimin genel amaçlarının açıklanması seçilmiştir. Bu seçimin sebebi genel amaçlardaki kavramların oldukça soyut olması ve gözlemlerden anlaşıldığına göre eğitimcilerin bu kavramları doğru anlamadıkları ve aynı anlamı vermedikleridir.
Millî Eğitimin Genel Amaçlardaki Kavramların Açıklanması
Millî Eğitimin genel amaçları üç madde halinde ifade edilmiştir. İlk madde öğrencilere kazandırılması gereken ülkenin siyasi hedeflerinin belirtildiği ve o doğrultuda yurttaş yetiştirilmesini vurgulayan siyasi amaç, ikincisi yetişen bireylerin nasıl insanlar (şahsiyet) olması gerektiğini belirten amaç ve üçüncüsü ise bu iki amacı kavramış kişinin bir meslek sahibi olmasını sağlamak olarak belirtilmiştir. Amaçlardaki kavramları öğretmenler iyi bilmeli ve öğrencilerine öğretmelidirler. Beklenir ki politikacılar da bu kavramları iyi bilse ve toplumun kafasını karıştırmak yerine aydınlatsalar!
“Millî eğitimin genel amacı Türk milletinin bütün fertlerini” diyerek başlamaktadır. Bu ifadedeki “Türk” sözcüğü neyi ifade etmektedir? Bir kavmin adı mı, bir ulus devletteki yurttaşların ortak adı mı?
“Türk”: Anayasamızın 66. maddesine göre “Türkiye Cumhuriyeti devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür”. Buradaki “Türk” kavramı, etnik bir adlandırma değil, ülkede yaşayanların ortak adıdır. Bu tanımda insanların etnik kökeni (kavmi), din ve mezhep gibi nitelikleri dikkate alınmamıştır. Kültürel farklılıkları dikkate almamak, ülkemizdeki kavimleri yok saymak anlamına gelmez; devletin hizmetlerinde insanları sosyal-kültürel ayrılıklarla görmesini istemediğimiz ya da görmek istemediği anlamına gelir. Aslında “Türk” kelimesi bir kavim anlamı taşımamakta; birçok kavmin oluşturduğu bir etnogenezin adıdır, örneğin Oğuz, Kıpçak gibi. Kaldı ki bunların kapsamında da birçok değişik kavim, boy ve soylar vardır. Kavim anlamında değerlendirildiğinde Türk, Türkçe konuşandır.
Atatürk Türk milleti kavramını şöyle açıklamaktadır: “Türkiye Cumhuriyeti devletini kuran Türkiye halkına Türk Milleti denir” (Tezcan 1994: 13). Tanımdan da anlaşılacağı gibi bu ülkede yaşayan herkesi kapsamakta, herhangi bir kavim ya da din veya mezhebe dayanmamaktadır. Anayasada da “Türk vatandaşlığı” Türkiye Cumhuriyeti devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan kimse” olarak tanımlanmıştır. Bu anlayış aynı zamanda “ulus-devlet” modelinin ulus tanımıdır ve bu şekliyle günümüzde dünyadaki bütün devletler ulus-devlet modelindedir. Konuyu biraz daha açıklamak için bir herhangi bir ülke örneği de verilebilir. Rusya’da yaşayanlara Rus denilir. Ancak Rusya’da yüzlerce kavim yaşamaktadır. Ulus devlet olduğu için hepsine birden Rus denilir. Almanya ya da Fransa da tek kavimli ülke değildir. Ancak Almanya devletinin vatandaşlarına Alman, Fransa vatandaşlarına da Fransız denilir, kavmi veya dini ne olursa olsun!
Amaçta “Türk milletinin bütün fertlerini” derken, kastedilen Türkiye Cumhuriyeti devletinin vatandaşı olan herkestir. Bu amaçlar bütün yurttaşları kapsar.
“Atatürk inkılâp ve ilkeleri”: Atatürk inkılâp ve ilkeleri Türkiye’de modernleşmenin görünümüdür. Modern toplum, Sanayi Devriminin sonrasında ortaya çıkan toplumdur. Atatürk inkılâp ve ilkeleri incelendiğinde görülecektir ki Atatürkçülük, Avrupa’da Sanayi Devriminden sonra ortaya çıkan gelişmelerin Türkiye’de uygulanmış halidir. Amaçlarda bu ifadenin yer alması Türkiye’yi modern bir sanayi toplumu haline getirme çabasının sonucudur (Çınar 2010: 134-144). Atatürk ilkelerinin bir önemi de sosyalizm ile liberalizmin sentezine dayanan üçüncü bir yol olmasıdır. Atatürk ilkelerinin üçü sosyalizmle (devletçilik, devrimcilik ve halkçılık) üçü de liberalizmle (laiklik, cumhuriyetçilik ve milliyetçilik) ilgilidir.
“Anayasa’da ifadesini bulan Atatürk milliyetçiliğine bağlı”: Milliyetçilik değişik içerikle tanımlanabildiği için Atatürk’ün kullandığı anlamdaki milleti sevmek, milletin (ulusun) huzur ve mutluluğu için çalışmak anlamında kullanılmıştır. Atatürk milliyetçiliğinin de farklı anlamlara bürünmemesi için “Anayasa’da ifadesini bulan” denilerek başka yönlere çekilmesi önlenmek istenmiştir. Eğitim faaliyetlerinde Atatürk milliyetçisi insanları yetiştirilmesi amaçlanmaktadır. Atatürk milliyetçiliği etnik köken farkı gözetmeden ülkenin her yanında yaşayan insanların sevilmesi, ülkenin kalkınması, yurttaşların iç ve dış sömürüden korunması için çalışmak anlamına gelir. Atatürk milliyetçiliği “Türkiyecilik” olarak da anlaşılabilir. Bu anlamda milliyetçilik bir erdemdir. Milliyetçilik ile ırkçılık farklı kavramlardır. Irkçılık bir kavmi (etnisiteyi) anlatırken, millet ya da ulus ise bir ülkede yaşayan, kavim, din, mezhep, cinsiyetini dikkate almadan, yok da saymadan herkesi ifade eder. Milliyetçilik / milletçilik ya da ulusçuluk / ulusalcılık bu ifadedeki milleti sevmektir. İmparatorluklar döneminin sonunda böyle bir anlayışla kurulan devletler ulus devletlerdir. Ulus-devlet; bir kavimler/ etnisiteler konfederasyonu da değildir; bir resmi dili, ortak bir tarihi, millî kültürü ve ortak bir gelecek için ulusal hedefleriyle kaynaşmış bir kitlenin örgütlenmiş halidir.
“Türk milletinin millî, ahlâki, manevî ve kültürel değerlerini benimseyen, koruyan ve geliştiren”:Adında olsun ya da olmasın sömürge olmayan bütün ülkelerin eğitim sistemleri millîdir. “Millî” olan bir eğitim sisteminin millete ait olan değerleri gelecek kuşaklara aktarması beklenir. Öğrenciler millî, ahlaki, manevi ve kültürel değerleri benimsemekle kalmamalı, koruyup geliştirmelidir. Değer; bir sosyal grubun veya toplumun kendi varlık, birlik, işleyiş ve devamını sağlamak ve sürdürmek için üyelerinin çoğunluğu tarafından doğru ve gerekli oldukları kabul edilen; onların ortak duygu, düşünce, amaç ve menfaatini yansıtan genelleştirilmiş temel ahlâki ilke veya inançlarına denir (Kızılçelik ve Erjem 1992). Bu değerler, kişisel, millî, ahlâki, manevi ve kültürel değerler olarak sıralanır. Eğitimciler “millî… değer” derken ne anlıyorlar ve ne öğretiyorlar?
Değer, toplumun önem atfettiği ve sürdürülmesini istediği birtakım kavramlardır. Vatan sevgisi, millet sevgisi, bayrak sevgisi gibi. Bu kavramlar değer kavramlarıdır. Bu kavramların her yurttaşta ve yüksek ölçüde bulunması istenilir bir durumdur. Değerler; tutumların, algılamaların, kişiliğin ve güdülenmenin anlaşılmasına temel oluştururlar (Robbins 1994: 12). Toplumun asgari müşterekleri değer ortaklığının sonucudur. Değerler kısmen istikrarlı ve sabittir. Bu öğrenme biçiminden kaynaklanır. İnsanlar çocukken “biraz dürüst ol” denmez. Değerlerin mutlak olması ya da “siyah-beyaz” biçiminde öğretilmesi, istikrarlı ve sabit olmalarını sağlamaktadır (Robbins 1994: 13).
Toplum içerisinde tutum ve davranışlar, öncelikler, eylemler, duygular, fikirler, kişiler, gruplar, amaçlar ve araçlar tümüyle değerlere göre mukayese edilir ve “daha iyi”, “daha kötü”, “daha doğru”, “daha adil”.. gibi değerlendirmeye tabi tutulur. Kısaca değerler arzu edileni veya edilmeyeni, beğenileni veya beğenilmeyeni, doğru olanı veya olmayanı belirleyen temel standartlar olarak işlevde bulunurlar (Kızılçelik ve Erjem 1992). Bu değerlerin eğitim aracılığıyla öğrencilere aktarılması için eğitimcilerin bunu amaçlaması gerekir. Örneğin ortaya çıkan bir durumun millî yönden iyi, kötü, doğru ve yanlış olduğunu öğrenci almış olduğu millî değerlere göre karar verecek ve gereğini yapacaktır. Aynı biçimde genel amaçlarda ahlâki, manevi ve kültürel değerlerin de eğitimin her kademesinde öğrencilere benimsetilmesi, bu değerleri koruyan ve geliştiren kişiler olarak yetiştirilmesi amaç olarak belirlenmiştir.
Uluslar, değerlerini gelecek kuşaklara aktarmadaki başarılarına göre tarihten rol kapabilirler. Bu durum atalarını taklit etmek anlamına gelmez. Geçmişten alınan mirası günün değerleriyle sentezleyip geliştirerek aktarmak, ne geçmişi ne de başkalarını taklit etmek anlamına gelir. Kültür tarihinin mezarlığı kontrolsüz biçimde başka toplumların kültürüne açık olanlar, atalarının bıraktığı yerde kalanlar, kendi değerlerini geliştirip sahip çıkamayanlar ve rakip ülkelerin değerlere yönelik psikolojik savaş operasyonlarıyla içten yozlaştırma ve mankurtlaştırma faaliyetlerine hedef olmuş toplumlarla doludur.
“… İnsan haklarına ve Anayasa’nın başlangıcındaki temel ilkelere dayanan demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı görev ve sorumluluklarını bilen ve bunları davranış hâline getirmiş yurttaşlar: Yurttaşların hem insan haklarına hem de nitelikleri demokratik, laik, sosyal ve hukuk devleti olarak belirlenmiş Türkiye Cumhuriyeti devletine karşı görev ve sorumluluklarını bilen ve gereğini yapan yurttaş olarak yetiştirmek hedeflenmektedir.
İnsan hakları insan onurunun bir gereğidir. İnsan onuru, insanın hakkı olan hakları alması sonucu ortaya çıkabilir. Ancak insanın da bu haklara layık olduğunu göstermesi gerekir… Eğer bir insana bazı haklar verilmişse, bunun karşılığında bazı ödevleri de kabul etmelidir (Gündüz ve Gündüz 2002: 145-147). Çocuk yapma hakkı çocuğa iyi bir gelecek temin etme sorumluluğunu da beraberinde getirir. Benzer biçimde öğrenim görme hakkı öğrenimle ilgili sorumlulukları yerine getirmeyi gerektirir. Bir devlete yurttaş olma hakkı yasalara uyma sorumluluğu yükler.
1- Demokratik devletin özelliklerinin başında iktidarın tek kişi ya da zümrenin eline geçmesini önleyen düzenin kurulmasıdır. Bu yüzden iktidar üçe bölünür: Yasaları meclis (TBMM) yapar. O yasaları hükümet uygular ve bu ikisinin icraatının anayasaya uygunluğunu Türk Milleti adına yargı denetler. Yine yargı milleti meydana getiren bireyler ile devlet (ya da devletin çeşitli kuruluşları) arasındaki ihtilafları karara bağlar. Devlet, elindeki imkânlarla (ordu, polis, para vb) çok güçlü bir örgüttür. Elinde insanları hapse atma ve mallarına el koyma yetkisi ve daha başka birçok güç verilmiştir. Yurttaşlar ise bu güç karşısında güçsüz durumdadır. Bu anlamda yargı, milleti devlete karşı korur. Yargı eğer bağımsızsa devletin demokratikliği şeklen de olsa vardır. Yargı bağımsız değilse bunun anlamı hükümete bağlı olduğudur ve yasama da büyük ölçüde hükümetin emrinde olduğunda güçler ayrılığı ortadan kalkar ve iktidar seçimle gelse bile, bir kişi ya da grupta toplanır. Buna da demokrasi değil, dikta yönetimi denir.
Kışlalı (1994: 17) demokrasi konusunda şu değerlendirmeyi yapmaktadır: “Nasıl ki her bitki her iklimde yetişmezse, demokrasinin oluşabilmesi ve yaşayabilmesinin de belirli koşulları vardır: Sanayileşme, kentleşme, yoksulluktan kurtulma, belirli bir eğitim düzeyine ulaşma… Çoğulcu, tek bir gücün egemen olmasına izin vermeyecek ölçüde güçlerin paylaşıldığı, gücün gücü dengelediği, örgütlü bir toplum… Yaygın ve etkili bir kitle iletişim ağı…” Toplumun ilgili kurum ve kuruluşları bir yandan bu koşulları hazırlarken eğitim kurumu da bir yandan demokrasi kültürünü yerleştirmek zorundadır.
Demokrasi yönetim biçimi olduğu kadar bir yaşama biçimidir. Ana-baba çocuk ilişkileri, karı-koca ilişkileri, komşuluk ve genel olarak insanların birbirleriyle ilişkilerinde demokratik değerler ve sorumluluklar yaşama biçimi olarak da demokrasiyi temel değer almayı gerektirir. Sosyal hayatın demokratikleşmesi devlet-toplum ilişkilerinin demokratikleşmesini de destekler.
2- Laik devlet herhangi bir din ya da mezhebin yanında ya da karşısında yer almayan, icraatlarının herhangi bir dinin kurallarına uygun olup olmadığı kaygısı gütmeden aklın ve bilimin gerekleri doğrultusunda yapan devlet demektir. Sayısı az ya da çok değişik inanç sahiplerinin çoğunluğun düzeni altında kalmaması için yapılan düzenlemeden doğmuş ve temel hak ve özgürlükler arasında yer almıştır. Laiklik eğitim açısından bilgi türleri arasında bilimsel bilginin kullanılmasına zemin hazırlamasından ötürü de önemlidir. Laiklik konusunda eğitim kurumunun kafasının karışık olması, toplumun akıl berraklığını yitirmesine sebep olmaktadır.
3- Sosyal devlet; devletin sosyal barışı ve sosyal adaleti sağlamak amacıyla sosyal ve ekonomik hayata aktif müdahalesini gerekli ve meşru gören bir anlayıştır. Sosyal güvenliğin sağlanması, işsizliğin önlenmesi, emeğiyle yaşayanların korunması ve yaşam düzeylerinin yükseltilmesi yoluyla sosyal eşitsizlikleri giderme işlevini yüklenen devlete denir. Eğitim ve sağlık hizmetlerinden herkesin yararlanmasını sağlamak sosyal devletin görevidir. Bu görev fırsat ve imkân eşitsizliği gibi sebeplerden dolayı bu hizmetlerden yararlanamayanları öncelikle kapsar.
4- Hukuk devleti, bütün icraatlarını hukuka göre yapan, keyfiliğin olmadığı devlettir. Hukuk devleti; “varlığının nedenini insanların huzur ve mutluluğunu sağlamakta bulan, amacı insan hak ve hürriyetlerini güvence altına almak ve bunları geliştirmek olan, yönetilenlerin haklarını aramalarının önündeki tüm kısıtlamaları kaldıran, demokratik, eşit ve adaletli bir düzen içerisinde otoriteyi insanların özgürlüğü lehine sınırlandıran, hukukla ve hukukun genel ilkelerine bağlı olan devlet” olarak tanımlanır.
Yukarıda açıklanan devletin niteliklerine uygun kuşakları yetiştirmek eğitimin görevlerindendir. Öğrenciler bunları bilmenin ötesinde davranış olarak sergilemelidirler. Hukuksal işleyiş biçimin hayata geçirildiği okul modelleri öğrencileri buna hazırlamalıdır. Demokratik, laik, sosyal ve hukuki ortamların tesis edilmediği okullarda yetişenlerin bu özellikleri taşıyan yurttaşlar olması beklenemez.
“…Beden, zihin, ahlâk, ruh ve duygu bakımlarından dengeli ve sağlıklı şekilde gelişmiş bir kişiliğe ve karaktere sahip”: Dünya Sağlık Örgütü sağlığı, “bireyin beden duygu, ruh ve toplumsal yönlerden tam bir iyilik hali” olarak tanımlamaktadır. Eğitim faaliyetleri ve öğrenme süreci ile bireyin bedenini, zihnini, ahlâkını, ruh ve duygularını dengeli ve sağlıklı bir biçimde geliştirmelidir. Kişilik; zihinsel, duygusal, bedensel ve fizyolojik görünümlerin dinamik bir örgütlenmesidir. Bireyin kişiliği biyolojik ve psikolojik etkenlerin birleşmesiyle oluşur ve kendine özgü, diğerlerinden farklı bütünsel yapısını belirler. Öğrenci kendini diğerlerinden ayırt ederek ben zamiri kullanmakla diğerlerinin istekleri karşısında kendi öz karşı koyuşunu getirecektir (Gürün Ts:86). Çocuk büyükleri taklit ederek onların davranış ve özelliklerini özümleyerek zamanla kendine özgü bir kişilik oluşturur. Öğrencilerin dövüldüğü, hakaret ve tersleme ile aşağılandığı, puanların tehdit unsuru olduğu bir öğrenme sürecinde bu amaca ulaşılamayacağı açıktır! Aşağılanma, insan onuruna zarar verir. Duyguları incinmiş ve onuru zedelenmiş bireyin sağlıklı olacağı söylenemez.
“…Hür ve bilimsel düşünme gücüne, geniş bir dünya görüşüne sahip”: İnsanların hürriyetini kısıtlayan birçok düzenleme vardır. Bunlar birtakım kurumların koyduğu kurallardır. Devletin yasaları, dinin kuralları, ahlâk ilkeleri, görgü kuralları ve geleneklere uyma zorunluluğu (yasak, ayıp ve günah gibi yaptırımlarla) bireylerin özgürlüklerini kısıtlar. Ancak bu düzenlemeler sosyal barış ve huzurlu bir toplum için gereken düzenlemelerdir. Hür düşünmeyi engelleyen, bu düzenlemelerin bireyi bağımsız düşünemeyecek kadar sıkı kavraması, kişiye hareket alanı bırakmayacak kadar boğucu olmasıdır. Eğitim bireye özgür düşünmeyi öğreterek “ayıp, yasak, günah…” gibi yaptırımların akıl temeline yerleştirmesini sağlamalıdır. Öğrenciler hür düşünme gücüne böylelikle sahip olur.
Hür düşünmenin yanı sıra bilimsel düşünme gücü kazandırmak da amaçlanmıştır. Bilimsel düşünmek bilgi türleri arasında bilimsel bilgiyi esas almak, nedenselliğe göre (sebep-sonuca dayalı) akıl yürütme, sorunlarını çözerken bilimsel yöntemi kullanmak anlamına gelir. Bilgi türleri; bilimsel, dinsel, gündelik, felsefi, estetik ve teknik bilgi olarak sınıflandırılmaktadır. Bu bilgilerin hepsi günlük hayatta kullanılmaktadır. Ancak okullar bilimsel bilgiyi esas almalı ve bilimsel bilgileri aktarmalıdır. Okul, öğrencilere bilim ve bilimsel bilgilerin aktarılabileceği en uygun ortamdır.
Dünya görüşü, insanın çevresindeki dünyaya karşı oluşturduğu görüşlerin, anlayışların ve kavramların tümüdür (Ozankaya 1984: 40). Evrenin ve yaşamın anlamını, ereğini, değerini, insan varlığını ve davranışlarını bütünüyle kavramaya çalışan genel düşünce, evrene toplu bakış olarak da tanımlanmaktadır (Akarsu 1984: 50). İnsanın hayat üzerindeki kanaatlerinin geniş olmasını, totaliterlik ve yobazlık niteliğinde dar görüşlülükle sınırlı olmayacak birey halinde yetiştirilmesi anlatılmaktadır.
“…İnsan haklarına saygılı, kişilik ve teşebbüse değer veren, topluma karşı sorumluluk duyan, yapıcı, yaratıcı ve verimli kişiler olarak yetiştirmek”: İnsan hakları, bütün insanların sahip olduğu ve olması gereken haklardır. İnsan hakları şu özelliklere sahiptir (Aydın 2008: 30):
– İnsanın sırf insan olmasından kaynaklanan haklardır.
– Dünyanın her yerinde her insan için geçerli olan haklardır.
– Doğuştan veya sonradan kazanılarak sahip olunan tüm hakları korumaya yöneliktir.
– Yetkili otorite, yasalarla bu hakları tanır, korur ve uygulanmasını sağlar.
– Haklar keyfi olarak sınırlandırılamaz.
– Dokunulmaz, vazgeçilmez ve devredilmez tüm hakları kapsar.
İnsan hakları bu olunca her yurttaş öğrenimi boyunca bu haklarını bilen ve başkalarının haklarına saygılı davranan, taciz ve tecavüz etmeyen kişiler olarak yetiştirilmesi gerekir.
Eğitim, kişilikli insan yetiştirmekle de görevlendirilmiştir. Kişilik; insanları birbirlerinden farklı kılan, kendisi ve çevresindekilere bakış açıları, onlarla kurabildiği ilişki düzeyleri ve tepkilerini kapsayan çeşitli ortamlarda kendini gösteren bedensel, düşünsel ve ruhsal özelliklerdir. Eğitimin kişilikli insan yetiştirmenin yanı sıra kişiliğe değer veren insan da yetiştirmesi amaçlanmıştır. Bu kişilikli insan aynı zamanda girişken, topluma ve kendine karşı olan görevlerinin bilincinde olan, yapıcı, yaratıcı ve verimli bireyler olmak durumundadır.
“…İlgi, istidat ve kabiliyetlerini geliştirerek gerekli bilgi, beceri, davranışlar ve birlikte iş görme alışkanlığı kazandırmak suretiyle hayata hazırlamak ve onların, kendilerini mutlu kılacak ve toplumun mutluluğuna katkıda bulunacak bir meslek sahibi olmalarını sağlamak”: İlgi yaratarak, bireylerin doğuştan getirdiği, var olan ama gözlenemeyen, sonradan eğitim yoluyla ve yaşla birlikte açığa çıkan yeteneklerini (gizilgüçlerini) geliştirerek bir meslek sahibi olmasını sağlamak, böylece kendine ve topluma faydalı birer yurttaş olarak yetiştirmektir. Çoklu yetenek kuramının açıkladığı gibi, bireylerin birçok alanda değişik seviyelerde yetenekleri bulunmaktadır. Eğitim öğrenciye kendi yeteneklerini tanıtarak en yetenekli olduğu alanı buldurmalı ve kişiyi öncelikle o alanda geliştirmelidir.
Sonuç
Eğitim amaçlı bir girişimdir. Amaçlanan, ülkenin geleceğini meydana getirecek ve geleceğe güvenle bakacağımız insan tipini yetiştirmektir. Araştırma ve gözlemler amaçlanan insan tipinin yeterince yetiştirilemediğini göstermektedir. Bunun birçok sebebi olabilir: Amaçların eğitimcilerce yeterince bilinmemesi, amaçlara inanmamaları, katılmamaları, müfredat ve kullanılan yöntemlerin amaçlara uygun olmaması, siyasi baskı gruplarının amaçlarının okullara nüfuz ederek örtük olarak resmi amaçları saptırması, medyanın olumsuz etkisi gibi sebepler bu duruma yol açıyor olabilir.
Öğretmen adaylarına hizmet öncesi eğitimleri sürecinde eğitimin amaçlarının etkili biçimde kavratılması, hizmet içi eğitimlerde de amaçların yeniden değerlendirilmesi gerekir. Yine de müfredat, öğrenci ve velinin yarattığı karmaşa içinde kaybolabilen öğretmenlere, sürekli olarak eğitimin amaçlarını ölçüt olarak görmesi gereken okul yöneticilerinin amaçları hatırlatması eğitimin sonuçlarının amaçlara uygunluğu için vazgeçilemez bir gerekliliktir.
Öğretmenler ve toplum, mezunların niteliklerine, okullarda olanlara ve müfredata bakarak amaçlarla sonuçları karşılaştırmalıdır. Amaçlanan insan tipi yetiştirilemiyorsa bunun sebepleri araştırılmalı ve gereği yapılmalıdır.
Okullar amaçları için vardır.
Amaçlanan sonuca ulaşamıyoruz!
Sanık ayağa kalk, derlerse, hepimiz kalkalım.
Kaynaklar
Alaylıoğlu, Ruşen ve A. Ferhan Oğuzkan. 1976. Ansiklopedik Eğitim Sözlüğü. İkinci baskı. İstanbul: İnkılâp ve Aka.
Altunya, Niyazi. 2003. Anayasa Hukuku Açısından Türkiye’de Eğitim ve Öğrenim Hakkı. İstanbul: MEB Yayınları.
Aydın, Mustafa. 2005. Eğitim Yönetimi. Yedinci baskı. Ankara: Hatiboğlu Yayınevi.
Aydın, Nurullah. 2008. İnsan Hakları, Demokrasi ve Medya. Ankara: Kum Saati Yayınları.
Akarsu, Bedia. 1984. Felsefe Terimleri Sözlüğü. Üçüncü baskı. Ankara: Savaş Yayınları.
Atatürk, Mustafa Kemal. Vatandaş için Medeni Bilgiler
Bursalıoğlu, Ziya. 1991. Okul yönetiminde yeni yapı ve davranış. Sekizinci baskı. Ankara: Pegem Yayınları.
Çınar, İkram. 2010. Mankurtlaştırma Süreci. Üçüncü baskı. Ankara: Anı Yayıncılık.
Demirtaş, Hasan ve Hasan Güneş. 2002. Eğitim Yönetimi ve Denetimi Sözlüğü. Ankara: Anı Yayıncılık.
Doğanay, Ahmet ve Mediha Sarı. 2006. “Öğretim amaçlarının belirlenmesi, ifade edilmesi ve uygun içeriğin seçimi”Öğretimde Planlama ve Değerlendirme.” (Ed. Ahmet Doğanay ve Emin Karip) Ankara: Pegema Yayınları.
Dewey, John. 1996. Demokrasi ve Eğitim. (Çev. M.Salih Otaran) İstanbul: Başarı Yayıncılık.
Gündüz, Mustafa ve Ferhan Gündüz. 2002. Yurttaşlık Bilinci. Ankara: Anı Yayıncılık.
Gürün, O.A. Tarihsiz. Psikoloji Sözlüğü. İstanbul: İnkılap Kitabevi.
Işıklı, Alpaslan. 2001. Sosyalizm, Kemalizm ve Din. 3. baskı. Ankara: İmge Kitabevi.
Kışlalı, Ahmet Taner. 1994. Kemalizm, Laiklik ve Demokrasi. 3. baskı. Ankara: İmge Kitabevi.
Kızılçelik, Sezgin ve Yaşar Erjem. 1992. Açıklamalı Sosyoloji Terimleri Sözlüğü. Konya: Göksu Matbaası
MEB. 1739 sayılı Millî Eğitim Temel Kanunu.
Oktaylar, Hasan Can. 2008. Anayasa ve Vatandaşlık Bilgisi. Ankara: Yargı Yayınevi.
Ozankaya, Özer. 1984. Toplumbilim Terimleri Sözlüğü. Üçüncü baskı. Ankara: Savaş Yayınları.
Özçelik, Durmuş Ali. 1989. Eğitim Programları ve Öğretim. Ankara: ÖSYM Yayınları.
Robbins, Stephen P. 1994. Örgütsel Davranışın Temelleri. (Çev. Sevgi Ayşe Öztürk) Eskişehir: ETAM A.Ş.
T.C. Anayasası. 1982.
Tezcan, Mahmut. 1994. Eğitim Sosyolojisi. 9. baskı. Ankara: Zirve Ofset.
Tezcan, Nuran. 1994. Atatürk’ün Yazdığı Yurttaşlık Bilgileri. İstanbul: Çağdaş Yayınları.
Varış, Fatma. 1988. Eğitimde Program Geliştirme. “Teori ve Teknikler”. Dördüncü baskı. Ankara: Ankara Üniversitesi Eğitim Fakültesi Yayınları.