Eğitim Sorunları ve Eğitim Politikalarının Altüst Yapısal Bileşenleri

Sayı 28- Eğitim Politikası (Ekim 2010)

Toplumlar,  eğitim kurumlarının toplumsal/sınıfsal yapısının niteliğine göre biçimlenir. Bilimsel teknolojik düzey, ülkeler arası ilişkilerin niteliği, toplumsal işbölümü, sınıfsal özelliklerin tümünün karmaşık, her birnin tek tek eğitim dizgesinin oluşması ve yürütülmesi ve değiştirilmesinde etkileri vardır. Bu ilişkiler sınıfsal denge, ilişki ve ekonomik yapının yeniden ve kolaylıkla üretilmesi için ideolojik, kültürel aktarımların, etkilerin de bir aracı olmaktadır. Bu çevrelenmeyle denebilir ki; eğitim, öğretim boyutu da içinde olmak üzere, insan doğasının toplumsal-ruhsal donanımı ile fiziksel-dirimsel sınırlarının işleyiş yasaları üzerine biçimlenen; öğrenme, anlama, kavrama, üretme becerilerinin geliştirilmesine dönük tasarım-uygulayım-ortam eşgüdümünde işlemlenen sürecin adlandırılmasıdır. Eğitim, ekonomik yönelim, işleyiş ya da yapıya uygun olarak, ona bağlı, onun üstyapısal gereklerine göre biçimlenir. İzlenceler, içerikler, kuramlar, kılgılar ekonomik amaç, ilke, yürütülüşüne bağlı olarak geliştirilir, değiştirilir, dönüştürülür. Sözü edilen bu süreçte, ekonomideki üretim biçiminde yer alan üretici güçlerden, üreticiler (tasarlayıcılar, denetleyiciler, geliştiriciler, işçiler) kısaca kafa ve kol emekçilerinin örgütlülük, bilinçlilik düzeyleri oranında üretim sürecine bağlı eğitim süreci politikalarının belirlenmesinde etkili olmaya çabalarlar. Diğer bir deyişle, görece demokratik toplumlarda (üreticilerin politik, ekonomik, kültürel baskı gücü oluşturabildiği), yönetsel düşüncedüzenlemelerinde özçıkarları doğrultusunda etkide bulunarak, üretim biçiminde çıkarları olanların, biçime uygun eğitim düzenlemelerini keyfi biçimde oluşturmalarına engel olabilirler. Eğitimin temel bileşenlerinden, öğretmen, öğretim üyesi, öğrenci ve diğer eğitim hizmet üreticileri de bu süreçte, çıkarları hangi sınıfın yanında yer almayı gerektiriyorsa, o sınıfın çıkar ve düşüncedüzenlerine uygun politikalar geliştirerek, güçleri ölçeğinde etkime olanaklarını zorlarlar.

Eğitim, gerçekte ne ekonomipolitik olarak başat olan sınıfın ne de üretici sınıfın ya da halkın bir istemi değil; tümüyle üretim düzeyinin yarattığı ve gerekli kıldığı bilgi ve becerilerle donamış insan gücü gereksiniminden alır yönelim, içerik ve biçimini.

Burada vurgulanması gereken bir başka olgu, ülkelerin dünya kapitalist dizge içindeki, üretim, tüketim, askersel, coğrafik konum ve emperyalist yayılma, silahlı ya da silahsız işgal, el koyma eylemlerine katkı gibi tümüyle politikekonomi tabanlı işlevleri de belirleyiciliğidir.  Türkiye somutundan örneklersek,  bu belirleyici etken, yalın olarak üretmeyen, üretime dönük biçimlenmeyen, tüketici ve her türlü anti sömürgeci yapıdan arındırılmış, ayrışmış, başıbozuk tüketiciler biriliği biçimine sokulmak istene, bu amaçta önemli yol kat edilen bir ülkedir Türkiye. Böylesi bir ülkede, doğal olarak, eğitim dizgesi de aynı amaçların beklentilerine, çıkarlarına göre biçimlenecektir. Üretici bir eğitim ile tüketici bir ülke büyük bir çelişki doğurur ve böylesi bir ülkede, üretici bir eğitim anlayışı için harcanacak para, boşa harcanan, israf edilen, gereksiz bir yatırım olarak görülür. Bu nedenle, gerektiği kadar insan gücü tümüyle özel öğretim kurumlarına bırakılır. Halk ise bir müşteri konumuna sokularak, eğitimin tümüyle alınır satılır bir meta haline getirilmesi sağlanır. Bu meta ise verimsiz, dağınık, bunaltıcı, niteliksiz, yararsız dahası toplum/ülke gereksemelerinden uzak, önemli ölçüde çevre ülke olarak, merkez sermaye ülkelerin çıkarlarına göre biçimlenir.  Biçimlenmektedir.

Eğitim sürecinden dışta tutulmayan çalışılan ön önemli özellik, bilimsel, devrimci, ilerici özellikli bireyler/öğretmenler, öğretim üyeleri oluşmasını önlemektir. Bu uğurda birey/toplum, özellikle kadınlar abd’nin başını çektiği çok uluslu şirketlerin devletlerine ekonomi politik bir yönelim olarak dayattığı yeni ortaçağ insanı, bölgemizde Ilımlı İslam yönelimi ile okulöncesinden başlayarak tarikat/cemaat cenderesine alınan bireyler, imam hatiplerde önemli ölçüde daraltılmakta, üniversitede öğretmen, mühendis, doktor gibi alanlarda niteliği düşük, içeriği gerçeklikten uzak, somut olarak vatan dışı bir tüketici mürit kimliğine dönüşmektedir.

1940’lardan beri tüm sağcı/gerici/dinci siyasal parti kadrolarının yaptığı gibi, “Yani bir kısım

insanların büyük bir kısım insanları egemenliği ile güdebildiği, güdülenlerin güdene gözü

kapalı uyduğu, her dediğine inandığı geniş bir eğitim ağının varlığı ile bir toplum yaratan

eğitim egemen olanlar için elbette pek güzel pek rahat bir yol. Toplumu dilediğin gibi sürer

götürürsün. Sorumluluk duymazsın. Güvensizlik duymazsın. Terlemezsin. Yarınından

kuşkuya düşmezsin. Bir gün kimsenin yakana yapışmaması için gerekli her tedbiri alırsın.

Bir sürü yardımcın var [basında, tv de, vakıflarda, belediyelerde, camilerde, yurtdşında,

yurt içinde] Zaten herkes çevrende pervane. Herkes kul, köle.  Doğmuş ve doğacak kuşakları

da kul, köle etmek için düzen kurarsın. [Abd’nin ılımlı İslam projeside en büyük destekçin]

Güdülenler, giderek öyle bir kalıba girerler görünen ve görünmeyen yerleri ile tam birer tutsak

olurlar. Yaratıcı güçleri kırılır. Yetenekleri körlenir. Arayamaz, düşünemez, isteyemez olurlar.

Ağızları sadece yalvarmaya, dilenmeye yatkın hale gelir. Batı, ancak montaj ve hafif metal

sanayisi derecesinde bir teknolojik gelişmeye ruhsat verdiği için buralarda yetişen gençlerimiz

otel katibi, garson ve Almanya ya işçi yaptık.“**

Hedef;

üretim dışı eğitim.

Ülkemiz bugün, liberal, özgürlükçü, demokratik kavramları ile süslenerek gizlenen, üretmeyen TİT (turizm, inşaat, tekstil)* alanlarıyla sınırlanan bir ekonomi dışı ekonomik düzenlemeyle içte; ÜKE (Üçkâğıt ekonomisi:( borsa, faiz, hisse senedi/ kapkaç) ile dışta, yoğun emek sömürüsüne tabi kılınmıştır. Bunun yarattığı büyük borçlar ile kamu düşmanı, fabrika düşmanı, üretim düşmanı bir dış baskılı ekonomi anlayışı ile toprak dahil üretim araçları büyüklü küçüklü uluslar arası sermayeye teslim edilmiştir. Geride kalan, doğal kaynaklar yani su, ırmak, deniz, dağlar ise sırada beklemektedir..

Özetle üretme yeteneği tümüyle yitirilen, temel ekonomik yapının, mülkiyet ve üretim ilişkiler sisteminin birer gölgesi olan Hukukta, Ahlakta, Eğitimde de bu yapıya uygun düzlenlemeler yapılması gerekmektedir ve yapılmaktadır. İlkokuma yazma öğretim yönteminden,  ücretli, vekil, sözleşmeli, kadrolu öğretmen ayrıştırmalarına, öğretmensizlikten, düşük ücrete, eğitim fakültelerinin, ikili öğretim yapmasından, zorunlu din derslerine; kıskaca alınan kız öğrencilerin türban sarkacından, bilim yapma, yayın yap; yabancı dilde olsun; özel okullardan, devlet okullarının tüm giderlerinin halka yüklenmesine kadar;  dershane sömürüsünden, köy-kent eğitim kurumları arasındaki uçurum eşitsizliğine kadar hemen her sorun, gerçekte, ekonomik yapıya uygun eğitim dizgesi oluşturma çabalarının birer ilişkili uygulamalarıdır.  Halk felsefesine göre: Böyle Başa Böyle Tarak, uygulanmasının bir zorunluluğudur, olan bitenler.

***

Sanayileşmiş, ileri teknoloji üretim araçlarına sahip ve aralıksız geliştiren, ileri kapitalist ülkelerden farklı olarak, bağımlılığa dayalı sömürü ağı içindeki gelişmekte olan ya da gelişmesi yavaşlatılan, yetersiz gelişen ülkelerde kapitalizm, emekçilerin, aydınların, zaman zaman da yoksul köylülüğün çıkışlarına karşı kendini sistemli olarak savunacak güçte değildir. Bu durum, bu ülkeleri, sistemin geleceği için salt ekonomik değil, politik, askeri, eğitim alanında da tehlikeleri savuşturacak plan, tasarı, uygulama alanlarında ileri emperyalist kapitalist ülkelerin açık gizli yardımlarına gereksinirler.  Uzmanlar, ajanlar vs aracılığıyla ülke içinde,  toplumsal tepkileri tehlike sınırların altında tutacak, gerektiğinde tümüyle ezecek plan ve önerilerde bulunur, dahası içinde bulundukları kimi zora dayalı, sinsi kargaşa, bastırma, ezme eylemlerinde de bulunurlar. 12 Mart, 12, Eylül askeri darbeleri ve ardından gelen siyasal müdahaleler bunun en açık kanıtlarıdır.

Hala modern tarıma dayalı (feodal ekonomik kaynaklı, kent burjuvaları ile ilişki içinde olan yapay burjuvalar, üretim ötelenmesiyle türeyen, alsatçı sınıf bilinci karmaşası yaşayan kapkaçcı burjuvalar,  aracı burjuvalar, tümüyle küresel sermayeye bağımlı burjuvalar ve emperyalist devletler işbirliği içinde bir dönüştürme programı uygulamaktadırlar. Bu uygulama, tümüyle sınıfsal reflekslere dayalı ortak düşman, bağımsızlıkçı, üretken, kamucu ekonomik anlayışa karşı oluşmuştur.

Yukarıdaki gerçeklikler, planlar, ekonomik ilişkiler ağı, nasıl bir eğitim dizgesini gerektiriyorsa, uygulanmak istenen, devreye sokulan, planlanan eğitim kültürlemesi sonucunda, bu yapı ve işleyişle çelişki yaşama bilinci olmayan kuşaklar oluşturmakta eğitim dizgesinin ideolojik hedeflerinden biridir.

“pahalı fabrika üretimi alıp bunun bedelini ucuz tarım ürünleriyle karşılamak olanağı da elinizden alınacak.

Üstüne maden petrol, askerlik ve dış politika yönünden ödünler vereceksiniz. Yabancılara eğitim ve

kültür kurumlarınıza bu dengesiz ilişkileri sürekli kılacak biçimde etki yapmasına göz yumacaksınız.

Gelip bir takım yabancı okullar açacaklar. Yayınlarını, sinema ve gösterilerini sokacaklar. Halkın ve

körpe kuşakların yozlaştırılmasına hız verecekler. En zeki ve çalışkan çocuklarınızı seçip muhasebe,

piyasa ve yabancı dil bilen şirket yöneticisi, iş adamı yetiştirecekler.  Bu yetişkin aracılar, Batı

kapitalizminin çoğalan üretimini, Tanrının takdir ettiği bir “nizam-ı alem” içinde yaşayan ülkelere

bağlayarak kâr toplayacaklar. Kârdan komisyon alarak konak, köşk, villa yaptıracaklar. Yatları,

katları, kaptıkaçtıları olacak. Çocukları gidip Avrupalarda, Amerikalarda okuyacak. Bu gidişi

sürdürmek için özel yüksek okullar açacaklar, vakıflar kuracaklar. Gene en zeki, en çalışkan

çocuklarınızı sömürücü bir evreye girmiş olan sermayenin istek ve ölçülerine göre yetiştirmeye

devam edecekler. Hatta bunları sadece içerde kullanmakla kalmayıp, doktor diye, mühendis ve

bilgin diye dışarıya ihraç da edecekler.

Bütün bu olup bitenlerden bize kalan, sadece hayatımıza küskünlük: ve içinde boğulabileceğimiz

kadar borç olacak. İlk borç bağlantısını biz 1854’te yaptık. 1882’de Düyun-u Umumiye’yi kurdular.

Bu, borçlu devletin gelirlerine, alacaklarına koyduğu haciz demektir. (Bugünkü IMF ve AB

ile yapılan GÜMRÜK BİRLİĞİ vd.) Alacaklı devletlerin temsilcilerinden kurulu bir HEYET ekonomiyi

ve maliyeyi yönetmeye başlar. Siz de tanrının takdir ettiği NİZAM-I ALEM içinde yaşamaya devam

edersiniz. Fabrika açamaz, bilimsel teknoloji üretemez, yeterli kamu hastanesi açamaz, okul

yapamazsınız. Bu bozuk ve kötü döngüyü sürdürmek için durmadan yeni antlaşmalar imzalamak

zorunda kalırsnız. [bunların brir kısmını artık halktan gizlemek, gizli gizli anlaşmalar yapmak  zorunda kalırsınız] ***

Sonuç olarak,  eğitim dizgesi, eğitim politikası, eğitim sosyolojisinde vurgulandığı gibi, genel ekonomipolitik yapılanmaya dayalı olarak üretilir, uygulanır. Nasıl bir eğitim? Sorusu, nasıl bir ekonomik dizge sorusunun yanıtının içindedir. Bu nedenle, eğitim politikalarında değişim, dönüşüm, ileri doğru devrimci atılımlar ancak, ekonomik işleyiş, yönelim ya da tutuma müdahele edip,onu bilimden, insandan, vatandan yana dönüştürmedikçe olanaksızdır. Eğitimsel eleştiri, araştırmalarda bu temel gerçeklik üzerinden yürütülmedikçe, o araştırmaların, doktora düzeyinde bile olsa hiçbir yenilikçi, özgün, bilimsel niteliği olmayacaktır. Bu bağlamda, parasız bilimsel eğitim isteminden tutunda, laik, demokratik, bağımsız, üretim için eğitim istemleri pek anlamlı, geçerli, tutarlı görülmemektedir. Müdahale, ekonomik işleyişe, buna bağlı olarak bununla birlikte emperyalizme ve işbirlikçiliğe, sermaye düzenine karşı, toplumcu, kamucu bir karşı çıkış, bir dönüştürme, sınırlama, en azından dengeleme uğraşısı verilip, bir üst yapı kurumu olan eğitime de etki etme olanağına ulaşılabilir. Kuşkusuz bu, tarihsel ileri değerlere, cumhuriyetin devrimci, ilerici değerlerine de sahip çıkmayı, yıkılmayanları korumayı, geliştirmeyi de içeren bir uğraşı gerektirmektedir.

Özcesi, bunlar, toplumsal yapıya, devrimci, köklü, antiemperyalist, antikapitalist bir toplumsal örgütlenme ve mücadeleyi demokratik yollardan geliştirmeyi, bu arada, küresel ölçekte, ulaşılan bilimsel bulgulardan yararlanmayı, ülkeye uyarlamayı da gerekli kılmaktadır.

Kaynakça

Tekeli, İlhan (1980). Toplumsal Dönüşüm ve Eğitim Tarihi Üzerine Konuşmalar

Demokratik Eğitim Kurultayı (1998) Eğitim Sen

Devimci Eğitim Şurası (1968), Türkiye Öğretmenler Sendikası

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir