Giriş
Taylor’un makine insan teorisinin yönetim biliminde yetersiz kalmasıyla birlikte yeni yönetim modelleri ileri sürülmüş ve bu modeller uygulanmaya başlanmıştır. Ancak her yeni teorinin eksiklikleri olduğu yine zamanla anlaşılmıştır. Hâlâ bir bütün olarak tam doğruluğundan bahsedebileceğimiz bir teori bulunmamakla birlikte, geçen her gün insanı ön plana çıkaran teorileri ve kavramları daha çok doğrulamaktadır. Yöneticiler ve işletmeciler tarafından insanın insanlığı fark edildikçe yönetim yaklaşımları da bu yönde değişmiştir. İşgörenlerin aslında sadece işyerlerindeki işi gören kişiler olmadığı anlaşıldıkça insani boyutlara yapılan yatırım miktarı da artmıştır.
İşletmeler için değer ifade edilirken artık çalışanlarının kalitelerine ve yeteneklerine göre de değerleme yapılmaktadır. Bir işletme sadece makinelerden, teçhizatlardan, donanımlardan, sandalyelerden, masalardan, banka hesaplarından, stoklardan, binalardan vb. oluşmamaktadır. Örgütler için artık –belki de- en önemli sermaye çalışanlarından dolayı sahip olduğu insan sermayesidir. İnsan sermayesi kavramı, her geçen gün örgütler tarafından daha çok dikkat edilen bir kavramdır.
Bilişim toplumu ile birlikte ortaya çıkan yeni kavramlardan birisi olan insan sermayesi vazgeçilmez bir unsur halini almıştır. Bir örgüt ne kadar kaliteli insan sermayesine sahipse o kadar iyi rekabet edebilmekte, rakiplerine karşı üstünlük sağlayabilmekte ve hizmet sunumunda fark yaratabilmektedir. Uluslararası şirketlerin sayılarının ve pazarlarının artmasıyla birlikte rekabet daha da çetin hale gelmiştir. Bu noktada insana yapılan yatırım çok daha önemli bir hal almıştır. İnsan sermayesi bakımından üstün olan örgütler, zamanla diğerlerinin önüne geçmeye başlamışlardır.
Eğitim örgütlerinde de insan sermayesi oldukça önemli bir unsurdur. Birçok örgütten farklı olarak eğitim örgütlerinde ağırlıklı olarak düşünsel faaliyetler yürütülmektedir. Bu durum eğitim örgütleri bakımından insan faktörünün önemini çok fazla artırmaktadır. Eğitim kurumu yöneticisinin yetenekleri, o kurumu diğerlerinden farklı kılabilmekte ve eğitim kalitesini artırabilmektedir. Öğretmenlerin yetenekleri de aynı şekilde, bir eğitim kurumunu diğerlerinin önüne geçirebilecek değişken olabilmektedir. Hatta bir eğitim kurumunda görev yapan yardımcı personelin bile başarı üzerinde dolaylı bir etkisi söz konusudur. Eğer, insan sermayesi kavramının olmadığı ya da önemsiz olduğunu varsayılırsa eğitim kurumları arasındaki başarı farkları yeterince açıklanamaz. Çevre koşulları, öğrencilerin ekonomik durumları, kardeş sayıları, yaşadıkları ortamın fiziksel özellikleri gibi çok sayıda değişken göz önünde tutulsa bile farklı kurumlardaki başarı farklılıkları yeterince açıklanamaz.
İnsan sermayesinin farkına varılmasıyla birlikte, daha nitelikli işgörenler örgütün vazgeçilmezleri olmuş, hatta ilgili çalışana göre düzenlemeler dahi yapılmaya başlanmıştır. Bu çalışanların sahip oldukları bilgi ve yetenekler örgütün gücünü artırmaktadır. Bunu kaybetmek istemeyen örgütler çalışanına her tür imkânı sunmaktan geri durmamaktadır. Çalışanların sahip oldukları örtük bilgiler de yine örgüt yöneticilerinin dikkatlerini oldukça fazla çeken bir unsurdur.
İnsan sermayesi kavramını tek başına incelemek konunun yeterince anlaşılmasına engel olabilir. İnsan sermayesi kavramı aslında ‘entelektüel sermaye’ denilen bir ana konunun alt başlıklarından birisidir. Bu yüzden insan sermayesini, entelektüel sermaye içerisinde görerek değerlendirmek daha sağlıklı olacaktır. Entelektüel sermaye manzarayı ortaya koyarken, ‘insan sermayesi’ bu manzara içinde bir bileşeni oluşturmaktadır. Bu nedenle konu incelenirken önce entelektüel sermaye kavramı açıklanmaya çalışılacak, devamında ve içerisinde insan sermayesi açıklanacaktır.
Entelektüel Sermaye
1969 yılında ilk olarak John Kenneth Galbraith tarafından kullanılan entelektüel sermaye terimi, özellikle son yıllardaki teorik ve endüstriden uygulamalı yayınlarla, sadece bu konuya özgün dergilerin yayımlanması ve konferansların, seminerlerin düzenlenmesiyle popülerlik kazanmıştır (Büyüközkan, 2006).
Günümüzde bir şirketi değerlendirirken sadece fiziksel ve finansal sermayelerini dikkate alan yöneticiler, yatırımcılar ya da konuyla ilgili herhangi biri Titanic’teki bir yolcu olmaktan ileriye gidemeyecektir. Çünkü buz dağını sadece görünür kısmıyla değerlendirmekte ve asıl gücü oluşturan ve görünmez varlıkları temsil eden entelektüel sermayeyi göz ardı etmektedir (Bilmedik, 2007).
Gelişen bilgi ekonomisi trendine paralel, örgütsel anlamda entelektüel sermayenin ilk olarak Thomas Stewart tarafından Haziran 1991 tarihinde kaleme alınan “Brainpower (Beyin Gücü)” makalesi ile gündeme geldiği kabul edilmektedir. Bu makalede entelektüel sermaye, “işletmeye piyasada rekabet avantajı sağlayan, işletme çalışanlarının bildiği her şeyin toplamı” olarak tanımlanmıştır (Büyüközkan, 2006).
Şirketlerin defter değeri ile piyasa değeri arasındaki fark olarak tanımlanan entelektüel sermaye, üretime dahil edilebilen bilgi, enformasyon, entelektüel mülkiyet ve deneyim olarak tanımlanmıştır. Bilginin stratejik bir öneme sahip olmasının nedeni, değerli olması, az bulunması, taklit edilemez olması ve ikame edilemez olmasıdır. Ayrıca, entelektüel sermaye, örgütün sahip olduğu diğer varlıklardan farklı olarak, zamanla değer kaybetmez. Sahip olunan binalar, araçlar vb. zamanla değer kaybederken entelektüel sermaye zamanla daha da verimli kılınıp müşteri değerine dönüştürülebilir. Entelektüel sermayenin somut boyutunu patentler, lisans hakları, sahip olunan markalar, işletme adı ve müşteri sadakati gibi değerler belirlemektedir (Üçer, 2006).
Artık en güçlü şirketler, en büyük maddi ve finansal varlıklara sahip şirketler değil, entelektüel sermayelerini güçlendirebilen ve bu sermayeyi en etkin şekilde yönetebilen ve kullanabilen şirketlerdir (Büyüközkan, 2006).
Üretim bazlı ekonomilerden bilginin baz alındığı ekonomilere geçiş ve işletmelerin defter değerleri ile piyasa değerleri arasındaki farkın büyümesi bilgi toplumunda önce entelektüel sermayenin fark edilip tanımlanmasını, sonra da ölçülmesini ve muhasebeleştirilmesi gereğini doğurmuştur (Üçer, 2006).
Brooking’e göre entelektüel sermaye, “işletmenin faaliyetini sürdürebilmesini sağlayan maddi olmayan varlıkların tümü”dür. Klein ve Prusak ise entelektüel sermayeyi “daha yüksek değerli bir varlık üretmek üzere formalleştirilmiş, elde edilmiş ve harekete geçirilmiş entelektüel malzeme” olarak tanımlamaktadır (Akt. Büyüközkan, 2006).
İşletmeler üç tip sermaye kullanarak çalışmalarını sürdürürler. Bunlar:
· Fiziksel Sermaye ( fabrika, teçhizat, stoklar vb.)
· Finansal Sermaye ( nakit, yatırımlar, alacaklar vb.)
· Entelektüel Sermaye
Burada entelektüel sermayeyi sadece patentler, entelektüel mülkiyet hakları, telif hakları gibi soyut varlıklar şeklinde tanımlamak yeterli değildir. Entelektüel sermaye, “daha yüksek değerli varlıklar üretmek için şekillendirilmiş, elde edilmiş ve güçlendirilmiş entelektüel maddedir.” (Bilmedik, 2007).
Entelektüel sermaye maddi olmayan varlıkların tümü olarak görülmektedir. Bu patentleri, ticari markaları, telif haklarını, marka isimlerini, logoları ve bireysel değerleri kapsamaktadır (Şamiloğlu,2002:67).
Stewart’a göre entelektüel sermaye; işletmeye piyasada rekabet avantajı sağlayan, işletme çalışanlarının bildiği her şeyin toplamıdır (Akt. Şamiloğlu, 2002:67).
Sullivan’a göre, entelektüel sermaye, kâra dönüştürülebilen bilgidir ve bu bilgi, işletmenin fikirlerinin, yeniliklerinin, teknolojilerinin, genel bilgilerinin, bilgisayar programlarının, dizaynlarının, veri kullanma yeteneklerinin, ilişkilerinin, süreçlerinin, yaratıcılıklarının ve yayınlarının bir bütünü olarak tanımlanabilir (Akt. Şamiloğlu, 2002:68).
Guthrie’ye göre, entelektüel sermayenin önemini özellikle ortaya çıkaran noktalar (Akt. Şamiloğlu, 2002:76):
- Enformasyon teknolojisindeki devrim ve enformasyon toplumu,
- Bilginin öneminin artması ve bilgi temelli ekonomi,
- Personel aktiviteleri modellerindeki değişim ve bilgi ağı toplumu,
- Yaratıcılık ve yeniliğin rekabetin başlıca belirleyicisi olarak ortaya çıkmasıdır.
Entelektüel sermayenin yönetilmesinin temeli, bilginin (hammadde) işletme örgütü için değerli bir şeye (bilgi ürünü) dönüştürülmesini yönlendirmektir. Bireyin bilgi ve yeteneği, “dönüştürülmeden” ve “güçlendirilmeden” de ruhsal anlamda birey için bir değer yaratabilir, ama böylece yararlanılmamış, gizli bir örgütsel kaynak olarak kalmış olur. Bireyin bilgisi kullanılmaya ve örgütsel değeri yaratmak için paylaşılmaya bir kez başlandığı zaman, bu katma değer “ürün” artık entelektüel sermayenin bir parçası haline gelir (Bilmedik, 2007).
Eğitim örgütlerinin maddesel anlamda fazla sermayesi yoktur. Bina, fotokopi makinesi, bilgisayarlar, sıralar, yazı tahtaları gibi varlıkların okulun değeri üzerinde fazla katkısı yoktur. Bir okulun değeri sahip olduğu entelektüel sermayeden kaynaklanır. Okulun ismi, okulun örgüt kültürü, okulun geçmişteki başarıları, sınavlarda ve yarışmalarda elde ettiği dereceler, öğretmenleri gibi entelektüel sermaye unsurları okulların gerçek değerlerini belirlemektedir.
Ağustos 1995’te Netscape’in halka açılması tarih boyunca görülmüş halka arzların en çok hücum edilenlerindendi. Kayda değer hiçbir fiziki varlığı olmayan bu şirketin ilk günkü işlemler sonunda ulaştığı değer 2 milyar dolardı. Bu tamamen şirketin entelektüel varlıklarından kaynaklanan bir değerdi (Şamiloğlu, 2002:78).
İletişim, yazılım, biyoteknoloji gibi alanlarda çalışan bazı işletmelerin sabit varlıklarının değeri, piyasa değerinin %5-10’unu geçmemektedir. Bu fark, entelektüel sermaye unsurlarının yarattığı değerdir (Şamiloğlu, 2002:78).
Bill Gates dünyanın en zengin insanıdır. Fakat o en zengin olarak başlamamıştı, insanlık tarihinde ilk defa, dünyanın en zengin adamının kendi maden ocakları, değirmenleri, kereste depoları ya da fabrikaları yoktur.
Fortune 500 listesine göre dünyanın piyasa değeri en yüksek işletmesi Microsoft’tur. Listeye göre Microsoft’un piyasa değeri 492 milyar dolardır. Yalnızca 2 milyar dolarlık fiziksel aktifle bu piyasa değerine ulaşan Microsoft’un bu değerini, onun maddi varlıkları değil, örgütsel kültür, müşteri sadakati, çalışanların know-how ve yetenekleri, markası gibi entelektüel sermayesi yaratmaktadır (Yıldız, 2006).
Entelektüel sermaye üç temel alt bileşenden oluşur.
- Yapısal (örgütsel) sermaye
- İnsan sermayesi
- Müşteri sermayesi
________ Bilgi Akış Çizgileri
Şekil: Entelektüel Sermayenin Unsurları (Akt. Bilmedik, 2007). Kaynak: IFAC, par.22.
Edvinsson’a göre entelektüel sermaye aşağıdaki gibi sınıflandırılmaktadır (Akt. Yelkikalan ve Aydın, 2006:4):
İnsan Sermayesi
Michael Milken, New York’ta bir borsa şirketi olan Drexel Burnham Lambert’in irtibat bölümünün çok başarılı olan yöneticisidir. Doğuştan bir Kaliforniyalı olan Milken için New York’un büyüsü bozuldu ve Kaliforniya’ya ve daha sıcak bir iklime dönmek istedi. Ancak Milken patronuna çok para kazandırdığı için şirket gitmesine izin vermek istemedi. Çözüm: Şirket onun yeteneklerini West Coast’la ilişkileri olan bir rakibe kaptırmamak için tüm irtibat bölümünü Kaliforniya’ya taşımaya karar verdi. Milken ve kadrosu Los Angeles’e yerleşti. Bir ofis kurmanın, elemanları ve ailelerini taşımanın ve onların barınmalarını karşılama maliyetlerinin hepsi Drexel Burnham Lambert’in Milken’in becerilerini elde tutabilmek için ödemeye istekli oldukları fiyatın bir parçasıydı (Robbins, 1994:205).
İnsan sermayesi; işletme çalışanlarının bireysel olarak kendilerine verilen görevleri yerine getirebilmeleri için sahip oldukları ve dolayısıyla kullandıkları bilgilerin, yeteneklerin ve yaratıcılık özelliklerinin bir arada toplanmış hâlidir. Bu sermaye türü, ayrıca, işletmenin sahip olduğu değerleri, işletme kültürünü ve felsefesini de içine alır. İnsan sermayesi, doğal yetenek, eğitim ve deneyim sonucu kişinin sahip olduğu yaratıcı güçtür (Şamiloğlu, 2002:85).
İnsan sermayesi Hudson tarafından genetik miras, eğitim, deneyim ve hayat ve iş hakkındaki düşünce ve tavırlar olmak üzere dört faktörün birleşimi olarak tanımlanmıştır (Akt. Gürol, 2007).
İnsan sermayesi, şirketlerde tek tek çalışanların sahip olduğunun toplamından daha fazladır; insan sermayesi, örgütü çevreleyen, kişisel ağlar ve bilgi kaynaklarıdır. Günümüzde bilgi ve bilgili insan kaynaklarına sahip olan işletmelerin üretkenliğinin, kârlılığının ve piyasa değerlerinin diğer işletmelerden yüksek olduğu gözlenmektedir (Şamiloğlu, 2002:86).
Edvinsson’a göre, insan sermayesi, işletmelerin mülkiyetine sahip olabileceği bir unsur değildir. İşletmeler insan sermayesine sahip olamazlar; sadece kişilerin sahip olduğu bilgi ve becerilerden yararlanabilirler, diğer bir ifade ile onu kiralayabilirler (Akt. Bilmedik, 2007).
İnsan sermayesi kavramı eğitim kurumlarında daha çok yönetici ve öğretmenlere atfedilebilir. Çünkü yönetici ve öğretmenler, tüm bilgi ve yeteneklerini, akşam evlerine giderken götürmektedirler. Öğretmen ve yöneticilerinden dolayı sahip olduğu insan sermayesinin değerinin farkına varıp bunu kullanabilen eğitim kurumları emsallerine göre daha fazla başarı elde edeceklerdir.
Öğretmenlerin, tek başına alan bilgilerine sahip olmaları, derslerindeki konuları daha iyi anlatacakları anlamına gelmez. Bir öğretmenin formasyonu, insan ilişkilerindeki başarısı, bilgilerini açık, anlaşılır ve kavranabilecek yöntem ve tekniklerle anlatabilmesi gibi unsurlar onun gerçek değerini ortaya koyacaktır. Bu özelliklere sahip öğretmenlerin çalıştığı eğitim kurumlarının değeri diğerlerinden daha fazla olacaktır. Öğretmenlerin örtük bilgileri, eğitim kurumunun sahip olduğu insan sermayesine dâhil edilir.
İşletmelerin çalışanlarının sahip oldukları bilgi, yetenek ve becerilerden yararlanabilmesi ve bunu işletme varlıklarına dâhil edebilmeleri için insan sermayesinin örgütsel sermaye çatısı altında toplanabilmesi gereklidir (Yelkikalan ve Aydın, 2006:4).
Lynn’e göre, işletmelerin kişilerin sahip oldukları bilgi, yetenek ve becerilerden yararlanabilmesi ve bunu işletme varlıklarına dâhil edebilmeleri için insan sermayesinin yapısal (örgütsel) sermayeye dönüştürülmesi gerekir. Başka bir ifade ile bireye ait bilgi, örgütsel değer yaratmak için kullanıldığında ve paylaşıldığında katma değer yaratan bir unsur olarak entelektüel sermayenin bir parçası olur ve bireylere ait bilginin işletme varlıklarına dönüştürülmüş şekli olan entelektüel varlıklar veya bilgi varlıkları olarak adlandırılır. Aksi takdirde kişinin sahip olduğu bilgi kişinin kendisine yarar sağlayacaktır (Akt. Bilmedik, 2007).
İnsan sermayesi, bilgiyi yaratan, yeni ürün ve fikirleri ortaya çıkaran ve iş süreçlerini oluşturan işgörenleri ifade eder. Ancak bilgi toplumunda entelektüel sermayenin en önemli bileşeni insan olsa da, bireylerin şirketi terk etmeleri yaratılmış olan entelektüel sermayenin organizasyon çapında azalması anlamına gelir. Burada sözü edilen zarar sadece ayrılan kişinin yerinin doldurulması ve yeni işgörenin eğitim masrafları değildir elbette. Bir işgörenin işten ayrılmasının organizasyona maliyeti, o işgörenin yıllık ücret tutarına eşittir (Üçer, 2006).
Tarım toplumunda, sanayi toplumunda ve özellikle bilişim toplumunda, insan sermayesi etkisini hiçbir zaman kaybetmemiştir. Tarım toplumunda, bilgi deneyimlerden elde ediliyordu. Bu dönemde daha deneyimli kişiler gündelik hayatta daha başarılı olabiliyorlar ve diğerlerinden farklı olabiliyorlardı. Sanayi toplumunda makineleşmeyle birlikte insanın rolünün azaldığı düşünülmemelidir. Sanayi toplumu döneminde ise makineleri daha ustaca kullanarak aynı makineden birim zamanda daha fazla verim elde eden çalışanlar tercih edilmekteydi. İnsan sermayesinin gerçek anlamıyla farkına varılması bilişim toplumunda olmuştur. Bilişim toplumu döneminde insan sermayesi kavramı hak ettiği yeri bulmuştur. Bilişim toplumunda mal üretimi değil bilgi üretimi önemlidir. Daha fazla ve daha işlevsel bilgiyi üretenler rakiplerine fark atmaktadır. Daha yetenekli insanları çalıştıran şirketlerin piyasa değerleri artar. Burada yetenek kelimesi geniş anlamıyla kullanılmaktadır. Alt düzeyde bir çalışanın sahip olduğu iletişim yeteneği de şirket için bir değer yaratır. Yetenek yeni bilgi sentezleme ya da olayların görülmeyen boyutlarını görme şeklinde olabileceği gibi hamuru açış biçiminde de ortaya çıkabilir. İşletmeler için önemli olan, sahip oldukları işgücünün bu gizli ve açık yeteneklerinden üst düzeyde yararlanmaktır. Ayrıca varsa çalışanlarındaki örtük bilgileri de açığa çıkartarak bunun diğer çalışanlar tarafından paylaşılmasını da sağlamalıdırlar.
Stewart’a göre, bir şirketin işgücüne bakarak, insanları aşağıdaki tablonun ilgili karelerine yerleştirebiliriz (Akt. Bilmedik, 2007).
Düz ve yarı kalifiye emek sol alt kareye girer. Kuruluş bu türden insanlara çok sayıda gerek duyabilir, ama başarısı bireyler olarak onlara dayanmaz. Sol üst karede ise kalifiye fabrika işçileri, deneyimli sekreterler ya da kalite güvencesi, hesap denetimi, şirket iletişimi türünden büro işlerini gören elemanlar gibi işlerin karmaşık bir bölümünü öğrenmiş olan, ama ipleri elinde tutmayan kimseler yer alır. Yerlerinin doldurulması zor ve yaptıkları iş önemli olabilir, ama bunlar müşterilerin önem verdiği işler değildir. Örneğin bir departmanın hatası nedeniyle kaybedilen müşteriler başka bir departman tarafından tekrar kazanılabilir. Alt sağ karedeki işçiler müşterilerin yüksek katma değer biçtiği işleri yaparlar, ama birey olarak çok fazla bulunurlar. Kaldıraçlı becerilere (genelde şirkete değil, işkoluna özgü yapı gösteren beceriler) sahip birçok insan bu bölüme girer. Son olarak, üst sağ karede, kuruluş içinde yeri doldurulamaz role sahip ve birey olarak da yeri hemen hemen doldurulamaz konumdaki insanlar yer alır. Bunlar araştırmacı kimyagerler, üst düzey satış temsilcileri ve proje yöneticileri olabilir. Bir şirketin insan sermayesi üst sağ karede yer alır ve müşterilerin bir rakip yerine bu şirketi tercih etmelerini sağlayan ürün ve hizmetleri yetenek ve tecrübeleriyle yaratan insanlarda somutlaşır. Bu bir varlıktır. Geri kalanlar -öbür üç karedekiler- sırf emek maliyetidir. Bir işletmenin insan sermayesi yoğunluğu ne kadar yüksekse, hizmetleri için o ölçüde yüksek fiyat biçebilir ve rakipleri karşısında o ölçüde sağlam durabilir; çünkü rakiplerin söz konusu becerilerin karşısına denk bir işgücü çıkarmaları, bu şirketin onların terini doldurmalarından çok daha zor olacaktır. Bunu görebilen kuruluşlar, müşterilerin değer vermediği ve çalışanların becerilerinin kolayca başkalarıyla ikame edilebilir olduğu işlere olabildiğince az harcama ve yatırım yapacak ve mümkün olan işlerde otomasyona geçecektir (Bilmedik, 2007).
Kaynak: Steward, s. 100
Tablo 2 : İşgücünün Yönlendirilmesi (Akt. Bilmedik, 2007).
Stewart’a göre, üst sol karede yer alanlarda daha fazla hüner gerektiren bir yönetim güçlüğüyle karşılaşılır. Bu kişilere ihtiyacınız vardır ama müşterileriniz onların yaptığı işe değer vermezler. Burada hedef, bu çalışanların yaptığı işleri bilgiyle donatmaktır. Bunun anlamı, söz konusu işleri daha fazla enformasyon değeri katacak biçimde değişikliğe uğratmak ve böylece müşterilere yararlı olmaya başlamalarını sağlamaktır. Sağ alt karede yer alan çalışanlar bir tercih olanağı sunarlar. Onların işlerini dışarıya yaptırabilirsiniz. Bir şirket dışarıya iş yaptırmakla, tescil altına alınmamış olan uzmanlığa yatırım yapma külfetinden kurtulur. Sağ üst karedeki çalışanlar ise şirketin insan sermayesine katılırlar (Akt. Bilmedik, 2007).
İnsan sermayesi nitelikli işgörenlerin örgüte dâhil edilmesi, sürekli eğitim kavramının kabul edilmesi ile genişletilebilir. İşgörenlerin sahip oldukları, ancak örgüt içinde paylaşılmayan ve katma değer yaratma amacıyla kullanılmayan entelektüel sermayenin örgüte hiçbir faydası yoktur (Üçer, 2006).
Bir örgütün insan sermayesi üst sağ karede yer alır ve müşterilerin bir rakip yerine bu şirketi tercih etmelerini sağlayan ürün ve hizmetleri yetenek ve tecrübeleriyle yaratan insanlarda somutlaşır. Bu bir varlıktır. Geri kalanlar -öbür üç karedekiler- sırf emek maliyetidir. Bir işletmenin insan sermayesi yoğunluğu ne kadar yüksekse, hizmetleri için o ölçüde yüksek fiyat biçebilir ve rakipleri karşısında o ölçüde sağlam durabilir; çünkü rakiplerin söz konusu becerilerin karşısına denk bir işgücü çıkarmaları, bu şirketin onların terini doldurmalarından çok daha zor olacaktır (Akt. Bilmedik, 2007).
Rekabetin gittikçe arttığı, küreselleşmenin ve teknolojik yeniliklerin çok hızlı yaşandığı 21. yüzyıl işletmelerinin, mevcut paylarını koruyabilmelerinin, kabul edilebilir bir kârla faaliyetlerini sürdürebilmelerinin, çağı yakalamalarının ve doğru kararlar alabilmelerinin anahtarını “insan” ve “insan odaklı yönetim”, anlayışı oluşturmaktadır (Şamiloğlu, 2002:86).
Guthrie’ye göre, bünyesinde bulunan insanların sahip oldukları bilgilerden en iyi biçimde yararlanmada işletmenin kolektif yeteneği olarak da belirtilen insan sermayesinin bileşenlerini aşağıdaki gibi sıralamak mümkündür (Çıkrıkçı ve Daştan, 2002:21);
- Teknik bilgi (know –how),
- Eğitim,
- Mesleki yeterlilik,
- Bilgi üretimine yönelik çalışmalar,
- Yetenek/beceri oluşturmaya yönelik çalışmalar,
- Girişimcilik coşkusu, mucitlik, kabullenici ve reddedici yetenekler, değişimcilik.
İnsan sermayesi, örgütun sahip olamayacağı, işgörenle beraber ofisten ayrılan bileşendir. Bill Gates der ki: “Benim en önemli 20 çalışanımı şirketten çıkaralım, göreceksiniz son derece önemsiz bir firma olacağız.” (Şamiloğlu, 2002:88).
İnsan sermayesinden maksimum verim almayı hedefleyen insan kaynakları yöneticileri, girişimciliği ve yaratıcılığı teşvik etmeli, çalışanların bilgi birikimlerini ve örgüt içi bilgi paylaşımını geliştirmelerine imkân sağlayacak sistemler geliştirilmeli ve örgüt kültürü, örgüt iklimi ve örgütsel bağlılık gibi araçlarla bireyin örgütle mümkün olduğu kadar çok bütünleşmesini sağlamalıdır (Şamiloğlu, 2002:106-107).
Yapısal Sermaye
Yapısal sermaye, işletme çalışanlarının verimliliğini destekleyen donanım, yazılım, veri-tabanları, örgütsel yapı, patentler, markalar, logolar, amblemler Ar-Ge çalışmaları ve diğer benzer şeylerdir; başka bir ifadeyle işletme çalışanlarının mesaîlerini bırakıp evlerine gittiklerinde bürolarında bıraktıkları her şeydir (Şamiloğlu, 2002:89).
Yapısal sermaye, bir örgüt olarak işletmenin sahip olduğu yöntem ve politikalar biçiminde kurumsallaştırılmış bilgi teknolojilerden – veritabanları, kayıtlar ve çeşitli biçimlerdeki belgelemeye, yönetim felsefesinden – örgüt kültürüne, finansal ilişkilerden patentlere kadar bütün unsurların karışımını ifade eder (Çıkrıkçı ve Daştan, 2002:22).
Grantham’a göre, yapısal sermaye, işletmenin ürününü üretip dağıtmasını sağlayan stratejisinin, yapısının, sistemlerinin ve süreçlerinin bir toplamı olarak kabul edilir (Akt. Şamiloğlu, 2002:89).
İşletmenin müşterileri için mal ve hizmet üretmesini ve teslim etmesini mümkün kılan bilgi teknolojileri, iletişim teknolojileri, bilgi sistemleri, modeller ve süreçlerin oluşturduğu bir bütündür. Temelde yapısal sermayenin iki temel amacı vardır. Birincisi, çalışanlara aktarılabilecek bilgilerin düzenli biçimde kayıt altına alınması ve ikincisi de gerek duyulduğunda kişilerin tam zamanında bilgilere ve uzmanlara ulaşmasını temin etmektir (Yelkikalan ve Aydın, 2006:4).
Yapısal sermaye, insan vücudunun en önemli parçası olan iskelet gibi, örgütün içerisinde diğer tüm organların bağlı olduğu ve bu organların ayakta durmasını ve daha iyi çalışmasını sağlayan ve onlara destek veren sistemleri içeren en can alıcı bölümüdür. Bu sermayenin değeri, bir işletmenin insan sermayesini harekete geçirme ve kullanma yeteneğine ne derece sahip olduğuna da bağlıdır. Yapısal sermaye, insan sermayesini güçlendirme ve destek sağlama fonksiyonlarını yerine getirir (Gürol, 2006).
Eğitim kurumlarında, okulun adı, örgüt kültürü, kullanılan eğitim yazılımları, ders kitapları, kaynak kitaplar, laboratuarlar ve kütüphane gibi varlıklar kurumun yapısal sermayesini oluşturur. Öğrencilerin başarı elde etmesi için kurum tarafından kullanılan ve çalışanların evlerine götüremedikleri unsurlar eğitim kurumunun yapısal sermayesini teşkil eder.
İnsan sermayesini işletme başarısı için performansa dönüştürecek kurum işletme yönetimidir. İşletme yönetimi ise diğer bileşenleri ile birlikte yapısal sermayeyi meydana getirmektedir. Bu nedenle yapısal sermaye insan sermayesinden daha önemli olmaktadır (Çıkrıkçı ve Daştan, 2002:22).
Yapısal sermaye, bilginin işletme faaliyetlerine süreklilik temelinde uygulanmasını teşvik eden örgütsel niteliklerdir. Öğrenmeyi ve öğrenilenleri paylaşmayı özendiren kültürel yapıyı ifade eder. Yapısal sermayenin, insan sermayesinden müşterilere geçen akımda dağıtım kanalı işlevi gördüğü kabul edilir (Şamiloğlu, 2002:91).
İnsan sermayesi ve müşteri sermayesi geçici olabilir, fakat yapısal sermaye kalıcıdır. Örneğin, çalışanlar ya da tüketiciler kendilerine daha çok değer sağlayan ve değerlerini anlayan başka şirketlere yönelebilirler. Bu nedenle, entelektüel sermaye yönetiminde karşılaşılan en zorlayıcı konu, insan ve müşteri sermayesinin daha kalıcı olan yapısal sermayeye dönüştürülmesi sorunudur. Böylece yaratılan yapısal sermaye, zaman içinde kullanılabilir, yenilenebilir ve geliştirilebilir hale gelir (Bilmedik, 2007).
Yapısal sermaye, kurumun ürettiği bilginin tescil edilmesi, herkes tarafından bilinmesidir. Bu şekilde uzmanlık, bilgi, deneyim, kuruma mal olur ve ihtiyaç duyulduğunda ulaşılabilir. Yapısal sermayenin geliştirilmesi için, işgörenlere deneme, bu denemelerinde yaşayacakları başarısızlıkları göğüsleyebilme, öğrenme ve tekrar denemede olanaklar yaratılmalı, destekleyici ve öğrenme odaklı bir kurum kültürü geliştirilmelidir (Üçer, 2006).
Her kuruluşun kendine özgü bir yapısal sermayesi bulunmaktadır ve bu sermaye kuruluş elemanları tarafından paylaşılmaktadır. Teknolojiler, icatlar, yayınlar ve süreçler yasalarla koruma altına alınan yapısal sermaye türlerini oluştururken, diğer taraftan da şirket stratejisi ve kültürü gibi yapısal sermaye türleri bulunmaktadır. Şirketteki yapısal bilgiler, iyi bir şekilde muhafaza edilmeli ve tekrar kullanım için gerektiğinde kolayca bulunabilmelidir. Böylece bu bilgiler, şirketten ayrılan personele bağlı olarak değişime ve kaybolmalara maruz kalmamaktadır. Yapısal sermaye iki ana bölüm altında incelenebilmektedir: Şirketin şu anki durumunun incelenmesine yarayan yapısal sermaye, yani iş süreçleri sermayesi ve şirketin gelecekteki durumuna yönelik yapısal sermaye, yani yenilik ve geliştirme sermayesi (Büyüközkan, 2006).
Aslında entelektüel sermaye yönetiminin en çok değer yaratan bileşeni, entelektüel sermaye unsurları arasında oluşan dinamik etkileşim ile yaratılan yapısal sermayedir. Çünkü yapısal sermaye, işletmece sahip olunan ve alınıp satılan tek entelektüel sermaye türüdür (Şamiloğlu, 2002:111).
Müşteri Sermayesi
Müşteri sermayesi, organizasyonun müşteri, tedarikçi ve toplumun geri kalan kesimiyle ilişkisinin değerini ortaya koyar ve söz konusu kişilerin organizasyona bağımlılıklarını ifade eder (Çıkrıkçı ve Aydın, 2002:22).
1990’lı yıllar bir yandan hizmet sektörlerinin ekonomide ağırlık kazanması, bir yandan küreselleşmenin tüm dünyayı ve tüketicileri hızla birbirine yakınlaştırması ve öte yandan da yerel ve küresel ölçekte rekabetin oldukça yoğunlaşması sonucunda, pazarlama paradigmasında yeniden pazar ve müşteri yönlü değişimlerin hızlanmasına neden olmuştur. Bir başka deyişle bu yıllar, müşterinin yeniden keşfedilmesi ve bu keşfi kolaylaştırmada ilişkisel pazarlama ile müşteri veri tabanlarının öneminin arttığı yıllar olmuştur (Şamiloğlu, 2002:91-92).
Müşteri sermayesi, bir örgütün firma dışındaki maddi olmayan varlıklardan dolayı sahip olduğu potansiyeli gösterir. Bu maddi olmayan varlıklar, müşterilerle, tedarikçilerle, hükümetle ve ilgili endüstri kuruluşları ile ilişkileri içerir ve bu nedenle ilişkisel sermaye olarak da adlandırılır (Gürol, 2006).
Önce’ye göre, müşteri sermayesi, işletmenin mevcut müşterileri ile ilişkilerini ve bunların işletmeye bağlılıklarını, işletme dışındaki kişilerle ilişkilerini kapsamaktadır (Akt. Dangaç, 2006).
Müşteri sermayesi, organizasyonun müşteri, tedarikçi ve toplumun geri kalan kesimiyle ilişkisinin değerini ortaya koyar ve söz konusu kişilerin organizasyona bağımlılıklarını ifade eder (Çıkrıkçı ve Aydın, 2002:22).
Eğitim kurumlarında, öğrenciler müşteri olarak kabul edilir. Okuldaki öğrencilerin yetenekleri ve başarıları kurumun müşteri sermayesini oluşturduğu gibi, kurumun başarılı öğrencileri çekebilecek iletişim becerilerine sahip olması da müşteri sermayesine dâhildir. Sınavlarda ve yarışmalarda öğrencileri üstün başarı elde etmiş olan okulların daha güçlü bir müşteri sermayesine sahip olduklarını söylemek mümkündür.
Entelektüel sermayenin son bileşeni olan müşteri sermayesi, organizasyonun, diğer organizasyonlarla ve insanlarla olan ilişkilerini kapsamaktadır. Kullanılan pazar kanalları bilgileri, müşteri ve tedarikçi ilişkileri, sanayi örgütleri ve devletle olan ilişkiler gibi genellikle entelektüel sermayenin önemini anlayamamış organizasyonlarca fark edilemeyecek bilgi kaynaklarını ifade eder. Oysa günümüzde yoğun olarak yaşanan rekabet, organizasyonları müşteri ihtiyaçlarını daha hızlı ve doğru algılamayı, bu ihtiyaçlar doğrultusunda pazar kanalları geliştirmeyi, hedef pazarları doğru belirlemeyi zorunlu kılmaktadır (Üçer, 2006).
İlişki, marka ve tüketiciler arasındaki sürekli bir bağdır. Sürekli satın almayı, hatta sadakati gerektirir. T.A. Stewart’a göre; işletmeler artık yeni müşteri aramaktansa, müşterileri ile ilişki oluşturmanın ve onu korumanın daha kârlı olduğunun farkına varmışlardır (Şamiloğlu, 2002:92).
Müşteri sermayesi, üreticinin ve tüketicinin birlikte yarattıkları fazlaları (maliyet tasarrufu gibi) elde etmek için mücadele etmediği, bunun yerine bunları birlikte edinmeyi kararlaştırdıkları zaman biriken servettir. Alıcı ve satıcı arasındaki ortaklık ne kadar sıkıysa, fazla da o kadar büyük olur. Alıcı-satıcı yakınlığının aşamalarını ve aşamalar arasındaki geçişlere eşlik eden, ilişkinin her iki tarafında insan sermayesinde, yapısal sermayede ve müşteri sermayesinde sağlanan büyümeyi aşağıdaki diyagramla açıklayabiliriz (Bilmedik, 2007):
Yukarıdaki diyagramda görülen dört farklı seviyedeki şirket-müşteri ilişkilerini şu şekilde açıklayabiliriz:
- Ticari işlemler: Bir ürün ya da servisin bir defalık satışıdır. Satıcıların yalnız satış, alıcıların da yalnız alım yaptığı işlemlerdir.
- Ürün Çözümleri: Müşterinin istediği bir özelliği karşılayabilmek için uygun niteliklerde bir ürün ya da servisin önerilmesidir.
- İş çözümleri: Müşterinin ihtiyaç duyduğu değeri yaratabilmek için kazanç ve niteliklerin değerlendirilerek müşteriye bir servis olarak sunulmasıdır.
- Partnerlik: İş fırsatlarının yaratılması ve değerlendirilebilmesi için karşılıklı anlayış ve güven içerisinde müşteriyle birlikte çalışılmasıdır.
Ticari işlemlerle başlayan müşteri ilişkileri gittikçe gelişmekte ve son aşama olarak işbirliğine yani partnerliğe ulaşmaktadır. Ticari alım satımda işbirliğine yönelen satıcı kar payını, müşteri payı ve güvenliğini dolayısıyla müşteri sermayesini artırmış olur (Bilmedik, 2007).
Şirketler, rakipleri ile en iyi şekilde rekabet edebilmek için ilişkilerle elde edilen bilgileri çok iyi kullanmalıdırlar. Çevrenin en önemli elemanlarından biri ise, müşteridir. Günümüzde, müşteriyi en iyi şekilde tatmin ve memnun etmek, çoğu şirketin ortak amacıdır. Müşteri dışında, tedarikçilerle, ortaklarla ve yatırımcılarla ilişkiler de bu sermayeye dahildir (Büyüközkan, 2006).
Kültürümüzde yer alan “müşteri velinimetimizdir” sözü, aslında müşteri sermayesinin bilgece ifade edilmiş halidir. Müşterilerine doğal ve samimi davranmayan, onları memnun etmek için çaba harcamayan işletmeciler bu sermayeden yararlanamayacaklardır.
Sonuç
Entelektüel sermayenin kullanılması örgüte rekabet anlamında avantajlar sağlarken, katma değer yaratma, örgütün güvenilirliğini finansal kurumlar nezdinde artırma, nitelikli çalışanları bünyesine toplama, işletme ile ilişki içerisinde bulunan satıcıların ve müşterilerin bağlılıklarını artırma gibi konularda da çeşitli avantajlar sağlamaktadır. Entelektüel sermayenin ölçümü soyut yapısı nedeniyle zor olsa da, özellikle bilişim sektöründeki işletmelerin, entelektüel sermayeyi muhasebeleştirerek finansal tablolarında yer vermeleri sonucu büyük mali avantajlar sağladıkları bilinmektedir. Mali tablolarına entelektüel sermaye raporu ekleyen ve bünyesinde ilk kez bir entelektüel sermaye yöneticisine yer veren Skandia Şirketi’nin hisse senedi fiyatları bir yıl içinde % 40 artmış ve bu artışın % 25’inin entelektüel sermaye raporu ile ilişkili olduğu, entelektüel sermaye yöneticisi Leif Edvinnson tarafından açıklanmıştır (Üçer, 2006).
Her şeyin çok hızlı değiştiği bilişim toplumunda entelektüel sermaye yönetimi işletmeler açısından her geçen gün daha çok önem kazanmaktadır. İnsan sermayesini etkin bir şekilde kullanıp değerlendirebilen kurumlar, bu sermayelerini yapısal sermaye ile kaynaştırarak ve müşterilerle daha iyi ilişkiler kurarak, hem yerel hem de uluslar arası düzeydeki rakiplerine üstünlük sağlayacak, böylece kurumun geleceğini garanti altına alabileceklerdir.
Eğitim kurumları açısından bakıldığında da entelektüel sermayenin anlaşılmasının ve değerlendirilmesinin çok önemli olduğu görülür. Çünkü eğitim kurumlarında daha çok bilgi kullanılmakta ve tüketilmektedir. Bilgiyi aktaracak insanların kalitesi, aktarılan bilginin amacına ulaşmasını kolaylaştıracaktır. Öğretmenler, eğitim kurumlarının sahip olduğu en önemli insan sermayeleridir. Yöneticilerin, bu sermayenin farkına varmaları ve bu sermayeyi en iyi şekilde değerlendirebilmeleri gereklidir. Zümre toplantıları gibi öğretmenler arasında bilgi paylaşımını sağlayan faaliyetlerin, yasak savma şeklinde değil, olması gerektiği gibi yapılması durumunda öğretmenlerin, yani insan sermayesinin, sahip olduğu birikimler diğerlerine aktarılabilecek ve böylece topluca insan sermayesinin niteliğinin artırılması sağlanabilecektir. Bu durum eğitim kurumlarında verilen eğitimin kalitesini artıracaktır. Ayrıca öğretmenlerin eğitim alanında sahip oldukları örtük bilgileri açığa çıkarmayı sağlayacak faaliyetlerin düşünülmesi ve planlanması da eğitimdeki insan sermayesini geliştirecektir.
KAYNAKÇA
Bilmedik, Filiz. “Entelektüel Sermaye”. http://www.danismend.com/konular/insankaynaklari/inka_entelser.htm Online Kullanılabilir. Erişim Tarihi: 09.04.2007
Büyüközkan, Gülçin. “Entelektüel Sermaye Yönetimi”. http://www.kalder.org.tr/preview_content.asp?contID=718&tempID=1®ID=2 Online Kullanılabilir. Erişim Tarihi: 09.04.2007
Çıkrıkçı, Mustafa ve Abdülkerim Daştan. “Entelektüel Sermayenin Temel Finansal Tablolar Aracılığıyla Sunulması”. Bankacılar Dergisi. Aralık 2002. Sayı: 43.
Dangaç, Gönül. “Entelektüel Sermaye Unsuru İnsan”. http://www.mobbingturkiye.net/index.php?option=com_content&task=view&id=10&Itemid=39
Online Kullanılabilir. Erişim Tarihi: 10.04.2007
Gürol, Y.Deniz. “Toplam (Dengeli) Başarı Göstergesi (Balanced Scorecard) Yönteminin Stratejik Bilginin Sağlanması Sürecindeki Yeri”.http://iibf.ogu.edu.tr/kongre/bildiriler/07-04.pdf Online Kullanılabilir. Erişim Tarihi: 10.04.2007
Kaleağası, Bahadır. “İnsan Sermayesi ve Ekonomi”. http://www.abhaber.com/bahadirkale/bahadirkale0090.asp Online Kullanılabilir. Erişim Tarihi: 09.04.2007
Robbins, Stephen P. 1994. Örgütsel Davranışın Temelleri. (Çev.: Sevgi Ayşe Öztürk). Eskişehir: ETAM AŞ.
Şamiloğlu, Famil. Entelektüel Sermaye. Gazi Kitabevi. Ankara, 2002.
Üçer, S.Arda. “Entelektüel Sermaye”. http://8gen2.wordpress.com/2006/07/27/entelektuel-sermaye/ Online Kullanılabilir. Erişim Tarihi: 09.04.2007
Yelkikalan, Nazan ve Erdal Aydın. “Aile Şirketlerinde Profesyonelleşmeyi Yönlendiren Bir Dinamik: Entelektüel Sermaye Birikimi”.http://biibf.comu.edu.tr/nyelkikalaneaydin.pdf Online Kullanılabilir.Erişim Tarihi: 08.04.2007
Yıldız, Birol. “Entelektüel Sermayenin İşletmelerin Piyasa Değeri Üzerindeki Etkisi Ve
İMKB 100 İşletmelerinde Görgül Bir Çalışma”. http://iibf.ogu.edu.tr/kongre/bildiriler/14-01.pdf Online Kullanılabilir. Erişim Tarihi: 09.04.2007