Eğitim Denetiminde Bilim ve Teknoloji

Sayı 43- Temmuz 2014

Denetim Algısı

Yapılması amaçlanan herhangi bir yönetim işinin, başlangıcından bitirilmesine kadar geçen süre ve bu sürede yapılan işler, “yönetim süreçleri” olarak adlandırılır. Bu süreçler, yapılacak işin kararlaştırılmasıyla başlar. Yapım kararı verilen iş planlanır, planı uygulayacak örgüt oluşturulur, örgüt çalışanlarının iletişimi sağlanır, işleri yapacak olanlar güdülenir, işlerin birbiriyle uyumlu olması sağlanır, bu süreçlerin tamamı denetlenir. Yönetim süreçlerinin, eski kaynaklarda “değerlendirme” olarak geçen sonuncusu, denetimdir. Değerlendirme bir amaç değil, düzeltme ve geliştirmenin aracıdır, denetimin de ögelerinden biridir. Bu nedenle yönetim süreçlerinin sonuncusu değerlendirme değil, onu da içeren denetimdir.

Yönetim süreçlerinin işleyişi, birbirini içericidir, süreçler birbiri içinde de vardır. Örneğin karar süreci planlanır, karar örgütü oluşturulur, karar için kişiler güdülenir, bu süreçlerde iletişim yapılır, verilen karar denetlenir. Ya da, denetim kararı verilir, planı yapılır, işleri birden çok kişi yapacaksa denetim örgütü oluşturulur, denetim sürecinde iletişim yapılır, işleri yapacaklar güdülenir, denetim etkinlikleri eşgüdümlenir ve denetim etkinlikleri denetlenir. Bu anlamda denetim, yönetimin her aşamasında olmak zorundadır, hem süreçlerde, hem sonuçta. İşlerin denetlenmesinin amacı, eksikliklerin tamamlanması, yanlışların doğruyla yer değiştirmesi, gereksiz fazlalıklardan kurtulunması, daha iyinin yapımının sağlanmasıdır.

Bir yönetim süreci olduğu için, denetim yöneticinin görevi ve sorumluluğudur. Bunun için denetçiler denetimi bağlı oldukları yönetici adına yapar. Yöneticinin denetimi yalnızca denetçilere bırakması, kendisinin yapmaması çok yanlış olur. Yönetici, çalışanlara denetçiden daha yakındır, daha sürekli denetim yapma olasılığına sahiptir. Onları daha iyi tanıyabilir, gelişim gereksinimlerini daha iyi bilebilir. Denetim yapmak, yöneticiye kendini yetiştirme fırsatı ve zorunluluğu da verir. Denetçiler, yöneticinin denetim işini tümüyle devrettiği değil, teknik desteğe gereksinim duyduğunda yararlandığı kişiler olmalıdır. Bu nedenle, yöneticiler denetim görev ve sorumluluklarını yerine getirdiği sürece, örgütlerde çok sayıda denetçiye gereksinim de yoktur. Konumu nedeniyle, denetimi yapmaya en uygun kişi de yöneticidir. Eğitim sisteminde de her yönetici kendi astlarını denetlemelidir.

Denetim, bir sistemin işleyişinden ve ürettiklerinden sürekli dönütler almak, bu dönütleri  sistemin ve üretimlerinin düzeltilip geliştirilmesinde kullanmak işidir. Bir yerde düzeltme veya geliştirme varsa, denetim vardır, yoksa denetimden söz edilemez. Örneğin, bir okula giden denetçi, sağa sola bakar, evrak inceler, derslere girer, gördükleriyle ilgili olarak “beğendim” veya beğenmedim” deyip giderse, bu yapılanlara denetim denemez, çünkü bir düzeltme veya geliştirme yapılmamıştır. Denetimin yakın amacı, düzeltme ve geliştirmedir. Bu amaçla önce olan veya olacak olanlar hakkında bilgi edinilir. Bu bilgi edinme, filmini çekiyor gibi olmalı, yani gerçek durum ve onun bütünü iyi anlaşılmalıdır. Bu iş, denetimin üç ögesinden birincisi olan “durum saptama”dır. Durum saptama ile, “olan ne” sorusuna yanıt aranır.

Denetimin ögelerinden ikincisi, değerlendirmedir. Değerlendirme, bir durumla ilgili ölçümler yapma, bu ölçümleri ölçünlerle (standartlarla) karşılaştırıp, uyma durumuna göre değer yargısı oluşturma işidir. Denetimin birinci ögesi olan “durum saptama”da, olan veya olacaklar hakkında filmini çekiyormuş gibi bilgi toplama işi ile ölçüm yapılmış, “olan ne” sorusu yanıtlanmış olur. Değerlendirmede, bu ölçümler, ölçünlerle karşılaştırılacaktır. Denetimde genel ölçün, “olması gereken”dir. Olması gereken, denetimin amaçlarında, denetimle ilgili yasal, yönetsel, bilimsel metinlerde yazılı olandır. İşte değerlendirme yapılırken, durum saptama aşamasında bulunan “olan ne”ile, yasal yönetsel ve bilimsel metinlerde bulunan “olması gereken ne” sorularının yanıtları karşılaştırılır. Bu karşılaştırma sonunda, olan olması gerekenden azsa, “eksik”, olan olması gerekenden farklıysa, “yanlış”, olmaması gerekenler oluyorsa, “gereksiz fazla” olanla olması gereken aynıysa,”eşit” şeklinde yargılar oluşturularak değerlendirme yapılmış olur.

Denetimle, denetlenenler, örneğin öğretmen veya okul yöneticisi hakkında bir başarı puanı elde etmek de amaçlanıyorsa, değerlendirme sürecindeki “olması gereken ne” ölçünleri yerine, “bu koşullarda olabilecek olan ne” ölçünleri kullanılır. Çünkü koşullar farklılaşınca, olması gerekenlerin olma olasılıkları da farklılaşır. Farklı koşullarda çalışanlardan aynı başarıyı beklemek doğru değildir. Örneğin, elli kişilik bir sınıfta ders işlemekle, onbeş kişilik sınıfta ders işlemenin zorlukları aynı değildir. Öğrencilerinin yarısı özel ders alan bir öğretmenle, böyle öğrencisi bulunmayan bir öğretmenin olması gerekenleri yapma koşulları aynı değildir. Farklı koşulların, değerlendirme adaletini bozmaması için, başarı puanı verilirken “olması gereken” ölçünleri yerine, “bu koşullarda olabilecek olan” ölçünleri kullanılmalıdır.

Değerlendirme süreci sonunda, eksik, tamam, yanlış veya gereksiz fazla şeklinde değer yargılarına ulaşılır. Sıra, denetimin üçüncü ögesi ve aynı zamanda yakın amacı olan “düzeltme ve geliştirme” ye gelmiştir. Bu aşamada, eksiklikler tamamlanır, yanlışlar doğrularla değiştirilir, gereksiz fazlalıklar giderilir. Örneğin, birçok okulda, güneşli bir havada, hiç gerek yokken elektriklerin yandığı görülebilir, bu bir gereksiz fazladır. Bir yönetim işinde, hiç gereği yokken, alışkanlık nedeniyle fazladan basamaklar, işlemler yapılıyor olması da bir gereksiz fazladır. Isıtma sistemi çalışıyorken pencerelerin açık tutulması da böyledir. Gereksiz fazlalar, gereksiz kaynak harcamaya neden olur, gerektiğinde kaynak bulunmasını ve gerekli bir işin yapılmasını engeller. Bu işler, denetlenenle işbirliği yapılarak, “yaparak öğrenme” etkinliği şeklinde düzenlenmelidir.

Değerlendirme süreci sonunda belirlenen eksik, yanlış, gereksiz fazlalar düzeltildiğinde veya bunlara rastlanmadığında denetim sonuçlandırılmaz. Çevredeki sürekli değişme ve gelişmeler, örgütlerin ve onların uygulamalarının da sürekli geliştirilmesini zorunlu kılar. Bu yapılmadığında, örgütlerin amaçlarına ulaşmaları zorlaşır, gerilemeleri ve yıkılmaları kaçınılmaz olur. Bu olumsuz sonuçlarla karşılaşmamak için, olanla olması gereken eşit olsa bile, örgütlerin ve çalışanlarının sürekli gelişmeleri gerekir. Bu nedenle, eksik, yanlış, gereksiz fazla kalmadığı veya bulunmadığı durumlarda, yapılması gereken iş, “geliştirme”dir. Daha iyiyi, çabuğu, ucuzu, gelişmişi yapmaya çalışmak gerekir. Denetimin bu işlevine geliştirme denir. Örneğin, öğretmenin bir uygulamasını izleyen denetçi, eksik, yanlış veya gereksiz fazla görmediğinde şunu diyebilmelidir: ”Değerli meslektaşım, ne kadar güzel bir uygulama yaptın, hiçbir eksiği ve yanlışı yok, seni kutlarım. Bu kadar güzel bir iş yaptığına göre daha iyisini de yapıp başkalarına örnek olabilirsin. Haydi, şimdi seninle birlikte daha iyisinin nasıl yapılabileceğini düşünelim. Neleri nasıl değiştirirsek daha iyi olabilir?”

Yakın amacı düzeltme ve geliştirme olan denetimin, uzak amacı da denetlenenleri özdenetimli yapmaktır. Her denetim, hem bir düzelme ve gelişme sağlayarak çalışanların yetkinliklerini artırır, hem de düzelme ve gelişmenin nasıl yapıldığının örneklerini yaşama yoluyla bu işi kendi kendine yapmayı kolaylaştırır. Çalışanlar kendilerini denetledikçe, başkalarının denetimine gereksinimleri de azalır. Özdenetim, denetçinin, becerinin, polisin, yasanın, yargının kişinin beynine yerleşmiş halidir. Bunu sağlamak, denetimin uzak amacı olsa da, bu amaç çok da uzaklarda olmamalıdır.

Denetimin İlkeleri

Denetsel etkinliklerin amaçlanan sonuçları üretebilmesi için, denetleyenin uyması gereken ana özellikler vardır. Bunlar, denetsel ilkelerdir. Daha farklı düzenlemeleri yapılabilir olmakla birlikte, denetimin ilkeleri şöyle sıralanabilir: Amaçlılık, planlılık, açıklık, nesnellik, bütünlük, durumsallık, süreklilik, demokratiklik. Amaçlılık, denetleyenin her etkinlikte denetimin amaçları olan düzeltme ve geliştirme sağlamayı hedeflemesini gerektirir. Denetleyenin bunun dışında bir amacı olmamalıdır, çünkü denetimin amacı budur. Denetsel etkinlikler, denetimin yakın ve uzak amaçlarına götürücü olmalıdır. Eksik bulma, suçüstü yakalama, sıkıntıya sokma, üstünlük oluşturma gibi eylemler amaç dışı olduğundan, bunların denetimde yeri olmamalıdır.

Geleceği bugünden gösterdiği, önceden hazırlanmayı olanaklı kıldığı, , kaynak dağılımını amaçlara göre yapma fırsatı verdiği için planlama, yalnızca denetimin değil, yaşamın da bir ilkesi olmalıdır. Örneğin bir okul müdürü, günlük yönetsel işlerini belirlerken, yönetim sürecinin bir parçası  olarak, bir denetim planı da yapmalıdır. Aksi halde, denetlenip zamanında düzeltilmeyen, gözden kaçan, unutulan işler, daha sonra onarılması güç, büyük zararlar verebilir.

Gerçek durumun, olan veya olacak olanın filmi çekiliyor gibi saptanması gerçekleşmezse, değerlendirme sonunda yanıltıcı yargılar üretilir, bu da amaçlara ulaşmayı engeller. Gerçek durumun ortaya çıkması için, denetleyen ve denetlenen açıklık ilkesine uymalı, hiçbir şeyi gizlememelidir. Nerede gizlilik varsa orada kötülük vardır. Yok, mu diyorsunuz, öyleyse neden gizliyorsunuz? Gizlilik, bir şeyi başkalarının bilmemesi içindir, bu da gizleyene haksız bir üstünlük sağlar, fazladan bir güç verir, adaleti bozar. Denetimde herhangi bir şeyin gizlenmesi, görülüp düzeltilmesini önler, denetimin amaçlarına ulaşmayı engeller. Açıklığın bir koşulu da, açık olanın bu nedenle zarara uğramamasıdır. Denetlenen, denetleyenin açık sözlerinden alınganlık duymamalı, denetleyen de bu sözleri denetlenene sıkıntı verecek şekilde söylememelidir. Bir eksiğini söylediği için denetlenen zarar görmemeli, denetçi bu etik davranışı göstermelidir.

Denetimde gerçeklerin ortaya konması; tarafların yanılmaması, denetimin amaçlarına daha iyi ulaşması için gereklidir. Bunun bir yolu, nesnel olmaktır: Gerçekleri görebilmek, duyguların aklın önüne geçmesini engellemek, yansız davranmak, eksiksiz ve yanlışsız bilgi edinmek. Nesnellik, adil olmayı da gerektirir. Denetsel ölçünler de nesnel olmalı, değerlendirme yargıları sözle değil, sayılarla belirtilmelidir. Nitekim, öğretmenlerin öğrenciler için oluşturduğu değerlendirme yargıları olan notlar da sayılarla gösterilir.

Denetim sürekli olmalıdır, çünkü aralıklı yapılırsa, eğer eksik ve yanlışlıklar varsa bunlar yeni denetime kadar sürer. Sürekli denetim bu sıkıntıları önler. Her iş, her sürecinde denetlenmelidir. Sürekli denetimi yapma fırsatı en çok olan kişi, denetlenenin kendisidir, çünkü kişi her an kendisiyle birliktedir. Bu sonuç, özdenetimin önemini de gösterir. Bir işyerinde kişinin kendisinden sonra sürekli denetimi yapma fırsatı en çok olan kişi, çalışanın iş arkadaşları ve yöneticisidir. Bu da yöneticinin denetim görevlerini hiç aksatmamasını gerekli kılar.

Bir bütün hakkında yargıda bulunmadan önce, o bütünün tamamı hakkında bilgi edinmek gerekir. Aksine davranış yanıltıcı olabilir. Denetsel etkinliklerde de, yargı üretmeden önce, konunun parçalarının hepsine bakılmalıdır. Örneğin öğrenci başarısı veya başarısızlığını sadece öğretmene veya aileye bağlamak yanıltıcı olur. O gün bir çalışanı olumsuz bir durumda görmüş olmak, sürekli öyle olduğunu düşündürmemelidir, bir öğretmenin çok iyi veya çok kötü bir ders işlediğini görmek de, sürekli böyle olduğu şeklinde anlaşılmamalıdır. Denetimin bütünlük ilkesi, denetlenen bütünün tamamı hakkında bilgi edinilmeden yargı oluşturmamayı gerektirir.

Denetimde gözetilmesi gereken bir özellik de durumsallık veya göreliliktir. Durum değiştikçe süreç veya sonuçlar da değişir. Örneğin, suyu bol ve toprağı verimli bir okulla, suyu kıt ve toprağı verimsiz bir okulun bahçelerinin aynı şekilde yeşillendirilmesini beklemek gerçekçi olmaz. Farklı durumlarda çalışan kişilerden aynı sonuçlar beklenmemelidir. Bu yapılmazsa, farklı olanlar farksız, farksız olanlar farklı görülerek aldatıcı yargılar üretilebilir. Denetsel ölçünlerden biri olan, “bu koşullarda olabilecek olanın en iyisi nedir?”i kullanırsak, durum değişikliğinin bizi yanıltmasını önleyebiliriz. Durumsal davranabilmek için de durum hakkında eksiksiz ve yanlışsız bilgi sahibi olmalıyız.

Demokratiklik, denetleneni de denetime katmayı, onu dinlemeyi, istek ve beklentilerini dikkate almayı, onunla eşit durumda çalışmayı gerektirir. Demokrasi, eşit olmayanları eşit sayan bir yönetim şeklidir. Çoğunluğun istediklerinin yapılması, azlıkta olanların görmezden gelinmesi, çoğunluk diktası, gücü olanın ezmesi demokrasi değildir. Denetleyen demokratik davranırsa, denetleyenin direnci azalır, anlaması ve katkısı artar, bilinçlenir, özdenetime yönelir, denetim sonuçlarını benimseyip düzeltme ve geliştirme yapma olasılığı artar. Demokratik davranmayan denetçi, bunların tersi sonuçlarla karşılaşır. Siz gücünüzü başkalarına karşı kullanırsanız, onlar da gücünü size karşı kullanır. Akıllı insanlar güçlerini birbirine karşı kullanmaz, güçlerini birleştirerek, sorunları çözmek için kullanır.

Türkiye’de Eğitim Denetimi

Cumhuriyetle birlikte eğitime verilen önem, denetime de yansımış, o dönemin koşullarında denetçi olabilmek için, bugünkü atama koşullardan daha fazlası aranmıştır. Örneğin, bakanlık denetçisi olabilmek için yabancı dil bilme koşulu konmuş, ilköğretim denetçisi seçiminde de yabancı dil, yeğleme nedeni olmuştur. Ne yazık ki, denetçinin dünyadaki eğitsel yenilikleri zamanında ilk elden öğrenip uygulayabilmesine olanak sağlayacak bu koşul, sonraları kaldırılmıştır. Cumhuriyetin ilk yıllarındaki koşullar bugün bile yoktur. Denetçi olabilmek için, denetçilik eğitimi almaya gerek bile görülmemektedir. Düşünün, doktor olabilmek için tıp eğitimi almaya gerek olmasa neler olur, insan sağlığı ne hale gelir? Eğitimimizin sağlığı da bugün ne yazık ki öyledir. Denetçilik, herkesin yapabileceği bir iş olarak görülmektedir. Böyle bir mesleğin değerinin düşük olacağı gerçeği bir yana, eğitime ne kazandıracağı da ortadadır.

Eğitim denetimiyle ilgili yasal-yönetsel metinler, bilimsel yanlışlarla doludur. Kullanılan denetim kavramları bile yanlıştır. Hala, “teftiş ve denetleme”, “teftiş ve değerlendirme” kavramları kullanılmakta, bunların, “örneğin mesela” demek kadar yanlış olduğu bilinmemektedir. Denetim algı ve uygulamaları, çağın bilimsel bilgileriyle uyuşmamaktadır. Denetim denince hala akla habersiz baskınlar gelmektedir, denetçilerin gidecekleri yerleri açıklamaları ağır suçtur. Baskın yapma, yakalama, eksik bulup suçlama egemen denetim anlayışı yaygın olarak uygulanmaktadır. Denetlenenlere, “denetlenmek istiyor musunuz” diye sorulsa, evet yanıtını verenlerin sayısı çok olmayacaktır. Oysa bu yanıt, “eksik ve yanlışlarımdan kurtulmak istemiyorum” demektir. Bu çok acı bir sonuçtur. Toplumsal yapımızda, bu sonucun engelleyici, bozucu, yıkıcı etkileri, eğitilmemiş insan davranışları olarak büyük zararlar oluşturmaktadır. Elbette bu tanımlamalar dışında kalan, istisna durumda olan denetçiler ve uygulamalar vardır, ama bunlar da genel yapının olumsuz baskısı altındadır. Eğitsel uygulamalarımız, her gün pek çok yakınmaya neden olan, sağlıksız bir toplumsal yapı oluşturmuştur. Bunların değiştirilmesi için yapılması gerekenlerden biri de ciddi bir denetim devrimidir. Denetim algı ve uygulamalarımız, bilimsel bilgileri kullanan, çağdaş teknolojilerden yararlanan hale getirilmelidir. Cumhuriyetin kuruluşunda o günün koşulları için ”çok iyi” olan, daha sonra sürekli iyileştirilmesi gerekirken sürekli bozulan denetim yapı ve işleyişi, en kısa sürede çağdaşlaştırılmalıdır. Eğitimimiz, anlamadan ezberleyen, bilinç sahibi olmayan, kendine ve insanlığa düşman kişiler yetiştirmekten kurtulacak şekilde denetlenmelidir.

Denetsel Değişim Gereksinimleri

Cumhuriyetin kuruluşundan beri algı, amaç ve yöntemlerinde iyiye yönelik değişim olmak şöyle dursun, gelişmek yerine gerileyen eğitim denetimi uygulamalarının en kısa sürede değiştirilmesi, çağdaş bilim ve teknolojik gelişmelerden yararlandırılması, ülke geleceği için zorunludur. Bu değişimlere ilişkin bilimsel gerekçeler yukarda açıklanmıştır. Aşağıda da bu bilimsel bilgiler ve teknolojik gelişmelerden yararlanılarak nelerin yapılması gerektiğine ilişkin bazı öneriler yer almaktadır.

1- Çalışanlar mal veya hizmet üretirler. Yönetenler, bu üretimin daha çok, ucuz, kaliteli, zamanında, gereksinimlere uygun olması için, üretenlere hizmet etmesi gereken hizmetçilerdir. Otokraside kral olan yönetici, demokraside halkın hizmetçisidir. Bir yönetimde hem demokrasi var, hem de yöneticiler hizmetçi değilse, orada en az bir yanlışlık vardır, yönetilenler aldatılıyordur. Denetim, bir yönetim süreci ve yönetici görevi olduğundan, denetçiler de denetledikleri kimselerin daha çok, ucuz, kaliteli, zamanında, gereksinimlere uygun üretim yapmaları için onlara yardım etmesi, hizmet vermesi gereken hizmetçilerdir. Denetçi, eğitim çalışanlarının daha iyi hizmet üretmesi için onlara hizmet etmesi gereken kişi olduğunun bilincinde olmalıdır. Denetim algı ve uygulamaları, bu bilince göre değişmelidir. Denetçi, tepeden bakan bir kral değil, yardım etmekle görevli bir hizmetçidir. Şairin Öğretmen Okulu Marşı’nda dediği gibi: “Cehlin gecenin hadimiyiz, hadim-i ilmiz”. Yani, bilgisizliğin, karanlığın düşmanı, bilimin hizmetçisiyiz. Denetim uygulamalarımız, eğitimin insanımızın beynini düğümlemesini engellemelidir.

2- Denetçi olacaklar, mutlaka denetçilik eğitimi almış olmalıdır. “Ulusları kurtaracak olanlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir”, batıracak olanlar da onlardır. En basit bir iş yaptırmak istendiğinde bile, işi yapacak olandan o işe ilişkin öğrenim belgesinin istendiği bunun için okullar açılıp kurslar düzenlendiği günümüzde, “ulusu kurtarma” gibi bir işe girişecek kişiden işiyle ilgili öğrenim belgesi istememek büyük çelişkidir. Ya da o ulusun kurtulmasının istenmediğinin kanıtıdır. Örgütün kurumsallaşmasının göstergelerinden biri de, belirgin kurallarının olması, bunların gelen her yöneticinin keyfine göre değişmemesidir. Meslek elemanları, şunun-bunun isteklerine, keyfine göre değil, meslek gereklerine göre  atanmalıdır.

3- Öğretmen değerlendirme uygulamalarımız değiştirilmelidir. Bugün öğretmenler için değerlendirme yargısı oluşturma işi, okul ve ilçe milli eğitim müdürlerince yapılmaktadır. Her gün aynı okulda olsalar bile, özellikle kalabalık, birden çok binalı okullarda, okul müdürünün her öğretmeni her yönüyle tanıması güçtür. Müdür yardımcıları ve ders türü başkanlarının yardımları da buna yeterli olmaktan uzaktır. İlçe eğitim müdürlerinin öğretmen değerlendirme yargısı üretmesi de, doğuştan kör birinin, bir yerdeki manzarayı tanımlaması kadar gerçekdışıdır. Üstelik bugünkü değerlendirme yargıları, insan yargısı olarak, yanlılık, öznellik, yanlışlık taşır, yanıltıcı olur. Bugün bu sıkıntıların sorun üretmemesi için değerlendirme puanları bol tutulmakta, bu da tarafları mutlu etmeye yetmektedir. Düşük çabalıların da kendisi kadar, bazen daha çok puan aldığını gören öğretmenin çalışma isteğinin azalması doğaldır. Değerlendirme aracı olarak kullanılan sicil formlarının içeriği de bilen insana saç-baş yolduracak türdendir. Öğretmen, onu değerlendirecek bilgisi olmayan öğrenciye, veliye sorup dedikodu yoluyla da değerlendirilemez. Bu eksik, yanlış, yanlı bilgiler, değerlendirme yargısı üretmede kullanılamaz. Bu konunun ayrıntıları ve derinlemesine çözümlemeleri, “Öğretmenlerin Değerlendirilmesi” kitabında yazılmıştır. Öğretmen değerlendirme uygulamalarımız her yönüyle bozuktur, amaca götürücü değildir, değiştirilmelidir.

    

Bugün sınırlı olarak uygulanan “seviye belirleme sınavları”, gerçekçi bir öğretmen değerlendirmenin ilk basamağı olabilir. Öğretmen, kendine teslim edilen sınıfı, bulunduğu noktadan alıp beklenen noktaya getirmesi gereken kişidir. Bunun için de öğrencilerini, dersinin programında belirlenmiş olan kazanımların sahibi ve kullanıcısı yapmalıdır. Bunu yapma derecesi, öğretmenin başarı puanını oluşturmalıdır. Bu puan, kişilerin öznel yargılarına göre değil, nesnel ölçüm sonuçlarına göre verilmelidir. Bunun için de seviye belirleme sınavları yaygınlaştırılmalıdır. Her sınıf ve ders öğretmenine, eğitim yılı başında öğrencileri teslim edilirken, o sınıf ve ders açısından öğrencilerin seviyeleri bir sınavla belirlenir. Eğitim yılı başında yapılacak seviye belirleme sınavının sonuçları ile, eğitim yılı sonunda yapılacak sınav sonuçlarının farkı, öğrencilerde o yıl oluşan katkıyı verir. Elbette bu katkının tamamı öğretmenden kaynaklanmıyor olabilir. İki sınav farkının gösterdiği katkıdan, öğretmen dışından yapılan katkılar çıkarılırsa, geriye öğretmen aracılığı ile kazandırılan katkı kalır, bu da öğretmenin değerlendirme puanı olur. Okulun ve ailenin olanaklarının, okul dışında kurs ve özel ders alınarak oluşan katkının payları hesaplanarak, bulunan rakam, iki sınav farkından çıkarıldığında, geriye, öğretmen aracılığı ile oluşan katkı kalacaktır. Bu uygulamaların nasıl yapılacağı, hesaplama formülleri, sağlanacak yararlar, yukarda belirtilen “Öğretmenlerin Değerlendirilmesi” kitabında vardır. Bunların bir kısmı şöyledir:

   a- Değerlendirmenin, öznel insan yargısı yerine nesnel ölçümlere dayalı olması, daha gerçekçi sonuçlar üretecek, adil değerlendirildiğini gören öğretmenin değerlendirme sonuçlarına ve kurumuna güveni, bağlılığı artacaktır. Bu da onun eğitsel çabasına olumlu yansıyacaktır.

   b- Bu değerlendirme yoluyla, her öğrenci, öğretmen, okul, ilçe, il, kendi eğitsel durumunu gerçekçi olarak görebilecek,  başkalarıyla eş tabanlı karşılaştırabilecektir. Böylece, öğrenciler, sınıflar, okullar, ilçe ve illerin eğitsel durumları, başkalarından farklılıkları, geliştirilmesi gereken yanları açıkça ortaya konmuş olacaktır. Farklı yöre ve okulların fırsat ve olanak eşitsizlikleri kolayca görülebilecektir. Bu sonuçlar, eğitim yatırımlarının yönlendirilmesinde, öğretmenlerin eğitim gereksinimlerinin görülmesinde, öğretmen dağılımı yapılmasında, eğitsel önceliklerin belirlenip kullanılmasında işe yarayacaktır.

   c- Denetimin “durum saptama” işlevi, bu yolla gerçekçi olarak belirlenecek, sorun alanları ve yerleri belli olacağından, denetçiler bu sorunların çözümü için nerelerde nelerin nasıl yapılması gerektiğini kolayca bulabileceklerdir.

   d- Sistem içinde kendi yerini gören öğrenci, öğretmen, okul, ilçe ve iller, gelişim gereksinimi alanlarını da bilip, bu gelişimi sağlayıcı çabalar gösterebileceklerdir. Kişi ve kurumlar bu sonuçlara göre gelişim planı yapabilecekler, yöneticiler bu plan ve uygulamalarını denetleyebileceklerdir.

   e- Aile ve okul çevresi, bu gerçeklere göre sorumluluklarını görebilecek, kendilerine düşeni yapma çabası gösterebileceklerdir.

   f- Öğrencilerin sınav sorunu çözülecek, sınıf geçme, öğretmenlerin öznel puanlarına göre değil, sene sonunda yapılan seviye sınavlarına göre yapılacaktır. Bu durumda, örneğin öğretmenin yıl içinde yapacağı sınavlar öğrencinin sınıf geçmesine etki etmeyeceğinden, bu sınavlarda kopya yapmak bir işe yaramayacak, kopya sorunu olmayacaktır.

   g- Öğretmen ve öğrenci, sınıf geçme konusunda birbirine karşıt değil, yardımlaşmak zorunda olacaktır. Öğrenci, öğretmenin değerlendirmesiyle sınıf geçemeyeceğinden, bu amacı için öğretmenle işbirliği yapmak zorunda kalacaktır. Eksik ve yanlışlarını öğretmenden saklaması değil, ona açıklayıp yardım alması gerekecektir. Öğretmen de öğrenci başarısına göre değerlendirileceğinden, “isteyen öğrenir” deyip çaba azaltamayacak, öğrencinin öğrenmesi için çalışmak zorunda kalacaktır. Yalnızca bu yararın sonuçlarını düşünmek bile, ülkenin geleceği için müthiş bir sevinme aracı olmalıdır.

   h-  Üniversiteye girişte kullanılan ortaöğretim başarı puanları eş tabanlı olacak, puan değerleri gerçekçileşecek, sıralama daha adil olacaktır.

   i- Denetçiler öğretmen için değerlendirme yargısı oluşturamayacak, ama eskisi gibi, “gitseler de kurtulsak”, “gelmeseler de rahat etsek” denilen değil, “bulsak da yararlansak” denilen kişiler olacaktır. Çünkü, öğretmenin değeri öğrenci başarısına, o da öğretmenin çabasına, öğretmen başarısı da öğretmenin iyi eğitimci olmasına bağlı olacaktır. Daha iyi bir eğitimci olmak zorunda kalan öğretmen, bunun için yardım alabileceği denetçiden uzak kalmayı değil, her an onun yardımından yararlanmayı isteyecek, bunun için de denetçiyi arayacaktır. Denetçiler okul ve öğretmene ulaşmayı değil, okul ve öğretmenler denetçilere ulaşmayı hedefleyeceklerdir.

4- Eksik ve yanlışlarla uğraşmada geleneksel uygulama, önce yanlışın yapılmasını beklemek, sonra ceza vermek şeklindedir. Önce testiyi kırmasını bekleyip sonra testiyi kıranı cezalandırmanın yanlışlığını bize yüzlerce yıl önce gösteren Nasreddin Hoca’mızı bugün bile anlayabilmiş değiliz. Yaşamın her alanında olması gerektiği gibi, eğitsel uygulamalarda da önlemsel model kullanmalıyız. Denetimlerde de esas alınması gereken, önlemsel model olmalı, zarar oluştuktan sonra ilgilenme yerine, olası olumsuz sonuçları önceden düşünerek, olmamasını sağlamalıyız. Bu nedenle, denetimde öncelik, önleyici denetime verilmeli, olumsuz sonuçların önlenmesi, zamanında çabalarla sağlanmalıdır.

5- Ders gözlemi yaparak öğretmen değerlendirme yanlışı terk edilmelidir. Öğretmen değerlendirme işi yukarıdaki şekle dönüştüğünde bu yanıltıcı, zarar verici uygulama kendiliğinden sona erecektir. Zaten bugün denetçilerin bir kısmı bunu bildiği için, uç durumlar dışında, hemen herkese doksan dolayında puan vermektedirler. Bu, gerçeği gösteren bir sonuç değildir, aldatıcıdır.  Ders gözleminin sakıncalarından başlıcaları olarak şunlar söylenebilir:

a- Katılmalı gözlem türü olan ders gözlemi, bu gözlem türünün sakıncalarını da taşır. Gözlenenin heyecanı, merakı kaygısı, yaptığı uygulamayı diğer uygulamalarından farklılaştırır. Doğal ortam bozulduğu için, gözlenenler sürekli gerçekler değil, geçici ve yanıltıcı görünümler olur.

b- Eksik ve yanlışının aranacağını ve buna göre puanlanacağını bilen öğretmen, haklı olarak, bunları gizlemeye çalışır. Gizlendiği için görülemeyen eksik ve yanlışlar düzelmez, zarar üretmeyi sürdürür.

c- Gözlenen öğretmen, düşüncesinin tamamını derse veremez, gözünün biri, aklının bir kısmı denetçide kalır, işini iyi yapamaz. Bunu öğrenciler de fark eder, olumsuz etkilenir.

d- Öğrenciler de dikkatlerinin tamamını derse veremez, dersten iyi yararlanamaz. Bir de denetçi öğretmen masasına oturup dersliğe egemenliğini koyar, öğretmenden aldığı belgeleri karıştırırsa, öğrenenin dikkati derse değil, tümüyle denetçiye kayar.

e- Denetçi eksik ve yanlış aradığı, denetlenen de bunları saklamaya çalıştığı için, güçlerini birbirlerine karşı kullanırlar. Oysa yapmaları gereken, güçlerini birleştirip eğitsel sorunları çözmeye çalışmak, eğitsel çabaları düzeltip geliştirmektir.

f- Ders gözlemine gerekçe oluşturan iki temel varsayımdan ikisi de yanlıştır. Bunların biri gözlenen durumun gerçek durum olduğu, diğeri, bu durumun gelecek bir yılda aynı kalacağıdır. Bir veya birkaç dersin gözlenmesi, diğer derslerin de bu şekilde olduğunu göstermez. Daha sonraki dersler, gözlenenlerden daha iyi veya daha kötü olabilir. İki gerekçesi de yanlış olan ders gözleminin kendisi de yanlıştır. Bu yanlışlar esas alınarak yapılan öğretmen değerlendirme sonuçları da gerçekçi değildir.

g- Eksik ve yanlışlarının aranacağını bilen öğretmen, bunun sakıncalarından kurtulmak için farklı ve zararlı uygulamalar yapabilir: Gözlemden önce işlediği bir dersi tekrar işleme ve böylece kendinin ve öğrencilerin olası yanlışlarını azaltma, öğrencilerden kimlere neleri soracağını ve bunların yanıtların neler olacağını belirleyip buna öğrencileri hazırlama, çok zayıf öğrencilerin o gün okula gelmemesini sağlama, öğrencilerin o gün için neleri yapıp yapmayacaklarını belirleme gibi. Bu çabaların asıl zararlı yanı, gerçeği gizlemek, yalana başvurmak yollarıyla, öğrencilerde bu istenmeyen davranışların öğretmen isteği ve yönlendirmesiyle pekiştirilmesidir. Böylece öğrenciler, öğretmenleriyle birlikte yalan ve aldatma uygulaması yapmış olurlar.

6- Denetim etkinlikleri, denetimin amaçları olan, düzeltme-geliştirme ve denetleneni özdenetimli yapmaya götürücü olmalıdır. Yanlış arama ve suçlamanın yerini bunlar almalıdır. Denetim yapan herkes, sonuçta neyi düzelttiğini veya geliştirdiğini kendine sorup yanıtını verebilmelidir. Bir düzeltme veya geliştirme yapılmamışsa, denetim de yapılmamıştır. Son yıllarda kavramın da yanlış kullanılmasıyla, denetimde rehberlik denen bir uygulama yaygınlaştırılmaya çalışılmaktadır. Birisine şunu şöyle yap demek rehberlik değil, yöneticiliktir. Çünkü kararı veren sizsiniz. Yapılana rehberlik denebilmesi için şu üç koşul gerçekleşmelidir: Kişi, bir seçim durumunda karar verebilmek için birine danışmalı, danışılan danışana yol değil yollar göstermeli ve yollarla ilgili açıklamalar yapmalı, hangi yolu seçeceğine danışılan değil, danışan karar vermelidir. Eğitim çalışanlarının bu tür gereksinimlerinin olması çok enderdir. Kendileri rehberlik yapabilmesi gereken öğretmenlerin bir rehbere gereksinim duyması ender olur. Denetçi rehberden çok önder, eğitici, yardım edici, araştırmacı, düzeltip geliştiricidir.

7- Yöneticiler, yönetsel yetkileri nedeniyle sorumlu tutulmalıdır. Yöneticilere verilen karar yetkileri, bu kararlar nedeniyle hesap vermelerini de içerir. Ülkemizde bu süreç işletilmemektedir. Ne gereksiz yere harcanan kamu kaynakları, ne de ziyan edilen insan kaynakları için bu yanlış kararları veren yöneticiler hesap vermektedir. Bu durum, diğer yöneticilere de keyfi kararları için cesaret vermekte, yasal olması gereken yönetim, kişiselleşmekte, keyfileşmektedir. Bu uygulama, kamusal amaçlar yerine kişisel amaçların esas alınmasını getirmekte, kamu kaynakları kişisel yeğlemelerle çarçur edilmektedir. Denetimde de denetçi raporları, bazı yöneticilerce kişisel amaçlar için kullanılmakta, kişisel amaçlara uymadığı için beğenilmeyen raporların ya değiştirilmesi istenmekte, ya da bunların gerekleri yerine getirilmemektedir. Elbette yasalara uymayan, gerekçeleri olmayan raporların uygulanması da olmamalıdır. Bu durumda yöneticiye düşen, rapor verene durumu iletmek, gerekçelerini belirtmek, ondan kendini geliştirmesini istemektir. Bu yapılmıyorsa, ya yönetici görevini yapmıyor, ya da kişisel çıkarları için rapor hükümlerini uygulamıyordur. Her iki durumda da yönetici görevlerini yapmıyor demektir. Bu yöneticilere mutlaka yasal yaptırımlar uygulanmalıdır.

8- Bugünün teknolojisi, daha önce gitmek zorunda olduğumuz yerleri ayağımıza getirmektedir. İnsanlara ve yapıp yapmadıklarına ulaşmak için hem telefon hem de bilgisayar ve internet, geniş olanaklar sunmaktadır. Denetimde bunların kullanılması, hem süreci kısaltarak birim zamanda daha çok kişiye hizmet üretme fırsatı oluşturacak, hem de olanak kullanımını ekonomikleştirecektir. Denetim için herhangi bir yere gitmeye gerek kalmamıştır, artık denetçi istediği öğretmen ve yöneticiye, okulla ilgili her tür belge ve uygulamaya, kayıt ses ve görüntüye kendi işyerinden veya evinden kolayca ulaşabilecektir. Okullarımızın çoğunda bunun altyapısı da hazırdır. Buna ek kolaylıkları da “ilsis” yardımıyla çoğaltmak olasıdır. Bu uygulamanın, denetçilere,  “yolluk” alamama ve kazanç azalması şeklinde yansımaması için, denetçilere yapılan ödemeler iyileştirilmelidir.

Öğretmen değerlendirme sistemi yukarda açıklandığı şekilde değiştirilip, denetim algısı da düzeltme ve geliştirme amaçlı etkinlikler olarak anlaşılınca, denetçinin okula gidip çalışanları sorgulaması, yerini, çalışanların kendilerini geliştirmek için denetçiden yararlanma amacıyla onu aramalarına bırakacaktır. Öğretmenlerin değerlendirme sonuçları, bir oranlama ile onların aylık kazançlarına yansıtıldığında, öğrencisini daha çok geliştiren öğretmen, diğerlerinden daha çok kazandığında, öğretmen, bu sonuca ulaşmak için öğrencilerinin başarılarını artırmaya, onun için de kendini geliştirmeye çalışacaktır. Kendini geliştirmek isteyen öğretmen, bu amaçla denetçiye başvuracak, eksik ve yanlışlarının neler olduğunu, bunlardan nasıl kurtulabileceğini denetçiye soracak, gelişim için denetçi yardımı gerekseyecektir. Artık denetçi okul ve öğretmene değil, öğretmen denetçiye ulaşmaya çalışacaktır. Bunun kolay yanı, çağdaş teknolojiden yararlanmaktır.

Örneğin, denetçi bilgisayarını açtığında, birçok öğretmenin kendine soru soran elektronik mektuplarıyla karşılaşacaktır. Öğretmenler neleri nasıl yaptıklarını denetçiye anlatıp, ondan onaylama, geliştirme önerileri isteyeceklerdir. Amaçlarını anlatıp, bunun için neleri nasıl yapmaları gerektiğini soracaklardır. Ya da bir öğretmen şöyle bir elektronik mektup gönderecektir : “sevgili denetçim, şu kazanımlar için işlediğim şu dersimin üç noktadan üç ayrı kamera ile çekilen görüntüsü ektedir. Lütfen hangi uygulamamın nasıl değiştirilmesi gerektiği konusunda bana yardımcı olur musunuz? Teşekkür ederim”. Aynı şey tüm okul çalışanları için geçerli olacaktır. Okul yöneticileri planlarını, uygulamalarını denetçiyle paylaşacak, ondan öneriler isteyeceklerdir. Okul, hep birlikte, kendini geliştirme çabası içine girecektir. Bu gelişim çabası denetçi için de geçerli olacaktır. Çalışanların çok yönlü gelişim gereksinimlerine yardımcı olabilmek için denetleyenler de kendilerini sürekli geliştirmek zorunda kalacaklardır. Okumayan, bilmeyen, yapmayan öğretmen ve denetçi, yerini bunların tersine bırakacaktır. Bunun ülkeye kazandıracaklarının hayali bile olağanüstüdür. İşte o zaman yeni nesil gerçekten öğretmenlerin eseri olabilecektir. İşte o zaman öğretmenler halkı kurtarabilecektir. Bu tür çabaların iç ve dış çıkar çevrelerince tıpkı “köy enstitüleri” gibi baltalanmak isteneceğini de unutmamak, uyanık olmak ve önlem almak gerekecektir.

9- Özellikle ilköğretim denetçilerinin zaman ve emeklerinin önemli bir bölümü, “soruşturma” lar için harcanmaktadır. Ön inceleme ve disiplin soruşturması herkes tarafından yapılabilecek şeylerdir. Bunun için gerekli yöntem bilgisi yasalarda vardır. Eğitimle ilgili her konunun uzmanı olması gereken denetçinin zamanı bu tür sıradan işlerle ziyan edilmemelidir. Bugün, sorunlarla yüz yüze gelmek, sorun sahiplerince hedef olarak görülmek istemeyen yöneticiler, kendi işlerini denetçilere yaptırmayı seçmektedirler. Hatta dahası, eğitim sistemi dışında çalışanların bir kısmının soruşturmaları için bile ilköğretim denetçileri görevlendirilmektedir. Bu uygulamalar denetçinin eğitim hizmetini engellemektedir. Yasalar, disiplin amiri olan yöneticilere, sadece soruşturma yapma değil, bazı cezaları verme yetkisi bile vermektedir. Yöneticilerin bu yetkilerini kullanması gerekir. Bu yanlış uygulamalardan şöyle kurtulunabilir:  Her kurum, kendi elemanlarının soruşturmasını kendi yapar. Eğitim sisteminde her kurum- okul yöneticisi, okulundaki soruşturmaları kendi yapar veya okul içinde uygun birini görevlendirip yaptırır. Bunlar bugünkü yasalara da uygundur. Okul yöneticisinin taraf olduğu soruşturmaları ilçe eğitim müdürü veya görevlendireceği biri yapar. İlçe eğitim müdürünün taraf olduğu soruşturmalar için denetçi görevlendirilir. Bu durumda, ilköğretim denetçilerinin çoğu, bir yıl boyunca bir tek soruşturma bile yapmak durumunda kalmayabilir, zamanını eğitsel gelişmelere ayırabilir. Başkalarınca yapılan soruşturmaların incelenmesi, şimdi olduğu gibi, ildeki bir komisyonca yapılabilir, bunun da yalnızca başkanının denetçi olması yeter.

Son Söz

Yenilikleri hep başkalarından bekleme eğilimi ve alışkanlığı, hep bir “kurtarıcı baba” bekleme yanlışı, “muhtaç olduğumuz kudretin” bizde, beynimizde olduğu gerçeğini görmemizi engellemektedir. Yaratıcılığımız, başkalarınınkinden daha düşük değildir. Yeter ki geleneksel alışkanlıklarımızı bırakalım, beynimizi çalıştıralım, onu ezberle bağlamayalım. Kasıtlı yanlış bilgi pompalanması, besin ve gen değişimi yoluyla özelliklerimizi yitirip “büyük birader” in kölesi olmadan önce, kendimizi belki de bu yolla insanlığı kurtaralım. Değişim gereksinimlerimizi görelim, gecikmeden de yapalım. Ne yazık ki, yukarıdaki önerilerin bir kısmı 1988 de yazılan “Öğretmenlerin Değerlendirilmesi” kitabında olduğu, kitap sadece piyasada bulunmayıp, o yıllarda bakanlığın ilgili birimlerine iletildiği halde, aradan geçen yirmi iki yıla karşın, eğitim yetkililerinin ilgisini çekmemiştir. Bir genel müdür, işinin, elindeki listede yazılı milletvekili emirlerini uygulamak olduğunu sanır ve öyle yaparsa, daha ne beklersiniz? Eğitimciler olarak biz beklememeliyiz. Bekleyen, yerinde sayan ilerleyemez, gelişemez, başkalarının ayakları altında kalır.

Değerli denetçi meslektaşlarımın yapması gereken, bu yeniliklerin uygulanması için bakanlıktan emir beklememeleridir. Denetçiden bir eğitim uzmanı olarak beklenenlerden biri de bakanlığı uyarmasıdır. Yol gösterici olan hantal bakanlık değil, önder denetçidir. Bunları yapmanızın yasal bir sakıncası da yoktur. Şimdi gelin denetlediğiniz eğitimcilere açık yürekle şöyle deyin: “Sevgili meslektaşlarımız, sicil amiriniz olmaktan uzaklaştığımızdan beri, sizin üzerinizde herhangi bir yaptırım yetkimiz yoktur. Size verdiğimiz puanların da hiçbir etkisi yoktur. Eski alışkanlıklar nedeniyle bizden korkmanıza da gerek yoktur. Bizler sadece kendinizi geliştirerek işinizi daha iyi yapabilmeniz için size yardımla görevli kişileriz. İşini iyi yapmak her çalışanın sorumluluğudur. Bunun için bizden hiç çekinmeden, size zarar verebileceğimizi düşünmeden eksik ve yanlışlarınızı bize bildirin, onlardan kurtulmanız için birlikte çalışalım. Telefonumuz ve elektronik postalarımız size açıktır. Yapmayı düşündüklerinizi, yaptıklarınızı bizimle paylaşın, daha iyisini nasıl yapabileceğinizi birlikte düşünelim. Bizler sizin sadece yardımcılarınızız, sizlere hizmet etmekle görevliyiz. Yapmamız gereken, el ele vererek birlikte gelişmek, eğitimimizi birlikte geliştirmektir” deyin. Bunları söylediğinizi ve uyguladığınızı öğretmenlerimizden duymak istiyorum.


[1] Bu yazı Prof. Başar tarafından 12.03.2010 tarihinde kaleme alınmış, izniyle burada yayınlanmıştır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir