Bölüm 1
“Yalnızım.”
Yalancısın sen.
Yalnız değilsin. Beni hissettiğin ilk saniyeden sonra yalnızlık seni bana terk etti.
Başlayamayan bir sevdanın iki kahramanıyız biz. Sen âşık ben şizofrenik maşuk. Aşkla güzelleşen bedenler ve ruhlar gördüm. Ben mi? Senin aşkınla yüreğim cüzzamlı bir yüreğe dönüştü. Kopan parçalar, kan yerine irin damlatan bir yürek… Yüreği cüzzamlı olanın çirkinliğini hangi makyaj saklar?
Bu nasıl bir aşk? Şifa olacakken yüreğime yaramı derinleştiriyor, beni ağlatıyor, tırmalıyor yüreğimi. Mutlulukla mutsuzluk arasında gidip gelirken mutsuzluğun kıyısında yaşamaya mecbur etti. Aşk ilaç değil zehrin ta kendisiymiş.
Tanrı aşkı ceza olarak mı vermiş insanoğluna? Havva’nın ısırığıyla başladığını sandığımız ceza aslında Âdem’in Havva’ya olan aşkıyla bu ceza bize kesilmişti. Sadece onlar kördü. Köre şifa gerek. Her şeyi kusursuz yaratan Tanrı şifayı da yalnızlığa vermişti. Siz siz olun şifadan vazgeçmeyin. Şifacınız sizi terk etmeye görsün ölürsünüz de anlamazsınız.
Yaşattığın duygular öyle karmaşık ki. Bazen yüreğimi alıp gitmeli diyorum, bazen hayır yüreği alıp sana vermeli…
Geçen zamanı bilmiyorum. Ne yazdığımı, neden yazdığımı, kime yazdığımı, niye yazdığımı… Ben de binlerce soru var; ancak bir tek cevap yok. Sen de var mı? Yok sen de yok cevap. Olsaydı bu kadar zaman suskun kalamazdın. Yoksa var mı? Delirmemi izlemek sana keyif verdiği için mi susuyorsun? Delirmemden haz alıyorsun. Bu delilik tek beni yakmaz, seni de alır, seni de yakar.
Seni uyarmıştım. Beni şifacımdan ayırma demiştim. Sen ve şeytan bir oldunuz kanıma girdiniz. Beni şifacımdan ayırdınız. Âdem’le başlayan bu ceza beni de buldu. Sanıldığı gibi kadın değildir ilk günahkâr. Havva’nın ısırdığı yasak elma değil ilk günah, ilk ceza. Havva yaratıldığında Âdem’in cezası başlamıştı ve ilk günahı işlemişti. Aşk yeryüzüne ceza olarak gönderildi. Sonra günahkâr kullar günaha hasret başladık sevmeye… Tanrı sevgisini unutarak birbirimizi sevmeye başladık.
Tanrı’m ben neler söylüyorum! Sevgi, aşk yeryüzüne ödül olarak verildi. Dünyayı sevgi kurtaracak. Tanrım sevgi senin yeryüzündeki timsalin. Beni o sevmiyor. Bir tek o sevsin bir de sen Tanrım. Başka sevgi istemem ben. Aşk dertlere derman olur. Yüreğe şifa verir. Hayat verir. Bi ölüyü diriltmez.
Duygularım karmakarışık. Aklım ben de mi şeytan da mı bilmiyorum. Tanrım beni bağışla şeytan aklımda, bu cümleler ona ait, benim değil. Şeytan ruhları ele geçirmez miydi? Filmlerde böyle öğrendim. Bana her şeyi yanlış öğretmişler. Atma suçu başkasına!!! Peki, ben doğrusunu neden öğrenmedim? Sahi neden öğrenmedim? Tembel değildim ki ben. Ben dosdoğru, çalışkan bir insandım. Doğru bildiğin bir yanlışı daha düzeltme vakti geldi güzelim. Şeytan ruhu değil aklı ele geçirir. Ruh kötülük yapamaz ki… Şeytanın temsilcisi akılmış. Savaşlar nasıl çıkardı yoksa, siyasetçiler nasıl yalan söylerdi, ağaçlar nasıl kesilirdi yoksa. İnsan doğduğunda temiz bir ruhla doğar. Ama aklıyla ilgili bir şey demiyor Tanrı. İyi akıl verdim kirletmeyin onu demiyor. Size akıl verdim onu kullanın diyor sadece. Aklı ruh kullansa hiç böyle olur muydu? Olmazdı elbette. Ruh iyi, aklı ruh kullanmıyor, şeytan geliyor akla yerleşiyor ve akıl şeytanın dostu oluyor. Ruh da akla küsüyor. Küsünce de böyle sevimsiz, ruhsuz, saygısız, sevgisiz bir dünya oluyor. Suçu yine başkasına atıyorsun. Dünya güzel, biz çirkiniz. Çirkin yürekli insanlar! Ruhla aklı dost etmeli. Bu dostluğu kurmalı, yok yok kesin akılla ruh dost olmalı.
Delilik böyle bir şey mi? Bu şeytanın cümleleri değil bu deliliğin cümleleri. Şeytan doğruyu konuşmaz ki. Tanrım bu yazdıklarım doğru. Söyleyeceğim o kadar çok şey var ki. Hiç susmak istemiyorum Tanrım. Dinle beni!
Deliriyor muyum? Deliliğin başlangıcı mı? Hayır delirdim ben. Evet delirdim. Gerçekten delirdim. Çok doğru delirdim. Kes sesini delirdin. Her cümlende bunu söyleme bana. Tanrım. Deliriyorum.
İnanamıyorum delirdim ben. Tanrım bu da mı olacaktı? Ben delirdim ve bunu kimseye söyleyemem… O da aklım da şifacım da beni terk etti. Zaman deliliğime çare olur mu? Emin değilim. Hiç emin değilim. Hem de hiç.
Ben delirdim… Deliliğimi fark ettiğimin ilk dakikaları. Var olan aklım kaçıyor. Dur beni bırakma. Delilik yormaya başladı beni. Dinlenmem lazım. Saat kaç oldu uyu artık deliliğim. Lütfen.
Bölüm 2
Tanrım delirdiğimi anladığımın üstünden üç gün geçti. Aynadaki ben aynı görünüyor. Delilikte tipi değil ruhu bozuyor galiba. Hala bunu kimseye söyleyemiyorum. Söylememeliyim. Her şey normalmiş gibi işe gidip geliyorum. Asla kahvaltımı ihmal etmiyorum. Annemi öpmeden evden sokağa çıkmıyorum. Gülüyorum, gülümsüyorum. Şarkılar söylüyorum, bu çirkin sesimle. Benim her şeyim çirkin. Bir yüreğim güzel. Ama yüreğime o cüzzam bulaştırdı. Nasıl iyi olacağım ben. İlk sevgilim, şifacım beni bağışlayacak mı? Ya bağışlamazsa deli deli nasıl yaşarım ben. Ahhh delilik git benden!
Zeytin çekirdeklerini biriktirip toprağa gömüyorum. Toprak aç kalmasın. Karıncalarla konuşuyorum. Kuşlara selam veriyorum. Kurbağaları seviyorum. Köpeklerden korkmuyorum. Bi insanlardan korkuyorum. O da normal zaten. Bu delilik iyi bir şey sanki.
Tezgâhtarlıktan nefret ediyorum. Çirkinliklerini makyajla kapatmaya çalışan kadınlar bana tiksinti veriyor. Güzellikleri gülüşü olan ve arada bir gelen güzel kadınlar. Gülüşüyle herkesi ben de dahil büyüleyen o kadınlar yok mu? Bir erkek olsaydım evleneceğim kadının tek meziyeti gözleriyle gülmek olsun isterdim. Ben de bir kadınım ve ben de çirkinim. Güldüğüm de güzelleşiyorum tıpkı o kadınlar gibi… Hayır, o kadınlar kadar güzel olmuyorum, olamam. Ya annem! Elli yaşında olmasına rağmen güzelliğinden, zarafetinden bir şey kaybetmemiş annem… Kadın olmak çok güzel bir şey… İyi ki kadınım. Elli yaşıma geldiğim de bile güzelliğimden söz ettirebileceğim. Hayır, ben çirkinim. Bunu güzel kadınlar için diyorum ben.
Ben delirdiğimi nasıl saklayacağım? Aklımda deli sorular. Ben zaten deliyim. Ama saklamalıyım. Delirdiğimi öğrenirlerse el alem ne der bana? Deli misin deli der tabi ki. Hayır, ben delirmek istemiyorum. Delirmek için daha çok gencim. Delirmenin de yaşı olur mu? Olmaz tabi ki.
Deli misin nesin ya? Evet, galiba deliyim.
Bölüm 3
Delirdiğimi henüz fark eden yok. Çok şükür. Lise de iyi ki tiyatroya ilgilenmişim. Yoksa herkes şimdiye anlamıştı delirdiğimi. Hangi lise son sınıfta bıraktığın lise mi?
Bölüm 4
“Delilik şüphesiz aptallıktan daha iyidir, delilik var olmuş bir zekânın yok oluşudur. Aptallık ise var olmamış bir zekânın var olmamaya devam edişidir!’’ Albert Einstein
Bu iyi mi benim için? Kafam karışık. Düşünüyorum.
Bölüm 5
O gözleriyle gülen büyüleyici kadınlardan biri yine geldi. Ne kadar az var onlardan. Bunun için üzülüyorum. Keşke bütün kadınlar bilse gülen bir yüze sahip kadınların ne kadar güzel olduğunu, nasıl çekici geldiğini, nasıl büyülediklerini. Tabi bu gülüş yürekten olmalı, yoksa biz de biliriz dudakta eğreti duran gülüşleri. Pahalı bir kıyafet içinde, makyajlı bir suratla kendini güzel sanan kadınlar inanmaz bana. Benim gibi düşünen erkekler var mı acaba? Varsa bunu neden kadınlara söylemiyorlar? Erkekler hep kadınları kıskanır, bu yüzden söylemezler. Ben söylesem de bana kimse inanmaz. Bir deliğe de inanmazlar ki. Onu görmek bana iyi geliyor. Üçüncü gelişi bir daha da gelecek mi? Çok az şeye bakıyor. Diğer kadınlar gibi değil. Almadan önce düşünüyor, gözlerini kapatıyor. Bence içinde kendini hayal ediyor. Hele ona hizmet etmek… Denediği her şey yakışıyor. Çünkü o güzel. Gülümseyip de güzelleşmeyen kadın görmedim ben. O başka güzel…
Ben neden çirkinim? Beni o çirkinleştirdi. Aşktan da nefret ediyorum. Ne aptalca bir şey? Aşk mı çirkinlik mi?
Aşk çirkinleştiriyor beni. Acaba delirmeme de sebep o mu oldu. Güzelim sen doğuştan delisin. Kendine “güzelim” dedin farkında mısın? Ahh şu delilik ne delice şeyler söylettiriyor insana.
Sahi ben liseyi neden bıraktım? Delisin diye bıraktın. Hiç deli olmasan okulun en iyilerinden olmana rağmen bırakır mıydın? Deliyim ben deli… Sen ve deliliğin hariç herkes yapma dedi sana. Aylarca geldi öğretmenlerin, dil döktü sana ’’Delirme!’’ dedi herkes. Ben ne yaptım? Gittim deli oldum.
Nasıl da evden kovdun en çok sevdiğin geometri öğretmenin Sedat öğretmeni. “Geometri bilmeyen giremez!” yazardı Platon’un okulunda. Sen bunu “Geometri bilmeyen beni anlayamaz!” diye değiştirmiştin. Adam geometri öğretmeni nasıl anlamasın senden. O geometriden anlıyordu. Onu da dinlemedin. Kimseyi dinlemedin. Bir kendini dinledin. Meğersem o da deliymiş. Deliliğim zorlama beni. Keşke fark etmeseydim deli olduğumu. Ne büyük bir acı. Çaresiz bir deliliğin ardından bakıyorsun ve onunla yaşıyorsun.
O zaman fark etsem hiç dinler miyim kendimi? Dinleyebilirim; çünkü ben bir deliyim. Delirmek sorun değil de bunu ailemden, arkadaşlarımdan nasıl saklayacağım? Bunca zaman kendinden nasıl sakladıysan öyle saklayacaksın. Sus deliliğim sus.
Tanrım biliyor musun korkuyorum. Hayır ya Tanrı’ya biliyor musun diye soruyorum ben. Her cümlem delirdiğimi kanıtlamak için mi kurulmuş? Tanrım biliyorsun delirdim. Sadece bu delilik kalır mı ömür boyu? Delirmek ne farklı bir şey Tanrım. Neler düşünüyorum. Akıllıyken düşünmediğim şeyleri düşünüyorum. Peki, bunları bir deli neden düşünür? Sus delilik. Lütfen sus.
Bölüm 6
– Ne olacak şimdi?
-Ben bilmiyorum.
-Ben de bilmiyorum. Her şey senin yüzünden oldu.
-Sen benden önce de deliydin.
-Lanet olsun sana deliliğim.
İki kişiyle baş başa kaldım yaşamda. Daha yolun başındayken yaşamdan vazgeçiyorum. Tanrı ve deliliğim sustu. Kendi kendime bir çözüm yolu bulmak için en doğru fırsatım. Aynı konular etrafındasın. Nerden başlamalı? Dünden mi? Yüreğin cevap bulacak sana.
Bölüm 7
Yine o güzel kadınlardan biri geldi. Bu gördüklerim içinde en güzeli. Bu bir başka olanı. Üçüncü kez gelmişti mağazaya. Vücut hatlarını belli belirsiz eden siyah bir gömlek aldı. Gözlerini kapattı. Kendi hayal etti içinde. Ben de hayal ettim. Ama gömlek yakışmadı ona. Emanet gibi durdu. Bugün onda bir tuhaflık var. Ona hiç yakışmayan siyah gömlekle hayali bile büyülüyor bu kadının. Çirkin olduğum için mi büyülendim bu kadına ben. Bunu çok düşündüm ama bir cevaba ulaşamadım. Yeter ki o sokakta görülsün bütün bakışlar onda oluyordu. Bakışlarını ondan çekmek için tek yapmam gereken şey ona hiç bakmamak. Efsunlu o. Gözlerini fal taşı gibi açmış kadınlar arasında gözlerini sımsıkı kapatan tek kadındı o.
Aldığı siyah gömleği oracıkta giyindi. Üstündeki bluzu tek hamlede çıkarttı ve gömleği giyindi. Buz mavisi kotunun üstünde siyah gömlekle eğreti duruyordu ve o da bunu biliyordu. Gömleğin parasını kasaya verdi, alarmı çıkarttı ve hızlıca çıkıp gitti. Bluzunu çöpe atarken bana baktı. Sanki bana bir şeyler anlatıyordu. O da biliyordu ona büyülendiğimi. Beni çeken bir şeyler var. Bakışlarımız buluştu, o çıkıp giderken beni efsunladı. O köşeyi dönerken ben olduğum yerde kalakaldım. Patronun bana bağırmasıyla kendime geldim. Bu adam ne söylüyor? Eee yeter be! Üstümdeki mağazanın gömleğini bir çırpı da çıkarıp attım, siyah küçük dantelleri olan bir atletle kalakaldım. Ve onun çöpe attığı bluzu aldım. Ardından koşarak çıktım. Nereye gidiyordum ben. Bilmiyorum. Çirkin kadınlar güzel kadınlara büyülenir mi? Köşeyi döndüğümde onu gördüm. Yavaş yavaş yürüyordu. Beni bekler gibi yürüyordu. Evet, beni bekliyordu. Şüphem yoktu buna. Bana bir şey anlatıyordu. Anlamalıyım bunu ben. Ona yaklaştığımda tekrar hızlanıyor, mesafeyi açıyordu ama gözden kaybolmuyordu. Bu bir işaretti. Şehrin hiç bilmediğim yeri yoktu. Bu şehri avucumun içi gibi bilirim ben. Onu izlerken başka bir yerde hiç bilmediğim sokaklarda yürüyorum hissine kapıldım. Yavaşlar gibi oldu. Ben ne yapıyorum Tanrım?
Köhnemiş bir lokantaya girmek üzere. Eğer bana bakarsa gireceğim ben de ama başka masaya oturacağım. Evet, döndü arkasını. Çevir başını Efsunlu kadın. Hadi Çevir. Oh nihayet başını çevirdi. Lokantaya bende giriyorum. Balık ve rakı kokusunu birlikte hissetmek… Tarifsiz bir lezzet, balık burada piç edilmemiş. Köşede oturuyor. Adını hiç sormadın. Sorma, zaten ben de bilmiyorum. Ben ona Efsunlu kadın diyorum. Efsunlu olmasa işi böyle bırakıp ardından gider miyim?
Balık ve rakı kokusu acıktığımı hatırlattığı bana. Kesinlikle bir şeyler yemeliyim. Yemek yemenin zamanı mı? Garson elindeki tabakları masaya yerleştirirken;
–Afiyet olsun, efendim.
-Ben sipariş vermedim ki.
-Az önce söylediniz efendim.
-Ha tamam, söyledim.
Tanrım bu kadın beni bilerek buraya getirdi. Ben bir şey istemedim. Henüz delirmemiştim. Efsunlu kadın gözleriyle beni buraya getirmişti. Geleli on dakika geçmedi. Bir adam benim efsunlu kadınımın karşısına oturdu. Hayır, bu adam olamaz. Efsunlu kadının erkeği bu olmamalı. Bu fotoğraf aşk gibi durmuyor.
Ben balığımı hızlıca yerken efsunlu kadın ne kadar sakin, ne kadar kendinden emin ve tadına vara vara yiyordu yemeğini. O adam bekliyordu. Konuşmuyorlardı. Ahh nihayet bitti yemeği. Kalkıyorlar. İvedilikle kalktım ben de. Yürüyorlardı. Ben de artlarından gidiyordum. Bu yol nereye gidiyordu zihnimde onu bulmaya çalışıyordum. Bekle bu yol şehrin dışında nehrin kaynağına gidiyordu. Benim farkıma varmıyordu adam. Efsunlu kadın yürüyüşüyle bana bir şey anlatmaya çalışıyordu. Anlamıyorum bunu haykırmak istiyorum. Sus.
Nehrin kaynağının olduğu yerde pek bir şey yoktur. Eski bir değirmen, kapanmış bir çay bahçesi, birkaç viran ev. Bu iyiye işaret değildi.
Dur Efsunlu kadın ne yapıyorsun? Bana gülümsüyor. Kendini nehre atacak. Bu kadın kendini nehre atacak. Sanki suyun yeryüzüne çıktığı yere gelmesinin bir anlamı var. Tanrım gözlerimin önünde kendini nehre attı Efsunlu kadın. O adam ona neden engel olmadı, bilmiyorum. Delirmek üzereyim.
Bölüm 8
Bunları bir akıl hastanesinden yazıyorum sana sevgili. Delirten ne beni? Ben de bilmiyorum. Senden başkası değildi beni delirten. Ruhsuzluğun, kibirin, egon, bir bütün halinde sen.
Bölüm 9
Sıradan ölümlü olduğumuzu unutuyoruz.