Akademik yaşam tercihinde bulunanlar, toplumun pek çok kesimine göre yalnızlığı seçmiş bireylerdir. Yalnızlığın önceleri akademisyenleri büyüttüğü bu sürecin, daha sonraları çürütmemesi için akademik yükselme ve kadrolara atanma ölçütlerinin insani anlamda şeffaf ve adil olma zorunluluğu vardır. Bu zorunluluk salt insani tutumun bir gereği değil aynı zamanda toplumsal barışın, akademik özerkliğin ve özgürlüğün teminatı olarak işlev görecektir.
Ülkemizde akademik yükselmede 1934 yılından bu yana değişmeyen kadro doçentlik kadrosudur. Yardımcı doçentlik / doktor öğretim üyeliği 1981 yılından bu yana, daha önceleri 1934-1973 yıllarında ordinaryüs profesörlük kadrosu var iken doçentlik bu süreçte hep sabit kalmıştır. Akademik titrin bir nevi direnç noktasıdır doçentlik. Daha önceleri doçentlik sınavına girmiş bir aday olarak yaşamış olduğum haksızlığı yine bu derginin sayfalarında, “Tupikçe Eğitiminde Doçentlik Sınavı ya da Etik Üzerine Güzelleme” dile getirmiştim. Şimdi ise bir jüri üyesi olarak kimi gözlemlerimi aktarmak istiyorum.
Doçentlik sınav yönetmeliği akademinin tarihsel gelişim sürecinde sürekli değişiklik arz etmektedir. Sınavın içeriğinde her alanın kendine özgü ölçütleri olsa da bu ölçütlerde kimi zaman nicelik, kimi zaman nitelik ön plandadır. Ağustos 2023 tarihinde alınan kararla doçentlik sınavında artık nitelik, bir önceki ölçütlere nispetle niceliğin önüne geçmiştir. Bu yazıda elbette bunlar ele alınmayacak, bizce daha önemli görülen kimi hususlar gözlemlere bağlı olarak eleştirilecek, çözüm önerileri sunulacaktır.
1) Doçentlikte Sözlü Sınav
Şu an doçentlikte sözlü sınav, doçentlik unvanını almak için değil 30 kadar üniversitenin doçentlik kadro atamasında var olan bir uygulamadır.
Kimi akademisyenlere göre doçentlik unvanının elde edilmesinde değil de doçentlik kadrosuna atanma sırasında sözlü sınavın getirilmesi isabetli olmuştur. Sözlü sınavlarının kaldırılmasının isabetli olduğuna ilişkin görüş belirtenlerin dayanakları, kimi jüri üyesinin keyfi tutumlarıdır. Sözlü sınavın doçentlik kadro atamasında istenmesi ve sınav sonucunda adayın başarısız ilan edilmesi, o adayı sadece maddi olarak olumsuz etkileyecektir. Doçentlik kadrosuna bağlı özlük haklarından mahrum kalacaktır. Zira doçentlik unvanını kullanmaya devam edecektir.
Örnek Olay 1
Aday, 2010-2014 yılları arasında lisans eğitimini, 2014-2016 yılları arasında yüksek lisans eğitimini, 2016-2020 yılları arasında da doktora eğitimini tamamlıyor. Doktora biter bitmez 2021 yılında ise doçentliğe başvuruyor. İdari olarak 2017 yılına kadar da başka bir kurumda, 2017 sonrası üniversitede ama doçentliğe başvurduğu ana bilim dalında görev yapmıyor.
Adayın doçentlik dosya hazırlama sürecinde zamanla bir yarış içerisinde olduğu görülüyor. Sadece 2021 yılında, -9 aylık süre zarfında- 3’ü doçentlik ön koşulu olarak kabul edilen alan indeksinde 3, ulusal indekslerde 12 olmak üzere toplam 15 adet makale yayımlıyor. Yine aynı yılda 2 kitap bölümü kaleme alıyor. Bu, doçentlik başvuru dosyasının %65’ine karşılık geliyor.
Zamanla yarış ederek hazırlanan adayın çalışmalarda nicelik olarak bir yeterlik söz konusu iken nitelik olarak pek çok eksiklik mevcut: Bu eksiklikleri alan eğitiminin teorik alt yapısı ve benzer içerikli yayın tekrarı olarak özetlemek mümkündür.
Genel hatlarıyla bilimsel yayınları özetlenen aday, 6 ay sonra doçent titrini alıyor. Üniversitesi adaya doçentlik kadrosu açıyor. Aday başvuruyor. Üniversitenin senato kararıyla doçentlikte sözlü sınavı yapılıyor. Bilimsel yayınları değerlendiren jüri, sözlü sınav jürisi olarak belirleniyor. Adayı akademik olarak doçent yapan beş kişilik jüriden hiç biri adayı sözlü sınavdan geçirmiyor.
Sözlü sınav sonunda bütün jüri üyeleri şunu fark ediyor: Aday kendi yazdıklarını (!!!) ifade etmekten aciz; yaptıklarını savunacak kuvvette ve kudrette değil, çünkü aday alanın temel terminolojisini bilmiyor. Sözlü sınav yapılmamış olsa bunların hiçbirinin farkına varılamayacaktı.
Doçentliğe yükselme sürecinde, sözlü sınav tekrar getirilmelidir:
- Doçentlik sözlü sınavı akademik bir sohbet havasında geçmektedir. Adayın akademik bir sohbette konuşabilme becerisi, anı yaşaması açısından,
- Kendisiyle yüzleşmesi, kendini tanıması ve kendini gerçekleştirmesi açısından;
- Sözlü sınav esnasında jüri üyelerinin tutumunu çözümleyebilmesi, kriz yönetimi becerisini gözlemleme açısından;
- Sınavda başarısız olsa da 6 ay boyunca yeni okumalara fırsat tanınması açısından;
- Ayrıca sözlü sınavda başarılı olduktan sonra jüri üyeleriyle gerçekleştirilen paylaşım, sosyalleşmeyi geliştirmesi açısından birer zorunluluktur.
2) Doçentlikte Doktora Eğitimi
Doçentlik unvanın elde edilmesi sürecinde bilimsel yayınların değerlendirilmesinde lisansüstü tezlerin dikkate alınmaması büyük bir haksızlığın kapısını aralamaktadır.
Akademik olarak doçentliğe yükselmede doktora tezlerinin değerlendirmede göz önünde tutulmaması, sadece bilimsel yayınların dikkate alınması kimi olumsuzlar doğurmaktadır. Akademik yaşamın en kritik, en uzun soluklu, en işlevsel süreci hiç kuşkusuz doktora sürecidir. Doktora tezlerinin yapıldığı disiplinle başvurulan doçentlik alanın birbirinden farklı olması, bilimsel gelişim açısından en etkili ve verimli olan zaman diliminin yok sayılması anlamına gelmektedir.
Doçentlik başvurusu yapılan alanla doktora yapılan alanın aynı olması zorunluluğunun ön koşul olarak kabul edilmesi gerekir. Birbiriyle uyuşmayan bilim dallarından başvurular, jüri üyelerine gönderilmeden ön değerlendirme aşamasında kabul edilmemelidir.
Akademik hayatta, “Doktora akademisyenin kuyruğudur, o nereye giderse, ömrü boyunca onu takip eder.” derler. Bir bilim insanı hayatının en az dört yılını bir bilim dalında spesifik bir alanda çalışarak geçirecek, sonra da başka bir bilim dalından doçentliğe başvuracak, bu hem akla ve mantığa aykırı hem de emeğe saygısızlıktır.
Örnek Olay 2
Aday, lisans eğitimini X Üniversitesi İngilizce Öğretmenliği Programından, yüksek lisansını X Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İngiliz Dilbilimi Ana Bilim Dalında, doktorasını Z Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İngiliz Dili Öğretimi Ana Bilim Dalında tamamlıyor.
Bütün akademik yaşamını, İngilizce ve İngilizcenin eğitimi üzerine vakfetmiş aday, Türkçe eğitimi alanından doçentliğe başvuruyor ve Türkçe eğitiminin doçenti olabiliyor.
Doktora eğitimi almadığı bir alanda doçentliğe başvuran aday, alanın terminolojisini bilmediğinden etik dışı yollara, nitelikten yoksun yayın yapma yollarına meyletmektedir. Bu durum her alanda Türkiye akademisini birbirinin tekrarı, özgün değeri olmayan yayın çöplüğüne dönüştürmektedir.
3) Doçentlik Sınavında Etik
Doçentlik Sınav Yönetmeliği’nde “İlgili bilimsel araştırma ve yayın etiği komisyonu tarafından incelenen bilimsel araştırma ve yayın etiğine aykırılık iddiasının doğru olmadığının tespiti halinde, doçentlik değerlendirme süreci kaldığı yerden devam eder. Bu takdirde bilimsel araştırma ve yayın etiğine aykırılık iddiasında bulunan jüri üyesinin görevi sonlandırılır.”
Yukarıdaki ifade yürürlükte olan Doçentlik Sınav Yönetmeliği’nde geçen bir ifadedir. Bu maddeye sonradan eklenen cümle yerinde bir cümle ama yetmez. Etik ve intihal, son yıllarda hem adayların hem de jüri üyelerinin doçentlik sınavı sürecinde en fazla karşılaştıkları sorundur. Doçentlik sınavında doktora sonrası yayın isteğinin ağırlıklı olması, nicelik olarak barajı sağlama çabası, adayları etik dışı yollara sevk etmektedir. Kimi jüri üyelerinin de bunu bir silah gibi kullanması, yoruma açık değerlendirmelerde bulunması söz konusudur. Alana hâkim olmadan atandıkları jüri üyeliklerinde keyfi tutum sergilemektedirler. Bir aday hakkında etik ihlali ya da intihal iddiasında bulunuyorsunuz ama bu iddianız bilirkişiler tarafından çürütülüyorsa sizin de bir ceza almanız gerekir. Etik ihlali ve intihal yoksa bir iftira var demektir. İftiranın da bir bedeli olmalıdır.
Akademik yükselmede çok önemli bir basamak olan doçentlik sürecinde etik ihlali ve intihal konusunda adayların alacağı cezalar ve yaptırımlar belirlenmişken asılsız isnatlarda bulunan jüri üyeleriyle ilgili cezalar ve yaptırımlar şu an yürürlükteki doçentlik sınav yönetmeliğinde yoktur. Daha önceki doçentlik sınav yönetmeliğindeki ifade tekrar getirilmelidir. “İddianın asılsız çıkması halinde, doçentlik süreci kaldığı yerden devam eder ve ilgili jüri üyesi hakkında şartların varlığı halinde idarî ve adli soruşturma yapılır. İddianın doğru olduğunun tespiti halinde, aday yaptığı doçentlik başvurusunda başarısız sayılır.” (2009 Doçentlik Sınav Yönetmeliği).
Sonuç
Akademik yaşamda en önemli eşik hiç kuşkusuz doçentlik sürecidir. Bu eşiği aştığınızda hem akademik olarak yükselmede hem de atanmada artık daha özgürsünüzdür çünkü sözleşmeli değil, daimi statüdesinizdir. Bu yazıda, eşiği aşmada yaşanan kimi sorunlar tanıklıklarıyla ele alınmış, sorunlara çözüm önerileri sunulmuştur.
Yukarıda ayrıntılı olarak ele aldığımız sorunlara çözüm önerilerini şu şekilde özetlemek mümkündür:
- Doçentlik başvurusunda, doktora eğitimi alanı ön koşul olarak kabul edilmeli. Doktora eğitimi alanı dışında bir alandan doçentlik sınavına başvuru kabul edilmemeli.
- Doçentlik sınavı, eser incelemesi ve sözlü sınav olmak üzere, iki aşamada yapılmalı
- Doçentlik sınavının yayın inceleme aşamasında, mesnetsiz bilimsel araştırma ve yayın etiğine aykırılık iddiasında bulunan jüri üyesi hakkında adli ve idari soruşturma açılabilmelidir.