Dil – Düşünce Kirlenmesi

Sayı 56- Ekim 2017

DİL KİRLENMESİ Mİ, DÜŞÜNCE KİRLENMESİ Mİ?

İ.Çağdaş Oymak [1]

Dil, yaygın görüşün tersine salt bir iletişim aracı değildir. İletişim dilin bir işlevidir; ancak dilin temel işlevi düşünmektir.. Dil dışı düşünme olanaksız değilse bile, dilsiz düşünme olanaksızdır. Dil dışı düşünme de gerçekte doğal olmayan biçimde bir soyutlama ile gerçekleştirilmektedir. Dil, düşünsel soyutlamanın hem en doğal hem en işlevsel hem de en yüksek biçimidir.

Dil düşünce arasındaki bu zorunlu ilişki, “dil kirlenmesi” olgusunu anlamak için de önemli ipuçları sağlamaktadır. Dil kirlenmesi, bu nedenle, düşünce kirlenmesidir. Dildeki olumlu, olumsuz her değişim düşünceye; düşüncedeki her değişim ise dile yansır. Bu nedenle dil kirlenmesi sadece dile özgü “sözcük, sözdizim, anlatım” düzlemleriyle sınırlı bir kirlenme olmaktan öte, önce düşüncede başlayan kirlenmenin dilin temel birimleri olan, sözcük ve söz’e yansımasıdır da.

Özellikle, yaygın olarak belirtilen, yabancı sözcük saldırısı ile soyutlama ve üretme gücü zayıflayan dilimiz, yabancı sözcük kullanımının yabancı sözdizim kullanımını düzeyine varması ile tehlikeli bir boyuta varmıştır. Ancak, yabancı sözcük ve sözdizim ile anlatım olanaklarını, gücü, yetkinliği gerileyen Türkçe bu soruna salt sözcük aktarımı ile açıklanamaz boyutlar içermektedir. Bu boyutlardan en önemlisi, toplumsal, bilimsel, ekonomik ve kültürel üretimin yoksulluğudur. Üreten, ürettiği ürüne kavram ve ad da üretmektedir. Üretenin ürettiğini kullanan ise, yalnızca ürünü değil, ürünün adını ve içeriğini de kullanmak zorunda kalmaktadır. Durmaksızın bilimsel, teknolojik, felsefi ve kültürel üretimde bulunan toplumların dili, aralıksız yeni kavram ve kavramın karşılığı sözcük üretmekte ve zenginleşmektedir. Üretmeyen toplumlar ise bu hıza isteseler de yetişememekte ve alan bir toplum durumuna düşmektedir. İşte bu süreçtir ki, alınan her olguyla birlikte onun soyutlaması olan dili, kültürü, söylemi de almak zorunda kalmaktadır. Dili kirleten bu ilişkidir.

Kuşkusuz, üretileni satın almadan kavramsal ve sözcüksel karşılığı kendi dilimizde üretilebilir. Ancak, bu sürekli kılınamaz. Örneğin, bilişim, bilgisayar dünyasında böyle bir yol izlenmiş ve bugün Computer yerine, bilgisayar; hardware yerine, donanım; software yerine yazılım; onboard yerine anakart; memory yerine, bellek vb. diyebilmekteyiz. Ancak, teknoloji, sinema, bilim, kültür alanlarında öylesine hızlı bir üretim ve alım söz konusu ki, bu sel gibi gelen adı konmuş soyut ve somut yaratılara gelmeden ad ve kavramsal içerik üretmek çok güçtür. Bu süreç, dilsel yoksunluğa ve kirliliğe yol açtığı gibi, düşünce kısırlığı ve kirliliğine de yol açmaktadır. Örneğin, “olgularımızın adabı, muhasereye mugayir, irrasyonel realiteleri ve sosyolojik verilerinden algıladığımız neş vurumların sürrealist süreci uzun olacaktır” diyen biri, dilsel kirlilik mi, düşünce kirliliği mi yaşamaktadır. Kuşkusuz her ikisini de. Ayrıca Türkçe, ana kavram değişmeden, türetim biçimbirimleri ile yeni kavram ve sözcük türetme yetisi olan bir dildir. Bu yetiyi, araya kanserli bir ur gibi giren yabancı bir sözcük bu türetim yetisini bozmaktadır. Örneğin,  bil- kökünden, bilgi, bilim, bilinç, biliş, bilişim, bilgin, bilge, bilgiç, bilisiz, bilici gibi anlam ağı kurulabilmekte, ancak bu anlam ağına bilgin yerine Arapça mütefekkir (düşünür, bilgin) sözcüğünün ya da bilim sözcüğü yerine, İngilizce science sözcüğünü kullanmaya başladığımızda bu anlam ağında iletişim, ilişki kopacak ve burada yeni üretimler duracaktır. Bu sürekli olduğunda dil kirlenmesi ve dolayısıyla düşünce kirlenmesi başlayacaktır. Bunların sonucunda da, düşünce üretimi ve dil üretimi önce yavaşlayacak sonra tümüyle başka düşüncelere ve başka dillere bağımlı duruma gelecektir. Dilsel üretimsizlik, düşünce üretimsizliğine neden olacaktır.

Sonuç olarak diyebiliriz ki, dilsel ve düşünsel kirlenme bir gerçekliktir. Ama, bu gerçeklik salt sözcük düzeyinde değil, toplumsal üretim düzeyinde yaşanmaktadır. Toplumsal üretim artmadıkça, düşünsel üretim ve dilsel üretim de artmayacak, azalacak ve kirlenme baş gösterecek hatta önlenemeyecektir. Bugün Türkçemizin yaşadığı sorun budur. Dilimizle düşünce üretmeksizin, yani soyutlamaksızın; soyutlamadan somut ürün üretmeye yönelmeksizin dilimizin kirlenmesini önleyemeyiz.

Bilimsel, teknolojik, sanatsal, kültürel, düşüngüsel üretim kirlenmeyi önlemenin tek geçerli yoludur. Bu yolu Atatürk, özdeyişi ile belirtmiştir. Bu yol, dil ve düşünce kirlenmesinde de temel alınmak zorundadır: TEK GERÇEK YOL GÖSTERİCİ BİLİMDİR.


[1] Kocaeli Üniversitesi, Türk Dili ve Edebiyatı Yüksek Lisans Öğrencisi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir