Başlığı tırnak içine aldım, çünkü, bu başlığı, Sevgili Prof. Dr. Oktay Hüseyin (Guseinov) ile Değerli Fizik Öğretmeni Volkan Kor, birlikte atmışlar, başlığın altındaki yazıyı beraberce kaleme almışlar. Yazı son çalışmalarımızı konu ediyor, eleştiriyor…
Yazıya, tesadüfen, internetten ulaştım. Eğitişim Dergisi’nde yayınlanmış… Yazıya, doğrusu üzüldüm. Dergi’ye (13 Temmuz 2009 tarihli iletimle), yazı yayınlanmadan önce, görüşümüze başvurulmadığı için sitem ettim… Yanıt için imkan verilmesini istedim. .
İletime, bir hafta kadar sonra Eğitişim Dergisi Sorumlusu Dr. İkram Çınar’dan cevap geldi… Bu cevapta, derginin sayfalarının, kalemime her zaman, açık olduğu belirtiliyordu… Ancak, Prof. Dr. Oktay Hüseyin, bu arada vefat etmişti… Dr. Çınar’ın tarafıma ilettiği bu haber, içimi ezdi…
Prof. Oktay Hüseyin ile tanışabilmeyi ne kadar çok isterdim…Yazı arkadaşı, Sevgili Volkan Kor’la yazdıkları yazıya enine boyuna vereceğim yanıta, cevabını duymayı dilerdim… Olmadı…
Şurası bir vakıa ki, kâinata ve maddeye aynı gözlüklerle bakmıyoruz… Hatta şunu da ifade etmeliyim, bilim üsluplarımız farklı… Tabii olabilir, netice itibariyle farklı farklı ekollerde yoğrulmuşuz… Farklı farklı deneyimlerden geçmişiz… Farklı farklı bilgilere, dolayısıyla farklı farklı düşüncelere sahibiz… Farklılıkları, zenginlik olarak gördüğümüz sürece mesele yok, tabii… Ama “Bilim tektir, aklın yolu birdir”, diyenler çıkacaktır… İşte, bilime bakışta, burada ciddi bir üslup farkımız doğar, o zaman… Benim anlayışımda, kanaatler, kişiliklerle özdeşleştirilmez… Veriler değişince, kanaatler de değişir…
Bilir misiniz, öğrencilerime “doğru” ve “yanlış” sözcüklerini kullanmalarını yasaklarım…
“Doğru” ve “yanlış” matematikte olabilir… Çünkü orada varsayımlar ve türetim şablonları konulduktan sonra, çıkartsamalar, söz konusu mihenklere göre evet, “doğru” ya da “yanlıştır”. Ama doğabilimlerinde, biz böyle yapamayız. Dışımızda bir gerçek var demek, hakikate dokunabiliyoruz, düşündüğümüz “hakikatin ta kendisi”, demek değildir… Gerçeğe ne kadar yaklaşabiliyoruz, ne kadar tatminkâr öngörülerde bulunabiliyoruz, ölçümüz, budur… En azından ben böyle düşünürüm…
Onun için, “doğru”, “yanlış”, “o öyledir”, “bu böyle olamaz” yerine, öğrencilerime, şöyle konuşmalarını öğütlerim:
– Öyle inanıyorum ki…
– Öyle düşünüyorum ki…
– Şu şu şu veriler ışığında, şuna inanmak için öyle sebepler görünüyor ki…
– Size katılmıyorum…
– Size katılıyorum…
– Sizin gibi hiç düşünmüyorum…
– Size yakın düşünüyorum…
– Şu veriler ışığında, evvelki kanaatimizin, artık savunulamayacağı, düşüncesindeyim…
…..
Sevgili Oktay Hüseyin’le, Sevgili Volkan Kor’un, itinalı bir biçimde, ama bilgilerimizdeki farklılıklar bir yana, aramızdaki bilimsel üslup farklılıklarıyla (tabii olabilir), kaleme aldıkları öğretici yazılarına, bir de bu açıdan, ayrıntısıyla değinmeyi, ortak kültürümüze bir katlı sağlamak için olsun, isterdim…
İleride belki yine yaparım… Ama müsaade edin, şimdi oralara girmeyelim…
Değerli Oktay Hüseyin’in aziz hatırası önünde, saygıyla eğiliyorum… Saygıda özen noksanına savrulmamak üzere, bu yazıyı kısa tutuyorum…
Bu çerçevede, şunları zikretmekle yetineceğim…
Prof. Metin Arık (Boğaziçi Üniversitesi) ve Prof. Alexander Kholmetskii (Belarus Devlet Üniversitesi) ile uzun yıllardır geliştirdiğimiz çalışmalara, en nihayet deneysel sonuçlara, çeşitli tepkiler geldi… Kimisi övgü dolu, kimisi hayli tırmalayıcı… Bunlar oluyor…
Bu arada Wikipedia; özgeçmişime ve çalışmalarımıza, doğrusu bana gurur bahşeden bir sayfa hasretmiş: http://en.wikipedia.org/wiki/Tolga_Yarman… Bu sayfa bilhassa, gerçi hepsi bir-iki kadar, ama bayağı bir saldırıya uğradı. Bize göre iyi oldu… Çünkü demek istediğimiz pek çok şeyi vesileyle, dedik… Eleştirilere, özellikle şurada uzun uzadıya cevap verme imkanımız oldu: http://en.wikipedia.org/wiki/Talk:Tolga_Yarman…
Süreci özetleyen bir yazımı, ayrıca, oldukça ısırgan bir savrulmuşluğa (olsun, idmanlıyızdır), dönük olarak, şurada bulabilirsiniz:http://marxistsinspace.blogspot.com/2009/05/intoduction-to-tolga-yarman.html …
Çalışmalarımızın önemli bir bölümüne, şu bağlantılardan ulaşılabilir…
http://www.ensmp.fr/aflb/AFLB-293/aflb293m137.htm
http://www.springerlink.com/content/1756g420232r2n11/
http://www.iop.org/EJ/abstract/1402-4896/77/3/035302
http://www.tps.org.tr/BPL/tolga1.pdf
http://www.tps.org.tr/BPL/tolga2.pdf
http://www.tps.org.tr/BPL/tolga3.pdf
http://aias.us/documents/otherPapers/Kundig-Physica_Scripta-08.pdf
http://www.aias.us/documents/otherPapers/UMA-PIRT-PE-Text-2-08.doc
http://arxiv.org/abs/0805.3859
http://arxiv.org/abs/0812.4507
http://www.worldnpa.org/php2/
http://www.worldnpa.org/php2/
http://www.springerlink.com/content/k36n8w1030lm2324/?p=7ac8b327ceec41c183190cf8a051e736&pi=0
http://www.iop.org/EJ/abstract/1402-4896/79/6/065007
Fakat asıl, deney sonuçlarından bahsedeyim… Derin takdir hisleriyle bağlı olduğum, Einstein’ın, doktora öğrencilik yıllarımdan beri elimden düşmeyen, “The Meaning of Relativity” başlıklı kitabının 60. Sayfası’nda (yine, doktora öğrencilik yıllarımdan beri, zihnimi alabildiğine meşgul eden), bir dip not var… Büyük Usta, dönen bir tepsinin ucuna yerleştirilmiş bir saatin, yalnızca yerdeğiştirmesel, olağan, gorelilik etkisi dolayısıyla, geri kalacağını ileri sürüyor ve buradan yola çıkarak, dönme ya da daha genel olarak ivme etkisi ile, yerçekimi etkisi arasında bir aynılık serdedip, malum, yeni “yerçekimi kuramını”, oluşturuyor. Beni burada meşgul eden, şu olduydu… Acaba merkezde duran ve tepsi ile aynı açısal hızda dönen, demek ki uçtaki saate göre hareketsiz olacak, bir gözlemci, saatin sırf merkezkaç alana bağlanmış olmasından dolayı, belli bir etki gözlemlemez mi? Einstein’a göre, dönen tepsi etkisi yalnızca hız ile, buradan hareketle Lorentz etkisi ile, sınırlı; münhasıran ivmenin bir etkisi olmuyor. Bahsettiğim dip notu, bu savı dikkate getiriyor.
Kitabın andığım sayfasını buraya ekliyorum… Anlaşılan Büyük Usta konuyu düşünmüş, ama münhasıran ivmenin etkisini göz ardı etmiş. Bu yaklaşım, maalesef, enerji korunumu yasasını ihlal ediyor. Hesap ayrıca gösterdi ki, salt ivmenin etkisi, onun öne çektiği etkiyle, pratikçe aynı. Öyle olunca, dışarıdan bakan gözlemciye göre, dönen tepsinin ucundaki saat, dışarıdaki ikizine oranla, Einstein’in öngördüğü katsayının, bir o kadarı ile daha, geri kalmak durumunda bulunuyor…
Deneyi yaptık… Tepsinin ucuna bir nükleer saat konuldu… Ne kadar geri kaldığı ölçüldü. Sonuçları ekliyorum…
Dikey eksende sayım sayıları görünüyor… Bu, şu demek… Merkez’de bir Co57 gamma ışın kaynağı var… Kenarda bir Fe57 çekirdeği (nükleer saatimiz)… Dışarıda bir gamma sayıcı bulunuyor. Kaynak (Co57) – Soğurucu (Fe57) – Gamma Sayıcı çizgisinde, kaynaktan çıkıp, Soğurucu’da yutulmayan gammalar, Gamma Sayacı tarafından sayılıyor… Yatay eksende ise, tepsinin saniyede attığı tur sayısı (r/s) bulunuyor…
Genel Gorelige göre, nükleer saat, bir tek Lorentz etkisi (yani, yerdeğiştirme etkisi) kadar geri kalmak durumunda… Başka bir deyişle (c, ışığın boşluktaki hızı, V ise tepsinin ucunun, teğetsel hızı olarak), 1/ kat sayısı kadar… Bize göre ise, bir o kadar daha…
Önemli olan şu: Genel Göreliğin öngördüğü rezonans vadisi, dönen tepsinin 126.5 r/s hızında yer alıyor. Bizim öngörümüze göre ise, rezonans vadisi,tepsinin 90 t/s hızına denk geliyor…
Tam da işte, öyle ki
,
olarak, öngörümüz, söz konusu zemin itibariyle, ayrıca, dikkate getirdiğim doğrultuda, bire iki gibi, bariz bir farkla doğrulanmış oluyor…
Sayfa 60, The Meaning of Relativity, Albert Einstein
Klasik Görelik Kuramı Öngörüleri’ne Karşılık, Bizim Öngörülerimiz ve Ölçüm Sonuçları
Kuşku yok, deneyi tekrar etmek gerek… İnanıyorum ki, farklı farklı gruplar, deneye ilgi duyacak ve onu kendi koşullarında gerçekleyeceklerdir…
Bu durumda ne oluyor?.. Korkarım, evet, Genel Görelik Kuramı ciddi olarak sorgulanma konumuna geliyor… Çünkü yola enerji korunumu yasasını ihlâl ederek koyulmuş oluyor… Arızayı giderdiğiniz zaman ise, bu kurama, maalesef ihtiyaç, ortadan kalkıyor…
Alternatif bir kuram üzerine yıllar boyunca çalışmış, neticede, iki temel yayın yapabilmiştim… Aslında, Einstein’ı yanlışlamak gibi bir eğilimim yoktu… Hiç olmadı… Anlamaktı, özlemim… Ama onun sonuçlarına bambaşka bir yoldan, yani salt enerji korunumu yasası yoluyla ulaşınca, kızılca kıyamet koptu… Ya o gerçeğe daha yakın geliyordu, ya da ben… Ikimiz birden, özlerinde ayrıca bariz çelişkiler bulunduran farklı farklı kurgularla, aynı derecede muteber yaklaşımlar sergilemiş olamazdık… Buna deney, karar verebilirdi, ancak…
Haa, şunu da söyleyeyim… Gökyüzü itibariyle, her iki yaklaşım da, adeta şeytanî biçimde, Taylor açılımında üçüncü basamağa kadar, aynı sonuçları sağlıyor…
İlgi duyacaklar için, Aralık 2006’da Foundations of Physics Letters’da yayınlanan yeni yerçekimi kuramımı işaret ediyorum: (http://www.springerlink.com/content/1756g420232r2n11/?p=c5214d44eb4d49b2a57e2f6f32f1dd0b&pi=2)…
Bu bağlantıdan yazıya, ne yazık ki, oraya girme izniniz varsa, ulaşabiliyorsunuz. Onun için dosyayı buraya ekliyorum…
**
Yüce Yaradan’dan, Değerli Oktay Hüseyin Hocamız’a, gani gani rahmet diliyorum… Ailesi’ne, yakınlarına, baş sağlığı ve esenlikler diliyorum.
Yazı arkadaşı Sevgili Volkan Kor’a nice mutlu, sağlıklı yıllar diliyorum…
Buradaki herkese, Sevgili İkram Çınar’ın şahsında, güzel dilekler, sevgi ve saygılar sunuyorum…