Bir milleti ayakta tutan, bir milletin varlığını sağlayan, devam ettiren, bir toplumda sarsılmaz bir birlik yaratan en önemli unsur dildir. Bir milleti, bir toplumu bazen tek başına ayakta tutan, millî benliği koruyarak, onu yok olmaktan, eriyip başkalaşmaktan kurtaran yine dildir. Demek ki dil; milletin manevi ve kültürel değerlerini, millet olabilme özelliklerini bünyesinde koruyan, milletin birlik ve bütünlüğünü sağlayan en güçlü bağdır (Ergin, 1993: 5).
Dil birliği, milleti oluşturan özelliklerin başında gelir. Her ne kadar Türk milleti farklı coğrafyalarda yaşasa, bir kısmı bağımsızlıklarını elde edip bir devlet olarak varlığını sürdürse ve bir kısmı farklı ülkelerin çatısı altında var olmaya devam etse bu milletin ortak bir geçmişi, ortak bir tarihi, ortak bir dili, ortak bir kültürü vardır. Zengin kültürel bir miras olarak günümüze kadar süregelen bu ortaklık, inkâr edilemez bir gerçektir.
Günümüzde hızla değişen ve küreselleşen dünyada, küresel bilgi akışının büyük adımlar attığı bu çağda, kendi ana diline sahip olan insanlar diğer insanlarla iletişim kurabilmek için “otokton dili” kullanmak zorunda kalmaktadırlar. Türk halklarından büyük bir kısmı eski Sovyetler Birliği coğrafyasında yaşadığı için Rus dilini, Balkanlarda yaşayan Türk toplulukları da yerel dili kullanmak zorunda kalmıştır. Çin’de yaşayan Uygurlar, Sarı Uygurlar, Salarlar Çince konuşmuşlar, konuşmaya da devam etmektedirler. Türkiye dışında kalan Türk halkları bulundukları coğrafyalarda egemen milletin hâkimiyeti altında kalarak dayatılan dili konuşmaya zorlanmıştır. Tarih süreci içerisinde Türk varlığından rahatsız olan milletler, bu toplumu yok etmek için, kültürlerini yozlaştırmak için dil üzerine politikalar yürütmüş, bu milleti bir birinden uzaklaştırma amacını gütmüştür.
19. yüzyılın son çeyreğinde bunun farkına varan Türk Dünyasının fikir adamı İsmail Gaspıralı, ortak Türkçe ile Türk Dünyasını birleştiren bir dil olması gerektiğini öne sürmüştür. “Dilde, Fikirde, İşte Birlik!” düşüncesiyle 1883 yılında yayınlamaya başladığı “Tercüman” gazetesinde İstanbul Türkçesini esas alarak ortak Türk dilini oluşturmak gayreti içindeydi. Başarılı da olmuştu. Türk Dünyasında okurunu bulan gazete önemli bir yayın organı haline gelmişti. Bu düşünceyi ve eylemi destekleyenler arasında Yusuf Akçura, Zeki Velidi Togan, Hüseyinzade Ali Turan, Ahmet Ağaoğlu, Ziya Gökalp gibi düşünürler de vardı. “Tercüman” gazetesinin dışında 20. yüzyılın başında A. Hüseynzade’nin çıkardığı “Füyuzat” dergisi ve “Hayat” gazetesi, Hasan Melikzade Zerdabi’nin “Ekinci” gazetesi, Ömer Faik Numanzade ve Celil Memmedkuluzade’nin çıkardığı “Molla Nasreddin” dergisi de geniş bir coğrafyada popülerliğini kazanmışlardır. Adı geçen bu düşünürlerin yayın çıkarmalarının yanı sıra Türk Dünyasında ortak yazı dilini oluşturma düşüncesi de yer almaktaydı.
Diğer taraftan Osmanlı Türkçesi gibi ağır bir dönemin ardından, dilde millileşme ve sadeleşme hareketi başlamıştır. Türkiye Türkçesinin temellerinin atılmasında Ömer Seyfettin ve Ziya Gökalp önemli rol oynamışlardır. “Genç Kalemler” dergisini çıkaran Ömer Seyfettin ve arkadaşları Yeni Lisan Hareketi adı altında yazılar kaleme almışlardır. Ziya Gökalp da Türkçülüğün Esasları adlı eserinde ilkeleri ortaya koymuştur (Yaman, 2002: 53).
20. yüzyılın başında Azerbaycan Halk Cumhuriyeti’nin kurulduğu dönemde Mehmet Emin Resulzade’nin Türk birliği konusunda girişimleri göz ardı edilmemelidir. Ancak ne yazık ki I. Dünya Savaşı’nda Osmanlı Devleti’nin yenilmesi, Osmanlı Devleti’nin dağılması ve 1917 yılında Rusya’da yaşanan Ekim Devrimi ile gelen Sovyet Devleti, Türkçenin bu genişliğini ve birleştirici rolünü önlemiş ve Rusçaya yeni birleştirici rol kazandırmıştır.
Ünlü Rus şairi Mihail Lermontov’un dile getirdiği “Türkçeyi bilmekle bütün Asya’yı dolaşmak mümkündür.” sözü, Sovyetler Birliği’nin devlet dili ve ortak iletişim dilinin ortaya çıkmasıyla son bulmuştur.
Türkiye sınırlarının dışında hal böyle olurken Türkiye’de bu düşünceyi destekleyen en önemli isim Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’tür. Atatürk de, kardeş halklarıyla bir bütünlük sağlanması, köprü kurulması ve bu köprünün başta dil köprüsü olması düşüncesini 1933 yılında söylediği şu sözlerinde açıkça belirtmektedir: “Bugün Sovyetler Birliği, dostumuzdur, komşumuzdur, müttefikimizdir. Bu dostluğa ihtiyacımız vardır. Fakat yarın ne olacağını kimse bugünden kestiremez. Tıpkı Osmanlı gibi, tıpkı Avusturya, Macaristan gibi parçalanabilir, ufalanabilir. Bugün elinde sımsıkı tuttuğu milletler avuçlarından kaçabilirler. Dünya yeni bir dengeye ulaşabilir. İşte o zaman Türkiye ne yapacağını bilmelidir. Bizim bu dostumuzun idaresinde dili bir, inancı bir, özü bir kardeşlerimiz vardır. Onlara sahip çıkmaya hazır olmalıyız. Hazır olmak yalnız o günü susup beklemek değildir. Hazırlanmak lazımdır. Milletler buna nasıl hazırlanır? Manevi köprülerini sağlam tutarak: Dil bir köprüdür… İnanç bir köprüdür… Tarih bir köprüdür… Köklerimize inmeli ve olayların böldüğü tarihimizin içinde bütünleşmeliyiz. Onların, bize yaklaşmasını bekleyemeyiz. Bizim onlara yaklaşmamız gerekli…” (Tural, 2002, 10).
1926 tarihinde Bakü’de Birinci Türkoloji Kurultayı toplanmış ve bu mesele bu kurultayda etraflıca konuşulmuştur. Bu Kurultayda Türkiye Türklerini Mehmet Fuat Köprülü, Hüseyinzade Ali Turan ve İsmail Hikmet Ertaylan temsil etmişlerdir. Kurultayda konuşulanlar ortak alfabe, ortak terminoloji ve ortak gramer üzerine idi. Bu konuların dışında imla sorunu, öğretim yöntemleri sorunu, Türk lehçelerinin tarihi sorunu, Türk lehçelerinin yazı dili meselesi, akraba ve komşu dillerin karşılıklı sorunları üzerinde de durulmuştur. Bu bağlamda da önemli kararlar alınmıştır. Bu kararlar doğrultusunda başta Azerbaycan olmak üzere Türk toplulukları Latin alfabesine geçmiş, Türkiye de bu yolu izlemiştir. Ancak Stalin’in “imparatorluk” ideolojisinin siyaseti, bu düşüncenin geliştirilmesini önlemiştir. Azerbaycan ve diğer Türk toplulukları Latin alfabesinden Kiril harflerine geçirilmiş, üstelik her birine ayrı alfabeler oluşturulmuştur. Böylece Sovyetler Birliği döneminde Türkiye ile yazı dili konusunda bağlar koparılmıştır.
Sovyetler Birliği 1991 yılında dağıldı ve beş Türk Cumhuriyeti (Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Türkmenistan) bağımsızlığını kazandı. Bu devletlerin her birinin yaygın ana dili, devlet dili olarak resmileşti. Kazakistan ve Kırgızistan Cumhuriyetleri istisna olmakla birlikte tek resmî dil olarak Özbekistan’da Özbek Türkçesi, Türkmenistan’da Türkmen Türkçesi, Azerbaycan’da Azerbaycan Türkçesi olmuştur. Kazakistan’da Kazak Türkçesi ile Rusça ve Kırgızistan’da Kırgız Türkçesi ile Rusça resmî devlet dili olarak ortaya çıkmıştı. Bu durum günümüzde de aynıdır.
Bilindiği gibi Orta Türkçe (11-15. yüzyıllar) dönemine kadar tek dil kullanılırken, 20. yüzyılın ilk yarısında Türk dili yirmi ayrı yazı diline ayrılmış, genel koldan koparılmıştır (Akar, 2005: 60, 320). Günümüzde Türk lehçeleri adı altında yirmiden fazla dil kullanılmaktadır (Özyetgin, 2023). Rusların ifadesiyle yirmiden fazla dil, yirmiden fazla halk anlayışı ortaya çıkmıştır (Yaman, 2002: 51). Kuşkusuz ki her ulus, her topluluk, diğer milletler gibi ana dilini geliştirme, kendi kültürünü yaşatma hakkına sahiptir. Türk toplulukları bulunduğu coğrafyalarda bunu daima ön planda tutmuştur. Şunu da belirtmek gerekir ki her bir Türk topluluğunun dili ve kültürünün ortaklığının yanı sıra kendine has zenginliği ve çeşitliliği de içinde barındırır ve her bir Türk topluluğu bunları korumanın ve geliştirmenin gerekliliğini de bilir. Ancak bir birinden bu kadar uzak coğrafyalarda yaşayan Türk dilli halklarının iş birliği için de dil birliği önemini daima korumaktadır.
Bu kadar geniş bir coğrafyada yaşayan ve aynı dili konuşan, ancak aynı zamanda birbirleriyle bir dereceye kadar tam olarak anlaşamayan Türk halklarının kendi aralarında iletişim kurabilmeleri için ortak bir dile ihtiyaçları vardır. Türk halkının varlığı, Türk Dünyasının iş birliği, dayanışma ve kardeşliği için en önemli ve ön şartlarından biri, hatta belki de en temel şartlarından biri “Ortak Türkçe”nin oluşturulması ve kullanılmasıdır (Ercilasun, 2007: 529-532; Gökdağ, 2013: 563; Aliyeva, 2011: 43). Türk topluluklarının birbirine yakınlaşmasını ve işbirliği içerisinde olmasını ancak ve ancak ortak dil sağlayabilir.
Burada şu ayrıntıya da dikkat çekelim. Ortak Türk dilinden kastedilen sadece Türk halkları arasındaki iletişim sağlayacak bir dildir. Her Türk topluluğun dili özeldir; korunması gerekir. Bu lehçelerin gelişmesine engel olmayacak, aksine gelişimine yardımcı olacak bir ortak dilin oluşturulması gerekir. Bu düşünce, Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından Türk halkları arasında köprüler oluşmaya başlayınca ortaya atılmıştır. Ortak Türkçe sorunu üzerine düşünce yürüten bilim insanlarının ortaya attığı öneri şöyleydi: “Öyle bir ortak iletişim dili oluşturulmalı ki bu dil hiçbir Türk topluluğunun devlet/resmî dili olmayacak, herhangi bir Türk topluluğun ana dilinin kullanımını engellemeyecektir. Ortak terim ve ortak kelime kadrosunda yola çıkılarak bir dil oluşturulma düşüncesiydi. Ancak yapay dillerin çok ömürlü olmadığı da tarih sayfalarından bilinmektedir. Nitekim Türk bilim insanları tarafından yapılan tartışmalar sonucunda Türk halkları arasında ortak iletişim dilinin Türkiye’de konuşulan Türkiye Türkçesinin olması fikri öne sürülmüş ve bu yönde çalışmalar hız kazanmıştır.
Günümüzde Yunus Emre Enstitüsü, Maarif Vakfı ve başka kurumlar aracılığıyla gerek Türk Dünyasında gerekse başka ülkelerde Türkçe öğretilmektedir. Bu uygulama, bu düşüncenin gerçeğe dönüşmesinde önemli katkılar sunmuştur. Türk Dünyasında gerek dil merkezlerinde Türkiye Türkçesini öğrenenlerin gerekse Türkiye kanallarını uydudan izleyip dili öğrenenlerin sayısı hızla artmıştır.
Ortak dile giden yol elbette küreselleşen dünyanın bir sürecidir. Ünlü İtalyan yazar, bilim adamı ve düşünür Umberto Eco (2007), Avrupa Kültüründe Mükemmel Bir Dilin Arayışı adlı eserinde şöyle yazmıştır: “Dile, kültüre, tarihe, uluslararası ilişkilere, iletişime farklı açılardan bakabilmekle biz bu süreçte tarihin izini sürebiliriz, bu düşüncenin tarihini analiz edebiliriz ve bu düşüncenin özüne inebiliriz ve bu soruna bir çözüm bulabiliriz.” Bu bağlamda ortak iletişim dilinin oluşturulması için tarih süreci içerisinde dilin durumuna bakılmalı ve bu çerçevede ortak dil oluşumunda yol izlenmelidir.
Bence öncelikli sorun ortak alfabenin oluşturulmamış olmasıdır. Birbirimizi okursak ortak Türkçe zamanla kendiliğinden ortaya çıkar. Burada ortak alfabe, farklı alanlarda kullanılan ortak terimler önemli rol oynamaktadır. Ayrıca Türk dilinin ortak grameri, ortak kelimeleri, ortak kültürü, ortak edebiyatı, ortak ders kitapları da büyük rol oynamaktadır. Madem 70 yıldan fazla Rusça ortak dil olarak kullanıldıysa, madem günümüzde İngilizce tüm halklar arasında yaygın dil ise neden Türkiye Türkçesi Türk topluluklarının arasında ortak dil olmasın?
Peki, Cumhuriyetin 100. yılında gelinen nokta nedir?
Cumhuriyetimizin 100. yılında bu noktaya bir nebze gelinmiştir. Ancak günümüzde hala ortak bir alfabeye gelinmemiş, ortak terminoloji sözlükleri yazılmamış, edebiyat, tarih, felsefe, matematik gibi ortak ders kitapları hazırlanıp yayınlanmamıştır. Türkiye’de bu kitapların hazırlanması büyük önem arz etmektedir. Ancak bunları geliştirmek yerine, geriye doğru adımların atıldığı da görülmektedir. Bir zamanları ders kitaplarına Türk Dünyasıyla ilgili konular konulmuşken günümüzde onları bu ders kitaplarında göremiyoruz.
Türkiye’de 1991 sonrası eğitim alanında öğretim programları ve ders kitaplarında Türk Dünyası ile ilgili gelişmelerden söz edilmişti. Özellikle 1998 sosyal bilgiler ve edebiyat ders kitaplarında Türk Dünyası ile ilgili konulara yer verilmişti. Edebiyat kitaplarında Çağdaş Türk Edebiyatları bölümünde farklı lehçelerde kaleme alınmış ve kendilerine özgü dil anlatımıyla edebî eserler, edebiyatların oluşumlarına dair bilgiler yer almaktaydı. Ancak 2018 Ortaöğretim Türk Dili ve Edebiyatı Dersi (9, 10, 11 ve 12. sınıflar) Öğretim Programı’nda konuların daraltılmasına gidilmiştir. Şöyle ki, 11. sınıfın Türk Dili ve Edebiyatı ders kitabında 3. Ünite: Şiir’de Türk Dünyası edebiyatından Azerbaycanlı Bahtiyar Vahabzade ve İran’dan Muhammed Hüseyin Şehriyar’dan şiirleri seçilerek iki şiir örneğinin işleneceği; 4. Ünite: Roman’da ise Türk Dünyası edebiyatından bir roman örneği üzerinde durulacağı belirlenmiştir (MEB, 2018). İlköğretimin ikinci kademesinde (5, 6, 7 ve 8. sınıflarda) ise Türk Dünyası metinlerine yer verilmemiştir.
Bizce öncelikle doğal gelişim sürecine dikkat etmek gerekir. Burada tek bir alfabenin ve farklı alanlarda kullanılan tek bir terminolojinin rolü büyük. Ayrıca Türk dilinin ortak grameri, ortak kelimeleri, ortak kültürü, ortak edebiyatı, ortak ders kitapları da büyük rol oynamaktadır. Tiyatro gösterileri, televizyon, radyo ve internet tek bir Türkçe iletişim dilinin temel aktarıcılarıdır. Madem 70 yıldan fazla Rus dili ortak dildi, günümüzde ise yaygın dil İngilizce, o halde Türk dili neden Türk halklarının ortak dili olmasın?
Türk Dünyası kültürü; eski, köklü ve gelişmiş bir kültürdür. Bu kültürün gelecek nesillere aktarılması da büyük önem arz etmektedir. Yaklaşık olarak yüz yıl evvel İsmail Gaspıralı’nın öne sürdüğü “Dilde, fikirde, işte birlik!” düşüncesi ve Cumhuriyetimizin kuruluşunda Mustafa kemal Atatürk’ün öne sürdüğü düşünceler günümüzde de geçerliliğini korumaktadır. Türk Dünyasındaki birlik ve beraberliğin, fikirde ve işte birliğin en baştaki anahtarı dilde birliktir. Bundan dolayı gerek Türkiye’de gerekse Türk boylarının yaşadığı ülke ve özerk bölgelerinde Türk Dünyası edebiyatlarından örnekler eğitim çağında olanlara okutulmalı, Türk lehçelerinin dilsel farklılıkları kavratılmalıdır. Türk Dünyasındaki toplumlar arasında iş birliğini arttırmak için ortak bir iletişim dilinin oluşturulması kaçınılmazdır.
Kaynakça
Akar, A. (2005). Türk dili tarihi. (11. Baskı). Ötüken Neşriyat.
Aliyeva, M. (2011). Yedinıy türkskiy kommunikativnıy yazık: illüziya ili real’nost’, L. N. Gumilyev adındaki Avrasya Millî Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bilim Dergisi, Sayı 3-4, 142-150.
Eco, U. (2007). Poiski soverşennogo yazıka v evropeyskoy kul’ture. Sn-Petersburg.
Ercilasun, A. B. (2007). Başlangıçtan yirminci yüzyıla Türk dili tarihi. Akçağ Yayınları.
Ergin, M. (1993). Edebiyat ve eğitim fakültelerinin Türk dili ve edebiyatı bölümleri için Türk dil bilgisi. (21. Baskı). Bayrak Yayınevi.
Gökdağ, B. A. (2013). Türk Dünyasında iletişim dili meselesi, Yeni Türkiye, Sayı 55, 562-567.
MEB: Millî Eğitim Bakanlığı, Türk Dili ve Edebiyatı dersi öğretim programı, www.meb.gov.tr (Erişim tarihi 24.06.2023)
Özyetkin, M. Tarihten bugüne Türk dili alanı, https://turkoloji.cu.edu.tr/ (Erişim tarihi 10.09.2023).
Tural, S. (2002). “Açış konuşması I”. Türk Dünyasında ortak Türkçe bilgi şöleni 25 Eylül 2002 içinde (ss. 7-10). Türk Dil Kurumu Yayınları.
Yaman, E. (2002). “Ortak Türkçenin temel ilkeler”. Türk Dünyasında ortak Türkçe bilgi şöleni 25 Eylül 2002 içinde (ss. 49-58). Türk Dil Kurumu Yayınları.