Çözülenlerin Çözücü Çözümleri

Sayı 23- Prof. Dr. Oktay Hüseyin (Haziran 2009)

“çözüm, çözümsüzlük, sorun, fırsat, şans, imkân, barış, demokrasi”

Ekonomik, tarihsel, bilimsel, toplumsal, siyasal artalan da ne olursa ve ne kadar güçlü ya da zayıf olursa olsun, Türkiye özelinde, bilinç bulandırma, hatta bilinçsiz kılma, bilinç saptırma, uyutma, uyuşturma ensonu akılsızlaştırmada, dünyanın birçok bölgesine göre, dil ve anlatım çok etkili bir araç olarak kullanılmaktadır.

Kuşku yok ki, kavramlar, içerdikleri anlamlarına göre ve diğer kavramlarla kurulan ilişkileriyle anlaşılır ve anlam oluşturmaya katkı sağlarlar. Bu nedenle, anlaşılmaz olanın, güç anlaşılır olanın ya da yeni olanın anlaşılması için kavram ağlarının tutarlı örülmesi, kavramsal anlamın doğru oluşturulması/oluşmuş olanın doğru/gerçek içerikle sunulması gerekir. Bu işi, genel olarak halkın her boydan aydınları yaparlar. Kitap, dergi, görsel basın-yayın araçları, müzik, diğer sanat dalları aracılığı ile yazılı ve sözlü olarak bu bilinç oluşturma, bilgi taşıma işlevini dikkatle seçilen, ilişkilendirilen, tutarlı bir bütünlük sergileyen kavram ve kavram ağları ile yerine getirirler.

Bu işlevin tam tersinin yapıldığı dönemler, toplumsal, ekonomik, politik çözülmelerin yaşandığı dönemler, aydının tam tersi kişilikler bu ters işlevi tersten yüklenirler ve canla başla başarı kazanmaya çabalarlar: toplumu, bireyi, gerçekliği çözüp, dağıtıp, işlevsizleştirip, çözücü, yıkıcı, öldürücü çözümleri dayatırlar.

Bu işi yüklenenler, önceden, birçok nedenle, birçok bakımdan çözülüp dağılıp olanlardır. Büyük çözücüler, dağıtıcılar, yıkıcılar bu yıkık, çözük bireyleri arar, seçer, bulur ve işleve koşarlar. Çünkü artık çözülmüşlerdir ve bunu pekiştirerek ancak yaşayabilirler, var olabilirler. Çözücü olmak içinse birçok koşulun hazırlanmış olması gerekir. Hazırlıkta da görev alırlar, çözme sürecinde de. Çözülenin, bütünleşme, eski durumuna dönme olanağı olmadığı için, çözücü kalmak, kendi çözülmesini de sürdürmek zorundadır. Ta artık çözülecek bir şeyi kalmayıncaya kadar.

Somutlarsak, son onlu yıllarda, çözülen ve toplumsal çürümeye, çözerek katkı yapmak isteyenler her kurumdan, her meslekten, her kimlikten, her dinden, her ideolojiden hızla üremektedir. Çünkü çözülen bir toplumda, en önce çözülenler, en çok çözme işini yüklenecek olanlardır. Hızla onlar bulunur ya da onlar hızla bulunmak için çaba harcarlar. Bunun en kolay iki yolu, üniversiteler, görsel ve yazılı basında bir biçimde yer almaktır.

Çözülenlerin, çözme işinde ve toplumsal bireysel çözülmeyi sağlama konusunda en önemli iki araçtan birincisi para, ikincisi hiçbir olağan koşulda ve hiçbir olağan toplumsal düzende hemen hiçbir yerde yer edinme, ad duyurma, görüş bildirme, dinlenme, akıl danışılma olanağı elde edemeyecekleri gerçeğidir. Bu nedenle çözülenlerin, çözme işini canla başla yapması için bu iki şey ya birden verilir, genellikle yetenekli olanlara, ya da önce biri sonra biri sunulur. Bir bölümü, deneye tabi tutulur ne kadar yararlanılırsa o kadar yararlanılıp atılır.

1. Çözüm yakında, çözüm elimizin altında

2. Çözümsüzlük çözüm değildir (Kıbrıs konusunda o kadar çok kullanıldı ki, tekrarlayanlar bıkmadılar, değiştirmediler)

3. AB fırsatı kaçmak üzere, AB fırsatı kaçmamalı, AB Türkiye için son fırsattır, AB treni kaçmak üçere, bu fırsat kaçarsa

4. AB bir şanstır, ABD bir şanstır,

5. Irak’a demokrasi gelecek, kimin yanında yer almalıyız

6. ABD ve AB orta doğuya demokrasi getirmeye kararlı, bunun yanında mı, karşısında mı yer alacağız

7. Kürt Sorunu, Kıbrıs Sorunu, Avrupa Birliği sorunu, imkânı, şansı

8. Kürt sorununda fırsat, barış kapıda, barış şansı

9. Kürt sorunu, AB şansı, barış imkânı, demokrasi çözümü

Yukarıda sıralanan tek ya da birkaç kavramlı anlatımlar, başlıklar, bunları içeren yazıların, sözlerin bütününü, tek tek, birlikte değerlendirdiğinizde, incelediğinizde, çözümlediğinizde iki temel olguyla karşılaşıyorsunuz.

Bu kavramları en çok, en sık kullananların

a. bu kavramlarla (çözüm, çözümsüzlük, barış, demokrasi, şans, AB,  fırsat) ne demek istediklerini, bütün yazılarını ya da sözlerini art arda okusanız ya da dinleseniz bile bir türlü anlayamıyorsunuz. Bu kavramlara ne anlam vermişler, ne istiyorlar, ne diyorlar, ne öneriyorlar bir türlü kavrayamıyorsunuz.

b. Bu içeriksizlikle, bir şeyleri çözülmeye, çürümeye tabi tuttuklarını seziyorsunuz. Ancak, çürümeye, çözmeye çalıştıkları savı da tam olarak çıkarsayamıyorsunuz.

Burada kullandığım, çözemiyor, anlayamıyor, çıkarsayamıyor kavramlarını yazıları ve sözleri bağlamında söylüyorum. Gerçekte bu yazan ve söyleyen çözülmüşleri bir bütün olarak bilen, hangi safta ne için, ne zamandan beri, nasıl yer aldıkları bilenler kuşkusuz anlıyorlardır. Ancak, bunu yazılarından ya da sözlerinden değil, bulundukları tarihsel ve güncel bağlamdan ve yüklendikleri görevlerden, ilişkili oldukları, ilişkide oldukları birey, kurum, örgüt, kurumlardan çıkarsıyorlardır.

Ancak, ben, bu yazıda, neden öyle yapıyorlar, niçin o gerçeğin, ülkenin, insanın, bilimin yanında yer almıyorlar gibi gerekçelere yanıt aramıyorum. Bu anlamsızdır, başka olanakları yok, çözülmüşlerdir ve başkaca bir şey yapamazlar. YA da tam tersine, sosyoekonomik bağlamları, tarihsel geçmişleri, bilimsel artalan güçleri,  asla onların bilimin, gerçeğin, doğrunun yanında yer almalarına olanak vermemektedir. Sorun da, soru da bu değildir. Sadece bir tehlikedirler ve dikkatleri çekmek gerektiğini düşünüyorum.

Bu sorunu ele alış, kuşkusuz bu yazıda olduğu gibi, deneme boyutuyla değil, dilbilimsel, toplumdilbilimsel, toplumsal, ruhdilbilimsel, politik olarak çözümlemeye tabi tutarak da hatta en çok bu boyutlarıyla yapılmalıdır. Ancak, güncel hızlı ve ciddidir, teşhir bugün daha önemlidir. Kaldı ki sayılan bilimsel boyutlarla ilgili çözümlemeler bu dilsiz, aktarmacı, düşünce üretimsiz bireyler üzerine yapmak, bilimsel çabanın öz niteliğine de uygun değildir. Çünkü, bunlar çözülen, çözen, çürüten bilinçli düşünürleri değiller. Bir Popper, Derrida, Barthes, Habermas, Harvey değillerdir. Çözümlenecek bir şeyleri yok, ancak çözülmüşlükleriyle, düşünsel gelişimi sekteye uğratılmış insanlarımızı çözmelerini önlemek yeterli, bu da teşhir, uyarma, karşı koyma ile olanaklıdır ve yeterlidir. Çünkü düşünsel arka planları çok zayıf, ancak ekonomik arka planları güçlüdür. Dönemsel olarak, yıkıma, kıyıma, baskıya uğratılmış gerçek aydınların yokluğunda geçici bir alan edinme olanakları var. Bu nedenle çürüme, çözme işini aralıksız yaparak, alanda kalma uğraşı veriyorlar.

Alanları çürüme ve çözülme ile var olabilir. Çözerek ve çürüterek yaşamlarını sürdürebilirler. Ancak, bilim ve tarih bunun sonsuz olmadığına ilişkin güçlü veriler sunmaktadır.

Anlamayı önlemek, üretmeyi engellemek isteyenler gibi anlamayı, anlatmayı, üretmeyi isteyenlerde işlerini yapmalı, hepsi bu.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir