Önce biraz Tarih…
Rusya 1700’lerin sonunda Kafkas Dağlarını aşmış ve Güney Kafkasya’ya girmiştir. Yol gösterici papazların kılavuzluğunda 1800’lerde Ahıska, Ardahan, Kars’a doğru ilerlemiştir.
Ahıska birkaç kez kuşatma ve saldırıyı püskürtmüş, Kars gibi yerler düştükten sonra yine gerçek anlamda büyük bir direnişten sonra 1828’de Rusya’nın işgaline uğramıştır. Tarihe geçmiş muhteşem bir direniş ve korkunç trajediler vardır.
İngiliz tarihçi Bradley Osmanlı ordusunun çekilmesine karşın Ahıska Türklerinin direnişinin ev ev sürdüğünü kaydetmiştir. Sonunda General Paskeviç şehri ateşe verdirmiş, insanları yakmıştır.
Direniş dünyanın çok merkezinde duyulmuştur. Ahmet Muhtar Paşa Ahıska direnişi ve Ahıskalılar için şunu söylemiştir:
“Mukaddes cumhuriyetimiz bârekallah Türklüğün her eksiğini tamam, her şeyini ikmâl ve ihya ediyor. Hiç şüphe yok ki, bir gün gelecek, muazzam Türk milleti adına can cömertliği ederek insanlık tarihinde emsali görülmedik bir arslanca müdafaada bulunan Ahıska mücahitleri ve gazileri adına münasip bir yerde muhteşem ve muazzam bir âbide dikilecektir!”
Bu anıtın dikilmesini hâlâ bekliyoruz.
***
1829 Edirne Antlaşması ile Ahıska insanlarıyla birlikte Rusya’ya savaş tazminatı karşılığı olarak bırakılmıştır. Ancak daha büyük trajedilerin kapağının henüz açılmadığı anlaşılıyor. Galiba bizim Tarihçiler tarihten başka bir şey okumuyor! Okusalardı halk edebiyatından neler öğrenirlerdi neler…
Vakanüvisler yazmamış. Medresede pek şişkin “âlim” müderrislerimiz vardı ama iki satır yazı yazmaktan aciz olmalılar ki bir satır izleri bile yok.
Tarihi halk ozanlarından okuyoruz.
***
Halkbilimci Profesör Ensar Aslan, 1975’te Trabzonlu birisinden bir cönk (el yazması şiir defteri) elde eder. Defterde 19 şiir vardır. İlginç olan ise bu defterin 1829 tarihini taşıması ve şiirlerin Ahıska’nın işgaliyle ilgili olmasıdır.
Ensar Aslan, bu 19 şiirin ikisinin mahlas olarak “Aslı” adını kullanan bir kıza ait olduğunu yazıyor. 1828’de Ahıska’nın işgalindeki önemli ayrıntı için Aslı neler anlatıyor dersiniz? (Aslan, 2003: 380):
“Kavkalar kuruldu, günler farıdı
Akıska üstünü duman bürüdü
Dini İslam olanlar cümle kırıldı
Toz duman içinde kalan Akıska.”
***
Pınarlardan abdest alınmaz oldu
Camilerde namaz kılınmaz oldu
Akıska kızları salınmaz oldu
Kızları da yesir giden Akıska”
***
Neler diyor bu kız? Kızların esir götürüldüğünü söylüyor! Ahıskalı kadınların savaşta erkeklerle birlikte çarpışıp son ana kadar direnip, sonunda kendilerini şehri yakan alevlere attıklarını biliyoruz. Kızları bir yerlere mi saklamışlar acaba? Devam edelim, Aslı’mız ne diyor:
“On iki bin kızı bir kalada buldular
Altun küpemizi cümle aldılar
Her birimizi bir kâfire verdiler
Kızları da yesir giden Akıska…
***
Gene kavuşuyor ay ile yıldız
Kavkalar kuruldu üç gece gündüz
Defter ile gitti oniki bin kız
Aslı kızı yesir giden Akıska.”
Anlaşılıyor ki Ahıskalılar kızlarını bir kalede güvene alıp 7’den 70’e eli silah tutan herkes askerlenmiş, ordulaşmış! Ahıskalıların savaş sırasında bir kalede sakladıkları 12 bin kız gibi Aslı’mız da esir edilmiş!..
Vah Aslı vah… Vah 12 bin kız çocuğu vah!
Anlaşılıyor ki Ahıska’nın tarihi henüz yazılmamıştır. Yazılırsa, korkunç çığlıklar insanlığı utanç içinde bırakacaktır.
Aslı’nın romanı, filmi, belgeseli, destanı yapılıncaya kadar Aslı’nın çığlığı susmayacak!
Aslı diğer şiirinde tarihe karşı lanet okur gibi çığlık atıyor (Aslan, 2003: 381-382
“Yesir kaldı Akıska’nın kızları
Yeksan gitti gelinleri kızları
Kör ola Galip Paşa’nın gözleri
Erzurum’dan bize imdadın var mı?”
Erzurum Paşası Ahıska’daki imdadı duymamış!
Aslı sıradan biri değil, bir Paşa kızı olduğunu da söylüyor. Ümmetten de yardım beklemiş:
“Evimizin önü Soğanlı dağ idi
Babam Paşa kardeşlerim beğ idi
Biz böyle olmadan ölüm yeğ idi
Din-i İslam’dan bize imdadın var mı?”
***
Şiir uzun. Aslı sonunda şöyle diyor:
“Gelen ağlar, giden ağlar, yol ağlar
Vezir ağlar, hünkâr ağlar, kul ağlar
Aslı da başına karalar bağlar
Padişahtan bize imdadın var mı?”
Söyleyin, var mı?
Yok.
Hâlâ yok!..
Ahıska’nın düşüşü ile ilgili ilgili kayıt düşen medreseli müderris yoksa da ağıt yakan çok âşığımız vardır. Tarihi şiirle anlatmışlardır. Onlardan biri de Posoflu Âşık Üzeyir Usta’dır. Köydeşimdir. Şiirlerinde “Fakirî” mahlasını kullanıyor. “Ahıska’nın düşüşü ağıtı”nda Aslı’yı doğruluyor. (Bayraktaroğlu, 2017: 134):
“Ahıska’nın hali yaman,
Dil varmaz ki ede beyan
O ki oda yaktı düşman
Kaldı Moskof’a Ahıska.
***
Paşalar el bir olmadı
Hayını çok, hal bilmedi.
Bir yerden imdat gelmedi
Kaldı Moskof’a Ahıska.”
Fakirî de, ihanetten söz ediyor. Paşaların elbirliği yapamadığı ve Ahıskalıların hainleri tanıyamadığını ve onların niyetini anlayamadığını söylüyor! Üzeyir Usta devam ediyor:
“Üç gün, üç gece, od yağdı,
Ne gün gördük, ne ay doğdu,
Sağ kalanı duman boğdu,
Kaldı Moskof’a Ahıska.”
…
Yavrusun attı anası,
Oldu küllü gam hanası
Bozulmuş sağlam binası
Kaldı Moskof’a Ahıska.
***
Ahıska’nın önü yazı,
Şehittir gelini kızı,
Çektireceği kara yazı,
Kaldı Moskof’a Ahıska.
***
Teke patlatan kan çağlar,
Gökte melekler ağlar,
Ehli İslam kara bağlar,
Kaldı Moskof’a Ahıska.
Üzeyir Usta bilge bir kişi olduğunu ayrıca gösteriyor, ağıtta bile olsa, insanlarda karamsarlık ve umutsuzluk yaratmak istemiyor. Bunun teslimiyete yol açacağını düşünüyor olmalı ki son iki kıtada betimlemenin ötesine geçiyor. Mazlumların hesabının zalimden sorulacağını söylüyor.
Zağa kalmaz, şahin yurdu,
Gelir şol Al-Osman kurdu,
Kem talihtir, aldı verdi,
Kaldı Moskof’a Ahıska.
***
Padişahtan ferman olur,
Şanlı ordu yine gelir,
Bu yerleri tamam alır,
Kalmaz Moskof’a Ahıska
Varmaz bu çoğa Ahıska…”
Sonuç
Ahıska, 19. yüzyıl boyunca Rus işgalinde kaldı. Bu süre boyunca Ahıska ve çevresine büyük sayılarda Ermeni ve Gürcü yerleştirildi. Ahıska Türklerine bölgeyi terk etmeleri için büyük baskılar yapıldı. Göç edip Türkiye’ye gelenler olduğu gibi ata topraklarını, dedelerinin mezarını terk etmeyen on binlerce Türk vatanlarında yaşamaya devam etti: 1944’e kadar.
1944’te kalan Ahıska Türkleri yeniden insanlık dışı bir uygulamaya maruz bırakılırlar. 17-55 yaş arası erkekler 2. Dünya Savaşı için orduya alınmışken Ahıska’da kalan onbinlerce kadın, çocuk ve ihtiyar etnik temizliğe maruz bırakılmıştır. 20. Yüzyıl tarihinin utanç sayfalarından biridir. Hitler yönetiminin Musevilere yaptığına benzer bir durumdur. Museviler haklarını aramışlar ve tarihi adaleti gerçekleştirmeye çalışmışlardır. Ahıska Türkleri ise halen 10’un üzerinde ülkede dağınık halde ve aileler parçalanmış biçimde sürgündedirler. Trajedi devam ediyor.
Boraltan Köprüsü olayı Türkiye Cumhuriyeti tarihinin bir trajedisidir. Boraltan faciasını dile getirenlerin Ahıska Türkleri için de el uzatmaları beklenir. Üstelik karşı tarafta SSCB değil, iyi ilişkiler sürdürülen bir Gürcistan vardır. Gürcistan’a Ahıska Türklerinin tarihi vatanlarına yerleştirilip adalet yeniden tesis edilmeden, onların göz yaşı dinmeden Gürcü-Türk dostluğunun sürdürülebilirliğinin zayıf olacağı anlatılmalıdır.
Kaynakça
Aslan, Ensar. 2003. Halkbilimi Araştırmaları. Dicle Üniversitesi, Ziya Gökalp Eğitim Fakültesi Yayınları. (Ahıska Savunmasının Tarihteki Yeri ve Halk Destanlarına Yansıması başlıklı bölüm)
Bayraktaroğlu, Rahmi. 2017. Posoflu âşık Üzeyir (Fakirî). İzmir: Birleşik Matbaacılık. ISBN 978-605-03064-2-2.
1 thought on “Bizim Ahıskalı Aslı”