Bir Tutam Nefret

Sayı 11- Aşk Olsun (Mart 2006)

Hani hep sorardın ya “napıyosun” diye…..

Şu an ne mi yapıyorum? Kanepeyi ters çevirmiş, yüzünü sokağa dönmüş, ayaklarını kalorifer peteğine uzatmış, bozuk ve hışırtılı radyoda Nedim Zeper dinliyorum.   “Ayrılık, şakası yok bunun…” Kulpu kırılmış olan ve üzerinde “yengeç-koç” yazan bardağımdan bi yudum çay daha aldım ve düşünüyorum düşen son kar tanesini izlerken.

Gece mi beni böyle hüzünlendiriyor, yoksa ben miyim hüzünlenmek için geceyi bekleyen diye.

Sonrasında sen geliyorsun aklıma ve diyorum ki: “MENHELÜ’L-AZBİL-MEVRÜD’idin…….

Ben her şafakla birlikte ortalığa düşüp, Hilali arar gibi seni ararken, sana inat sevmeye devam ederken gündüzüme kara çaldın…

Işıklar mı söndü? Ortalık neden bu kadar loş? Yoksa sen hala kara mı çalıyorsun?

Seni düşünürken her an apak güvercinler yükselirdi göğe yüreğimden. Ben geceyi maviye boyardım, içinde sen olan yepyeni türküler söylerdim, nakaratlar kendi kendini ripitleyip bir bir seni dile getirirdi. Yüreğimdeki hendelere bir bir seni sıkıştırırdım. Gönül mahsenimde ısrarla bal olmanı beklerdim. Şimdi ise boş gözlerle bakıyorum, bir çift parlak gıcırdayan gülleye sahibim, onlarda nemli bakıyor dünyaya … İnanmıyorum insanlara, aşka, sevgiye ve umuda dair hiçbir şeye…

Gönlüm pörsüyor, gönlümün hayat mumları sönüyor…

Gözlerimde yaş denen kuytunun titrediğini hissediyorum.

Beklide portakal çiçekleri hiç eskisi gibi pembe kokmayacak.

Senin için derlediğim nergisler bir bir yaprak döktü, yaprağı dökülmedik tek bir nilüfer kalmadı, şimdi başları daha bi eğik, sen sevin.

Gönül kuyularımda suyu çekilmedik tek bir kuytu kalmadı…

Gönül peteğimde ısrarla ve de inatla bal ol, rüzgar ol, seni tadayım, seni çekeyim içime hiç usanmadan diye haykırırken ben, bana inat, et yığını oldun sen!!!

Bir iş bir hatıra bir dakika içine yerleşen sevgimdin, en şiddetli hissiyatımda o dakikacık o hatıracıkta dolaşan kelebeğimdin…

Hatırlıyorum bir mart akşamı avucumda tuttuğum kelebeğimsin, sımsıkı tutmaya korkuyorum ölürsün, serbest bırakmaktan da korkuyorum, uçacaksın diye yazdığımı. Öldün ama yok yok ölmedin, intihardı!!!

Şimdi Güneş iken zerre, Derya iken katre oldun, küçüldün küçüldün, küçüğüm…

Bütün bunlara sebep sensin diye haykırırken ben HAYIR diyemiyorsun sen.

Şimdi nefret kokan şiirleri daha bi güzel yazıyorum, nefreti dile getiren türküleri daha bi içten söylüyor, daha bi iştahla dinliyorum çünkü senden nefret ediyorum küçüğüm…

Hatırlıyorum? Ben sana çığlık atarken sen hep susuyordun.

Susmanda beni…

Bir vakit:

Sıra dağlarım vardı, yüksek aşılması imkansız, karı eksik olmayan.

Yamaçlarında kiraz toplardı köy çocukları, ay çiçekleri dererdim sana boy boy. Hasat zamanı yüreğimde harmanlardım seni, başıma taç yapardım ve senin falına bakardım “seviyor” diye başlayan ama sen susardın.

Dallarımda senin filizlerinden yayılırdı semaya en güzel kokular onlarda nar çiçeği kokardı. Karda, kışta, baharda, yazda. Çektikçe içime seni irem bağlarım coşar, gönlüm gül gülistan olurdu.

Akardın yüreğime çağlayan misali oluk oluk, taşardın engel olamazdım… Tüterdin tütsü misali gönül kasemde, buhurdanlığım burcu burcu sen kokardı seni yayardı. Ben çektikçe içime seni çift kuyruklu kırlangıçlar uçururdum, mavi sulara yelken açardım, gül kurusu kokardım ama sen susardın.

Bam telime dokunurdun ve ben senin türkünü söylerdim süt gibi duru ile başlayıp, su gibi berrak diye bitmeyen! İksir olurdun hayat veren cana can katan, gönül süzgecimden süzer öyle içerdim seni kana kana Ama sen susardın.

Her yağmurla birlikte göğe yükselir, genizleri yakardın, mis kokan toprak misali. Gökkuşağım olurdun yüreğimi saran gönül kordonumu aydınlatan, nur olurdun ışık misali.

Neden bilmez ki insan? Yaşadık güzeldi bitti, diyebilmeyi, ya da yaşadık güzeldi (…) diyebilmeyi, ya da susmayı bilmeli.

Şimdi gönül fermuarlarım bir bir kapandı, sokaklarımda haramiler dolanmaya başladı, ruhum çekildi renksizim şimdi kadavra misali.

Ay battı, Güneş doğmaz oldu. Çarmıha gerildim, mıhlandı duygularım kütük misali. Hiç unutmam; Hipermetrop bakışlı bir kısım sefil yaratığı Selahaddin diye alkışlardın. Ardından bakardım. Ama sen susardın.

Bilmiyorum Ahh bi konuşsa ile başlayıp, keşke bi konuşsa ile son bulmayan kaç cümle kurduğumu. Bir vakit; duydum ki konuşmaya başladın, içim karadı bakışlarım bulanmaya başladı ahu zar içindeyim, göz yaşına gebeyim ve sen susmaktasın… Lal misali sağır misali…

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir