İnsan doğar, yaşar ve ölür. Bu doğum motifiyle başlayıp ölüm motifiyle sonlanan yaşam sürecinde insanoğlu bir yere ait olma ihtiyacı duymaya başlar. Pekâlâ bunun beraberinde aile kurma, yönetme, topluma dahil olma arzusu da gelir. Karşılıklı görevler belirleyen, kurallar oluşturan ve uygulayan ideal toplumun sadakat temeli üzerine kurulması istenir. Kurallarıyla, görevleriyle, yapısıyla, sadakat olgusuyla sağlam temeller üzerine oturtulduğu düşünülen toplum örgütlenmesinin vermiş olduğu rehavetle insanoğlu kendini boşlukta, karanlıkta, bilinmeyende hissetmez. Dış dünyasını yeterince aydınlatabilen insanoğlu bu sefer iç dünyasındaki karanlık, boşluk için arayışa girer. Bu arayış doğrultusunda ait olduğu toplumda üstlendiği rol ve görevlerle ortak yararlar için çalışarak erdemli bir insan olma arzusuyla aydınlanma yolunda adımlar atar. Nihayetinde iç ve dış dünyasındaki aydınlanmalar sonucunda insanlık ailesinin mensubu olmasının en büyük getirisini fark etmeye başlar: İnsan onuru!
Onur kavramının dilbilimsel analizini yapmak oldukça güçtür diyebiliriz çünkü farklı kültürler sosyo-kültürel açılardan onur kavramına kendilerince anlamlar yüklemişlerdir. İngilizce “human dignity”, Almanca “menschenwürde” kelimeleri ile ifade edilen “insan onuru” veya “insan haysiyeti” modern Arapçada “kerametu’n-nas” kelimesi ile ifade edilmektedir (Ulusal, 2014). Haysiyet kelimesi Arapça kökenli bir kelime olup insanlık onuru anlamına gelir. Arapça’da onur kelimesi ise şeref ve haysiyet kelimeleriyle eş anlamlıdır (Düzgün, 2020). C. Barker’a göre, İngiliz dilinde Oxford İngilizce sözlüğünde ‘onur’; “şeref ve saygının değerli olma niteliği ya da ifadesi” olarak tanımlanmaktadır. Fransızca da onur kelimesi “duyguların asaleti ya da saygınlık arzusu, birisinden ya da bir şeyden dolayı saygı gösterme” olarak adlandırılmaktadır. Açıkça, dil bakımından İngilizce ve Fransızca gibi çok benzer dillerde bile, onurlu olmanın ne anlama geldiği durum içinde farklılaşarak büyük ölçüde değişmektedir (Baker, C, 2011, akt., Parmaksızoğlu, 2018, s. 232). Onur ile şeref ve saygınlık kavramları evrensel çevirilerde de iç içe geçmiş durumdadır.
Günlük hayatta onur kelimesine anlamdaş olarak kullanıp kavramsal bulanıklık yaşattığımız şeref kelimesinin anlamı ve kökeni ise çok daha farklıdır. Şeref sözcüğünün kaynağı Arapça şaraf’ olarak verilmektedir. Kişinin hünerlerini sergileyerek elde ettiği değerine gösterilen saygıdır. Çoğu zaman bu saygıyı toplum belirler. Onur bize bağlı bir kavramken şeref ise başkalarına bağlıdır (Kuçuradi, 2007). Felsefi terimler sözlüğünde yapılan tanıma göre insan onuru, insanın duyan, düşünen ve özgür bir varlık olarak taşıdığı değerdir (Akarsu, 1975, s. 129). Burada da onurlu olmak için duyan, düşünen varlık olma şartının arandığını görüyoruz. Peki düşünebilme kabiliyeti olmayan hayvanın onuru yok mudur? Bu durumda onur kavramının bir insan özelliği olduğu kararsızlığına kapılabiliriz.
Kişi müdahil olduğu topluluk tarafından tanınmasını, kendisine saygı duyulmasını ister. Tam bu noktada şu sorulara yanıt aramak gerekir: İnsan doğuştan, hüner göstermeksizin yalnızca varlığıyla değerli olamaz mıdır? Yoksa insanı “şerefli” kılan tarihsel, sosyal, kültürel alanda elde ettiği hünerler, mertebeler midir? İnsanlık onuru, varoluşumuzla birlikte gelen, elde etmek için çaba göstermeyi gerektirmeyen bir kavramken “insanlık şerefi” dediğimizde kazanılmış bir üstünlükten, ayrıcalıktan mı bahsetmekteyiz? Bu metnin amacı, bu sorulara insan onuru kavramının tarihsel temeline değindikten sonra bilgelik hikayeleri olan Dede Korkut Hikayeleri, İoanna Kuçuradi’nin insan haklarına bakış açısıyla şeref-onur anlam ayrımı bağlamında yanıt aramaktır.
İnsan Onuru Kavramının Tarihsel Süreci
Antik Yunan döneminden başladığımızda insan onuru, insanın ve aklın evrenin merkezinde olduğu bir etik kavram olarak görülüyordu. İnsan, diğer canlılardan üstün ve ilahi bir varlık olarak kabul ediliyor ve doğuştan özgür irade ve rasyonalizme sahip olduğuna inanılıyordu. İnsan onuru, insanın kendi ideallerini ve erdemlerini inşa etmesiyle ilgiliydi (Abka ve Ünalp, 2022). Ayrıca Eski Yunan’da insan onuru kavramı sadece erkek vatandaşlar için geçerli olup kadınlar, köleler ve yabancılar bu kavramdan yoksun bırakılmıştır.
Roma’da insan onuru, Roma vatandaşlığına bağlı bir statü kavramı olarak anlaşılıyordu. Roma vatandaşları, yasal haklara ve ayrıcalıklara sahip olmanın yanı sıra, Roma devletine sadakat ve hizmet görevlerini de yerine getirmek zorundaydılar. İnsan onuru, Roma vatandaşlarının toplum içindeki saygınlığı ve onuruyla ilgiliydi (Kuru, 2017)
Orta Çağ’da insan onuru, Hristiyan teolojisinin etkisiyle tanrısal bir kavram olarak ele alınıyordu. İnsan, Tanrı’nın yarattığı ve imajını taşıyan bir varlık olarak görülüyor ve Tanrı’ya itaat etmesi gerekiyordu. İnsan onuru, insanın Tanrı’nın iradesine uygun yaşaması ve günahlardan kaçınmasıyla ilgiliydi (Özdemir, 2017).
Yeni Çağ’da insan onuru kavramı, Aydınlanma felsefesinin etkisiyle evrensel bir hak kavramı olarak ortaya çıktı. İnsan, doğal haklara sahip olan ve akıl yoluyla gerçeği bulabilen özerk bir varlık olarak kabul ediliyor ve her türlü baskı ve zulme karşı korunması gerekiyordu. İnsan onuru, insanın kendi kendini belirlemesi ve özgürce ifade etmesiyle ilgiliydi (Yüksel, 2019). Bu dönemde insan onuru kavramının ön plana çıkmasında tarihsel olayların da büyük rolü vardı. Örneğin; Fransız Devrimi (1789), Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi (1776) ve Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi (1948) gibi belgelerde insan onuru kavramına atıf yapıldı ve insan haklarının temeli olarak kabul edildi.
Özetle; insan onuru kavramı farklı dönemlerdeki dini, ahlaki ve felsefi yaklaşımlar neticesinde şekillenmiştir. Metinde görüldüğü üzere, insan onuru kavramı evrensel ve sabit bir kavram değil, tarihsel ve kültürel bağlamlara göre değişen ve gelişen bir kavramdır. Bu nedenle, insan onuru kavramının günümüzdeki anlamını ve önemini anlamak için tarihsel süreci ve coğrafyası içinde ele almak gerekir. Örneğin, yaşadığımız coğrafyadaki insan onuru kavramı için Türk kültürüne ve kimliğine ışık tutan Dede Korkut Bilgelik Hikayeleri’ne göz atmak bakış açımızı genişletebilir.
Dede Korkut Bilgelik Hikayeleri
Destansı bilgelik hikayelerinden oluşan Dede Korkut Hikayelerinde birçok karakter adsız doğar (Haznedaroğlu, 2020). “Oğlan” olarak bahsedilen adsız karakterlerin ad kazanabilmesi için toplumsal bir olayla şan elde etmesi gerekir. Yani şeref, mertebe kazanması gerekir. Hatta öyle ki Oğuz zamanında bir çocuğa, kan dökmeden, baş kesmeden ad takmazlarmış (Ergin, 1971, s. 13). Örneğimizi genişletecek olursak Dirse Han oğlu Boğaç Han hikayesinde; Boğaç Han adını kazanmadan önce bir boğayla güreşir ve onu fiziksel gücüyle dizginleyip yener. Daha sonra Dede Korkut gelir ve onu ünleyerek bu ismi ona bahşeder. Bundan öncesine kadar Boğaç Han sadece bir oğlan çocuğudur veya Dirse Han’ın oğludur, adsızdır. Kendi hünerini sergilemeden bir ad, şeref kazanamaz. Toplumun da arzuladığı hüner gösterisinden sonra artık onun bir adı olacaktır: “Boğaç Han”
Hüner, zor olan işi başarmaktır. İnsana bir hüner kazandıktan sonra toplum tarafından ayrıcalık, statü, değer biçilmektedir. Buna şeref denilmektedir. Öyle ki bir Japon atasözüne göre başarısızlık şerefsizliktir! İşini başaramayan Japon intihar eder. Halbuki insanlık onuru dediğimiz kavram Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi’nde doğuştan kazanılan bir hak olarak geçmektedir. Sonradan elde edilemez şeref gibi. Şeref kavramıyla kastettiğimiz uzmanlıkla aslında toplumda bir eşitsizlik yaratırız. Öyle ki kendimizden daha ayrıcalıklı birini gördüğümüzde “şeref duydum” diyerek karşımızdakini üstün, değerli kılarız. Çoğu zaman da “onur duydum” cümlesiyle “şeref duydum” cümlesini anlamsal farklılıklarına dikkat etmeden kullanırız. Halbuki iki kavram oldukça farklıdır.
İoanna Kuçuradi’ye Göre Onur (Dignity) ve Şeref (Honor) Kavramları
İoanna Kuçuradi insan onuru tanımını yaparken insanın diğer canlılar arasındaki özel yerine dikkat çekmek ister. İnsanın bilen, değerleri olan, öngörü yeteneği olan, çalışan, eğiten, eğitebilen özelliklerinin ona diğer canlılar arasında özel bir yer sunduğundan bahseder (Kuçuradi, 2007, s. 73-74). İnsanı en üstte gören Hümanizm yaklaşımını da göz önüne aldığımızda insanın sırf insan olduğu için değerli, özel kılınması gerektiği gerçeğiyle yüzleşiriz. Doğuştan, insan olmakla gelen onur kavramı ise herkes için eşittir. Hiç kimse insan onuruna aykırı muamele görmemeli ve doğadaki diğer hiçbir canlıyı bu muameleye uğratmamalıdır.
Şeref, toplumun bize atfettiği yakıştırmalardır. Yaşadığımız toplumun kültürü, sosyal hiyerarşisi bizim değerimizi yani şerefimizi, mertebemizi belirler. Öyle ki bazı ülkeler bu başarıları madalya vererek somutlaştırmaktadır. Örneğin Fransa’da üstün kişilere Legion d’honneur adıyla bir şeref madalyası verilmektedir. Bu madalyaya sahip kişiler toplumda en üstün görülür ve üstüne Fransa hükümetinden gelir bile alabilir. Fransızlar kavram yanılgısına düşmeden doğru kavramı kullanmıştır diyebiliriz. Fakat Amerika Birleşik Devletleri’nin askeri operasyonlarda başarı gösteren askerlerine verdiği Onur Madalyası kavramsal olarak yanılgı içindedir. Çünkü tüm insanlar ussal, bedensel, ırksal vb. özelliklerine bakılmaksızın insan onuruna çaba göstermeksizin eşit şekilde sahiptir.
Kişiler bizzat yapıp ettikleriyle kazandığı şerefi, mertebeyi aksi şekilde kaybedebilir de. Tüm bu yaşantılar sonucu toplumda büyük bir eşitsizlik görülebilir. Bir kavram hangi anlama hizmet ettiği bilinmeden herkesçe kullanılırsa tehlike kaçınılmaz olur. Korkarım ki şeref kavramıyla onur kavramı da son zamanlarda bulanık, tehlikeli bir kavram olmuştur.
Sonuç olarak onur, insanın kendi kendine duyduğu saygı ve değerdir. İnsanın doğuştan sahip olduğu ve kaybetmeyeceği bir özelliktir. İnsanın kendi prensipleri ve karakteri ile ilgilidir. Şeref, insanın başkaları tarafından tanındığı ve takdir edildiği değerdir. İnsanın yaptıkları ve başarıları ile kazandığı veya kaybettiği bir özelliktir. Toplumun kuralları ve beklentileri ile ilgilidir. Bu farklılıklar nedeniyle onur daha sabit ve evrensel, şeref ise daha değişken ve göreceli bir kavramdır. Onurlu olmak her zaman iyidir ama şereflilik toplumdan topluma değişebilir. İnsan onuru için kendine saygı duymak yeterlidir ama şereflilik için başkalarının saygısını kazanmak gerekir. Onurlu olmak için kendi vicdanını dinlemek yeterlidir ama şereflilik için toplumun ahlakını takip etmek gerekir.
Bu çalışma ile onur ve şeref kavramlarının farklılıkları ve benzerlikleri ortaya konmuş ve bu kavramların toplumsal hayatta nasıl işlediği anlaşılmaya çalışılmıştır. Şeref ve insan onuru kavramlarının toplumsal ilişkilerde, ahlaki değerlerde ve bireysel davranışlarda nasıl bir rol oynadığı üzerinde durulmuştur. Aynı zamanda bu kavramların insanın kişiliğini, kimliğini ve özgüvenini nasıl etkilediğini de ortaya koymaktadır. Fakat bu çalışmada sadece onur ve şeref kavramlarının tanımı, kısaca tarihsel süreci ve işlevi üzerinde durulmuştur. Farklı kültürlerde, coğrafyalarda veya tarihsel dönemlerde bu kavramların nasıl değiştiği veya değişmediği başka bir çalışmanın konusu olabilir. Ayrıca, bu kavramların psikolojik, sosyolojik veya felsefi boyutları da daha detaylı bir şekilde incelenebilir. Bu alanda yapılacak daha fazla araştırma, insanın kendini ve başkalarını anlamasına katkı sağlayabilir.
Kaynakça
Abka, S. & Ünalp Çepel, Z. (2022). Avrupa Birliği göç politikalarında ‘insan onuru’nun yeri. Oltu Beşeri ve Sosyal Bilimler Fakültesi Dergisi, 3(2), 63-72. https://dergipark.org.tr/tr/pub/oltu/issue/73230/1049952.
Akarsu, B. (1975). Felsefe Terimleri Sözlüğü. Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları.
Çelik, E. (2019). İnsan Hakları Hukukunda İnsan Onurunun Yeri ve Rolü. Hacettepe Hukuk Fakültesi Dergisi, 282-310.
Düzgün,O. (2020). Türkçe-Arapça / Arapça-Türkçe Karşılıklar Kılavuzu. Ankara: Türk Dil Kurumu
Ergin, M. (1971). Dede Korkut Kitabı . İstanbul: Milli Eğitim Basımevi.
Kuçuradi, İ. (2007). İnsan Hakları Kavramları ve Sorunlar. Ankara: Türkiye Felsefe Kurumu.
Kuru, G. (2017). Tarihsel süreçte insan onuruna kısa bir bakış. Maltepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 1-2, 1-18. https://www.jurix.com.tr/article/18254.
Özdemir, A. (2019). Avrupa Birliği göç politikalarında 2 ‘insan onuru’nun yeri. Oltu Beşeri ve Sosyal Bilimler Fakültesi Dergisi, 3(1), 1-10. https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/2163051.
Parmaksızoğlu, F. B. (2018). İnsan Hakları, Ahlak ve Kültür Açısından Onur” Kavramına Yaklaşımın Kavramın Tanımlamasına Etkileri. Dini Araştırmalar Dergisi, 21(50), 225-246.
Ulusal, Ş. (2014). Uluslararası Hukukta İnsan Onuru. İslam Hukuku Araştırmaları Dergisi, 23, 199-221.
Yüksel, A. (2019). X faktörü: Ishiguro’nun Beni Asla Bırakma adlı romanında insanlık onuru. İnsan ve Toplum Bilimleri Araştırmaları Dergisi, 8(4), 3256-3270. https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/1107125.