Bir ömür süren eğitimimize minik bir ara ERASMUS. Öğrenci değişim programı olan Erasmus birçok öğrenciye en heyecanlı haliyle merhaba diyor. Ben de o milyonlar içinden Polonya’dan sesleniyorum.
Öncesi ve sonrasıyla heyecanını canlı tutan bir süreç oldu. Başvurma, sınav, belgeler, pasaport, vize… Tabi ki heyecanla beklenen o vizenin elinize ulaştığı o ilk an. Ve evde “haha evet ben Erasmus’a gidiyorum” diye zıplamanız.. Sonra valiz hazırlıkları anne gözyaşları ve beklenen an kuş misali havalarda süzülmemiz..
İlk durak bizim için Berlin olmuştu. “Noluya ya biz şuan yurt dışında mıyız” esprilerinden sonra yola devam çalışmaları. Daha Polonya’ya geçeceğiz yol uzun. Havalimanı transfer aracımıza bindiğimiz de muhabbetler “Muhteşem Sülüman”a geliyor (buradaki çoğu kişi muhteşem yüzyılı aktif halde izliyor) lokum ikramı gülümsemeler İngilizce muhabbetlerle üç saatlik yolu keyifli bir biçim de bitiriyoruz. Evet, Polonya’nın bir şehrindeyiz ama daha trenle gidilecek 5 saatlik yol. Hayatım da ilk defa trene bineceğim için daha da heyecanlıyım. Çoğu Avrupa ülkesinde olduğu gibi Polonya’da da gelişmiş bir demiryolu ağı mevcut. Burada şehirlerarası ulaşım ve hatta ülkeler arası ulaşım genelde trenlerle sağlanıyor. Polonya’da fazla İngilizce bilinmiyor. Biz sudan çıkmış balık misali her önümüze gelene doğru tren mi buradan mı kalkıyor sorularını sorma ihtiyacı içinde kıvranıyoruz. Hava soğuk. İnsanlar soğuk garip gözlerle süzülüyoruz. Saatimiz gelince doğru trene biniyoruz kendi kompartımanımıza yerleşiyoruz. Yorgunluk, soğuk, açlık gözlerimizi mesken tutmuş. Gece 3’te Konin’e iniyoruz. Meydanda taksiciyle anlaşıyoruz bizi yurdumuza götürmesi için… ve evet artık neredeyse 4 ay kalacağımız yurda geldik..
1 Ekim 2015 sabaha gözlerimi Konin’de açtım hayat aslında bu kadar ironi. Sabah uyandığımda kendimi öyle yalnız hissettim ki internetimiz daha olmadığı için aileme haber verememiştim aşağıya görevli kadının yanına indim bir umut. Yüzüme bakıp lehçe sert bir şeyler söylüyordu ben anlamıyordum. Yanımdan Leh öğrenciler geçiyordu. O an “neredeyim ben ya” dedim. Kendimi çok kötü hissettim. Hemen geri oda arkadaşlarıma koştum. (Türk) her şey yavaş yavaş hallolmaya başladı; resmi işler, internet, yemek düzeni. (damak tadımıza uygun peyniri denk getirene dek 1 ay geçti Jve normal suyu bulmak birkaç gün) burada birçok kebapçı var ama tadı pek bizimkine benzemiyor. 1 hafta içinde düzen oturdu dersler başladı gülmeye başladık..
Polonya mutfağı domuz eti, tavuk eti, patates ve lahana dörtlüsüne dayanmakta. Paranın alım gücü yüksek olan bu ülkede yemek konusunda hesaplı olabiliyorsunuz. Ve Polonya’nın para birimi Zloty olduğu için öğrenci için uygun bir ülke. İlk haftalar bol bol patates yemiştik ki hala babam 10 çeşit patates yemeği öğrenmeden gelme diye dalga geçer. İlk haftalar her şey güzel alıştık hava güzel.
Çoğu Polonyalı öğrencinin şaşıp kaldığı bir duruma da değinmek istiyorum; Üniversite rektörleri. Buradaki öğrencilere rektörü görmediğimizi onunla iletişim kurulamadığımızı söylediğimizdeki yüz ifadelerindeki şaşkınlık kayda değerdi. Bir gün rektörle buluşmamız vardı. Rektörün bile dile getirdiği komik durum. Türkiye’de rektörle böyle oturup kahve içip konuşulmuyormuş ne kadar da garip demesi bütün Erasmus öğrencilerini güldürmüştü.
Varşova Krakow gibi büyük şehirlerde Erasmus yapmıyorsanız ve dilinizi geliştirmek için geldiyseniz Polonya dil konusunda eksik kalan bir yer. İngilizceyi günlük hayatımıza fazla dâhil edemiyorsunuz, bir de kaldığınız yurtta 30 kadar Türk öğrenci varsa Türkiye’deki yurtlardan pek farkı kalmıyor
Polonya’da dine değinirsek geneli Katolik olan bir ülke. Dini bayramlarda Polonya’yı gözlemleme şansım oldu. Marketleri bile kapatıyorlar ve ailelileriyle vakit geçiriyorlar. Cadılar bayramı gecesi dışardaydık benim için eğlenceli anılardı fakat Noelin en duru haliyle burada gözlemleme şansım oldu. Noel Hristiyanların dini bayramı. Bir ay öncesinden heyecanı şehirde hissediliyor. Ailelere iyi dilek kartları, hediyeler ve Polonya da genç kesimin aileye verdiği değer ve önem gözler önünde. Ve Noel arifesi meydanda büyük bir çadır kuruldu; evsizler, yalnız ve yaşlı insanlar birlikte dua edip Polonya’nın yöresel yemeklerini hep birlikte yediler. Bizim de yeme şansımız oldu ve bir kere daha Türkiye’nin yemeklerine kurban olurum dedim.
Aylar birer birer geçtikçe memleket hasretimiz arttı. Evimi, ailemi çok özlemeye başladım. Şairlerin dizelerini süsleyen memleket hasreti.. Birkaç ayda ben bunu hissettim. Yurdum insanını, sokakları, taze kokan simidi.. Nazım Hikmet’in de söylediği gibi memleketim memleketim.
Kendisi soğuk, insanları soğuk, votkanın çok tüketildiği, yaşlıların gençlerden daha şık olduğu şehir Polonya.
Ve ırkçılık her ülke de olacağı kadar burada da maruz kalınan bir durum. Küçük bir olay belki ama memleket hasreti çeken insan daha üzgün oluyor bu olaylar karşısında (trende bilet kontrolü sırasında kondüktörle aramızda geçen tatsız bir olay). Polonya da yasalara nerdeyse herkes uyuyor. En basitinden kırmızı ışıkta (yaya) kimse geçmiyor. Cezaları caydırıcı nitelik de. Bizim gezi dönüşleri sırasında geceleri Konin sokaklarında çok yürüme fırsatımız oldu ama hiç yolda ya da başka bir yerde rahatsız edilmedik.
Diğer Avrupa ülkelerini gördükçe Polonya’nın o çok bahsedilen “Avrupaaaa” abartmalarına dahil olmadığını anladım. İnsanlar burada azla yetinmeyi biliyor.
Burada taneyle ya da küçük paketlerle alışveriş yapmayı da görüyoruz bireyci bir şehir. İnsanlar genelde yalnız yaşıyor ve çalışan insanlar fazlasıyla düşünülerek dondurulmuş hazır yiyecekler çok fazla.
Polonya’daki (muhtemelen tüm Avrupa’da) market alışverişlerinde ambalajın dışında nasıl gösteriliyorsa içi de o şekil çıkıyor içindekiler bölümünde olan tatların hepsini yediğinizde hissediyorsunuz ve en güzel yanı et almaya gittiğimizde ne eti alacağımızı rahat biçimde seçebiliyoruz.
Birçok özelliğine değindik sanırım benim dolu dolu 4 ayım geçti Polonya’da burayı çok özleyeceğim biliyorum. Sakin halini, insanların soğuk akşamlarda bile köpeklerini aşkla gezdirmelerini. Birçok şeyi,
Erasmus programının bana bir çok yönden katkı sağladığına inanıyorum, yeni insanlar, yeni kültürler, farklı bakış açıları, hocalarımızla geçen güzel muhabbetler, geziler, eğlenceler yeni dil öğrenmeleri ve İngilizceyi geliştirme imkanı (boş vakitlerde çalışma imkanı fazlaca mevcut) ve tabi ki dersler
Bu yazıyı yazarken dışarda çok güzel kar yağıyor ve Erasmus programımın bitmesine iki hafta kaldı. Her şeyi tadında yaşadım ve güzeldi şu an eve gitmek için gün saydığım doğru ama çok tatlı bir özlemle birlikte.
Bu yazıyı okuyorsanız belki bir gün bir yerlerde karşılaşma imkânımız var demektir. Çünkü dünya küçük. O zamana kadar umarım hayalleriniz sizinle birlikte yürür. Bunlar benim anılarım, deneyimlerim daha güzel anılar sizin de olabilir. Eğitim her yerde sloganıyla yazımı bitirmek istiyorum.
Sevgiyle kalın.