Bir Devletin Doğuşu

Sayı 8- Eğitim ve Yıkıcılık (Ekim 2004)

Bilmediğim bir sevdaydı içimdeki. Adını  koyamazdım, ama gece gündüz de onun yankısını duyardım içimde. Bu yarışmayı ben kazanmalıydım, bir defa da olsa kendimi ispat etmeliydim. Yarışmaya tam 23 gün vardı ve ben kütüphaneye kapandım. Demokrasiyle ilgili bütün kitapları okudum. Geceleri geç vakte kadar buradaydım. Çoğu kez elimde kitapla uyuya kalırdım, uyandığımda hiç vakit geçirmeden tekrar okurdum. Yarışmaya 5 gün kalmıştı. Demokrasinin tanımı ve bununla ilgili kompozisyon yazmak için artık kendimi hazır hissediyordum. Çalışırken tuttuğum küçük notları da masamın üstüne koydum, elime kalem kağıt aldım ve yazmaya koyuldum. Demokrasi kavramını öyle iyi kavramıştım ki kitap bile çıkartabilirdim. Tam 7 saat boyunca masanın basında oturmuşum farkında olmadan. 4 sayfalık bir yazı çıkardım. Düzeltmelerle bu 3  sayfaya düştü. Biraz temiz hava almak için dışarı çıktım, yazımı da yanıma aldım.

Bir parka gidip oturdum. Yine akil almaz hayallere, sonu gelmez hülyalara dalmıştım ki orta yaslı, kır saçlı, gözlüklü, elinde gazeteyle bir adam yanıma oturdu. Biraz muhabbet ettik, adı Hasan’mış. Elimdeki  kağıtların ne olduğunu sordu, ben de önemsemez diye  üstünkörü bahsettim. Hasan kompozisyonu kendisine okumamı rica etti. Şaşırdım, hiç beklemiyordum, elim ayağım titredi, dilim dolandı sanki ve ben ilk kez  böyle tatlı bir heyecan yasıyordum. İlk satırlarda  sesimin titrediğinin ben de farkındaydım. Daha  sonradan sesim gürleşmiş, tok ve kuvvetli çıkmaya  başlamış olacak ki Hasan pek dikkat kesilmişti. Yazım bittikten sonra bir iki dakika hiçbir şey  demedi. Sonra “inanmıyorum ” dedi.” Bunu sen bir yerden almışsın, bu denli güzel yazıya ancak ünlü kişilerin  kitaplarının sayfalarında rastladım” dedi. Ben de bu  yarışma için yaptığım çalışmalardan bahsedince tek  sözü ” Aferin ” olmuştu. Ben de onun köşe yazarı  olduğunu bu yazımdan sonra öğrendim. Ve bana ” sen kesin birinci olursun, ben de yarışmaya gelmek istiyorum ” dedi. Ben daha da gurur duydum kendimle. Ertesi gün tekrar buluştuğumuzda yanında iş arkadaşlarından birkaç kişi daha vardı. Onlara da  bahsetmiş olacak ki ilk konumuz yarışmaydı. Onlar da  yazımı çok beğendiler ve yarışmada yanımda  olacaklarını söylediler.

Her takdir ve beğenide  kendime güvenim artıyordu, bununla beraber zaman geçmek bilmiyordu.Yarışmaya bir gece kalmıştı. Ben  alacağım ödülden öte birinci olmanın vereceği haklı  gururdan dolayı o gece uyumamıştım. Nihayet beklenen  gün gelmişti. Ben o gün her günkünden daha erken  kalktım, hazırlandım. Son bir kez kompozisyonumu  aynanın karşısına geçip yüksek sesle okudum sonra da  arkadaşlarla buluşacağımız parka gittim.

Hiç kimse gelmemişti. Belli ki ben bayağı erkenciydim. Bir süre  sonra Hasan geldi, çok geçmeden de diğer  arkadaşlar. 7-8 kişi olmuştuk ve konferans salonunun yolunu tuttuk. Ailem ön sıralarda yerlerini almıştı, biz de onların arkalarına  oturduk. Yarışmacılar çağrıldı, bir odaya toplandık. Mikrofonu masayı nasıl kullanacağımız  söylendi, asıl amaçları heyecanımızı yatıştırmaktı. Yatıştırmaya 15 kişi katılmıştı, ben dokuzuncu olarak kürsüye geçecektim.

Yarışma başladı ve ilk yarışmacı boğuk sesiyle  kompozisyonunu okudu. Her yarışmacının belirli bir  kitlesi vardı ve alkışlarda o kitleden  geliyordu. Sıra bana gelmişti. O ne heyecandı Allah’ım sanki gökyüzüne ilk kez kanat açmış kuş gibiydim, ürkek, acemi ve heyecanlı. İlk sayfadan  sonra sesim daha da açılmıştı. Bir an kendimi bir  lider gibi hissettim. Okumam alkışlarla ve ıslıklarla kesiliyor. ” İste bu; bravo; helal sana ” gibi sözler duyuyordum. Benden sonra altı kişi kürsüye geçti. O  esna ben tebrikler alıyordum, herkes etrafıma  toplanmış elimi sıkıyorlar bazıları da sarılıp  öpüyordu. Son yarışmacılar okuduktan sonra jüri sonucu 15 dakika sonra açıklayacağını söyledi ve bir  odaya geçtiler. Odaya jüriden sonra birkaç kişi daha  girdi. Onlar çıktıktan sonra jüri başkanı mikrofona  geçti.

Salon benim adımla inlerken bir anda sus pus  oldu ve herkes pür dikkat jüriyi dinliyordu. Önce 3. okundu. Ben birinci olacağıma son derece inandığım için yanımdakiyle yorum yapıyordum ki adım okundu. Sadece ben değil bütün  salon dumura uğramıştı. Ben 2. olmuştum. O şokla birincinin adını  duymadım. Hasan ve diğer  arkadaşlarım hemen yanıma geldiler. Onlar da  sitem kardı, ama beni teselli etmek için ” sağlık  olsun ” diyorlardı. Omuzlarım çökük gözlerim sönük, rengim soluk bir şekilde eve geldim, odama  geçtim. Olanlara inanamıyordum ben bu korkunç sonucu  hak etmemiştim. Günlerce eşitlik için çalışmıştım ve  en büyük haksızlığı görmüştüm. Bir hafta boyunca  odamdan çıkmamıştım. Ziyaretçilerim olmuş ama ben kabul etmemiştim. Hasan 3. kez gelmişti. Ona ” sen  parka git ben geliyorum ” dedim. Kendimi biraz  toparladıktan sonra Hasan’ın yanına gittim ikimiz  de suskunduk ve birbirimizden gözlerimizi kaçırıp  etrafa bakıyorduk. İlkin havadan sudan konuştuk, asıl içimizi kemiren konuyu ne ben açıyordum ne de o cesaret edebiliyordu. Nasıl oldu bilmiyorum söz  yarışmaya geldi. Hasan “Biliyor musun ? ” dedi, ” Yarışmayı kazanan, maarif müdürünün yeğeniymiş.” dedi. Ben daha da afalladım, haksızlık vardı biliyordum, ama bu kadarını  da beklemiyordum. ” Ne ” dedim. Hasan tekrar söyledi. Sen nerden biliyorsun dememe gerek yoktu,  çünkü Hasan da benim kadar inanmıştı bu birinciliğe. Ben yenilgiyi sineme çekmiştim, ama o sindirememiş öğrenmişti. Ben çok kızmıştım. Ne dediğimi  bilmiyorum, sadece su sözler kalmış zihnimde:

” Bu mu adalet, bu mu demokrasi? Kavrayamadıkları kavramı niye soruyorlar? Böyle demokrasi olmaz. Göreceksin bu ülkeyi mahvedecek. Onlara onların anladıkları dilden  anlatacak demokrasiyi.”  Kendime geldiğimde Hasan yanı başımdaydı  ve odamdaydık. Hasan benim kompozisyonumu okuyordu  kendi kendine. ” Bu burada  bitmemeli, yenilmemeliyiz. ” dedi. Ben ondan daha  ateşliydim. ” Evet ” dedim. ” 23 günün hesabini soracağım onlara ” Ertesi gün Hasan beni yine parka çağırdı. Gittiğimde diğer arkadaşlarda ordaydı, bir  karar almışlardı, benim yazımı gazetelerinde yayınlayacaklardı. Bunun için kampanya başlatacaklardı. Çok hoşuma gitti ve kabul ettim. Ayrıca bir karar almıştık her hafta bu parkta  buluşalım diye, kararımızı da gazeteden tüm halka duyuracaktık. Bu zaman içinde kampanya adına gazeteye  birkaç yazı yolladım. İlk hafta gazeteden birkaç kişi  daha katılmıştı aramıza. Bu haksızlık yerde  kalmayacak, haksızlıklar yumağıyla örülmüş bu devlet  de son bulacaktı.

Çalışmalarımız sistemli şekilde devam etti. Gazeteye fakslar, mektuplar,telefonlar gelmeye başladı, park daha da kalabalıklaştı. Bu işin  mimari olan Hasan ve ben her defasında halka hakkı anlattık. Haksızlıklar duvarını yıkmak için uğraştık. İlk aydan 120 kişi olmuştuk. Biz karalıydık yeni bir devlet kuracaktık. Her geçen gün onar yirmişer arttı sayımız. Bize katılan ve devlet ricalinde olanlar işlerini bıraktılar.

Televizyonlara yansıdı  bu baş kaldırımız. 3.ayin sonlarına doğru bir  milletvekili aramıştı bizi. Bu saçmalamaya son verin diye, bu iyiye işaretti. Demek ki sesimizi devlet  duymuştu bizi susturmak istiyorlardı, ancak bu  telefonla olay önüne geçilmez bir şekilde büyüdü.  Kasım ayinin son perşembesiydi yine parkta  toplandık. Halkın yakasında rozet ağzında bizim  sloganımız vardı ” Her yerde Demokrasi ” işte bu sözlerle ortalık inliyordu. O gece karar aldık  haftaya karda kıyamette meclise gideceğiz ve bu  geminin kaptanı biz olacağız diye. Her yere afişler  asıldı, gazetelere ilan verildi, duyalar duymayanlara  söyledi. Allah’ım o ne kalabalık o ne coşkuydu, her sınıftan insanlar gelmişti; köylü, esnaf, isçi, memur…

Ön saflarda öğretmenler ve cübbeli imamlar vardı. Yani ibre yine  bizim hakli olduğumuzu gösteriyordu. O kalabalıkla  meclisin kapısına dayandık, ilkin görüşme talebimiz  reddedildi. Bizi yıldıracaklarını sanıyorlardı, ama  nafile o gece meclisin önünde yattık. Ertesi gün kalabalık daha da artmış başka şehirlerden de  insanlar gelmişti. Sesimizi duyuracaktık  kararlıydık. Akşama doğru bir vekil geldi yanımıza, ne  istediğimizi sordu, biz hep bir ağızdan “Her yerde Demokrasi” diye bağırdık, ama hiçbirimiz teke tek konuşmadık. Televizyonlarda gündemde bir tek biz vardık, 2 gün sonra başbakan bizimle konuşmayı  kabul etti. Biz ” Ya iktidar, Ya ölüm ” dedik. Birkaç millet vekili de bizimle birlikte oldu. İktidar artık kan kaybediyordu. Uzun süren bu direnişin sonunda  seçime gidildi. Bu defa jüri yoktu ve eşit bir seçim yapıldı. Pek tabi ki biz birinci olduk. İşte oğlum ben böyle bir devleti ortadan  kaldırdım ve yeni bir devlet kurdum.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir