Bilimlerin Sınıflandırılması

Sayı 42- Nisan 2014

Çeşitli bilim adamları; amaç, konu ya da işlevlerini dikkate alarak bilimleri sınıflandırmaya çalışmışlardır. Yapılan bu sınıflandırmalar; yapıldığı dönem ve koşullar içinde bilimler arasındaki karşılıklı bağımlılıkları ortaya koymaları açısından önemlidir.[1]  Bilimleri sınıflandırmanın pek çok önemli gerekçesi bulunmaktadır. Örneğin, bilimler arası birliğin anlaşılması, öncelikle bilim ve bilgi alanlarının farklılığını bilmeye bağlıdır. Farklılığı belirlenmeyen ve buna göre sınıflandırılamayan unsurlar arası sağlıklı bütünleşmelere gitmek de mümkün değildir. Sınıflandırmalarda, bilimlerin nitelikleri, inceleme konuları, yöntemleri veya insan ihtiyaçları karşısındaki durumlarının biri ya da birkaçı göz önüne alınmaya çalışılmıştır.

Bilimlerin sınıflandırılmasında ortaya çıkan farklılıklar iki temel nedene dayanmaktadır. Birincisi, bilime farklı bakış ve anlayışların (ör. empirist, rasyonalist) olmasıdır. İkincisi, bilimsel gelişmelerin sürekliliğidir.  Her dönemde,  erişilen bilimsel seviye, o dönemde yapılan sınıflandırmayı da belirlemiştir.

Eski Çağ Yunan filozoflarından Aristo’nun, felsefeyi temel alarak yaptığı sınıflandırması üç ana gruba dayanmaktadır:

1. Teorik bilimler (matematik, fizik ve ilk felsefe / metafizik).

2. Pratik bilimler (eylemlerimizi yönetmesi gereken kuralları belirleyen etkinlikler).

3. Poetik [(şiir), hitabet sanatı (retorik), diyalektik)].

Aristo’daki üçlü ayrım Stoacılar tarafından da benimsenmiş;1) Fizik, 2) Etik,3) Mantık olarak sınıflandırma yapılmıştır.

Orta Çağ Avrupa’sında bilimler iki grupta sınıflandırılmıştır: 1) Gramer, retorik, diyalektik, 2) Aritmetik, geometri,müzik, astronomi.

    

İslâm dünyasında yapılan sınıflandırmada Aristo’nun ayrımına yabancı kalınmamış olmakla birlikte, İslâm dininin öğretilmesi sürecinde ortaya konulan ve geliştirilenlere “naklî bilimler” adıyla özel bir önem verilmiştir. Diğerleri (matematik, astronomi, kimya, tabiat bilimleri, tarih, coğrafya vb.) “aklî bilimler” olarak ele alınmıştır.

     

Fârabi, bilimleri beş bölümde ele almış ve bunlar hakkında açıklamalarda bulunmuştur[2]İbn-i Sina, Harezmî ve Osmanlı bilginlerindenTaşköprülüzade, bilimlerin nasıl ayrımlanabileceğini açıklamış ve ayrımlarını yapmışlardır.  Örneğin, İbn-i Sina, kendi felsefî anlayışı içinde bilimler arasındaki bağıntılara özen göstererek sınıflandırmaya gitmiştir. Matematik ve geometriyi din, metafizik ve fizik bilimleri arasına koyması, bir anlamda soyut ve somut dünyayı birleştirme girişimidir[3].

     

Yeni Çağın öncü düşünürlerinden Francis Bacon; hafıza, tasavvur ve aklın karşılığına denk gelecek şekilde; 1) Tarih, 2) Şiir, 3) ve Felsefe biçiminde sınıflandırma çabasına girmiştir. Yaptığı sınıflandırmadan oldukça yetersiz bir tablo çıkmıştır. Buna karşın André Marie Ampere (1775-1863) çok daha sistematik, eleştirel ve bilimlerin konularına göre hangi açıdan sınıflandırılabileceğini ortaya koymaya çalışmıştır. Ona göre dört ayrı açılım içinde bilimler sınıflandırılmalıdır: 1) Betimlemelere göre; ilk bakışta dikkati çeken özelliklerine uygun bir araya gelen bilimler, 2) Araştırmalara göre; ileri bir zihinsel çabayla ortaya konulan bilimler, 3) Yasa ve ilkeleri araştırmalarına göre, 4) Araştırma ve yasaların tespitinde ilişkili olanların birleştirilmesine göre[4].

     

Sınıflandırmada nesnel bir tutum içinde olan Ampere, bilimleri iki büyük bölüme ayırır: Birincisi, konusunu maddenin oluşturduğu bilimler, ikincisi, konusunu düşüncenin oluşturduğu bilimlerdir. Toplam 128 bilim dalı kaydeden Ampere, bazı bilgileri de bilim olarak belirttiği ve yapay bir sınıflandırma yaptığı nedeniyle eleştirilmiştir [5].

     

Auguste Comte’un sınıflandırılmasında basitten karmaşıklığa doğru bir düzen fikri vardır. Yaptığı ayrımlamada; 1 ) Matematik bilimler (soyut: hesap, cebir, integral; somut: geometri, mekanik), 2) Doğa bilimleri (cansızlar: inorganik fizik, biyoloji, sosyoloji). Bu sınıflandırmada sosyolojinin en sonda olması, en karmaşık ve diğer bilimlerin evrimi sonucu olmasındandır. A. Comte’a göre sosyoloji tüm bilimlerin en genelidir. Başta J. Stuart Mill ve Herbert Spencer olmak üzere birçoklarınca eleştirilmiştir[6]. H.Spencer’in yaptığı sınıflandırmada; 1) Soyut bilimler (matematik),  2) Soyut-somut bilimler (astronomi, fizik, kimya,mekanik), 3) Somut bilimler (biyoloji, psikoloji, sosyoloji).

Ayrıca, yöntemden hareketle (W. Windelband, W. Dilthey gibi) ya da varlığın reel ve ideal ayrımına göre ontolojik yaklaşımla  (N. Hartmann) çeşitli sınıflandırmalar yapılmıştır.[7] XX. yüzyıl içinde yapılan sınıflandırmalarda önemli ölçüde bilimler soyut, doğal vetoplumsal olgulargözetilerek yapılmaya çalışılmıştır. Edmond Goblot’un ayrımında (1. Matematik bilimler, 2. Fizik ve doğa bilimleri, 3. Manevi bilimler) kısmen bu yaklaşım görülmektedir. Ancak, soyut (matematik) ve manevî bilim ayrımında, soyut ile manevî olanın neye göre ayrımlandığı ortaya konulamadığı gibi, felsefî ya da bilgi alanı kapsamındaki etkinlikler (etik, estetik) aynı kategoride gösterilmiştir. Goblot, pratik bilim, normatif bilim vb. adlar altında yeterince ayrıştırmadığı ya da ilişkilerini yeterince ortaya koyamadığı disiplinleri aynı alanlar içinde dağınık serpiştirmekle yetinmiştir.[8]

Bilimler,  belli bir mantık çerçevesinde;  tarih bilimleri ve doğa bilimi adıyla yapılan sınıflandırmalar da denenmiştir.[9] Günümüzde; matematik bilimler, pozitif bilimler (doğa bilimleri, insan bilimleri) biçiminde yapılan ayrımlamalara rastlanmaktadır. Bu ayrımlamada ikna edici/tutarlı ve mantıksal bir gerekçe ortaya konulamadığı gibi öncekilerden daha ileri gözükmemektedir.

     

Bilimlerin sınıflandırılmasında; bilimlerin amaç, konu, işlev, yöntem, karşılıklı bağımlılık ve ürettikleri bilginin toplumsal yararlılığı hâlâ önemli parametlerdir. Ayrıca, tarihsellikleri göz ardı etmeksizin, bütüncül bir bakış açısı ve bilimlerin birbirleriyle olan ilişkileri de dikkate alınarak bir sınıflandırma yapılabilir. Yapılacak sınıflandırmada görülecek pramidal/hiyerarşik yapı, bu bilimler arasında değer farklılığını göstermez, bilimlerin kendi aralarındaki ilişki oranlarına dikkati çeker. Sınıflandırmada göz önüne alınacak pek çok şey olabilir. Öncelikle anlaşılır ve açık olması, bilimle bilim olmayan etkinliklerin birbirine karıştırılmaması, adlandırılmada uygun kavramların seçilmesi (örneğin insan bilimleri, pozitif bilimler gibi farklı bilimleri karşıt-olumsuz adlandırmaya  yönelten ifadelerdir) gerekir.

Aşağıda, tüm bilimlerin müştereken ilişki içinde olduğu ve verilerinden kaçınılmaz olarak yararlanıldığı bilimler; merkezî bilimler, toplumsala ilişkin olanlar sosyal bilimler ve somut doğayı konu edinenler de doğa bilimleri olarak üç ana grupta toplanabilir.

      I. Merkezî Bilimler    

      1. Mantık

      2. Matematik

      3. Felsefe

      4. Tarih

      5. Coğrafya

      6. Psikoloji

      II. Sosyal Bilimler

       1. Sosyoloji

       2. Siyaset

       3. Ekonomi

      III. Doğa Bilimleri

      1. Biyoloji

      2. Fizik

      3. Kimya

            

Yukarıda belirtilen bilimler, mümkün olduğu kadar ayrıntısız verilmeye çalışılmıştır. Daha pek çok sayıda disiplin ve konu bulunmaktadır. Ancak bunların hemen hepsi yukarıdaki listeleme içinde ilgili gruba dahil edilebilir. Örneğin, arkeoloji ve sanat tarihi yöntemsel olarak farklılaşsa da tarih bilimini kapsamı içinde, bu disiplinin alt dalları arasında yer alırlar. Cebir, geometri ve aritmetik ise matematiğin doğrudan iç yapısını oluştururlar.

Sosyal bilimlerin üç temel bilimi yanı sıra antropoloji, sosyal morfoloji, gibi “toplum” merkezli diğer disiplin veya konuları da içerir[10]. Doğa bilimleri ise üç temel bilimle sınırlı olup bunların alt dallarıyla çoğalım içindedir.

Merkezî, sosyal ya da doğa bilimleriyle ilişkili birçok araştırmanın adı her ne kadar ayrı bir bilimmiş vurgusuna sahip olsa da, amaç ve içerikleri yönüyle kendi grubunun temel disiplinleriyle bağıntılı ve birçoğu alt disiplin hatta belli bir disiplinin konusudur. [Örneğin, “kent sosyolojisi” , “köy sosyolojisi” (daha ilginç bir adlandırma: “boş zamanlar sosyolojisi”, (benzer mantıkla  neden olmasın!…“masa başında oturup sosyoloji uydurmanın sosyolojisi!”) ]. Bilimlerin bütüncül anlayış içinde sınıflandırılmasının gereği olması yanı sıra, her hangi bir disiplinin anlaşılabilir ve yararlı bilgi üretebilmesi için bu adlandırmaların uygun verilmesi, değilse bile uygun okunması gerekir.

İfade biçimi ayrı bir bilimmiş vurgusu taşıyan pek çok bilimsel çalışma vardır ve olacaktır. “Ahlâkın tarihi” veya “ahlâk felsefesi” denildiğinde, bu adlandırmaların anılan bilimsel disiplinlerin kapsamı içinde oldukları açıktır.  Bunlardan yola çıkılarak; her hangi bir temel disiplinle ilişki içinde olan, ancak ayrı bir bilim dalı izlenimi veren bilimsel etkinlikleri, ilişki içinde olduğu bilimin kapsamında görmek gerektiğini söyleyebiliriz. Genelde bilimin, özelde belli bir bilim grubunun içinde yer alan çalışmaların, ayrı bir disiplin olarak görülmek istenmesi ya da olması yolunda gerekçe üretme çabası çok anlamlı değil, gerekli de değildir. Bilim adına yapılan yapay ayrımlar ve yapay olarak icat edilmiş her hangi bir bilim, bağlı olduğu disiplinle arasına koyduğu mesafe oranında, kendini farklı konumlandıracağı için o bilimin verilerinden yararlanamama durumuyla karşılaşabilir. Oysa ki tüm bilimler arasında ilişki ve bağıntıların kurulması yönündeki çabaların çok daha sağlıklı bilgi üreteceğinin anlaşılmaya başlandığı XXI. yüzyılda, çoğaltımın değil bütünleştirmelerin olması beklenmektedir.

Bilim, bilimle ilişkili çalışmalar; toplumsal, kültürel ve teknolojik etkinlikler, güncel ya da geleneksel bilgi türleri çeşitli gerekçelere bağlı olarak sınıflandırılabilirler. Bu sınıflandırmalar mutlak değil görecelidir. Ne var ki, kesinlik iddiası taşımamakla birlikte, hayatın bütünlük içinde ve mantıksal kavranımı için gerekli bir sınıflandırmada ayrım ve açılımların kendi iç tutarlılığının olması, çağın gerçekliğiyle örtüşmesi ve anlamlı olması beklenir.

DİPNOTLAR


[1] Hasan Şahin, ”Bilimlerin Tasnifi”, SBA,  Vahdet Yayınları, İstanbul 1990,  s. 200 ;  Ahmet  Cevizci,  “Bilimlere  İlişkin  Sınıflandırma” Felsefe Sözlüğü,  Paradigma Yayınları, İstanbul  2002.

[2]   Mehmet Farabi, İlmlerin Sayımı (İbsâ- ül ulûm),  (Çev.  Ahmet Ateş), MEB  Yayınları,İstanbul 1986, s. 53.

[3]   Bilâl Kuşpınar, İbn- i Sina’da Bilgi Teorisi,  MEB Yayınları, Ankara   2001, s. 65.

[4]  Hasan Şahin, a g m , s.  202.

[5]  Cemil Sena, “Ampere”,Filozoflar Ansiklopedisi 1 ,Remzi  Kitabevi, İstanbul 1974, s. 45.

[6]  Cemil Sena,”Comte” Filozoflar Ans.1, Remzi Kitabevi, İstanbul 1974 , s. 45.

[7]  T. Mengüşoğlu,  Felsefeye Giriş,  İstanbul 1983,  (13. baskı), Remzi Kitabevi , s. 30-49 ; Heinz Heimsoeth,  Felsefenin Temel Disiplinleri,  (Çev. Takiyettin Mengüşoğlu), Remzi Kitabevi, İstanbul   1986, s. 93.

[8]  Edmond Gablot; İlimler Sistemi,  (Çev.  Fethi Yücel),  Maarif Yayınları, İstanbul 1954.

[9]   Nusret Hızır, Felsefe Yazıları, s. 309.

[10] “Temel bilim” sözünü bazı sınıflandırılmalarda yapıldığı gibi bilimler arasındaki ayrımlama için değil, bilimlerin genel çerçevesi içinde ayrı bir bütün oluşturan bilim grubunun kendi içinde yer alan ve o grup içinde eksen olan bilimler için kullanıyoruz.

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir