Bir kişinin yaşamı, yaptıklarının toplamıdır.
Bu toplam doğruları ve yanlışları içerir.
Kuşkusuz, hatasız insan olmaz.
Ama hataları yalnızca kendilerine değil,
Diğer insanlara da zararlar verenler; kötü anılırlar.
Doğruları ile insanlara yarar getirenler; unutulmazlar.
Ve, hep güzel, iyi, doğru ve saygın bir yad etmeyle anılırlar.
Doğruları, yanlışlarından çok olanlar.
Yanlışları ile kimseye zarar vermeyenler.
Ölümlerinden sonrada yaşarlar.
Genellikle, önder, lider kişilikler de bu tür insanlardan oluşur.
Allah rahmet etsin, iyi adamdı, mertti, cömertti, yiğitti denir arkalarından.
Akıllıydı, yurduna, insanına, insanlığa, dünyaya güzellik getirdi denir.
Bunlar yaptıklarının toplamının, doğru toplama yakın olanlarda olur.
Bir Profesör, Dr. Arnold Ludwig adlı bir profesöür, 18 yıl süren bir araştırma yapmış.
Kentucky Üniversitesi Psikyatr olan bu profesör, “Siyasi Büyüklük Cetveli” adlı araştırmasında, son yüz yılda, dünyadaki 377 lider arasında en iyiyi belirlemeye çalışmış.
Araştırması sonucunda, Mustafa Kemal ATATÜRK, dünya liderleri, 377 lider arasında, en yüksek puanla birinci olmuş.
Dr.Ludwig, bu araştırmasında, aşağıdaki ölçütleri sorgulayarak puanlama yapmış.
ülke yaratma
ülkeyi özgürlüğüne kavuşturma,
savaş kazanma,
ülke topraklarını genişletme,
ekonomiyi iyileştirme,
orijinal ideolojiyi yayma,
iktidarda kalma süresi
ve
ahlaki değer ve başarılarını.
37 puan üzerinden yapılan değerlendirmede
Atatürk 31 puan alarak listenin en üstünde yer almış.
Atatürk’ü 30 puanla ABD Başkanı Franklin D. Roosevelt ile Çin lideri Mao izlemiş.
Özcesi, siyasi bütünlük ve bir liderde aranması gereken özellikler ölçeğinde,
Atatürk, dünya lideri olmuş.
Bu bir kişinin yaptığı araştırmayı önemsemeyebilirsiniz.
Fazla bilimsel bulmayabilirsiniz.
Ama, gerçeğin, bir kez daha, başka bir yerde kanıtlanması değil midir bu?
Hangi dünya lideri, “yurtta barış, dünyada barış” demiş.
Hangi dünya lideri, yurtta barış olmadıkça, dünyada da barış olmaz ilişkisini bu denli özlü biçimde vurgulamış.
Atatürk’ün dünya lideri olarak görülmesinde şaşılacak bir şey yok ki.
Üstelik, savaş ve barış sürecinde, hiçbir ülkenin liderinin ayağına gitmemiş bir lider.
Kaftanını yere serip, sonra da ayrıldıklarında, kaftanı yerden almayan Osmanlı elçilerini bilirsiniz. “Biz, yere serilen kaftanı sırtımıza giymeyiz” diyen elçiler.
Sonra Mustafa Kemal gibi bir dünya lideri
Ve
Sonraki liderler.
Bu onurla tarih, neden böyle onursuzluk üretti dersiniz.
Biz bunların torunları değil miyiz?
Biz kimiz?
“Onursuzluktan daha sert yatak, daha keskin soğuk, daha acı sefalet olur mu?”