Aslında bu yazıya bir itirafla başlamak istiyorum. Ben de birçok arkadaşım gibi yetersiz eğitim mağduruyum. Bu araştırma sırasında düşünmek için fırsatım oldu.
Araştırma süresince bazı temel noktalarda çıkarımlara ulaştım, aslında herkesin bildiği şeyler; ‘Ağaç yaşken eğilir’ ve ‘İnsan tarihinden uzaklaştıkça yabancılaşıyor, bilgisizleşiyor anlamsızlaşıyor, amaçsızlaşıyor ve hatta kendini alamayıp terbiyesizleşiyor. Atatürk’ün ölüm yılı ‘1938’ve şuanda 65 yıl geçmiş ,yani bugün ilköğretimdeki çocuklar 4. kuşağın evlatları. Anlatmaya çalıştığım bu çocuklardan önce dört farklı dilde Atatürkçülük anlatıldı.
1.kuşak; kesinlikle onu görmüş, yaptıklarını bire bir bilen insanlar,
2.kuşak; muhtemel olarak onu görmüş neyi, nasıl yaptığı hakkında birinci ağızdan haberdar olanlar,
3.kuşak; bu insanlarımız ise anlatılanı anlatmaya başlayan kuşak işte sorun buradan başlayarak büyüyecek,
4.kuşak; bunlar ise bizlere denk geliyor daha uzaktan üçüncü ağızdan biliyoruz. Haliyle anlatılanlarda kaybolmuş kelimeler, ünlemler, telaffuz hataları vs. gibi çok önemli unsurlar var. Bunun yanı sıra bu kuşakların zamanında her şey normal, güzel, sakin değildi. Ne Kıbrıs harekatları, ne devrimler, ne mezhep tartışmaları, ne ideoloji kaosları vs. yaşanmadı ki. İşte bu olaylar sırasında sömürülebilecek, istediği şekilde şekil verilebilecek milli, kültürel birçok kutsallığı içinde barındıran bir kaynak vardı. Bu kaynak yanlış yorumlatılabilecek, çıkar sağlanabilecek bir kaynak.Pekinedir bu kaynak; tabi ki Atatürk ve Atatürkçülük.
Aslında bu çıkarımı her birey yapabilir, ama hayati olaylar içinde yuvarlanıp ayakta durmaya çalışırken, uyanık ya da nasıl tabir ederseniz edin bir topluluk bu beyin gücünü bir şekilde bastırıp baskı altında tutuyorlar ki bu durumlardayız. Bu dört kuşakta bu tür tuzaklara av olan Atatürk ilkelerini yanlış anlayıp devrimlerini, fikirlerini yanlış yorumlayıp benimseyen insanlar oldular. Ne tuhaf ve ne kötü ki bunların bazıları öğretmen oldular, yeni nesillerin düşüncelerini kendilerine göre düzenlediler. Laikliği, din konusunun geçtiği her yerde kullanıp sömürdüler, içini boşalttılar, devrimciliği, her siyasi harekette maske ettiler, Halkçılığı her etnik grup tartışmasında ırkçılıkla donattılar, Devletçiliği, her başı sıkıştığında ‘nerede bu devlet’ sandırdılar, İnkılapçılığı, bir imla hatasından kediydi,köpekti manasızlığında boğdular, Cumhuriyetçiliği, nerede özgürlük nerde eşitlik nerede demokraside aradılar….
Şimdi derin bir nefes alın, etrafınıza bakın bunları her yerde görebilirsiniz, kendi ailenizde, okulunuzda, kendinizde bile (bazıları) göreceksiniz. Bütün bunların düzeltilmesi kolay değil ama imkansızda yoktur hem biz neden öğretmen olduk ki…..
Onlar pırıl pırıl , dupduru betinler nasıl verirseniz öyle alıyorlar öyle öğreniyorlar, kişilik oluşturuyorlar. Bu konuda öğretmenin yapacakları; öncelikle tarafsız, objektif olarak bilmeli, bildiğini anlatabilmeli anlattığını içselleştirebilmeliler, bir fikir savaşı gibi değil doğru olduğu için ,anlattıklarını hissettirecekler, sadece anlatıp ezberletip değil de yaşayarak yaşatarak, her an, her derste, her konuda ilgilendirecekler, bağ kuracaklarda öyle kazandıracaklar….
Bütün bunların nasıl yapılacağı ,hangi yolu izleyecekleri, kişilerin ve konunun kendisinde saklıdır aslında. Herkese sen böyle yap sen şöyle yap diyemezsiniz ama amaç belli, verilmek istene, yer belli kötü bir yol olmadığı sürece ki bundan yukarıda bahsettim, uygun her yol denenebilir.
Atatürkçülüğü maske edinip din, dil, ırk, mezhep, ideoloji, gibi konularda kendi çıkarlarını gözeten beyinlere malzeme olmayacaklardır. Dünyanın hiçbir gelişmiş ülkesinde fikir savaşları yoktur. Kimse seçim zamanları dışında sağ, sol , üst alt, ileri geri,ön arka çatışmaları yapmıyor, hoş bu zamanlarda da bu muhabbetlerin sonu ölümlerle, kanla bitmiyor. Bu tür kısır döngüler sömürge edilen ülkelere has, bunu bilincinde olmalı öğretmenler….
Şu anda herhangi bir yerde bulunan Atatürk karşıtı ilkokullarda yetişiyor, sonra onlar yeni kuşakları yanlı yanlış yetiştiriyor. En basit örneğin” andımız” her sabah bir zorunluluk, kural olduğu için değil de nelerden bahsettiğini neleri anlattığını ne için, kim için yazıldığını anlamlı olarak anlasalar kime söz verdiklerini bilseler, daha da anlamlı olunmaz mı? Atatürk ‘ sadece bahçede bir büst olarak bilen öğrenciler yetişiyor. Bir öğrenci ”NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE” dediğinde yaptığı bir hata varsa içi sızlamalı, başarıda gurur duymalı.
Neden bilimi sadece fen bilgisi kitabındaki kadar, edebiyatı birkaç okuma parçası kadar, sporu sadece futbol, müziği sadece pop ile sınırlasınlar ki, neden araştırmasınlar,neden icat etmesinler kullanmasınlar, geliştirmek için çabalamasınlar ki.Onlara bu fırsatı verebilmeli öğretmen, yoksa bu işin başına hiç geçmemeli, bu meslek işsiz kalanların buluştuğu bir kahvehane değil arkadaşım, yapamayacak olan yol yakınken geri dönsün…..
Son olarak ulu önderin bir sözüyle bitirmek istiyorum:
”ÖĞRETMENLER, YENİ NESİL SİZLERİN ESERİ OLACAKTIR”