Giriş[1]
Toplumların gelişiminde demokratik içerikli yön verici, kimlik kazandırıcı, dayanışma ve uyum sağlayıcı, kendi gereksinimlerinden kaynaklanan çok yönlü ve kapsamlı bir düşünce dizgesine sahip olmanın yaşamsal bir değeri vardır.
Türk toplumu, büyük kurtarıcısı ve önderi Mustafa Kemal Atatürk’ün gerçek bir sanat başyapıtı değerindeki Cumhuriyet düzenine temel olan böyle kapsamlı, evrensel boyutlu, çağ açıcı düşünce dizgesine sahip bulunduğu için gerçekten talihlidir. Çünkü önderlik —ki, kalıcılığı düşünce içeriğine bağlıdır—, bir toplumsal kategori, doldurulması zorunlu bir toplumsal mevki olmakla birlikte, her toplum kendi gerçekleri ile çağın uygarlığının ulaşmış bulunduğu aşamanın bağdaştırılmasına dayalı, kendi bağrından çıkmış, böyle geniş kapsamlı, uzun soluklu, demokratik özde bir düşünce sistemine hiç de kolaylıkla kavuşamamaktadır.
Türk toplumu açısından bugün temel sorun, Atatürk devrimleriyle kurumlaşmış bulunan ve Onun deyişiyle “varlığının ve geleceğinin tek temeli” olan bu düşünce sistemini bilinçli olarak kavramak ve eğitim kurumlarında yetişen yeni kuşaklara gerçek özüyle ve uyumlu bütünlüğü ile kavratıp benimsetmektir.
Bu yolda toplumun başka hiçbir kurumu eğitim ve öğretim kurumları kadar etkin olamaz. Çünkü eğitim işi için uzmanlaşmış olan bu kurumların başta gelen özellikleri toplumun başka alanlarıyla ve kendi içlerinde eşgüdümlü olarak örgütlenmiş olmaları, konularını dizgesel (sistematik) bir biçimde işlemeleri ve toplumdaki değişik çıkar kesimleri arasında yan tutucu olmamalarıdır. Bu özellikleriyle eğitim kurumları bir bütün olarak toplumumuzun ortaklaşa gönencini en etkin biçimde güvenceye alıcı nitelikteki Atatürkçü düşünüşü toplumda egemen kılacak kurumların en başta gelenidir ([i]).
Nitekim Türk Rönesansı diye nitelendirebileceğimiz Atatürk Devrimleri hareketi de daha Kurtuluş Savaşı yıllarından başlayarak, çağdaş bir eğitimin gereklerini dile getirmeğe başlamıştır; savaştan sonra da en başta eğitim kurumları ve öğretmen kadroları aracılığıyla kendisini yerleştirip yürütmeği başarmıştır.
Atatürk Devrimleri tüm yönleriyle çağdaş, bağımsız, demokratik bir ulusal toplum oluşturma hareketidir. Bu amacın başka alanlardaki gerekleri gibi eğitim alanındaki gerekleri de evrensel değerde, kalıcı ilkelere ulaştırılmıştır; bu ilkelerin Türkiye somutunda gerçekleşme koşulları sürekli olarak araştırılıp yaratılmaya çalışılmıştır. Atatürk çağdaşlaşmanın bütüncül, dizgesel bir yaklaşımı zorunlu kıldığını çok iyi biliyordu. “Devrimleriniz içinde en önemlisi hangisidir?” sorusunu “Benim yaptığım işler biri öbürüne gerekli olan işlerdir” diyerek yanıtlamış ve ilerlemenin durmayan bir süreç olduğunun bilinciyle de şunları eklemiştir. “…Hem siz bana yaptıklarımdan değil, yapacaklarımdan söz ediniz.”
Bugün de Atatürk’ün düşünce ve yaklaşımlarının yol gösterici, çevresinde dayanışma ve birlik sağlayıcı değeri bulunuyor ise, bu her alanda olduğu gibi eğitim alanında da içeriğiyle, örgütlenişi ile, kapsamıyla, gelişmiş bir demokratik toplum olmanın tüm toplumbilimsel gereklerine uygun niteliklerde oluşundan kaynaklanmaktadır. Bu özelliğinin çok açık bir biçimde kavranıp vurgulanması gerekir. Atatürk döneminde ilköğretimden yükseköğretime, yaygın eğitime varıncaya değin eğitim ve öğretimin her basamağıyla ilgili yön verici ve örgütleyici ilkeler, geliştirilmiştir; bu arada çağın en ileri uzman düşünürlerinden yararlanılmaya çalışılmıştır. Bu yoldan bilimselliğin de gereği olarak kendi somut gerçeklerimize dayalı özgün sentezlere varmak ereği ile yararlanılmıştır. Bunlar Atatürkçü düşünüş ve yaklaşımı geçerli kılan temel hususlardır.
Denilebilir ki Cumhuriyet tarihimizde —dahası Türk ulusunun tüm bilinen tarihinde— çağdaş, demokratik, bağımsız bir ulusal toplum olmada eğitimin ilkeleri ve uygulamadaki gereklilikleri üzerinde bilinçli ve kapsamlı olarak düşünülüp davranıldığı tek dönem Atatürk Dönemi olmuştur.
Bu incelemede özellikle iki alan üzerinde dikkati odaklaştırmayı yerinde görüyorum:
I— Atatürk’ün eğitim anlayışı; Atatürk ilkeleri içinde eğitime tanınan yer ve önem.
2— Bu eğitim anlayışının Işığında çağdaş, demokratik, bağımsız bir ulusal toplum, hemen de en temelden başlanarak kurulmaya çalışılırken eğitim alanında saptanan ilkelerin uygulaması yönünde yapılan başlıca işler.
Üçüncü bir bölümde de eğitim alanında neler yapılması, hangi doğrultulara İşlerlik kazandırılması gerektiği konusundaki görüşlerimi özetlemeğe çalışacağım.
I— Atatürk’ün eğitim anlayışı
Atatürk’ün toplumsal gelişmede eğitimin yeri konusunda çağın önünde giden, evrensel ölçüde kalıcı değerde görüşleri ve değerlendirmeleri vardır:
“…en önemli, en temel nokta eğitim sorunudur. Eğitimdir ki bir ulusu ya özgür, bağımsız, şanlı, yüksek bir toplum durumunda yaşatır; ya da bir ulusu tutsaklık ve düşkünlüğe bırakır.”
“Efendiler, eğitim sözcüğü yalnız olarak kullanıldığı zaman herkes kendince amaçlanan bir anlayışa gider. Ayrıntılara girilirse eğitimin hedefleri türlülenir. Örneğin dinsel eğitim, ulusal eğitim, uluslararası eğitim… Bütün bu eğitimlerin hedefleri başka başkadır. Ben burada yalnız yeni Türk Cumhuriyeti’nin yeni kuşağa vereceği eğitimin ulusal eğitim olduğunu kesinlikle belirttikten sonra öbürleri üzerinde durmayacağım.”
“Ne yazık gerçek durum şudur ki yeryüzündeki üç yüz milyonu aşkın Müslüman yığınları şunun ya da bunun tutsaklık ve aşağılayıcılık zincirleri altındadır. Aldıkları manevi eğitim ve ahlak onlara bu tutsaklık zincirini kırabilecek insanlık niteliğini vermemiştir, veremiyor. Çünkü eğitimlerinin hedefi ulusal değildir.”
“Çocuklarımız ve gençlerimiz yetiştirilirken onlara özellikle varlığı ile, hakkı ile, birliği ile çatışan tüm yabancı öğelerle mücadele gereği ve ulusal düşünceleri her şeyi bir yana bırakarak, her karşı düşünce önünde şiddetle ve özveriyle savunma zorunluluğu telkin edilmelidir… Sürekli ve korkunç bir mücadele biçiminde beliren uluslararası yaşamın felsefesi, bağımsız ve mutlu kalmak isteyen her ulus için bu nitelikleri şiddetle istetmektedir.”
“Efendiler ulusal eğitimin ne olduğunu bilmekte artık hiçbir türlü karışıklık kalmamalıdır. Bir de ulusal eğitim ilke olduktan sonra onun dilini, yöntemini, araçlarını da ulusal kılmak zorunluluğu tartışma götürmez. Ulusal eğitim ile geliştirilip yükseltilmek istenen genç kafaları bir yandan da paslandırıcı, uyuşturucu düşsel nitelikteki gereksizliklerle doldurmaktan dikkatle kaçınmak gerekir.”
“… hükümetin en verimli, en önemli görevi eğitim işleridir. Bu işlerde başarılı olabilmek için öyle bir program izlemek zorundayız ki o program ulusumuzun bugünkü durumuyla, toplumsal yaşam gereksinimleriyle, çevrenin koşullarıyla ve çağın gerekleriyle tamamıyla orantılı ve uyumlu olsun…”
“…bu ülkenin asıl sahibi ve toplumumuzun temel ögesi köylüdür. İşte bu köylüdür ki bugüne değin eğitim ışığından yoksun bırakılmıştır. Öyleyse… genel olarak bütün köylüye okumak, yazmak ve yurdunu, ulusunu, dinini, dünyasını tanıtacak kadar coğrafya, tarih, din ve ahlak bilgileri vermek ve dört işlemi öğretmek eğitim programımızın ilk hedefidir.”
“Bir yanda kara bilgisizliği gidermeğe çalışırken bir yandan da ülke çocuklarını toplumsal ve ekonomik yaşamda fiili olarak etkin ve verimli kılabilmek için zorunlu olan ilk bilgileri, uygulamalı bir biçimde vermek eğitim yöntemimizin temeli olmalıdır.”
“Uygar ve çağdaş bir toplumun bilim ve kültür yolunda bu kadarla yetinemeyeceği kuşku götürmez. Ulusumuzun dehasının gelişimi ve bu sayede layık olduğu uygarlık mevkiine çıkması doğaldır ki yüksek meslek adamlarını yetiştirmekle ve ulusal kültürümüzü yüceltmekle olanaklıdır.”
“Bu ilk ve son öğretim basamağı arasında ortaöğretimin de gerekliliği doğaldır. Ortaöğretimin amacı ülkenin gereksindiği türlü hizmet ve sanat adamlarını yetiştirmek ve yükseköğretime aday hazırlamaktır. Ortaöğretimde de eğitim ve öğretim yönteminin uygulamalı ve işlemsel olması ilkesine uymak şarttır. Kadınlarımızın da aynı öğretim derecesinden geçerek yetişmelerine önem verilecektir.”
“İşte biz bu kongremizden (I. Maarif Kongresi, Temmuz 1921) … belirttiğim yeni koşulları yerine getiren yeni bir sanat ve hüner yolu bulup ulusa göstermek ve o yolda yeni kuşağı yürütmek için kılavuz olmak gibi kutsal bir hizmet bekliyoruz.”
“…bir toplumun hastalığı ne olabilir? Ulusu ulus yapan, ilerletip aydınlatan güçler vardır; düşünce güçleri ve toplumsal güçler… Düşünceler anlamsız, mantıksız uydurmalarla dolu olursa, o düşünceler hastalıklıdır. Bunun gibi toplumsal yaşam akıl ve mantıktan yoksun, yararsız ve zararlı bir taktım inançlar ve geleneklerle dolu olursa kötürüm olur.”
“Ülkeyi, ulusu kurtarmak isteyenler için yurt sevgisi, iyi niyet, özveri en zorunlu olan niteliklerdendir… ama bir toplumu çağın gereklerine göre ilerletebilmek için bu nitelikler yetmez; bu niteliklerin yanında bilim ve teknik gereklidir.”
“Dünyada her şey için, uygarlık için, yaşam için, başarı için en doğru yol gösterici bilimdir, tekniktir. Bilimin ve tekniğin dışında yol gösterici aramak aymazlıktır, bilgisizliktir, sapkınlıktır. Yalnız, bilimin ve tekniğin yaşadığımız her dakikadaki aşamalarının evrimini kavramak ve ilerlemelerini zamanla izlemek şarttır.”
“Öğretmenler
Cumhuriyet, düşünce, bilim, teknik, beden bakımlarından güçlü ve yüksek karakterli koruyucular ister. Yeni kuşağı bu nitelik ve yeteneklerde yetiştirmek sizin elinizdedir.”
“Erkek ve kız çocuklarımızın aynı yoldan bütün öğrenim derecelerindeki öğretim ve eğitimlerinin işlemsel olması önemlidir. Ülke çocuklan, her öğrenim derecesinde, ekonomik yaşamda etkin, verimli ve başarılı olacak biçimde donatılmalıdır. Ulusal ahlakımız uygar İlkelerle ve özgür düşüncelerle beslenip güçlendirilmelidir. Bu çok önemlidir, özellikle dikkatinizi çekerim: korkutma temeline dayalı ahlak, bir erdem olmadıktan başka güvenilebilir de değildir.”
Atatürk’ün eğitimdeki ulusal ülküsü, Onuncu yıl söylevinde belirttiği üzere şudur:
“Ulusumuzun yüksek karakterini, yorulmaz çalışkanlığını, doğuştan zekâsını, bilime bağlılığım, güzel sanatlara sevgisini, ulusal birlik duygusunu durmadan ve her türlü araç ve önlemlerle besleyip geliştirmek ulusal ülkümüzdür.”
Öte yandan Atatürk UNESCO’nun da öncülüğünü yapacak bir biçimde ve “Yurtta barış, dünyada batış” ilkesinin uygulamadaki güvencesi olmak üzere eğitime dünya barışı için de temel görev tanımıştır ve bunu Cumhuriyetin eğitim kurumlarının ayırt edici, seçkin bir özelliği yapmıştır.
“Eğer sürekli barış isteniyorsa, insan yığınlarının durumlarını iyileştirecek uluslararası önlemler alınmalıdır. İnsanlığın tümünün gönenci açlık ve baskının yerine geçmelidir. Dünya yurttaşları çekememezlik, açgözlülük ve kinden uzaklaşacak biçimde eğitilmelidir.”
1981 yılında UNESCO Atatürk’ü tüm dünyada anarken O’nu şöyle niteliyor:
“— Uluslararası anlayış, iş birliği ve barış yolunda çaba göstermiş, gelecek kuşaklar için örnek olacak,
— Eğitim, bilim ve kültür alanlarında olağanüstü bir devrimci.”
Atatürk’ün eğitim alanında da vasiyeti değerini taşıyan düşünceleri, 1937 yılında yapmış olduğu Meclis açış konuşmasında yer alır. Bu konuşmada eğitim konusunda söyledikleri özetle şunlardır:
— Okuyup yazma bilmeyen tek yurttaş bırakılmamalıdır;
— Kalkınma savaşının gerektirdiği teknik işgücü yetiştirilmelidir;
— Yurt sorunlarının ideolojisini anlayacak, anlatacak, kuşaktan kuşağa yaşatacak birey ve kurumlar yaratılmalıdır.
Görüldüğü gibi Atatürk’ün eğitim konusundaki düşünceleri, bireyin, ulusal toplumun ve uluslararası ilişkilerin barış ve gönenç içinde gelişmesi için demokratik bir eğitimin yapması gereken katkıları son derece özlü, kapsamlı ve dengeli bir biçimde kavrayan, sistemleşmiş düşüncelerdir.
II— Atatürk Devrimlerinin eğitim alanındaki uygulamaları:
Çağdaş eğitim ilke ve kurumlarının getirilmesi
Atatürk’ün bu düşünce ve yönetim önderliği ile Türkiye Cumhuriyeti çağdaş toplumun gereklerinden biri olmak üzere çağdışı kalmış eğitim yapısını tümüyle yıkmıştır; yerine ilerici bir kültür ve sanat eğitiminin ilkelerini koymuş, yapısını kurmaya geçmiştir.
Bu yoldaki büyük atılımları özetle şöylece sıralayabiliriz:
l— Laik eğitim ve eğitim birliği ilkeleri getirilmiştir.
2— Şer’iye ve Evkaf Vekâletleri ile bunlara bağlı olan Sıbyan okulları, medreseler, tarikat, tekke ve zaviyeler kaldırılmıştır.
3— Yazı ve dil devrimleri ile Türkçe güzelyazın, bilim ve yönetim dili olmuştur; halk dili-aydın dili, halk dili-yönetim dili ayrılıkları kalkmıştır. Türk dili yabancı dillere bağımlılıktan kurtarılmış, arınarak zengin bir ekin, sanat, bilim ve eğitim dili olmuştur. Düşünce üzerindeki dogmatik baskıların kalkması da böylece kolaylaşmıştır. Bilimsel düşünüşün yüceltilmesi, ulusal sanata kaynak olarak halk edebiyatının alınması birbirine bağlı olarak gerçekleşen ilerici atılımlardır.
Tarih devrimiyle de Türk ulusal bilinci pekiştirilmiştir: Türk ulusunun en azından 1500 yıldan beri insanlık kültürüne ve uygarlığa katkıları bulunduğu, komşu uluslarla da tarihten gelen akrabalıkları olduğu ortaya konmuştur.
4- Kadın hakları Türk Medeni yasası, eğitim ve seçim… yasalarıyla tanınıp güvenceye alınmıştır.
5- Yepyeni ölçü ve İlkelerle çalışacak çağdaş bir Eğitim Bakanlığı kurulmuş ve her düzeyde çağdaş okullar örgütlendirilmiş ve yurt yüzeyinde açılmıştır.
Bu cümleden olarak:
a) Temmuz 1921 tarihinde Ankara’da I. Eğitim Kurultayı (Maarif Kongresi) toplanmış; 1923 İzmir İktisat Kongresinde eğitim sorman üzerinde özenle durulmuştur.
b) Atatürk döneminde Milli Eğitimin başına ve yüksek yönetim yerlerine eğitim mesleğinin en nitelikli, Atatürk devrimlerini kavrayıp inançla benimsemiş kişileri getirilmiştir: Mustafa Necati, Reşit Galip, Saffet Arıkan, Hasan Ali Yücel, İsmail Hakkı Baltacıoğlu, Nafi Atuf Kansu, Kâzım Nami Duru, İsmail Hakkı Tonguç, Rüştü Uzel, Cevat Dursunoğlu… gibi.
c) Eğitim alanında uluslararası düzeyde ün yapmış büyük uzman ve düşünürler (John Dewey, Kemerrer, Karschensteiner…) Türkiye’ye çağrılarak görüş ve önerileri alınmış, bu görüşlerden Türk yetkililerinin yurt koşulları ışığında sentezlere varmaları için yararlanılmıştır.
ç) Erkek ve kız öğrencilerin birlikte eğitimi gibi çağdaş eğitim İlkeleri benimsenip uygulanmış, her iki cinse okulda ve okul dışında tüm toplum yaşamında eşit yasal haklar tanınmıştır.
d) Eğitim kurumları ve öğretmenler üzerinde eşrafın il genel meclisleri yoluyla var olan etki ve denetimleri kaldırılmak için eğitim giderleri merkezi devlet gelirleriyle karşılanmış, eğitimin demokratikleşmesi bu yönden de sağlanmıştır.
e) Öğretmen yetiştirme konusuna büyük önem verilmiş, öğretmenlerin ve öğretmenlik mesleğinin saygınlığına büyük özen gösterilmiştir.
f) Gerek öğretmenlerin gerekse genellikle öğrencilerin yetişmesinde teorik öğretimin uygulama ve araştırmayla birlikte gitmesi gibi çağdaş bir eğitim ilkesi başta Atatürk’ün kendisi olmak üzere o dönemin eğitim yetkililerince büyük önem verilen bir ilke olmuştur.
g) Okul ders programları çağdaş ölçülere göre, pilot araştırmalar, öğrenci değerlendirmeleri… gibi ölçme yollarına başvurularak yeni baştan düzenlenmiş, ders kitapları da aynı yollardan hazırlatılmıştır.
Bunlardan özellikle Tarih ile Medeni Bilgiler ders kitapları üzerinde çağdaş, demokratik, ulusal toplumun kendini tanımlayışı, kurumları, hak, ödev, sorumluluk ölçüleri gibi önemli konuları ilgilendirmesi bakımından özenle durulmuştur. Çok üstün nitelikte bir ‘demokrasi eğitimi’ verici nitelikteki Medeni Bilgiler kitabının doğrudan doğruya büyük önder Atatürk’ ün yapıtı olduğu bilinmektedir. Ortaokullar ve liseler için hazırlatılan tarih ders kitapları da Atatürk’ün büyük katkısı ile ve yine O’nun dilimize çevirttiği Wells’i, Dünya Tarihi temel alınarak yazılmış kitaplardır ve Atatürk’ün Türk Tarih Kurumunun da girişinde yer alan şu bilimsel yönteme uygunluk özeniyle hazırlatılmıştır: “Tarih yazmak, tarih yapmak kadar önemlidir. Yazan yapana doğrulukla bağlı kalmazsa, değişmeyen gerçek insanlığı şaşırtıcı bir nitelik alır.”
ğ) Sanat ve meslek eğitimi örgütlendirilip geliştirilmiştir. Özellikle Köylü nüfusu sanat ve mesleğe yöneltici eğitim kurumları olan (Köy Enstitüleri) gelişmenin gereklerine uygun bir yaklaşımdı.
h) Yetişkin eğitimi alanında Millet Mektepleri okur-yazarlığı yaygınlaştırmış, yurttaşlara sağlık bilgileri, hesap bilgileri kazandırmağa yönelmiş; Halkevleri yurt yüzeyinde pek çok yerlerde halkı bir araya getirmek, gençliği yükseltmek, bilim, sanat, ekin çalışmalarını yoğunlaştırıp yaygınlaştırmak amaçlarıyla örgütlendirilmiş; yine yetişkin eğitimi alanında ordunun okuryazarlıktan sanat öğretimine değin çok yönlü büyük katkıları gerçekleşmiştir.
i) Üniversite reformu ile bir yandan Atatürk devrimlerinin çağdaş, demokratik bir ulusal toplum kurucu ve geliştirici atılımlarına özgün katkılar getirecek, bir yandan da bilimsel düşünceyi ülke yüzeyinde yaygınlaştıracak yüksek bilim ve öğretim kurumları gerçekleştirilmeye koyulmuştur.
Bütün bu girişim ve yaklaşımlar, çağdaşlaşma, ulusal bağımsızlık ve demokratik toplumsal-ekonomik-ekinsel gelişme bakımından Atatürk’ün eğitim anlayışının kalıcı değerini açıkça ortaya koymaktadır.
III— Atatürk Yılında Türk eğitimi için öneriler
İncelemenin başında da özellikle belirtmeğe çalıştığım bir görüşümü bir kez daha vurgulamayı yerinde görüyorum: bir toplumun demokratik gelişimini barış ve uyum içinde, sürekli olarak gerçekleştirebilmesi için demokratik düşünce önderliğinin yadsınmaz önemli bir yeri vardır. Toplumun, bütün iç çelişkilerine karşın bir ortak kimlik bilinci ve öz-denetim (self-disiplin) eğitimi geliştirmesi, demokratik gelişim yönünde zorunlu olan bu dayanışmayı gerçekleştirmesi, ancak böyle bir düşünce ve eylem önderliği ile olanaklıdır. Önderin deha düzeyinde olması bu bakımdan eşsiz değerde bir şanstır.
Mustafa Kemal Atatürk’ün Türk toplumunda demokratik dayanışmanın ekseni durumundaki yerini, istikrar içinde gelişme ve çağdaşlaşma sağlayıcı yerini doğumunun 100. yıldönümünü kutlarken, gerçek özüne ve uyumlu bütünlüğüne sadık kalarak vurgulamak büyük önem taşımaktadır. ([ii])
Bu amaçla, Atatürk yılı dolayısıyla eğitim alanında da başlatılıp gelecek yıllarda etkin biçimde sürdürülecek birçok önemli hizmetin yapılabileceği açıktır. Bunlar arasında, büyük önderin eğitim alanında vasiyeti değerindeki istekleriyle de uygunluk açısından bana öncelikli görünenlerini şöylece belirtebilirim:
1- 1981 yılı Türk toplumunda okuma yazmadan yoksunluğun kökünü kısa zamanda kazıyacak bir temel eğitim seferberliğinin etkin olarak başlatıldığı yıl olmalıdır. Hızla çoğalan ve durmadan kentlere akan kırsal nüfusa meslek ve sanat kazandırıcı, tarımda İşgücünün ve toprağın verimliliğini artırıcı bir eğitim sağlanmalıdır.
2— Laik eğitim ve eğitim birliği ilkelerince uygulamada gereken etkinlik sağlanmalıdır. Kur’an kursları ve dinsel öğretim-eğitim yapan kuruluşlar bu açıdan denetlenmelidir. Din konusunda Atatürk’ün gösterdiği hedef şudur:
“İnsanlıkta dine ilişkin duygular bilim ve tekniğin ışıklarıyla dupduru olup yücelmelidir. (Bu olmadıkça) din oyunu aktörlerine her yerde rastlanacaktır.”
3— Öğretmen yetiştirme konusuna büyük önem verilmeli, öğretmenlik toplumda değer verilen, üstün yetenekleri kendine çekebilen koşullarla donanmış bir, meslek konumuna yükseltilmelidir.
4— Her basamaktaki öğretim ve eğitim kurumları ekonomik ve ekinsel gelişmenin gerekleriyle eşgüdümlü olarak düzenlenip işletilmeli, özellikle meslek ve sanat öğretimine gerekli ağırlık verilmelidir.
5— İster toplum ve insanbilimleri, ister teknik ve doğa bilimleri alanında eğitim yapsın, bütün öğretim ve eğitim kurumlarında Atatürkçü dünya, toplum ve insan anlayışı tüm Türk insanlarına özüne ve dengeli bütünlüğüne uygun biçimde öğretilmeli, kavratılmalıdır. Demokrasi eğitimi toplumumuzda en etkili olarak böyle sağlanabilir. Bu amaçla her gencin hiç olmazsa Nutuk’u ve Yurttaş İçin Medeni Bilgiler kitaplarını anlayarak okuması sağlanmalıdır.
6— Halkevleri büyük Atatürk’ün amaçladığı öz, kapsam ve biçimde ekin, sanat ve yetişkin eğitimi kuruluşları olacak yönde geliştirilmelidir.
7— Atatürk döneminde Millî Eğitim Bakanlığınca Türk diline kazandırılmaya başlanan dünya klasiklerinin Atatürk yılı dolayısıyla yeni basımları yapılmalıdır; evrensel demokrasi değerlerini işleyen, dengeli, bilimselliğe dayalı bu yayınların geniş yığınlara ulaşması sağlanmalıdır. Bunun, her türlü diktayı olanaksız kılacak ulusal motifli, demokratik nitelikli, insanlık değerleriyle yüklü, uluslararası düzeyde saygın bir “aydın kamuoyu” oluşumuna etkili bir katkısı olacaktır.
Bütün bu amaçlar için eğitim ve öğretim kurumlarının yanında başta Türkiye Radyo -Televizyon Kurumu olmak üzere tüm kamu kuruluşlarının eşgüdümlü politikalar oluşturup uygulamalarının önemi açıktır.
1981 yılında, bir Türk Rönesansı olan Atatürk İlkelerinin çevresinde toplumumuzun demokratik bir ulusal dayanışma bilinci içinde çağdaş uygarlık düzeyinin üstüne çıkmak üzere şahlanması dileğimizdir.
________
[1] Bu yazı, Atatürk’ün doğumunun 100. yılı olan 1981’de Türk Dili dergisinin 353. sayısında yayınlanan makalenin gözden geçirilmiş halidir.
[i] Bu inceleme, tümüyle Cumhuriyetimizin, dolayısıyla Türk eğitim kurumunun temellerini atan, ilkelerini koyan Atatürk’ün 100. Doğum Yılı dolayısıyla, 1981 yılında yazılmıştı. Atatürk Cumhuriyeti’nin 100. kuruluş yıldönümünde yeniden yayınlarken, aradan geçen kırküç yıl içinde bu yazıda anlatılan ilkeler doğrultusunda çok daha ileri aşamalara varmış olduğumuzun kıvancını duyabiliyor olmalıydık. Üzülerek belirtelim ki, önce 12 Eylül darbeciliğiyle ve yönetime hazırladığı, bir yandan “Benim memurum işini bilir” diyerek kamu yönetiminde görevi kötüye kullanmayı özendirirken bir yandan da “Allah’ın ipine sarılın” diyen Turgut Özal yönetimiyle özellikle her basamaktaki eğitim-öğretim kurumlarının bilimsel ve laik nitelikten yoksun kılınması yönünde büyük yıkımlar yapıldı. 2002 yılından bu yana da siyasal iktidar partisi olarak programı ve uygulamalarıyla Cumhuriyet kurum ve ilkelerine karşıtlık üzerinde kurulup yürüyegelen AKP döneminde Türk eğitim kurumlarına Atatürk önderliğinde egemen kılınan ilkeler ve genel bilimsel, özgürlükçü nitelik daha büyük ölçülerde yıpratıldı; eğitim-öğretim kurumlarımız gerçek anlamıyla bilimi kılavuz alma niteliğinden uzaklaştırıldı.
[ii] Aynı gereksinim, Cumhuriyetimizin 100. Yıldönümünde ulusal birliğimizin, yurt bütünlüğümüzün, ulusal bağımsızlığımızın uğratıldığı yıkımların onarılıp esenliğe çıkarılabilmesi için de en ivedi yaşamsal gereksinim olmuş bulunuyor.