Aşka Bir Haller Oldu

Sayı 26- Eğitim, Demokrasi, Mutluluk (Nisan 2010)

Yüzlerce tanımı olan, anıldığı anda insanın içini ürperten başka bir sözcük daha var mıdır? Günümüzde pek çoğumuzun iç geçirerek düşündüğü, bulabilmek uğruna dünyanın bir ucundan diğerine, bıkmadan usanmadan yol alabildiği, üç harfli bu sihirli sözcük elbette ki;  Aşk!

Uğruna yaşamlar yok edilebilen, kimimizi yemeden içmeden kesen, kimimizi deli eden, yaş baş dinlemeyen, sonuç olarak hepimizi ilgilendiren bu kavram yaşamın ta içinde… En derininde… Bu kadar kısa olup da, yüklendiği anlam bakımından bu kadar yoğun olan başka sözcük bilmem. Seviyorum ve seviliyorum diyorsanız, sorun yok. İyi, kötü idare edersiniz. Ama bir de sevip de sevilmeyenler var. Bir bakarsınız, delikanlı kızın peşinde, kız başkasının… Ya da erkek yüz vermez, hatunlar işin içinde… Bir de yıllar önce istenmeyip, sonradan kıymeti anlaşılanlar vardır. En acı ve az rastlanan hikayelerdendir bu aşklar. Önce siz geri çevirirsiniz gençlik yıllarının saf aşkını, sonra da eski sevgiliniz gitmiştir olanca yüreğiyle.Olan olsa da, aşk aşktır, yaşanmışlıklardır aslolan. İyi olarak anılmak adına, saygı duymaktır arda kalan.

Bakıyorum aşklara, ortak nokta mutsuzluk! Aragon’un dediği gibi, “Mutlu Aşk Yok” Mu gerçekten de? Yoksa kültür tarihçisi Rougemont’un dediği şekliyle, mutlu aşkın yazılı tarihi mi yok olan? Doğudan batıya, uygarlık tarihinde göze çarpan aşklar hep mutsuz aşklar… Leyla ile Mecnun, Romeo ve Juliet… Kavuşunca aşk aşk olmaktan çıkıyor demek ki, illa ki ulaşamamak ya da ulaşılamamakta mı işin sırrı? Tutkunun oluşumu kavuşamamakla, yan yana gelememekle mi ilgili?

Taktım aşka ve soruyorum: Aşığım derken, gerçekten aşık mıyız karşımızdakine? Yoksa gerçekte, ekleyip sevgiye bencilliği, sevdiğimiz kendimiz mi? Reddedilince yaptığımız kötülük sevgiliye mi, kendimize mi? Neyin intikamı almaya çabaladığımız?  Güzeli mi arıyoruz? Yoksa varlıklıyı mı?  Karşılıksız hangimiz sevebiliyor? Sıcacık duygularla hangimiz tüm içtenliğiyle yüreğini açabiliyor? “Leyla ile Mecnun” misali aşk var mı? Duyabiliyor muyuz kilometrelerce öteden sevgilinin feryadını? Kalbiniz aynı hızda çarpabiliyor mu? Hissedebiliyor musunuz nefesini? Giderek kendimize bile yabancılaştığımız günümüzde, fedakarlık yapabilen var mı? Seviyor muyuz? Yoksa sadece sevdiğimizi mi sanıyoruz? Sevdiğimiz işimize gelen mi? Bizi bir ya da birkaç basamak yukarılara taşıyan mı? İhtiyaçlarımıza cevap veren mi? Özellikle kadın için geçerli diyebileceğim sahiplenilme duygusu ve bu duygunun yaşattığı dayanılmaz cazibe mi aranan? Ne veya nelerdir bizi çeken ?

Sevgiyi, gerçek sevgiyi bulmanın yolu insanları, doğayı anlamaktan geçer. Anlamadan tanımak, tanımadan sevmek de mümkün değildir. Aşk sadece sanat ve edebiyatta işlenmekle kalmamış, felsefede de yerini almıştır. Filozofların bazıları aşkı varlık olarak ele alıp, “Aşk Nedir?” sorusunu yanıtlamaya, onun niteliğini algılamaya ve yanıtlamaya kendilerini adamışlardır.

Aşk, sevgi, sadakat, samimiyet duygularını tamamıyla içine alır. Sadakat dediğimiz, içten bağlılık, sağlam ve güçlü dostluk kavramlarını yaşatır. Samimiyet, içtenlik, senli benli olma durumudur. Sevgi ise, insanı bir şeye ya da bir kimseye yakın ilgi ve bağlılık duygusu göstermeye yönelten duygudur. Sevgide esas olan saygıdır. Başkalarının gelenek göreneklerine, yaşam tarzlarına, düşüncelerine, inançlarına saygı içtenlikle kabul görürse çıkarsız beraberlik ve dostluklar oluşur. Aşk oluşur… Bana kalırsa tüm bunlar “Aşkın olmazsa olmazları”dır.

İki gönül bir olunca, samanlık seyran olurmuş mazide. Nohut oda bakla sofa yetermiş gönüllere. Deprem şiddetinde yaşanırmış aşk, uysallıkla şiddeti, tutku ile iradeyi, asaletle yalakalığı bir araya getirirmiş. Cinsellik düzleminde de erkek arar, kadın bulunmayı beklermiş, haz zamanını beklermiş durdurulan gövdeler, anahtar nesneler varmış, mendil gibi, el yazısı gibi…(Enis Batur) Sevgilinin saçının teline değişilmezmiş dünya… Beraber ağlanır, beraber gülünürmüş. Kaldı mı böyleleri? Var mı aşka sahip çıkan? Eskiye oranla azalsa da “Evet var”.  Ara sıra aşk yolunu şaşırsa da, aşka bir haller olsa da, aşk her daim var olacak elbette!  Aşk yaşayacak, aşk yaşanacak, aşk yaşatacak!

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir