Annem
Seni sofradan aç kaldıran
Benim yemeğe bakışımdır anne
Bu gün gözüme yaş dolduran
Elime kına yakışındır anne
Tutup bırakmadın küçük elimden
Türküler söyledim kendi dilinden
Bulupta saramam artık belinden
Rüyamda kucaklar öperim anne
Gitmiştim koyup seni tek başına
Dönüp bakmamıştım gözün yaşına
Ballar katıyordun sanki aşıma
Dönülmez yerden beklerim anne
Yavrum deyişinden alırdım hoş tat
Ne olur ana yüreğinle adıma ad kat
Günün kıymeti bilmemişim, heyhat
Anneyim ben de, ömür bitiyor anne
Misafirin geliyor koynunu bir aç
Toprağıma diktiğim güllerden saç
Cennette başında zümrütten bir taç
Sarıp sarmala elimi tut yine anne.
Zülâl Kaya..
Ah Aşkım
Ah, sahile midye kabukları gibi vurmayan aşkım
Durgun denizlerin koylarında sessiz durmayan aşkım
Hani çağırmıştın alabora olan gemiler içinden
Gözlerinde yanıp saçlarına dokunmayan aşkım
Ah, dağları kum eden ellerim her gece karanlıklarda
Ektim karanfiller güller, zar eden bülbül yandı sular da
Hem Kerem, hem Kerim dediğim Rab gördü o anda
Deniz gözlerindeki sularım yanarken yandığım aşkım
Ah, bu gece ay gördüm de sandım yüzün yukarda
Gözlerim yıldızları saydı, amma yoksun çarem yanım da
Yanına ulaşmayan hıçkıran sesim, kalbime vurgunlar vurdu da
Sıtmalar içinde tabipsiz kalıpta, kumlara gömülen aşkım
Ah, ağlar zifiri gecelerde ah, kendi kendine aşkım
Martılara yükledim kırıldı kanatları sarısı, mavisi şaşkın
Dökülen gözyaşlarımla okyanusta sular, ırmaklar taşkın
Ah dedikçe aheden aşkım, ben den biçare, çaresiz aşkım.
Zülâl Kaya