Yaklaşık olarak 50 yıl önce gelmiş Türk işçileri Almanya’ya; çalışıp para kazanıp geri dönmek için. Şu anda Almanya’da yaklaşık 2,5 milyon Türk vatandaşı yaşıyor. Memlekette iş olmadığı için şanslarını yabancı ve dillerini bilmediği yerde denemek istediler. Trenlerle geldiler. Önce bir Sağlık Testinden geçmişler. Bu testle diş kontrolü ve bit kontrolünden dahi geçmişler. Sağlık testinden geçemeyenler tren ile geri yollanmışlar.
İşçiler Almanya’nın batı ve güney şehirlerine yollandılar. Zaten şimdilerde bakılınca büyük şehirlerde Türklerin bir araya toplanarak yaşadığını göreceksiniz. Burada beşer kişi bir odayı paylaşmış ve evden işe gitmişler. Almancayı öğrenmek için fazla vakit kalmamış. Türkiye’den sadece Almanca “Ja” yani “evet” demeyi öğrenmişler. İşverenler Türkleri en kötü işlere vermişler. Bizim Türkler her şeye “evet” demişler. Sadece Türk işçileri gelmemiş. Savaştan zarar görmüş Almanya’yı toparlanmak için. İtalya’dan ve Yunanistan’dan da gelmişler. Bunlara sözünü ettiğim kötü işleri yaptırmamışlar.
Birinci nesil memleketlerine geri döndü. Biz üçüncü nesil Türkiye’ye temelli dönüş yapamayacağız. Çoğu burada doğdu ve Almanya pasaportunu kabul etti. Zaten Türkiye bizler için ne yaptı ki? Türk öğretmen yollamadı. Birini anlatayım, adamı göndermişler, eğitmen demek için bin şahit ister. Kendisi okulunun üzerine kitaplar ısmarlamış ama düzgünce dersleri yapmadık. Havadan sudan konuşuldu. Adam öylece parasını aldı. Bu arada Türkler birleşip bu adamdan şikâyetçi olmuşlar. Ama her şey gibi aslında birlik olacakları yerde birbirlerine girmişler müdürün odasında. Ee, müdür de kovmuş bizimkileri ve adam devamlı okulda parasını aldı. Hiçbir şey yaparak! Bizler Türkçeyi annemiz babamız kitaplardan veya televizyondan öğrendik. Türkiye devletinden bize daha fazla destek çıkmalarını beklerdim. Çok şey beklemişim!
Türkler nereye giderse dinlerini götürürmüş. Çok doğru bu. Hangi şehre bakarsanız cami, yani evlerin içine mescit yapmışlar. Çoğu Diyanetin ama maalesef siyasi cemaatlerin olanları da var, mesela milli görüş gibileri. Ben şahsen öyle gruplardan hoşlanmıyorum. Diyanetin camilerine güveniyorum sonuçta bunların arkalarında devlet var, öbürlerinin ise kendini evliya sanan şahıslar. Bizleri diyanet camilerine gönderdiler. Yani din eğitimi almak çok önemliymiş. Bence belli bir yaşta bu eğitimler önemli çünkü bu hoca efendiler beyni yıkama yapıyorlar. Ne kadar Diyanet hocası olsalar da. Genç kızların erken yaşta kapanması gerekiyormuş ve oruç tutması lazımmış. Bence okulla giden çocukların oruç tutması sağlıklı değil. Konuya değinmişken yazayım. Alman arkadaşlarımız bizi az çok tanıdılar. Domuz eti yemediğimiz için bize sığır eti getirirlerdi mangal için. Peki, ben bir Müslüman olarak neden başım örtülü değilmiş? Bence Müslümanlık bir bez ile ölçülemez. İnsanın içinde olan bir şey. Benim başım örtülü değil ama çoğu başı örtülü gibi başka dinlere küfür etmiyorum veya hırsızlık yapmıyorum. Dediğim gibi artık Almanlar bizi tanıyor ve daha çok şeyler öğrenmek istiyorlar. Bu yüzden Ekim ayının başlangıcında camiler açık oluyor ve okuldan öğrenciler ziyaret ediyor. İslam dinini tanımak istiyorlar. Son olarak 11 Eylül saldırısından ve şimdilerde ISID terörü yüzünden Almanya’da bir Islamofobi üretildi. Medyanın burada payı çok fazla. Maalesef. Ve bu aralar Islama karşı protesto yürüyüşleri düzenliyorlar. Maalesef geri kalmış yani cahil Müslümanlar ile aynı kefeye konuluyoruz. ISID terörü ve kara çarşaflı teyzeler. Ve Selefiler büyük şehir merkezlerinde bedava Kuran dağıtıyorlar. Bir Alman şimdi korkmasın mı? Onların korkusu Almanya’nın Müslümanlaşacağı kaygısından kaynaklanıyor. Belki burada bir Türk genci bir Alman eş ile evleniyorsa mecburen Müslüman olması ve isim değiştirmesi gerekiyormuş. Ne kadar yanlış bir iş bence. Bir arkadaşımın Marokalı bir eşi var ve dinini değiştirmek için zorlanmadı. Zaten İslam dininde zorlama olur mu? Neyse çocuklar geldi ve bir soru çok üzdü bizleri. Çocuk bir şey arıyormuş gibi bakıyormuş. Sorunca silahları nereye saklıyoruz diye sormuş. Demek ki evlerinde İslami terör ile bağlıyorlarmış. Aslında gerçek Müslümanlar ne bez parçasına saklanır ve başka insanlara saldırır. Dilerim ki bu tür sahte Müslümanlar bir an son bulur. Sonuçta bez parçasına saklanıyorlar. Başarılı da olamıyorlar.
Bu sıralarda Almanya siyah çarşafı yasaklamayı tartışıyor. Bence yasaklansın. Sonuçta burası Almanya, onların kuralları geçiyor. Erkekler de onların içinde saklanmış olabilir. Zaten başörtüsünü yasaklamıyor ki. Ve Arkadaşlarıma bunu çok söylüyorum bizler Arap değiliz. Bizi bu cehaletten kurtaran Mustafa Kemal Atatürk’tür. Böylece Atamızı da biliyorlar. Nedense ben ve kardeşim Okullarda ne projesi olursa olsun Türkiye’den bahsetmeyi çok seviyorduk. Kültürümüzü ve tarihimizi (ne kadar biliyorsak) tanıtmaktan gurur duyuyorduk buna kendimizi milliyet duygumuzu vatana hizmet gibi görüyorduk. Ama bu aralar arkadaşlar veya basından yorumlara bir şey yazamıyorum. Çünkü R.T.E Türkiye öyle hale getirdi ki utanıyorum sadece.
Üniversite
Almanya’da üniversite yurdunda kalıyordum. Herkesin odası var ve bina kızlı erkekli. Herkes istediği gibi gelip gidiyordu. Güvenlik gibi bir şey yoktu. Erasmus Programı için İstanbul’a gitmek istemiştim. Kardeşim de gittiği için orayı önerdi. Bizim Üniversite’nin partner olarak aslında İzmir ile anlaşması var. Benim için İstanbul ile sözleşme imzalandı ve artık diğer öğrenciler de İstanbul’u seçebiliyorlar. Burada alıştığım gibi İstanbul’da da yurtta kalırım diye düşündüm. Türkiye’de karışık yurtlar yok. Kız ve erkek yurtları varmış. Ve annemin de içi rahat olsun diye yurdu seçtim…
Neyse üniversite yurduna geldim. Güzel karşılandım. İlk önce hemen burada kurallar var uyulması gerekiyormuş belirli saatte evde olunması lazımmış. Eğer saat 11’e kadar güvenlikte imza atmadıysan odanda telefon var arıyorlar. Ve ders çalışmak için üniversitede isen veya hafta sonu eve gitmek istiyorsan evci yazılıyorsun. İlk geldiğimde Yunan bir arkadaş ile tanıştım. Beni görünce çok sevindi hemen sarıldı. Anladığıma göre yurttakiler ile anlaşma sorunu var. İngilizce bilmedikleri için. Buna daha sonra değineceğim. Ben yurtta iki kişilik kalmak istedim ki Türk öğrenciden bir şeyler öğrenirim diye. Şansıma öyle bir kız çıktı ki keşke hiç tanışmamış olsaydım diyorum. Birçok konuda anlaşamadık. Odada sigara içmesi (yasak olduğu halde) veya temizlemek konusu, bunlardan bir kaçı. Ben böyle şeylere alışık değilim. Burada elektrik ve su çok pahalı isterse yurt olsun biz Almanya’da birbirimizi uyarıyoruz birilerimiz ışığı mutfakta açık unuttuysa. İstanbul’da eve geliyorum ki ışıklar iki odada açık, yazık değil mi ona anlattıysam “bana ne” tavrı çekmesi beni daha çok üzdü sonuçta bu fazla elektrik su paralarını kendilerinin ödeyeceğinin farkında değil mi, bilmiyordu herhalde. Babası maden mühendisi gibi bir şeymiş. Bana babasının marifetleri anlatıyor. Denetim için gelenleri güzel kadın eğlencelerine götürüyorlarmış. Aslan sütü ile eğleniyorlarmış ve denetçiler imzalıyormuş raporu. “Düzgün denetlenmeden nasıl oluyor” diyorum. Bana “burası Türkiye” dedi!
Üniversitede çok güzel bir Oryantasyon Programı hazırladı. Tüm Erasmus öğrencileri kendilerini ve İstanbul’u tanısın diye. Geziler düzenlendi. Bazı günler tabiî ki akşam programları da vardı. Normal. Ben gecikeceğimi dilekçe ile yazdım (yurtta bana öyle yapmamı söylediler) Erasmus programım var diye yazdım. Benim hakkımda ne düşündüler bilmiyorum ama odama gelir gelmez telefon açıldı. Nerde imişim bana kuralları anlatmamışlar mı diye. Kendisine anlatmaya çalıştım. Ama ne kadar kendimi anlatabildim bilmiyorum. Ee bir de Yunan arkadaşım var aynı yurtta kalıyoruz kendisi hiç kuralları takmıyordu istediği saate girip çıkıyordu. Zoruma gitti, Neden? Çünkü ben Türkçe anlıyorum diye! Ben bunu bizim Erasmus koordinatörüne şikâyet ettim. Çifte standart uygulanıyor diye. Sağ olsun benim için yurt müdürü ile görüşmüş. Ondan sonra fazla telefon etmediler odama. İçimdeki Alman disiplini çıktı orda ortaya. Almanlar turistik otellerde en fazla şikâyet edenlerdenmiş. Çoğu Turistik Şirketler öyle diyor. Gerçekten de nerde yaşıyor isen onların kültürünü ister istemez alıyorsun. Demin dediğim gibi, Almanlar çok fazla çalışıyorlar ve zamanı iyi değerlendiriyorlar. Plan yapıyorlar. Maalesef bunu Türk milleti için diyemeyeceğim. Örnek vereyim Türk öğrencileri çok tembel. Pazarlama dersinde bir proje vardı. Biz ne kadar Türk öğrencileri ile bu projeyi konuşmak için buluştuksa da çoğu zaman kaynattılar “ben bunu üstlenirim yarın raporu yollarım” dediler ama yarın rapor gelmedi. Türklerin daha fazla çalışması lazım bir yerlere ulaşmak istiyorlarsa.
Türkiye’de en çok hoşuma giden Profesörlerin öğrencileri ile ilişkilerinin çok sıcak ve samimi olmasıydı. Almanya’da bu maalesef mümkün değil. Türk öğrenciler, ailevi sorunlarını bile hocaları ile görüşebiliyor veya sınav için hesap makinesini unutan bile hocasından istiyor. Almanya’da bu ilişkiler biraz daha fazla mesafeli. Beni bir de ilk derse geldiğimde Pazarlama dersi hocam nerden geldiğimi sorunca Almanya deyince “bana bak Almancı” dedi. Bunun üzerine çok üzüldüm ve hocaya iyi cevap vermiş olmadığıma üzgünüm. O zaman anladım ki Türkiye geri dönüş yapamayacağım. Baksana Türkiye seni bile Türk olarak görmüyor yabancı muamelesi yapıyor.
Bir de, Türk eğitim sistemi çok farklı ve çok karışık. Öğrenciler hayatı boyunca saçma sapan sınavları geçmesi gerekiyor. Yani ben tabiî ki Türkiye’de bazı konuları Almanya sistemi ile karşılaştırıyorum. Burada öğrenciler dördüncü sınıfta ayrılıyorlar. Çocuklar ne kadar hızla öğrenebiliyorlar. Hızlı öğrenebilen öğrencileri engellememek için. Mesela bir çocuk hızlı konuya anlamıyorsa bu çocuk mecbur dokuzuncu sınıfa kadar okuması gerekiyor ve burada bir sınavdan geçmesi gerekiyor. Almanca, İngilizce ve Matematik konuları ile Türkiye genelinde ortaokul diplomasi alıyor. Diyelim ki, çocuk devamını okumak istiyor, notları yeterince olursa 10 sınıfı da okuyabilir ve devam ederse liseye bile çıkabilir. Sadece azim gerekiyor. Ve 10 sınıfta tekrar sınav olursa bu diploma ile ya meslek okuluna geçebilir veya çok kişinin tercihi meslek yapabilir. Bunu da fark ettim. Türkiye’de çoğu genç üniversiteli bu sanki bir statü olmuş gibi “eğer üniversiteli değilsen adam değilsin” gibi bir durum var. Yani bence meslek edinmek de çok önemli hatta üniversite okumaktan daha ziyade. Benim görüşüm tabi ki. Bir başka görüşüm ise Türkiye üniversitedeki eğitim seviyesi. Sanki konunun içeriğine fazlaca değinmiyorlarmış gibi geldi. Bizim burada bir derste fazladan 400 slayt varken Türkiye’de toplamda bile o kadar slayt görmedim. Bir de hocalar çok rahat yani derste telefonları çalınca çıkıyorlar. Bu bizim üniversitelerde hiç görmediğim bir şey, garibime gitti.
Sınavlarda ise çok bazı derslerde ders kaynaklarını kullanabilirsin veya arkadaşların ile konuşabilirsin (hocalar tabiî ki bunu engellemek istediler), zaman süresini istedikleri gibi kullandılar, uzattılar. Bazı arkadaşlar sınav süresi bittiği halde devam etti. Bizim burada bırak ders kaynaklarını kullanmak, zaman süresi bittiği halde elinde kalem ile yakalanırsan sınavdan men ediliyorsun. Sınava girmeden önce herkesin nereye oturacağını gösteren bir liste var buna internet üzerinden bakabilirsin sınav gününde de kapıda tekrardan asılı herkesin öğrenci numarası belli oluyor. Türkiye’deki gibi istediğin yere oturman mümkün değil.
Ben Almanya’dan gelen arkadaşlara çok soru sordum. Türkiye’nin en çok neyini sevdiklerini, en başta tabi yemek geldi ve sıcakkanlı, misafirperver olduklarını dediler. Ben de buna Türkiye’de fazlasıyla tanık oldum. Peki, Türk insanları neden bu kadar yardımsever? Ve çok defa denk geldik arkadaşlar ile hayret ettik. Otobüs şoförleri yerinde olmadığı halde yine de kart bastılar. Bu durumda Almanya’da basmadan geçerlerdi. Hele ki Almanya’daki Türkler! Sonuçta nerde ucuzluk veya bedava bir şeyler varsa orda Türk’e rastlaman çok normal.
O zaman R.T.E daha başbakandı ve interneti sansürlemişti. Aslında ağlanacak bir durum ama içimden sadece gülmek geliyor. Gezi protestosunun Almanya’da çok sıkı takipçilerinden biriydim. Hata Frankfurt kentinde R.T.E’nin protestosuna bile katıldık üniversite arkadaşlarımla. Söz hakkım olmasa bile. Biz Almanyalı Türkler olarak Türk gençlerinin yanında olduğumuzu göstermek istedik. Kimse onların özgürlüğüne sınır getiremez. Bu R.T.E olsa bile. Almanya’da kendisi hırsı yüzünden Türkiye’nin seviyesi hatta ciddi alınmaması insanı üzüyor. Alman medyası R.T.E. hakkında iyi şeyler yazmıyor tabiî ki. Kendisi unutmasın. O oturduğu topraklar kan ve emek ile kazanıldı. Ve kendisi bunu hiç bir zaman yıkamaz.
Gezi protestosunda gaz yemedik ama nasibimizi Ankara’da aldık. Türkiye’ye okumak için gelmişiz, Ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’ü ziyaret etmeden olmaz ki. Çok duygulandım. Kuzenlerim ile gidip ve sağ olsunlar bana tarihten daha fazlasını anlattılar ve sevgim daha çok arttı.
Nisan ayında Yeni Zelandalı ve onun Almanyalı Türk arkadaşı ile Anzak gününe Çanakkale’ye gittik. Burada kendisi çok duygulandı ve gerçekten de onların askerleri neden şehit oldu? Daha halen buna cevap veremiyorlar. Onlar da çok sıcakkanlı insanlar. Yaşlı bir teyze bize bir şeyler ikram etti. Ayin başladı ve kiminin oğlu dedesi bizim Türk topraklarında gömülü olduğu söylendi. Mustafa Kemal Atatürk’ün mektubu okundu. İstiklal Marşları çalındı. Ve biz Çanakkale’yi gezip hüzünle İstanbul’a geri döndük. Keşke Türkiye Devleti Almanya’daki Türk gençlerini de Çanakkale ve benzeri yerleri gezdirmeye davet etse.
Hayatımda ilk kez korsan bir kitap aldım ve kesinlikle bir daha böyle bir saçmalık yapmayacağım. Korsan abi her Türkiye’deki kişi gibi benim nerden geldiğimi sordu (Konuşmamızdan ve hareketlerimizden anlıyorlarmış, girişken değilmişiz) “Almanya” dedim ve okumak için geldiğimi söyledim. “Başka gidecek yer bulamadın mı” dedi. Bende eğer Türkiye’yi beğenmiyorsa gitmesini söyledim 🙂 Bunu da kabul etmedi kendisi. Tamam, Türkiye’de bazı sorunlar var ama bunu da Türk halkının çözmesi gerekmiyor mu? Her şeyi hükümetten ve belediyeden istiyorlar. Hiç Türkiye’de kapılarının önünü süpürdüğünü görmedim, bu bizim burada cumartesi standart haline geldi.
En çok da Türkiye’de insanların kitap okumadığı kanaatine vardım. Almanya’da otobüs veya trende olsun herkesin elinde kitap var, okuyorlar. Bazıları tezlerini bile trende yazmıştır 🙂 ve burada bazı yerler var kitapları ödünç alıyorsun ve geri getiriyorsun okuduktan sonra böylece kitabı almak zorunda kalmıyorsun. Bu sistem Türkiye için çok ideal çünkü genel olarak Türkiye’de milli gelir asgari ücret olduğu için milletin kitaba para verecek gücü yok. Böylece herkesin kitap okuması için engel kalmaz.
Tabiî ki insanın kendi memleketi yanıyorsa başka ülkelere gitmek soruna kalınıyor. Bu Suriyeli insanları Türkiye’nin kabul etmesi gibi. Ama eğer kendi vatandaşına iyi bakamıyorsa bir ülke başka insanlara nasıl bakacak? Çoğu Suriyeli dışarıda ve en çok gördüğüm çöplükten yemek aramaları oldu. Çocukların ayaklarında ayakkabı yok! O zaman sen neden kabul ediyorsun veya neden çadır kurmuyorsun? Almanya da fazla Suriyeli kabul etti. Türkler Almanya’ya geldiklerinde bakkalda dil bilmedikleri için el hareketleri ile hangi eti istediklerini söylüyorlardı. Burada birinci neslin kendini nasıl hissettiği geldi aklıma.
Şu sıralar CDU politikası bir yasa düzenledi ve kendisini ve partisini yaktı, hatta sosyal medyada gülünç bir duruma geldiler. Yasada evlerinde göçmenlerin tek dil olarak Almancayı konuşacağı yazılıydı. Buna çok kişi sert çıktı. Herkes evlerinde istediği dili konuşmaya özgür. Yalnız uyum sağlamak için Almanca dil öğrenmek şart. Eskisi gibi eşini getirmek istiyorsan eşin Türkiye’de Almanca öğrenmesi gerekiyor ve temel Almanca testi yapması gerekiyor. Yani profesyonel Almanca konuşulması istenmiyor sadece buraya gelirse çarşıda veya doktorda kendisini ifade etmesi için. Bu bence Almanya’nın isteği kötü değil. Avrupa insan hakları mahkemesi bunu ırkçılık olarak nitelendi ve Almanca testini kaldırmak istiyor. Bence bunu yapmasınlar. Bence o zaman Türkler zorunlu değil diye gelinlerini bu testlere yollamazlar. Maalesef böyle bir zihniyete sahipler. Genelde Türkler eşlerini çalıştırmadı ikinci nesilden bahsediyorum. Eşlerin çocuklarını büyütmelerini istediler. Bu da maalesef Almanca öğrenememelerine sebep oldu. Üçüncü nesil daha farklı. Alman kültürü ile daha yakın olunuyor. Türk kültürü örf ve adetler beğenilmez hale geliniyor. Çoğumuz geri dönemeyeceğimizi bildiğimiz için. Çoğu Türk Almanya’da ev aldı ve burada çalışıp hatta burada gömülenler bile var. Müslüman mezarlıkları kuruldu.
Almanya’yı ve Türkiye’yi bağlayan başka bir şey daha var, o da dönerdir. Almanlar bunu kendilerinin olduğunu düşüyor. İlk nesilden göçmenler bakmış ki Almanlar çabuk atıştırmak için yemek yiyor. Burada döneri ekmek arası yapıp satmışlar ve Almanlar çok beğenmiş. Maalesef ki her şey gibi Türkler patentini almamış. Şimdi her yerden ben yaptım sesleri geliyor. Şimdi patenti olsaydı milyarder olurlardı. O kadar çok seviliyor döner. Türkler de kendilerini geliştirdiler. Türk kökenli çok sayıda tiyatro oyuncusu, Televizyon sunucusu, komedyenler ve siyasetçileri var. Türkçe yayınlanan radyo bile var.
Ve son olarak da iki Türk gencinden bahsetmek istiyorum.
Biri bir Türk ailesinden kalp hastası bir bebek. Adı Muhammed Eren. Onunla ilgili haber Türk ve Alman medyasında büyük bir yankı buldu. Ve bizim üniversite hastanesine getirildi. Doktorlar test yaptılar ve kalp nakli için uygun olmadığı sonucuna vardılar. Bunu çoğu Türk vatandaşı bir ırkçı olduğu neticesinde vardığı için doktorları tehdit aramalarına kalkmışlar. Aslında burada öyle şeyler aranması gerekmiyor. Çocukta bir de beyin hasarı var. Eğer o kalp bu çocuğa nakil olursa zaten koşup oynayamayacak. Kalp zaten bulmak zor. Bence burada mantıklı olmak gerekiyor. Alman medyasında çok konuşuldu bu konu ve aile mahkemeye verdi; tabiî ki kaybetti. Burada Almanya’da yaşayan Türkler aileyi yanlış yönlendirdi. Baskının mahkemede sonuç vermeyeceğini söylemesi gerekirdi ki tam tersini yaptılar.
Başka bir Türk genci ise bizim üniversiteden öğretmenlik öğrencisi Tuğçe Albayrak oldu. Tüm Almanya’yı yasa boğdu. İki genç kızı korumak istediği için kendisi kurban oldu. Bir Sırp asıllı gencin saldırısı üzerine komaya girmiş, uyanamadı ve melek oldu. Almanya’da toprağa verildi. Hessen Eyalet Başkanı ve Türk konsolos gelmiş ve bir tören ile uğurlamışlar bu kahraman kızı.
Son bir cümle: Türkiye defteri kapandı ve bizler kaybolduk!
Hasan ile Hans’ın farkı ne?