Masal Dede olarak bilinen Yücel Feyzioğlu ile masallar üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik. Yücel Feyzioğlu 10 Aralık 1946’da Kars’ta dünyaya gelmiştir. 1972 yılında Almanya’ya gitmiş, 1974-1985 yılları arasında öğretmenlik yapmıştır. Yazar, masallar üzerine uzmanlaşmış ve özellikle Türk dünyası masallarının gün yüzüne çıkmasına öncülük etmiştir. Binlerce masal derlemiş, eski masalları günümüze uyarlamıştır. 2002 yılında “Sihirli Limon” adlı kitabı Almanya Eğitim ve Bilim Bakanlığı tarafından “Çocukların zihninde fantastik dünya açan 20 kitap listesi” içine alınmıştır. 2019 yılında Uluslararası Türk Kültürü Teşkilatı (TÜRKSOY) tarafından “Cengiz Aymatov Ödülü” Feyzioğlu'na verilmiştir. Şu anda Türkiye’de 50 den fazla kitabı yayındadır. Anadolu Masalları 1-2-3-4-5, Kardeş Masallar 1-2-3-4-5, Masallar Bize Ne Anlatır ve Masallarla 1001 Buluş kitaplarından bazılarıdır. Yücel Feyzioğlu, masalların çocuk eğitiminde önemli bir yere sahip olduğunu ve çocukların eğitiminde mutlaka masallara yer verilmesi gerektiğini savunmaktadır. Yazar, masalların sadece çocuklar için değil yetişkinler için de bir ihtiyaç olduğunu belirtmektedir.
Yücel Feyzioğlu ile kendisi ve masallar üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik. Kendisine, bana vakit ayırıp bu güzel sohbeti yapma fırsatı tanıdığı için teşekkür ediyorum.
Mükremin Durmuş (M.D.): Merhabalar. Siz Almanya’da yaşayan bir Karslısınız. Türkiye’ye ve Kars’a sık sık geliyorsunuz. Ama sizinle masallar hakkında konuşmak istiyorum. Masal denilince akla ilk gelen kişilerdensiniz. “Masal Dede” olarak anılıyorsunuz. Masal dediğimizde aklınıza ilk gelen nedir?
Yücel Feyzioğlu: Hayal dünyasına gerçeği de katarak anlatılan fantastik hikâyedir masal. O nedenle tarihçiler masalları irdeleyerek hangi gerçekle örtüştüğünü keşfetmeye çalışırlar. Bir örnek vereyim. Ünlü Türkmen masal kahramanı “Yartı Kulak”[1] arşın ile yer ölçen bir adamın karşısına çıkar: “Dayı sen yeri neden ölçüyorsun?” der. O da “yeri değil, dünyayı ölçüyorum,” diye cevap verir. “Sen dünya ölçen misin?” ve daha başka sorular sorar. Adam güler güler, sonra da “eşek ne kadar ölçtüğümü bana unutturdun. Gidip yeniden ölçmem gerekecek,” der ve geri döner, ölçümünü yeniden yapar. Masal orada biter. Ama tarihçi bu masaldan yola çıkarak o kişinin Herat’tan Bağdat’a kadar 2500 km. uzunluğunda yolu iki kez ölçerek dünyanın enlem ve boylamlarını bulan mucit Ebu Reyhan el-Birunî olduğunu keşfeder. Biz de büyüdüğünüzde bu tarihi hikâyeyi okur “aaa, ben küçükken masalda bunu okumuştum” der, bilincimize silinmez biçimde yerleştiririz (bunları okursak tabi).
M.D.: Dünyada milyonlarca masal vardır. Kayıtlara geçen masallardan Dünyanın ilk masalı hangisidir?
Yücel Feyzioğlu: Yenisi bulununcaya kadar yazıya geçmiş ilk masal “Adapa”dır[2]. M.Ö 1750 yıllarında Hammurabi yasalarıyla yazıya geçmiştir. Çok tanrılı inanıştan tek tanrılı inançlara geçişteki dönemeci anlatır. Olağanüstü önemde bir masaldır. Sümer yazarları tarafından yazıya geçirilmiştir, ne yazık ki yazarının adını bilmiyoruz. Bu masalın adını ilk kez anan bilim insanı Prof. Bruno Bettelheim, ilk kez kitaplaştıran şanslı kişi de ben oldum. Bu masal da birinci soruya verdiğim cevabın ikinci güzel örneğidir.
M.D.: Kars masalları ile Türk Dünyası masalları arasında bir bağ var mı?
Yücel Feyzioğlu: Elbette var. Şöyle ki; Orta Asya’dan ve Kafkasya’dan akıp gelen göçler Kars’tan geçerek Anadolu’ya yayılmış, geri dönenler de bu güzergâhtan geçmiş. Gelen de geçen de kültüründen bir parça bırakmış. Örneğin Ayıkulak’ı ben Kars’ta derledim, ama diğer Türk topluluklarında da anlatılır. Gagavuz-Gökoğuz’dan Doç.Dr. Olga Radova bu masalın Gagavuzya’da da anlatıldığını yazdı bana. Ayrıca Ceyhun’un Nağılına aşağıda değineceğim, Şengülüm Mengülüm Şüngülüm, Dört Kafadar ve daha bir yığın masal Türk dünyasında anlatılıyor.
M.D.: Almanya’da yaşıyorsunuz. Masal anlatmak bana çok şey kazandırdı demiştiniz. Masal anlatmak size orada ne gibi avantajlar sağladı?
Yücel Feyzioğlu: Dil öğrenerek masalları aslından okudum. Batıda masal çalışmaları bana ilham kaynağı oldu, bizim masalları toplayıp farklı olanların işlenmesine karar verdim. Beni hep diri ve canlı tuttu. Yazdıklarım beni geçindirdi. Almanya’da 1902 yılından beri bir kural var. Yazarlar etkinliğe davet edilince ciddi bir para ödenir. Ben 1985 yılında öğretmenlikten ayrılıp haftada 4-5 masal etkinliğine katılarak ve kitap gelirini de katarak bir öğretmen gelirine yakın kazanç elde ettim. İki dilde masal anlattığım için Alman yazarlardan daha çok davet aldım. Diğer üç haftada da masalların derlenmesine, yeniden yazılmasına çalıştım.
M.D.: 600’e yakın masal aktardığınızı söylüyorsunuz. Yaklaşık ne kadar masal biliyorsunuz?
Yücel Feyzioğlu: Binlerce masal derledim, 32 kitapta 600’den fazlasını çalışıp yayımladım. Bu yayımladıklarımın yarıya yakınını ezbere anlatabiliyorum. Unutmuşsam, kitaba bakıp yine hatırlıyorum.
M.D.: Anlattıklarınıza göre masal hayatımızda oldukça önemli bir yere sahip. Peki ya masalın olmadığı bir dünya nasıl olurdu?
Yücel Feyzioğlu: Sadece karmaşa olurdu. Masal daha çocuk yaştan insan zihninde düşüncenin sistemleşmesini ve çocuğun olgun insana dönüşmesini sağlıyor. “Masallar Bize Ne Anlatır?” adlı kitabımda bunu masal örnekleriyle anlattım. Sistemli düşünebilen bir avuç insan dünyayı ayakta tutabiliyor. Bütün insanlar sistemli düşünebilseydi dünya şimdi çok çok ilerde olurdu. “Masallar Bize Ne Anlatır?” adlı kitapta masalların 40 işlevini yazdım. Onu okuduğunuzda göreceksiniz, o işlevin birini yerine getiremiyorsanız, hayatınızda kapanmaz boşluklar bırakıyorsunuz.
M.D.: “Masallar bize ne anlatır” adlı kitabınız kitaplığımda. Bir akademisyen olarak ziyadesiyle faydalanıyorum. Yine bu kitaptan hareketle, masalları okullarda kullanmalı mıyız?
Yücel Feyzioğlu: İki nedenden ötürü kesinlikle. Birincisi birçok aile okul öncesinde çocuğa masal anlatmıyor. Çocuğun olgun insana dönüşme yolu kesintiye uğruyor. Bu açık mutlaka okulda kapatılmalıdır. İkincisi neden ise masal anlatılarak çocukların ilgisi, algısı, dinleme, anlama, geri anlatma melekeleri geliştirilmektedir. Yoksa büyüyen ama çocuk kalan bireylerle karşı karşıya kalıyoruz. O nedenle okullarda masallar kesinlikle okutulmalıdır, hatta her derse bir masalla başlanmalıdır. Bunu düşünerek ben bütün masalları kısa hep kısa tuttum.
M.D.: Verdiğiniz cevaplarda masalların çocuklar için ne kadar önemli olduğunu çokça vurguladınız. Çocuklar için masal çok önemli ama masalı kim anlatacak? Herkes masal anlatabilir mi? Masal anlatıcılığı zor mudur? Ne gibi önemli noktaları vardır?
Yücel Feyzioğlu: Tabii ki herkes anlatabilir. Bir halk ozanı düşünün. Önce saz öğrenecek, söz öğrenecek, hikâye öğrenecek, çıraklık yapacak, küçük gruplara çalıp çağıracak, ustalaşacak. Sonra da büyük kitlenin karşısına çıkacak. Özgün olacak, sesi sözü güzel olacak. Dinleyiciyi yüreğinden yakalayacak. Masalcı aynen bu süreçten geçmek zorunda. Yoksa kim dinler onu? Ama derste kullanmak evde anlatmak için herkesin masal ustası olması gerekmiyor. Bir masal kitabından canlı cevval biçimde çocuğa masal okuyarak gene ilgiyi uyandırabilir, çocuğun gelişimine büyük katkı sunabilir.
M.D.: Masallar kültür aktarımında ne kadar rol oynuyor?
Yücel Feyzioğlu: Masalları çocuk yaştan çocuklara anlatmazsanız, köklü bir kültür birikimi sağlayamazsınız. Anlattıklarınız bir kulaktan girip öteki kulaktan çıkar. 1. Soruda verdiğim cevaba bir daha bakın lütfen. Eğer 5-10 yaş arasında çocuk “Dünyayı ölçen adam” masalını okumamışsa ya da dinlememişse ileriki yaşlarda Ebu Reyhan el-Biruni’yi hakkıyla yerli yerine oturtamayacaktır.
M.D.: Masal kullanmanın çocukların gelişiminde önemli katkıları olduğunu söylediniz. Fakat masal kullanımının zararlı olduğu, var olmayan şeylerin anlatımının çocuklara olumsuz etki edeceği konusunda bazı görüşler var. Siz bu konuda neler düşünüyorsunuz?
Yücel Feyzioğlu: Bu Jan JakRusso’nun (Jean Jacques Rousseau) 250 yıl önce “Emil” adlı kitabında öne sürdüğü bir görüştür. Yanlıştır. Çünkü o zaman masal araştırma ve analizleri yapılmamıştı. Russo bugün yaşasaydı benden çok masalı savunurdu. Hâlâ Russo’nun o görüşünün doğru olduğunu sananlar var. Çoğu da kulaktan dolmadır, nereye dayandığını bilmez ve bence tartışmaya bile değmez. Fidan dikiyorsunuz, gübre vermiyorsunuz, su vermiyorsunuz, yabani otları çevresinden temizlemiyorsunuz o fidan büyür mü? Masalın böyle bir işlevi var. Ha, devli, cinli, ejderhalı, cadılı masalları zararlı bulanlar var. Bence o da zararlı değil, masal kahramanı bir ejderhayla boğuşarak onu yenilgiye uğratır, böylece çocuğa mücadele edersen kazanırsın bilincini aşılıyor. Ama çocukların yaşına göre seviye masalları seçmek gerekir. O seviye masallarının listesini de ben “Masallar Bize Ne Anlatır?” da yayınladım.
M.D.: Masal konusunda öğretmenlere ve anne-babaya tavsiyeleriniz nelerdir?
Yücel Feyzioğlu: Masal öğrensinler, ya da akşam yemeğinden sonra ya da derste her gün masal kitabından çocuklarına veya öğrencilerine birer masal okusunlar. Aralarındaki bağın güçlendiğini, çocukların daha iyi öğrendiğini görecekler... Ben başarılı bir öğretmen değildim ama bu masal anlatma eylemini hem çocuklarıma hem de öğrencilerime devamlı uyguladım. Sonuç çok iyidir. Bir örnek “Keloğlan ile Kartal Abi” kitabımı hepsine anlatırdım. Keloğlan uzaktaki babasını bulmak için eşeğini köyde bırakıp Kartal Abi’nin sırtında yola çıkar... Maceralar sonunda babasına ulaşır... Bu masallarla büyüyenlerden uzay ve uçak mühendisleri olan çocuklar çıktı. Ayrıca o yıllarda benim öğrencim olanlar çok iyi mesleklere ulaştılar, gelirleri de diğer çocukların çok üstünde. Kültürleri iyi, saygın konumdalar.
M.D.: Her çocuğun mutlaka okuması gereken tek bir masal olsa sizce bu masal hangi masal olmalıdır?
Yücel Feyzioğlu: Tek bir masalla çocuk büyütülmez der, yeni masallar üretirdim.
M.D.: “Masal Dede” olarak tanınıyorsunuz. Peki, size masal anlatmayı kim öğretti?
Yücel Feyzioğlu: Babam ve çevrem. Babam iyi bir anlatıcıydı. Köyümüzde de Nağıl Nene vardı, Hanım Sultan Nene. Yaylada da o anlatırdı. Babam çocuklarını mutlaka okutmak istiyordu. Zaman buldukça, menkıbeleri, halk hikâyelerini, destanları okuyan bir insandı. Kerem ile Aslı’nın, Kaçak Nebi’nin, Gülendam`ın yanı sıra birçok masalı ezbere bilir, keyfi yerindeyse tatlı bir dille anlatırdı. Hali vakti yerinde bir insandı, evinin kapısı, gelip geçen her misafire açık olur, yemekler kalabalık bir şekilde yenirdi. Uzun kış gecelerinde arkadaşları gelir, halk hikâyeleri, masallar anlatılır, sırayla romanlar okunur, “arkası yarın” deyip tekrar buluşulurdu... 1950’li yıllar, daha radyo yaygınlaşmamıştı, televizyon yoktu. Kış günlerinde toy-düğün başlar, gelin başka köye gidecek, ya da başka köyden gelecek ise, iki köy buluşur, gelenler konuk edilir, âşıklar günlerce büyüklere halk hikâyeleri anlatır, türküler birlikte söylenirdi. Köylerden günlerce davul zurna sesi duyulur, kız erkek ayırmadan gençler birlikte halay tutar, diz kırıp oynarlardı. Ben daha çok âşık meclislerini tercih eder, anlatılanları merakla dinlerdim...
Yaz aylarında ise hayvan sürüleriyle yaylaya göçülürdü, lacivert gökyüzünün yıldızlı gecelerinde nağıl (masal) nenelerin, anlattığı masallar keyifle, merakla dinlenirdi.
İşte bu ortamda büyüdüm.
M.D.: Kars masallarından birkaç örnek verebilir misiniz?
Yücel Feyzioğlu: “Ayıkulak” adlı kitabımda yayımladığım masalların hepsi Kars masallarıdır. İçinde Ayıkulak, Ceyhun’un Masalı, Usta Nezer, Çil Madyan, Cırttan ile Dev, Melik Memet gibi klasikleşmiş masallarımız var. Türk Dünyasında da anlatılırlar.
“Ceyhun’un Nağılı (Masalı)” babamın bize sık sık anlattığı bir masaldı:
Kardeşlerimin ve benim hayatımızda derin izler bırakan bu masalı babam neden sık sık anlatırdı? Olgunluğa vardığımda bunun farkına vardım. Önce masalı özetleyeyim. Sonra neyin farkına vardığımı söyleyeyim. Şöyle bir girişle başlıyor masal:
“Dereden sen gel, tepeden ben, dağları sen aş, çayları ben, kardeşini sen sev, bacımı ben, derdini sen çek, nazını ben… Kavalı sen çal, sazı ben, Temirağayı sen oyna, Şeyh Şamili ben, kışa sen dayan yaza ben, Ceyhun’a sen yardım et, anasına ben…
...Ceyhun’un babası çok hastanıp oğlunu yanına çağırmış: “Çocuksun, daha deneyimin yok oğul. Önüne iyi kötü insanlar çıkacak. Dilerim kötü insanlardan uzak durup, kötü işlerle uğraşmazsın.”
“Tamam baba, söz,” demiş Ceyhun.
“Ola ki dediklerimi unutup, bir gün kumara başlarsın; dilerim baş kumarcıyla oynarsın.”
“Baş üstüne baba!”
“Ola ki bir gün yoksul duruma düşüp, evi satışa çıkaracak olursun; dilerim önce evin çevresine bir avlu duvarı ördürüp sonra evi satarsın. ”
“Hayhay baba!”
“Ola ki ticaret yapmak isteyip, işi bilmezsin; dilerim yedi yolun ağzına gidip, ilk rastladığın yaşlı kişiyi kendine rehber seçersin.”
Oğlu dışarı çıkınca adam karısını yanına çağırmış:
“Gönlümün sarayı kadınım, muhabbetlim, evin şu köşesinde toprağa altın gömmüştüm,” demiş. “Dara düşerseniz işinize yarayacak.”
Yaşlı baba vasiyetini tamamladıktan kısa bir süre sonra ölmüş. Ceyhun çocuk yaşta yetim kalmış, çok geçmeden yaşıtları çevresini sarmış, kumarın asaletini anlatmaya başlamışlar. Ceyhun önce direnmiş, sonra kumar oynamaya karar vermiş. Babasının vasiyeti aklına gelmiş...”
Bundan sonra masal ilginçleşmeye başlıyor. Baş kumarcıyı bulur. Adam bir fırında çalışmaktadır. İşi, fırını yakıp küllerini temizlemek. Paçasında pantolonu bile yoktur. Ceyhun babasının vasiyetiyle geldiğini ve kendisiyle kumar oynamak istediğini söyler. “Tamam” der adam, “at bakalım zarlarını!” Ceyhun zarları uzağa atar, baş kumarcı kaç attığını bilir. Damın üstüne atar, gene bilir. Nereye atsa bilir. Ceyhun hayranlıkla: “Demek sen kumarda hep kazanıyorsun, zenginsin değil mi, bu fırın senin mi?” diye sorar. Baş kumarcı: “Paçanda neden pantolon yok diye sorsana!” der. “Neden?” der Ceyhun. “Çünkü her şeyimi kumarda yitirdim, burada işçiyim.”
Ceyhun o anda kumardan vaz geçer. Bir gün evi satma sevdasına düşer, çevresine bir duvar ördürmeye başlar ve işin ne kadar emek istediğini, zahmetli ve masraflı olduğunu bizzat görür, eve daha da sahiplenir.
Ticarete atılmak ister, kervanın önüne çok yaşlı bir insan çıkar, onu küçümser. İkinci, üçüncü gün yine aynı insanla karşılaşır. Onu yanına almak zorunda kalır. Yaşlı insan Ceyhun’u kolayca haydutlardan kurtarır, ticarette başarıya ulaşmasını sağlar. Ceyhun yaşlı adamı artık küçümsemez, elini öper, ona saygıda kusur etmez…
Gelenek ve töreleri bu şekilde çocuklara aktarmak en etkili yöntemlerden biridir. On kardeşiz, babamın yarattığı bu masal terbiyesiyle pişpirik oynamayı bile hiç birimiz öğrenmedik, ilgi de duymadık.
M.D.: Güzel ve keyifli bir sohbet oldu, vakit ayırdığınız için teşekkür ederim.
Yücel Feyzioğlu: Ben de teşekkür ederim.
***
Yücel Feyzioğlu’na bir kez daha bana vakit ayırdığı için teşekkür etmek istiyorum. Masal ve masalların çocuklar için önemini bizlere bir kez daha hatırlattı. Masalların ne denli kıymetli olduğunu, çocuk eğitiminde masal kullanmanın önemini bizlere aktardı. “Masallar bize ne anlatır?” adlı kitabında da belirttiği gibi eğitimciler ve aileler masalların gücünden faydalanmalıdırlar. Masallar çocukların eğitiminde kullanıldığı gibi birer kültür taşıyıcısıdır da.
Gökten üç elma düşmüş, biri Yücel Feyzioğlu’na, biri Mükremin Durmuş’a, biri de siz okuyucularımıza.
Mükremin Durmuş