Günümüzde bizler var olmanın gerekliliklerine taban tabana zıt pek çok beklenti ile yaşıyoruz. Duygularımızın kontrolünü elimizde tutmak… Çoğu zaman duygularımızı bastırmak, değiştirmek ya da içinde bulunduğumuz duygudan kaçmak için bilinçli olarak çaba sarf ediyoruz. Sanki istemediğimiz duyguları zihnimizin odalarına hapsedersek, onlara ilişkin farkındalığımız yok olur ve böylece pek çok sorunumuzun üstesinden gelebiliriz. Bilmiyoruz ki pek çok psikopatoloji yani ruhsal rahatsızlığın altında duyguları bastırmak, onlardan kaçmak, yine duyguları hemen eyleme dökme ya da onları değiştirmeye çalışmanın yarattığı yabancılaşma var. 

Bunca şeyi nasıl mı başarıyoruz? Cevap çok basit duyguları olumlu ve olumsuz duygular olarak kutuplaştırarak kategorize ediyor ve asıl önemli noktayı gözden kaçırıyoruz. Her duygunun yaşamımızda bir işlevi olduğunu.  Deneyimlediğimiz duygu tonlarının pek çoğunun hem kendi iç dünyamızla hem karşılıklı ilişkilerimiz hem de dünya ile etkileşimimizde anlamlı bir mesajı ve bulunduğumuz yere dair bir sinyali vardır. Peki bu bakış açısı ile yaklaşıldığında olumsuz duygu diye bir şey var mıdır? Yoksa aslında bize rehberlik sağlayan bu hislere; duygularla yanlış ilişkiler kuran bizlerin atıfları mı bu yüklemeyi yapmaktadır? Öfke yalnızca şiddet ve saldırganlıkla mı ifade edilir? Kaygı, bastırmamız gereken cesaretin zıddı bir his midir? Mutsuzluk hemen kurtulmamız gereken sadece hayatımızı fakirleştiren bir duygu mudur? Birçoğumuz duygularımızı yaşadığımız şekilde kabul etmek, açık hale getirmek hatta dile getirmek ve deneyimlemekten korkuyor. Yaşamın içinde devinirken mutlaka, üzülüyor, seviniyor; yükseliyor, alçalıyoruz. Duygu durumuzdaki bitmek bilmeyen farklılıklarla değişiyoruz.             

Duygularımıza sahip çıkarak bize ne aktarmaya çalıştığını anlayabilmek pek çoğumuzun çaba sarf etmekten geri duracağı bir arayış. Evet öfke bir engelle karşılaştığımız sinyalini verir. Fakat hiçbirimiz öfkeli anlarımızdaki kadar yüksek enerji ve güce sahip olmamışızdır. Öfke bizi sorunla baş etmek için güdüler. Ya kaygı? İnsan olmanın getirdiği kendini evde hissetmeme, rahat olmama duygusu. Bu hissin neresi olumlu diyebilirsiniz? Biraz daha geniş bir perspektifle kaygıya yaklaşırsak, insana yaşadığı hayatı sorgulatarak tam istediği gibi yaşanmış bir hayata, doğru adımlarla ilerlemeye dair ipucu olarak değerlendirebilir.  İnsanı konfor alanından çıkararak yenilik, gelişme ve canlı bir hayat için rehberlik sağlayan duygusal spekturumdan sadece birisi olarak yorumlayabilirsiniz. Sana nasıl iyi geliyorsa öyle yaşa mesajı. O zaman mutsuzluk olumsuz bir duygudur dediğinizi duyar gibiyim. Öyle midir gerçekten? Mutsuzlukta bazen insana değiştirmesi gereken yanlış giden bir şeyler olduğunu, geri çekilip hayatla mücadele de enerji toplaması gerektiğini anlatmaz mı?

Duyguların akışına izin vermek, onları olduğu gibi kabul etmek hatta bazen onların rahatsız ediciliği ile bile kalmak insan olmanın gerekliliğidir. Zifiri bir karanlığın ortasındayken, ışık olmadığını kabul ederek gözlerimiz karanlığa alışana dek oturup beklemekten başka seçeneğimiz yoktur. Peki duygusal olarak kendimizi iyi hissetmediğimizde niye durumu kabul etmek yerine o duyguyu yok saymaya ya da ondan kurtulmaya çalışıyoruz? Bu noktada yapılması gereken şey bize nerede olduğumuza ilişkin bilgi veren duyguyu değiştirmek mi? Hayır, bir duyguyu yok saymaktansa o duyguyla gelen davranışı değiştirmektir mühim olan. Her zamanki davranış repertuarından çıkarak bir yenisini denemektir. Davranışı değiştirmenin duyguyu sürdürmeyeceğini bilmek bize iyi gelecektir. Var olan duyguya tutunup kalmamak, sadece tek bir duyguyla temas etmemek, duyguların akışına izin vermek gerekir.

Son zamanlarda çevremden çok sık duymaya başladığım yakınmalar; “Çok mutsuzum depresyona girdim, mutsuz olursam depresif olurum, çok sık üzülüyorum depresyonda mıyım?” gibi cümleler var. Peki doğru mudur bu tespitler? Kesin bilgi, mutsuz olmak sizi depresyona sokmaz. Aksine mutluluktan alınan lezzeti artırabilir bile. Bir balığa suda yaşamanın ne demek olduğunu soramazsınız. Bunu cevaplaması için balığın su dışında da yaşaması gerekir. Zıddı olmadan diğer duyguyu deneyimlemek, tarif etmek de mümkün değildir. Mutsuzluk da sadece bir duygu. Ona tutunmazsak bir süre sonra yerini mutluluğa bırakarak uçup gidecek. Burada asıl önemli nokta her duygu durumunda olduğu gibi mutsuzluk içinde de geçirdiğiniz sürenin sizin sağlınızı belirleyeceğidir. Bütün duyguları hissetmek kaçıp kurtulamayacağımız bir sınır hali ya da kısıtlama durumudur. Unutulmaması gereken yaşamın sadece iyi olanları değil tüm duyguları kabul edip hissedebilmekle ilgili bir yolculuk olduğudur. Hayatımız boyunca hissettiklerimizi değiştirmeye çalışmadan olduğu gibi kabul ederek bize öğretecekleri yeni mesajları merakla beklemeye ve incelemeye devam etmeliyiz.

You have no rights to post comments