2019 -2020 yılları karşılaştırması eşliğinde 2021 yılına ayak basmak
Geçen yıl aşağıdaki ifadeyi kulanmışım: “2018-2019 yıl sonu itibarı ile 2020 yılına girmenin eşiğinde dünyanın ve ülkemizin eğitim, ekonomik, toplumsal, siyasi, ekolojik fotoğrafı geçmiş yıllara göre çok da iyi bir görüntü yansıtmıyor. Başta işsizlik, kadın cinayetleri, çevresel sorunlar, sosyal yaşam, ekonomideki zorluklar ve ayrımcılık insanların en çok şikâyet ettiği konuların başında gelmektedir. Başta çevre ülkeleri ve ABD ile yaşanan zorlu sorunların etkileri de ister istemez başta ekonomi olmak üzere içeriye de yansımaktadır.
Dünden bugüne ne değişti dersem aynı sorunlar devam ediyor. Bu arada insanlık tarihinin en ciddi salgınlarından birine hazırlıksız yakalandı. Birçok alanda ciddi sorunlar yaşadı/yaşanıyor. Çoğu insan uzun süre sokağa çıkamamanın şaşkınlığı içinde ne yapacağını bilemez oldu. Milyonlarca insanın ulusal ve uluslararası ilişkileri ve ulaşanımı sınırlandı. İşini aşını kaybeden yakını kaybeden oldu. Gıdaya erişim sorunu olan, çalışmak için her tülü riski göze alan çok sayıda insan salgına yakalanarak canlarını verdileri. Sosyal ilişkiler kısıtlandı, birbirimiz kutlayamadık, hastaları ziyaret edemedik, ölülerimizi gömemedik, taziye gidemedik. Sürecin uzaması ve halende konunun araştırma zorluğundan dolayı net bir ilacın belirlenmemiş olması belirsizliği insanları tedirgin etti ve ediyor da. Psikolojisi bozulan insanlar oldu. Halende başta 65 yaş üstü (genelde bilgi-görgü ve bilinç sahibi kabul ediliyor) insanların hastalıktan korunması için iyi niyetle getirtilen kısıtlamanın çoğunu sağlıklarını bozduğu belirtiliyor. En önemlisi de insanlığın gelişimini, farkındalığını, üretimini geliştiren eğitimimiz aksadı.
Tarihe tanıklık ettiğimiz bu büyük felaketin olumsuz etkileri birçok alanda çoğumuz için öğreticide oldu. Artık yeni bir çağdayız ve bu çağı iyi okumamız ve ona göre yaşam anlayışımızı belirlemek zorundayız.
Koronavirüsün Öğrettiği Ciddi Dersler
Ancak 2020 yılında dünyada ve ülkemizde çağımızın en büyük biyolojik-ekolojik olgusunu yaşadık. Son on ayda gözle görülmeyen, mikrondan çok daha küçük ve hücresi olmayan korona virüs hepimize çok ciddi bir bedel ödetti ve halen de kafamızı dışarı çıkartamıyoruz. Eğitimim ve yaptığım iş itibarı ile toprak biyolojisi-bitki besleme ekseni üzerinde, toprak felsefesi eğitimi araştırmaları yapmam nedeniyle virüsü ve onun yaşama hakkını da kendi yaşam hakkım gibi doğal biliyorum. Doğada var olan her canlı kendine uygun ekosistemi kurarak varlığını sürdürmektedir. Bu bağlamda canlılığın ve insanlığın milyonlarca yıllık tarihi yolculuğunda her canlı kendi besin zinciri ve yaşam döngüsünü kurarak bugüne kadar gelmiştir. Çoğu insanın belki de halen kavrayamadığı, virüs düşman değil bir canlı, besin zincirinde bir yeri var. Ancak bugüne kadar neden bu virüs zarar vermedi de bugün veriyor? Bunu sanırım biyoloji bilenler olarak tam anlatamadık. Sorun ekoloji ve doğayla uyumsuz davranışların büyük etkisi olduğu bilinen ve bugüne kadar karşılaşmadığımız bir virüsün insandan insana bulaşmasıdır. Biyoloji bilimi, ekoloji ve beslenme biliminin doğası ve mantığı buna öğretiyor. Bu bağlamda 2020 yılında biz insanlar (çoğu kişi) biyoloji ve özelde de mikrobiyoloji gerçeği ile tanıştık. Halen virüsün ekolojisi, yaşam biçimi ve insan vücudunda nasıl tutunduğu ve virüsün varlığını ortadan kaldıracak faktörler detaylı olarak anlaşılmaya ve insanlarda bağışıklığı geliştirecek uygun aşılar üretilip uygulanmaya çalışılmaktadır. Ancak bilimin sorun çözme yöntemi olan sebep sonuç ilişkisi içinde çözüm üreteceğine inancımız tamdır.
İnsanlık Halen Birbirini Anlamamış Görünüyor
Amerika gibi dünyanın dört bir yanından beyin göçü alan dinamik ve farklı renklerin ve kültürlerin yaşadığı bir ülkede yaşanan insanlık ayıbı ırkçı saldırılar ve sonuçları hiç hoş olmamıştır. İnsanın bu çağda birbirini ötekileştirmesi, dilini, dinini, kültürünü ve kişiliğini yok sayması ve herkesi birbirine benzetme anlayışı doğanın çeşitliliğine de yakışmıyor. Renkli, canlı ve yaratıcı bir dünyanın tek renkli bir dünyadan daha yaşanılır olduğunu unutmayalım.
Covid-19 salgınının yaşattığı bunca soruna rağmen başta petrol ve enerji bölgesi Ortadoğu ve Kafkaslarda çatışma, kan ve gözyaşları dinmiyor. İnsanlığın başına gelmiş olan küresel öçekli ciddi bir felakette bile halen pazar kavgası üzerinden üstünlük yarışları yaşanmaktadır.
Halbuki dünyadaki ciddi iklim değişimlerine bağlı bir dizi ekolojik sorunlar yanında teknolojinin yarattığı yapay zekâ, nano-teknoloji, biyoteknoloji, uzay bilimlerinin yarattığı adaletsiz gelişme, insanın insana kırdırtılması ve kuşatılması gibi bir dizi sorunlar da bulunmaktadır. Bilimin ilerlemesi önemli sorunları çözdü, ancak halen yaşadığımız bu adaletsiz dünyada insanın yeri nedir, sorunların üstesinden nasıl gelinir soruları araştırmaya ve düşünmeye değer ciddiyettedir.
2021'e Girerken Yerküre Yoğun Bakımda, Hatta Entübe! Durumunda
Dünyanın geldiği yerde bilim, eğitim, emek, insana saygı, adalet, demokrasi gibi kavramlar içi boşaltılmış durumdadır. Yaşadığımız çağda her şeyin metalaştığı ve kısa sürede değerini yitirdiğini üzülerek görüyoruz. ABD demokrasi getireceğiz diye Irak’ı işgal ettiğinde güç ve iktidarın çıkarı için her türlü kavramın içini boşaltacağı belirtilmişti.
Her gün artarak devam eden kadınların öldürülmesi. 21 yy. ayıbı olan bu vahşete ilişkin halen sorunun nedeni sorulmadığı için çözüm konusunda somut öneri geliştirilmedi. İnsanın insanı canına son vermesini anlamıyorum. Özellikle kadınları öldüren kişilerin her yönü ile araştırılmasında yarar görülüyor.
7.8 milyarı bulmuş dünyada, nüfusun yoğunlaştığı kentlerde insanın insana kırdırılması acımasızca yaşanmaktadır. İyi eğitim almış, belirli işlerde çalışanların yanında, günden güne artan ciddi işsizliğe bağlı yoğun mutsuzluklar ve sosyal sorunlar da şiddetle yaşanmaktadır. Dünyanın az gelişmiş ve üretim kapasitesi yetersiz ülkelerinden, bilim ve tekniğin yardımı ile bitkisel üretimlerini arttırarak gelişmiş ülkelere doğru yaşanan göç, bu ülkelerin kaynaklarını kullandırmama adına sınırlarını kapatmalarına neden olmuştur. Tarımda korumacılık artmış, ülkelerde korumacılık duyguları kabarmış ve sonuçta ırkçılık boyutunda yabancılara karşı reaksiyonlar gelişmiştir.
İklim değişimleri ve çevresel etkilerden dolayı artan gıda krizine eklenen Covid-19 salgını (pandemisi) ile insanlığı gıda güvenliği konusunda iyiden iyiye panikletmiş durumdadır. Bulunduğumuz bölgede son 40 yıldır ilk defa Aralık ayında sıcaklığın 10 derecenin altına düşmediğini görüyoruz ki bu durum, buğday gibi mutlaka soğuk bir dönem geçirmesi gereken stratejik bitkilerle ilgili gelecekte gıda güvenliği için ciddi bir sorun oluşturacaktır.
Aynı zamanda artan nüfusun doğa ve toprakta yarattığı üretim baskısı artık toprağı da yormuş ve takatsiz bırakmış görülüyor. Topraktan ürün almakla kalmayıp, arta kalan kök ve anızların da yakılarak ya da toplanıp enerji amaçlı kullanılması sorucu toprakların doğal enerji bütçeleri zayıflamıştır. Daha fazla ürün için toprakların aşırı gübrelenmesi, aşırı toprak işleme toprakta yaşayan çoğu canlıyı artık yaşayamaz hale getirmiştir. Ancak halen tarımın ve doğanın kullanılması yaşamın her alanında devam etmektedir.
Unutmayalım: yerküre, yalnız üzerine bastığımız toprak değil; yaşayan, yaşatan, üreten, nefes alan devasa bir organizma; en az bizim kadar canlı ve biz bu canlılığın bir parçasıyız. Canlılığın devamı için yeniden doğa merkezli, birlikte yaşamı oluşturacak yeni yol-yöntemleri geliştirmeyi düşünmek zorundayız. Yeniden toprak anayı ve bize can veren doğanın yasalarına uyumu düşünmek zorundayız. Bir gün korona gider, yarın bir başka korona kapımızı çalabilir. Belki daha büyük bir fırtına ile uzun süre boğuşmak zorunda kalabiliriz.
Aslında dünyamızın geçmişi bize gelecekte olabilecekler konusunda da çok güzel bilgiler vermektedir. Burada bir kez daha bilim ve bilim adamlarının varlığı ve önemi ile toplumların kendi evlatlarının eğitilmesi için yaptıkları fedakârlıkların hiç te boş ve anlamsız olmadığı anlaşılmaktadır.
Son söz “yeni yıla yeni umutlar, doğa bilincine ulaşmış, doğa ile barışık bir yaşam dileği ile” diyelim. Sağlıklı mutlu bir yıl dilerim.