Haklarımızı, Hukukumuzu ve Anayasamızla Bağlı Olduğumuz Toplumsal Sözleşmemizi Ne Kadar Biliyoruz

İnsanlık tarihinde bugünkü batı demokrasilerinin temelleri Babil İmparatorluğunu kuran Hammurabi kanunları, Roma devletinin hukuku ve ondan sonra İngiltere’de Kral’a imzalatılan Magna Carta Libertatum’un (Büyük Özgürlük Belgesi), ve daha sonrada 26 Ağustos 1789 Fransız devrimi ile başlayan “İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi” ile gelişir. İngiltere Kralı Yurtsuz John’a 1215’te İngiliz soylularınca imzalatılan Magna Carta Libertatum’u ile ilk defa kralın yetkileri sınırlandırılır ve anayasal bir devlet yapısı oluşur. Nihayet 10 Aralık 1948'de Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu'nun hazırladığı “İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi” insanlığın tarih boyunca mücadelesini verdiği eşitlik, özgürlük, adaletin sağlanması bakımından önemli bir kazanımdı.

Ülkemizde de kurucu anayasaları 1921, 1924’ü başlangıç kabul edersek, 1961 anayasası kendi çapında demokratik bir anayasaydı. Ülkemize bol geliyor diye askeri darbe sonrası Askerlerin hazırlattığı ve kimsenin eleştiremediği ve görüş belirtemediği ortamda 1982 Anayasası % 92’çoğunlukla yasalaştı ve halen iskeleti ile yürüklüktedir. 1961 anayasasına göre başta üniversite yasaları ve özgürlüklerin kısıtlanmasına rağmen yine de bir takım haklar güvence altında bulunmaktadır. Yurttaş olarak herkesin toplumsal sözleşme ile vatandaşı olduğun devletin temel ilke-kurallarını bilmesi beklenir. Tabii herkes hukuk bilmez, hukuk elitler tarafından yapılır ve vatandaşlar benimser ve onun altında yaşamına devam ederleri.

 

Dünyada Halen Çoğu Toplumda İnsanların Kendi İradeleri ile Nasıl Yönetileceklerini Belirleyememesi Kabul Edilir Değildir

Birleşmiş Milletler bünyesinde dünyada 193 ülke bulunuyor. Ülkelerin kendine özgü devlet modelleri ve hukuk sistemleri var. Kimi ülkede monarşiler hâkim, vatandaşların oy hakkı yani egemenliği yok sayılıyor, çoğunda parlamentolar var, parlamentoların çoğu sembolik, tek parti veya gücü elinde tutan iradenin belirlediği partiler (veya kişiler) seçime girebiliyor. Bazı demokratik ülkelerde seçimler serbestçe yapılıyor. Çok ilginç insanlık tarihinin geldiği günümüzde insanın iradesi halen kendisi tarafından tam olarak yönetilemiyor. Halen insan insanı baskılamak istiyor, insan insana elinden gelse su içirmeyecek.

Dünyanın genel halini görünce insan üzülüyor. Jean-Jacques Rousseau’nun “Toplumsal Sözleşme” kitabı açıkçası ufkumu açan bir kaynak oldu. İnsan iradesinin yönetimler tarafından kullanılamayacağını belirtiyor. Tabii iyi ki ülkemiz Atatürk ve arkadaşları sayesinde parlamenter demokrasiyi benimsemiş. Parlamentoların asıl amacı toplumda beliren sorunları bizim kendilerine her seçimde verdiğimiz yetkiye istinaden bizim adımıza yasa çıkarmaktır. Tabii diyeceksiniz ki vekiller gereği gibi yasa çıkarırken bizim düşüncelerimizi temsil ediyor mu? Veya herhangi bir konuda kamuoyuna ve bizler dönüp soruyor mu? Önemli sorular. Temsili olarak evet ancak

28 Haziran 2020 tarihi gazete portallarındaki manşet haber “TBMM, yürürlükte olmayan bir kanunu oybirliğiyle yürürlükten kaldırdı”. “Anayasa hukuku profesörü Kemal Gözler, anayasa.gen.tr'de bir makale kaleme alarak “Türkiye nereye gidiyor” diye sordu. Gözler’in bu soruyu sormasına yol açan; yürürlükte olmayan bir kanunun TBMM’deki siyasi partiler tarafından “oybirliğiyle” yürürlükten kaldırılmasıydı”. Anayasa Profesörü, Kemal Gözler hoca diyor ki “Türkiye’de hukuk bilgisinin bu kadar düşük olduğunu bilmiyordum” diyerek, TBMM’deki siyasi partilerin kendisini ‘oybirliğiyle’ şaşırttığını söylüyor.

 

Anayasa Candır

Tam da bu aşamada Prof. Dr. Ayşe Odman hocamızın yazdığı “Anayasa Candır” kitabını okudum. On İki Levha Yayıncılık’tan çıkan kitap gerçekten çok hoş bir kitap. Bir solukta okunması, anayasayı anlatma içeriğinin yanı sıra, belagat da gayet iyi. 7den 70e herkesin anlayacağı bir dil ve çizimler ile hazırlanmış bir eser. Kitabı okuyunca her birimizin içinde yaşadığı toplumda ne tür haklarımız ve kimlere karşı ne tür sorumluluklarımız olduğu, devlet ile yurttaş arasındaki karşılıklı haklar ilkesini anayasayı okumadan anlıyorsunuz. Açıkçası bilmediğim birçok kavramı ilk defa öğrendim. Ayşe hocanın anlattığı anayasa hepimizin başımızın üzerinde taşıyacağı bir anlaşma metni olarak önemli. Özellikle vurguladığı altın kural, yani yönetmelikten Cumhurbaşkanlığı kararnamesine kanuna kadar tüm düzenlemelerin anayasaya uygun olması zorunluluğu ve anayasada sayılan özgürlükleri ve hakları zedeleyemeyeceği kuralı tüm vatandaşlarca bilinmeli. Kitabı okuyunca bizim gördüğümüz hukuk ve devlet gerçekten topluma ve öğrencilere böyle anlatılsa herkes haklarını daha kolay bilir diye düşündüm. Ancak yaşadıklarımızla Ayşe Hocanın anlatımı çoğu zaman çelişki oluşturuyor mu diye de düşündürtüyor insanı… 

Anayasal Özgürlüklerimizi ve Temel Haklarımızı Bilmemiz Gerekiyor.

 

Egemenliğimizi ve İrademizi Nasıl Belirleyeceğimizi Anayasa Belirliyor

Bırakınız anayasayı bilmeyi yurttaş olarak haklarımızı bile bilmiyoruz. Çoğumuz bizim adımıza yapılmış “toplumsal sözleşme” ile irademizi 4 yıllığına parlamenterlere veriyoruz. Ancak parlamenterleri de tanımıyoruz. Siyasi partiler kimlerin milletvekili olacağını belirliyor. Bizde seçim sandığına gidin önünüze gelen listelerdeki partilerden birine mühür basın. Ta ki 4 yıl sonrasına kadar. Bu sürede sizin ile ilgili her konu çoğunluğu alan partinin takdirindedir. Bugün toplumda yükselen seslerin temelinde birçok konudaki şikâyetleri olduğu anlaşılıyor. 

Evet, iletişimin artığı, toplumun eğitim düzeyi geçmişe göre yükseldi ve her yurttaşın artık anlaşılmaz bilinen hukuk dilinin de Ayşe hocanın anlatımı tarzından anlatılması ile anayasayı ana hatları bilinmesi mümkün olacaktır.

Doğal olarak bizler gibi eğitilmiş insanların anayasayı bütünlüklü olarak okuyup yurttaş olarak nasıl bir yönetim altında olduğunu bilmesi gerekir. Yurttaş olmak sorgulamak ve değişilmesini istediğimiz yasaların demokratik yollarla aşağıdan yukarıya iletilmesi önemli Ancak bazen bu kanallar bile çalışmıyor. Burada da anayasal özgürlükler ve temel haklar kavramları ortaya çıkıyor ki özgürlüklerimiz yoksa yaşamın anlamı var mı? diye sorgulanıyor.

 

Her Vatandaş Anayasal Özgürlüklerini ve Temel Haklarını Çok İyi Bilmeli ve Sahip Çıkmalı

İnsanın insan olma tarihi sürecinde beslenme, çoğalma yanında insan sürdürülebilir yaşam için önceliği yukarıda bahsedilen demokratikleşme ve yasa devleti olmada temel ölçütü insan haklarıdır. Felsefeci Prof. Kuçuradi “insan hakları” olmadan gelişme olmaz diyor konferanslarında. Ayşe Hoca da doğuştan itibaren bizimle birlikte var olan ve anayasanın güvence altına aldığı özgürlüklerimizi rengârenk kelebekler olarak betimlemiş. Devletin tanıdığı hakları ise çiçekler olarak resmetmiş. İçinde yaşadığımız kamusal düzende, hukukun üstünlüğünü sağlayabildiğimiz ölçüde, özgürlüklerimizi Devletin tanıdığı hakları kullanarak yaşayabileceğimizi anlatmış.

Yaşam içinde öğrendiğim en önemli öğreti, adalet ve hukukun ekmek kadar hatta yeri geldiğinde ekmekten de daha önemli olduğudur. Adalet yoksa ve insanlar adaletsizliğe uğramışlarsa bunun verdiği acı ve onurunun kırılması ağır gelmektedir. Son yıllarda ülkemizde basında en çok konuşulan konu hukuk ve adalet. Haksızlığa uğradığınızda hakkınızı nasıl arayacaksınız? Kime başvuracaksınız? 

 

Hukuk Düzeninin İşleyişini Anlayarak Hukukun Üstünlüğünü Her Koşulda Savunmalıyız

Toplumlarda sorunlar artınca doğal olarak huzursuzluklar eskiden beri hep oluşur. Ancak çare akiller yeniden kuralları belirleyerek insanları bir arada tutmaya razı etmişlerdir. Her ortam kendi anayasasını böylece oluşturmuştur. 85 milyona dayanmış dünyanın ilk 17-19. sıra aralığındaki potansiyel bir ülkeyiz. Bugün de eğitim-bilim, sosyal yaşam, ekonomi çevre sorunları yaşanmaktadır. Sorun varsa çözüm de vardır ilkesi ile ülkesinin sorunlarını çözmesi ve geleceğe bilimin yol göstericiliğinde ilerlemesi için anayasa ile çizilen hukukun üstünlüğüne dayalı devlet düzenini iyi bilmesi ve her hal ve şart altında savunması elzemdir. Bu bağlamda ne kadar ileri bir anayasamız olursa olsun önemli olan insanlarımızın yurttaş olma bilinci, liyakat sahibi olma, karışlıklı hak ve sorumluluklara uygun davranışlar sergilenmesi anayasanın ve hukukun daha iyi işlemesine katkıda bulunacaktır.

Bu bağlamda bir yurttaş olarak yukarıdan aşağıya buyurgan, baskıcı olmayan, görüşlerimi alan, seçimler için benden oy isteyen partinin verdiği sözlerin dışına çıkmaması, çıktığı takdirde de kamuoyunun yansımasını almasını isterim. Devletin daha sosyal, herkese eşit mesafede olduğu, liyakate değer verdiği, üreteni koruduğu, sosyal adaleti sağladığı bir yapıda olduğunu beklerim. Kurdun kuşun, her türlü rengin, kültürün, inancın yaşam alanı bulduğu bir devlet yönetimi altında insanların eşit yurttaş anlayışıyla yaşamasını görmek isterim.

Anayasa sosyal devlet anlayışının gereği olan devletin vatandaşına iş bulma, yoksulun korunmasını ve işsizliğin önlenmesini öngörmektedir. Bireyin ve ailesinin varlığını, geçimi ve sosyal güvenlik hakları kamu tarafından güvence altına almaktadır. Anayasa vatandaşlık ilkesi ekseninde vatandaşın ödediği vergilerin hesabını sormayı ve devletin de vatandaşına hesap vermesini belirtiyor.

Anayasada belirtilen, toprağın, suyun, ormanın, çevrenin canlıların ekolojik ortam uygun korunması gibi yasaların uygulanması sağlansa dünyamız daha yaşanılır olacaktır. Tabii Ayşe hocanın güzel yazım dili ile basitleştirdiği kitabını okuyunca keşke anayasamızdaki hükümler harfiyen uygulansa buna da razıyız diyorum.

 

Önerim; orta öğretimde yurttaşlık bilgisi, üniversitelerde anayasa veya insan hakları derslerinin esaslı olarak okutulması. Üniversitelerde bir hukuk dersinin ve anayasanın her üniversiteli tarafından bilinmesinin çok yararlı olduğunu düşünüyorum. Türkiye insanlığın çoğaldığı tarihsel kültürel mirasının bir kavşak olarak üzerinde durduğu jeopolitik konumu gereği adil bir yönetimin sergilendiği, hukukun üstünlüğünün hayata geçirildiği muhteşem bir ülke olmaya en uygun adaydır. İnsanımızın 100 yıla yakın çetin geçen bir demokrasi tecrübesi sonrasından kendi iradesine sahip çıkacağına inanıyorum.

Yurttaşlık eksenli anayasa ile birlikte mutlaka kalkınma ve muasır medeniyetler seviyesine çıkmak için akılcı, analitik, öğrenmeyi öğreten bir eğitim ve araştırma anlayışına geçmesi kaçınılmaz. 24 milyondan fazlası öğrenci olan bir toplumun enerjisini bilimle geliştirmek Türkiye’ye güç katacaktır. Bu bağlamda mutlak çağına uygun bir üniversite ve bilim politikası geliştirmesi elzemdir.

Geriye doğru bakıp daha önce üniversiteler daha iyi yönetiliyormuş, devlet yönetimi daha demokratikmiş demek yerine, “hak ettiğimiz gibi irademizle yeteneğimizle daha iyi bir hukuk düzeninde yaşıyoruz” demek hepimizin hakkıdır.

Yeniden yediden yetmişe Ayşe Hoca’nın “Anayasa Candır” kitabına bakmakta yarar var.

 

19 Temmuz 2020, Adana

You have no rights to post comments