Prof. Dr. Şahin Filiz ile Kazakistan Gözlemleri Hakkında

 

Prof. Dr. Şahin Filiz, önemli filozoflarımızdan biridir. Akdeniz Üniversitesi’nde Felsefe hocası olarak çalışıyor. Televizyonlar için felsefe programları da hazırlıyor. 2019 kışında kısa süreli Kazakistan çalışma ziyareti oldu. Ziyaretini sosyal medyadan kısmen paylaştı. Eğitişim Dergisi okurları için de sorularıma yanıt verme nezaketi gösterdi. Aracıyım, iletiyorum. Prof. Filiz’e teşekkür ederken, iyi okumalar dilerim.

Dr. İkram Çınar.

 

İkram Çınar (İ.Ç.) Sosyal medya aracılığıyla Kazakistan gezinizi izlemeye çalıştım. Neden gittiniz?

Şahin Filiz: Abay Kazak Milli Üniversitesi’nin çağrılısı olarak gittim. Bu üniversitenin felsefe bölümünde görev yapan, aynı zamanda doktora ders döneminde olan iki öğrencinin ikinci danışmanı idim ve orada lisansüstü dersler verdim. 15 gün boyunca başta ikinci danışmanları olduğum doktora öğrencileri olmak üzere Felsefe ve Bilim bölümlerindeki diğer bütün lisansüstü öğrencilere felsefe dersleri verdim. Ayrıca derslere, üniversitenin bir kısım öğretim elemanları da katılıp soru ve değerlendirmeleriyle katkıda bulundular.

 

İ.Ç. Dünyanın çatısına benzetirim orayı. Bazen de dünyanın ıssızlığı. Kazakistan size neler düşündürdü?

Şahin Filiz: Gerçekten öyle, tam da dediğiniz gibi. Azerbaycan’a gittiğimde –aslen de işgal altındaki Karabağ’lı olmam dolayısıyla- kendimi ikinci vatanımda gibi hissetmiştim. Ama Kazakistan’da da aynı duyguları hissettiğimde şaşırmadım değil doğrusu. Hiçbir yabancılık çekmedim. Türkiye ve Türklerle kardeş olduklarını her fırsatta dile getiriyorlar. Sözde kalmayan ilişkiler ne mutlu ki daha derinlemesine uygulamaya konuluyor, bu sevindirici bir durum. Tren ve otobüs yolculuğu sayesinde Kazakistan’ın uçsuz bucaksız bozkırlarını, toprağı ve havasıyla solumak beni çok hislendirdi. Bomboş araziler; sonsuz topraklar ama kısıtlı ve yetersiz bir nüfus. 18 milyon toplam nüfus içinde Kazak Türklerinin oranı sekiz milyon civarında.  Çin ve Rusya gibi kalabalık nüfusu olan ülkelerle kuşatılmış göz alabildiğince uzanan boş topraklar… Buralara yoğun nüfus gerekiyor. Kazakları bu yolda hemen her fırsatta yüreklendirmeye çalıştım.

 

İ.Ç. Hangi şehirlerde bulundunuz veya üniversitelerde?

Şahin Filiz: Abay Kazak Milli Üniversitesi’ne bağlı olarak çalıştım. Bu yüzden çoğunlukla Almaatı’da kaldım.  1997’de Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde öğrencim olan Kazakları Almaatı, Türkistan ve Çimkent’te buldum; sevgi ve saygılarından herhangi bir şey eksilmediğini, vefa, konukseverlik ve büyüklere saygıyı temel alan Türk geleneğinin ödünsüzce yaşatıldığını öğrencilerimden fazlasıyla gördüm. Bu vesile ile her birine ayrı ayrı teşekkür ediyorum.

 

İ.Ç. Medyadan seminer için gittiğinizi öğrendik. Az önce de kısaca değindiniz, biraz daha açıklar mısınız?

Şahin Filiz: 15 günlük lisansüstü felsefe semineriydi. Aslında Üniversitedeki iki doktora öğrencisinin ikinci danışmanı olarak atandım ve yalnız onlara ders vermek üzere çağrılmıştım. Üniversite yönetimi bu dersleri, diğer öğrencilerin ve hocaların da yararlanmasını gözeterek bölüm kapsamına yaydı, çok da iyi oldu. Hem felsefe bölümü hem de diğer bölümlerin hocalarını ve lisansüstü öğrencilerini yakından tanımış, tanışmış oldum.

 

İ.Ç. Kazakistan’da felsefe ve felsefe eğitimi ne durumdadır?

Şahin Filiz: Kazakistan’da sadece felsefe eğitimi değil, diğer alanlardaki eğitimler de zorlu bir süreçtir. Yüksek lisans yapmak sıkı koşullara tabi. Hele felsefeden doktora yapmak daha da zorlu bir sürecin yaşanmasını gerektiriyor. Üniversiteler Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı olduğu için koşulları bakanlık belirliyor. Ama oradakilerin söylediklerine göre bu koşullar sık sık değişiyor ve her değişiklikte koşullar daha da ağırlaştırılıyor. Deyim yerindeyse felsefeden ya da başka bir alandan doktora yapmak her adayın sonunu getirebileceği bir iş değil. Bununla birlikte lisans üstü koşullar biçim ve teknik açıdan ağır olmakla birlikte içerikle koşut değil. Başka türlü dersek, işin şekil yanı çok disiplinli ama içerik özensiz duruyor. Bunun nedenlerinden biri-gözlemlediğim kadarıyla- Rusça ve Kazakça dilleri dışında Kazak üniversitelerinin yabancı kaynaklara ve yabancı üniversitelere erişim olanakları çok yeterli değil. Hatta Türkçe bilen sayısı bile sanıldığı kadar çok değil. Üniversitelerde Türkçe bilen öğrenci ve hoca sayısı temenni ve tahmin edilenden daha az diyebilirim.

 

İ.Ç. Sovyetler Birliğinde eğitimin kaliteli olduğu söylenirdi. Yıkılalı hayli zaman oldu ama Sovyet etkisini hissettiniz mi?

Şahin Filiz: Sovyet etkisi hala bütün ağırlığını hissettiriyor. Rusça ve Rus kültürü, halen “seçkinler”in, “elitler”in baskın kültürünü ifade ediyor. Kazakların bundan hoşlanmadıklarını gözlemledim. Türkçeye ve Türk kültürüne daha yakın olduklarını ve her zaman ilişkilerin yoğunlaşmasını istediklerini biliyorum. Ancak Türk dili ve kültürüyle daha sıkı ve yakın ilişkiler kurmanın önündeki engellerden biri Rus dili ve kültürü diğeri ise coğrafi uzaklık ve genişlik. Konuştuğum Kazaklardan büyük bir kısmı, Kazakistan’daki Rus kökenlerinin kendilerine “ikinci sınıf” insan muamelesi yapmaya yeltendiklerini söylüyorlar. Ama ne olursa olsun Kazakistan, bu sorunlar karşısında Tataristan’a göre daha şanslı görünüyor.

 

İ.Ç. Orada ne gibi çalışmalar yaptınız?

Şahin Filiz: 15 gün boyunca lisans üstü felsefe, tarih ve sosyoloji dersleri verdim. Tarihi yerleri, müzeleri, gezerek Kazakların özgün kültürünü yakından tanımaya çalıştım. En önemlisi, ikinci danışmanı olduğum öğrencilerimle, dersler dışında akademik, kültürel ve Kazak günlük yaşamıyla ilgili konulardan konuştuk, ama ne yazık ki Türkçe bilen bir tercüman aracılığıyla anlaşmak zorunda kaldık. Artık Kazakça bilmeyen ben mi yoksa Türkçe bilmeyen doktora öğrencilerimi kusurlu, varın siz değerlendirin.

 

İ.Ç. Gelecekte Kazakistan ve Türkiye arasında öncelikle Felsefe olmak üzere ne gibi işbirliği imkanları vardır?

Şahin Filiz: Uluslararası Farabi Üniversitesi ve Abay Kazak Milli Üniversitesi başta olmak üzere Kazakistan’daki bütün üniversiteler Türk üniversiteleriyle yakın ilişki içinde olmayı çok arzulamaktadır. Bu yolda epeyce mesafe alınmış bulunuyor. Ancak bir sorun var: Kazak üniversitelerindeki akademik kadro, en az bir dili çok iyi derecede biliyor. Rusça’nın dışında İngilizce bilenler az olsa da, nitelikleri son derece yüksek düzeyde. Çünkü yurtdışı deneyimleri yalnız öğrencilikle değil hocalıkla da perçinlenmiş durumda.  Bir başka sorun daha var: doktora öğrencileri, Kazak Milli Eğitim Bakanlığı’nın çıkardığı genelgeye göre, kendi yerli danışmanlarından başka yabancı bir ikinci danışman bulmak zorundadırlar. Bu yasal bir zorunluluk.  İkinci danışmanlar genellikle Almanya, ABD, İngiltere ve Fransa’dan davet ediliyor. Neden Türkiye’den çağrılmıyor diye sorunca, sebebini şöyle anlattılar: “ İkinci danışmanlık için Milli Eğitim Bakanlığı son derece sıkı ve disiplinli akademik koşullar koydu. Kendi alanında en az 3-5 kitap yazarlığı, uluslar arası tarama endekslerinde yayımlanmış yabancı dilde makaleler-her sene yenilenmesi gerekiyor- yazarlığı, en az iki yabancı dili ders verecek düzeyde bilmek, yabancı dillerden çeviri kitapları olmak ve benzeri. İkinci danışman olacak akademisyeni oraya gitmeden önceden bir form gönderiyorlar ve bu formda akademik çalışmaları yeterli görülürse, Kazakistan’a çağrılıyorlar.  Ama bitmedi, üniversiteye vardığınızda tekrar bir form daha doldurmanızı istiyorlar. Kuruldan geçerse ikinci danışmanlığınız kesinleşiyor derslere başlıyorsunuz. Dersler bitince tekrar form doldurup verdiğiniz derslerin şimdi ve gelecekteki yararları konusundaki düşüncelerinizi yazmanızı istiyorlar. Yani başından sonuna kadar-idari bir bürokrasi gibi görünse de-gerçekte hiç olmazsa üniversite ciddiyetini kuşanma niyeti taşıdıkları bir gerçek. İşte beni bu süreç sonunda davet etmişlerdi. 2019’un Ekim’inde bu kez, oradaki iki öğrencim 15 günlüğüne Antalya Akdeniz Üniversitesine gelerek benim danışmanlığımda burada dersler alacaklardır. Tüm masrafları Kazakistan tarafından karşılanıyor.

 

İ.Ç. Kazakistan’da sizi şaşırtan, ilginizi çeken ve heyecanlandıran ne gibi gözlem ya da izlenimleriniz oldu?

Şahin Filiz: Bizim lisans düzeyinde verdiğimiz felsefe derslerinin çoğu konusunu ortaöğretimde gördüklerini söylediklerinde şaşırmıştım. Gerçi oraya gitmeden Antalya’da bir dostum, Kazakların entelektüel düzeylerinin ciddiyete alınması gerektiğini söylemişti.  Yine de şaşırmadım diyemem. Lisans üstü programlar, bizdeki felsefe eğitiminden daha teşkilatlı, bütünlüklü ve sistematik görünüyor. Benim de uzun zamandır hayalini kurduğum felsefe ile öteki tüm bilimler arasındaki organik bütünlüğü temel alan eğitim, çok dikkatimi çekti ve buna tanık olmaktan ayrıca keyif aldım. Gezdiğim, gördüğüm şehirlerinde Türk tarihinden gelen izleri ad, mekan, tarihsel yapı ve benzeri olarak görmek beni heyecanlandırdı. Özellikle Çin sınırına yakın bir noktada yer alan Issik şehrinde ziyaret ettiğimiz Müzenin İ.Ö. 200 yıllarda yaşayan Saka Türklerine ait paha biçilmez objelerle dolu olması ayrıca çok sevindirici. Sakalar’ın kahramanı “Altın Adam” heykeli sadece bu müzede değil, Kazakistan’ın her köşesindeki müzelerde yer almaktadır.

Almaatı’da üç kez tiyatroya gittim. Her gidişimde Kazak kültürünü giyimden kuşama, konuşmadan hal ve hareketlere kadar nasıl özenle vurguladıklarına tanık oldum. Kazaklar tiyatroya ve tiyatro kültürüne hiç de yabancı değiller ve tiyatrolar, oyun başlamadan önce tıklım tıklım doluyor.

 

İ.Ç. Kazakistan yemekleri hakkında ne düşünüyorsunuz?

Şahin Filiz: Et ağırlıklı yemekleri ünlü, özellikle at eti her sofranın, her ziyafetin demir başı durumunda. Ben çok yemek seçen, titiz ve kolay yemek beğenmeyen birisiyim, bu yüzden kazak yemekleri hakkındaki değerlendirmelerimi kuşku payını ekleyerek dikkate almanızı salık veririm. Yemekler Türkistan2a doğru gidildikçe ağırlaşıyor ve yağ oranı çoğalıyor. Lezzetli diyebilirim ama porsiyonlar bizdekinin iki hatta üç katı. Az ve seçerek yiyen biri olarak, bana nitelik ve nicelik olarak çok hitap etmemiş olsa da, Tataristan’da yaşadığım yemek felaketini-yani bir hafta aç kalmak gibi-Kazakistan’da yaşamadım, bu yönüyle fena sayılmaz. Diğer taraftan at etini özellikle “beş parmak” dedikleri at eti yemeği çeşidini merak ederseniz, hiç yemedim. Oradaki öğrencilerim, çok ısrar etseler de at eti yemedim. Sebebi, damak zevkime uymadığını düşünüyorum. Ama siz bana bakmayın, yemekler konusunda benim gibi pimpirikli değilseniz “beş parmak”tan yoksun kalmayın. Bol bol at eti yiyin.

 

İ.Ç. Ben de Kazakistan’da bulunmuştum. Beğendiğim ilginçliklere tanık oldum. Siz, Kazakistan’a gitmekte kararsız olan akademisyen hatta turistlerin kararını kolaylaştırmak için Kazakistan hakkında neler söylemek istersiniz? Neden gitsinler?

Şahin Filiz: Kazakistan’a gitmek için epeyce neden var, ben bunlardan çok önemli gördüğüm birkaçını sayayım:

  1. Kazakistan insanı, toprağı ve yaşatılan özgün Türk kültürüyle keşfedilmeyi bekliyor.
  2. Üniversiteleri, Batı üniversitelerini ve Türk üniversitelerini yakından takip etme çabasında olduğu için mutlaka öğrenci ya da hoca olarak gitmekte yarar var. Sanıldığından daha fazla akademik deneyim kazanma olanağı bulunuyor.
  3. Kazak kültürü, Türk kültürünün özgün büyük bir kısmını temsil ediyor. Türk kültürünün binlerce yıllık tarihsel geçmişine yolculuk etmek istiyorsanız mutlaka gidin.
  4. Türkiye’den giden bizlere çok konuksever ve kardeşçe davranıyor ve oraya sık gelmemizi arzu ediyorlar.
  5. Her bir şehri ayrı bir tarihsel ve turistik cazibeye sahip, mutlaka gezilmeli ve görülmelidir.
  6. Onları yakından tanımak için çok önem verdikleri Kazakça’yı öğrenmek iyi bir fikirdir.

Üniversitedeki öğrenciler, hocalar ve idari personel, tabii ki Kazak halkı, “Atayurd’unuza her zaman gelin, Anayurd’a selam ve sevgilerimizi iletin” ifadelerini dillerinden düşürmüyorlar.

Türkiye’ye dönerken onlar bana “Atayurt’tan Anayurd’a selam götür” dediler. Ben de sizlerin aracılığıyla “Anayurd’dan Atayurd’a selam ve sevgilerimizi gönderiyorum.”

 

İ.Ç. Selamı aldım, kabul ettim. Size de çok teşekkür ederim.

You have no rights to post comments