Sormadan söylüyor; “OYUM BEN”

O kim?

Yazdığı kitabında “Mezun olduğumda Atatürk’tüm” diyen bir subay. Görevinde gösterdiği başarılardan ötürü Ordudan onlarca ödül almış bir vatansever... Bir gün kapısını polis çalıyor, mahkemeye çıkarılıyor. 140 yıl hapis istemiyle yargılanıyor. Birisi iftira atmış, mahkeme iftiracıdan kanıt isteyeceğine, kurbandan masumiyetini kanıtlamasını istiyor. Üstelik kanıtları da kabul etmiyor… Mahkemenin kimin mahkemesi olduğunu şimdi sağır sultan bile biliyor… Biliyor mu gerçekten?

Yıllar önceydi, mankurt konusunu yazmış ve “mankurtlaştırılıyoruz” demiştim. O yazı o kadar çok yerde paylaşıldı ve yayınlandı ki ben de şaşırdım. Birçok yerde adım ve yazının kaynağı bile geçmedi. Kimseye bir şey diyemeyen ben, OYUMBEN blogunda da kısa bir pasajı görünce blog yönetimine şikâyet ettim. Bana hemen döndü ve sitemli bir cümle yazdı. Ne dediğini unuttum ama çok mahcup oldum ve utandım. Bir daha da kimseye yazımın kaynağını ver, adım da görünsün demedim, diyemedim. O Oyumben, bu Oyumben midir bilmiyorum ama kitabını alırken bu, O’dur diyerek de aldım.

Kitabını okurken bazı ortaklıklar da buldum; Malatya’da ve Kars’ta bulunmak gibi. Belki birbirimizin farkına varmadan aynı mekanları paylaştık, bilmiyorum.

“Oyum Ben” kitabını okurken karşınızda filozof akıllı, şair ruhlu, bilişim kafalı, analitik bir askeri karar verme makinesi görüyorsunuz… Bir kitabı okurken, bunu bir şair ya da filozof veya bir general yazmış olmalı dediğiniz oldu mu? Bu kitabı okurken sanki birkaç kişilik bir ekip tarafından yazılmış, son kontrolleri de bir güldürü ustası yapmış gibi hissediyorsunuz. Yaşını başını almış, yılların okurunu bir yeniyetme kadar kolayca ve kahkahalarla güldürebilmek kolay değildir, üstelik anlatılan şey komik değilken!

Nasıl bir kitapla karşı karşıya olduğumuzu bilmem anlatabildim mi?

Gayic muhabbeti yapmıyor, ciddi konuları ciddi ciddi konuşuyor, adeta kulağınızın dibine anlatır gibi konuşuyor. Bir hatırat ama roman gibi okuyorsunuz, bir de başkişiyi öyle bir tanıyor seviyorsunuz ki.. “Bu çocuk bizim mahallenin delikanlılarından, hani şu kara gözlü bıçkın kerata var ya, işte o”, diyesiniz geliyor… O ne yaparsa yapsın, olaya onun penceresinden bakıyor, onun gibi görüyorsunuz. Öyle mahir bir yazı ustası ki, anlatımında, onun hatırasındaki olayı o görmeden siz görmüş oluyorsunuz!

Öğrenciliği ve eğitimi anlatırken, karşısına birden Sokrates dikilmiş Darülfünun Müderrisi gibi oluyorsunuz. Eğitim felsefesi ve yöntemlerini, ölçmeyi, analizi ve ortaya koyduğu fotoğraflar ayrıca bir tasvire gerek bırakmayacak kadar net. Berrak bir kafa; bulandırmıyor, netleştiriyor. Kitap, Eğitim Fakültelerinde okutulabileceği gibi askeri okullarda mutlaka okutulması gereken bir kaynak eser.

Kitap okurken genellikle elimde kırmızı kalem olur ve okkalı cümlelerin altını çizerim. Bazı kitaplarda ancak birkaç cümle bulurum altı çizilecek. Oyumben’de ise bakıyorum, bazı sayfalar epeyce kızarmış; mahcubiyetten değil elbette. Yazar Tamer Karslıoğlu bu kitaptan özlü cümle derleyerek bir aforizmalar kitabı da yayınlayabilir. Daha önsözde şu cümle karşılıyor sizi. “Çaresizliğin çarenin kendisi olduğunu keşfettiğimizde, hayatımız düşünce sistemimizle beraber değişir.”. Ve kitabın ilk cümlesi: “Acımın mürekkebine batırıp yazarsam, belki tüketebilirdim onu. Ben de yazdım.” diyor.

Her şey Fen Lisesini kazanmasına rağmen Askeri Liseye gitmeyi tercih etmesiyle başlıyor. Kitabın ilk bölümünde öğrenciliği, askeri okuldaki eğitimi, eğitimin felsefesini ve yöntemlerini anlatıyor. Kapalı kapılar ardındaki birçok giz gözlerimizin önüne seriliyor. Ben kişisel olarak askeri okullarımızın eğitim kalitesini çok başarılı bulurum. Anlatılanlara bakarak, yer yer aksaklıklar gösterilse de kendi amacına göre kaliteli bir eğitim verdiği anlaşılıyor. Karslıoğlu’nun kendisinden belli. Tabii ki zeki ve yetenekli bir genç. En azından diğer çoğu sivil okulumuzdaki gibi telef etmemişler.

“Ne çektiysem sorgulayıcı olmamdan çektim” diyor. Sonunda ünlem konulması gereken bir cümle. İyi ki sorgulamış. Sorgulamak, suya sabuna dokunmaya götürür; temizlik yaptırır, temiz kalırsınız.

Dünyayı okumak diye anladım: “Suyun aklının olabileceğini düşünmemiştim; hayali olarak engebeli bir araziye dökülmesini aklıma getirene kadar!”

Yarbay Karslıoğlu, Genelkurmay Elektronik Sistemler Komutanlığı’nda görevliydi. Ordu’nun elektronik ve bilişim konusundaki sayılı subaylarından biri iken.. Silah arkadaşlarının ihanetine uğrar... Bildiniz, Askeri Casusluk iftirasıyla yargılandı. Sonra beraat etti. Ordu içindeki millicilerle gayri milliciler arasındaki çekişmede hedefe konulan çocuklarımızdan birisi…

Bu millet, elinde avucunda nesi varsa verip devleti teslim ettiği kişilerden bari devletin çarklarını bozmamasını isteme hakkına sahiptir. Devlet ile, devletin memurları ile kavga etmek bizim devlet geleneğinde yoktur. Ordumuz bir yandan terörle mücadele ederken bir yandan da içine yerleşen ve 15 Temmuz 2016’da kendini gösteren virüs ile uğraşmış, iftiralara, kumpaslara, tezgâhlara maruz kalmıştır. Bu kitabın yazarı Yarbay Tamer Karslıoğlu onlardan biri. Kitabını, hatıratını okuyunca ona ve onun gibilere bu zulmü yapanları ibretle izliyorsunuz.

Yazar kitabında sadece otobiyografi yazmıyor. Geçerken bir punduna getirip okuruna felsefe yaptırıyor, psikolojiyi gezdiriyor bilgilendiriyor, ufuk açıyor, beyin esnetip bakış açısı genleştiriyor. Geçerken eğitimde değerlendirme anlayışına da iğne sokuyor: “’Aşağıdakilerden hangisi doğrudur?’ diye soruluyordu. Bu soru şekli hangi bilgilerin hafızamızda yer aldığını sorguluyor fakat bizim nasıl sorguladığımızı sorgulayamıyordu.” Ütopyadan da geri kalmıyor: “Belki bir gün ileride, eğitim sistemi bir kırılma yaşayacak, öğrencilerini hayata hazırlamak maksadıyla uygun konuları uygun şekilde ele alarak öğrencilerine bilmeyi öğretecek, sorgulamayı sorgulatacak, neyin doğru olduğunu değil de doğrunun ne olduğunu kavratacak…”

Karslıoğlu, bilge bir kişi; yoksa şu tespiti nasıl dile getirebilirdi: "Ne yazık ki zekayı kurnazlıkla, aşkı güdülerle, vicdanı parayla ve gururu açgözlülükle karıştıran insanların çoğunlukta olduğu bir dünyada yaşıyoruz. Sadece okuyarak cahillikten kurtulduğunu zanneden okumuş cahillerin kalabalık olduğu bir yerde bu tür konularla ilgilenen insanlara ise ya büyücü ya da deli gözüyle bakılmasının sebebi bu olsa gerek."

Dilerim devlet yönetenler veya gelecekte yönetmek isteyenler bu ve bu gibi kitapları okur, düşmanın dağıtamadığı bir ordunun içeriden, nasıl dağıtılabileceğini öğrenir ve hainleri icraatlarından tanır hale gelir, bir de hükümet olarak işbirliği yapmazlar! Karslıoğlu, yapılan saldırının Türk Silahlı Kuvvetlerine yönelik olduğunu dile getirdikten sonra saldırıda esas hedefin TSK’nın gerçek gücünü oluşturan etik değerleri ve silah arkadaşlığı kavramı olduğunu anlatıyor. Oyum Ben adlı kitapta düşmanın hangi silah ve araçları kullanarak saldırdığını da anlatıyor.

Yabancı güçlerin beşinci kol olarak kullandığı F tipi örgütün aslında amacına ulaştığını, ülkede ve orduda yaşanan kırılmalardan anlıyoruz. Demokrasi ve hukuk devletinin aldığı yaraları yeniden sarmaya çalışıyor ve konuşuyoruz. ABD’nin ılımlı İslam projesinin önemli aktörlerinden olan Gülen hareketi tespit edilemeyen elemanlarını uykuya yatırdı, dileyelim uyanma zamanları hiç gelmez. Onları başta sınavlar üzerinde yaptıkları haksızlık, haramzadelik ve zulümler olmak üzere ülkeye ve topluma yaptıkları tahribatı bu toplum affetmeyecek gibi görünüyor.

Siz Suriyeli gibi, siz Ahıskalı gibi, siz Filistinli gibi değilseniz, evinizde konforlardan konfor beğenmez durumdaysanız, minnet borcundan geçtiler, bari bilin, “O”nlar sayesindedir. Sizin için bir şeyler yaparken sizin koynunuzda sakladığınız, besleyip büyüttüğünüz yılanların saldırısına uğrayanları bilmek gibi bir sorumluluğunuz var, bari okuyun ki “O”nun kim olduğunu bilesiniz. Vatanınızı, canınızı, namusunuzu, paranızı, konforunuzu koruyan, güvenli tutanın kim olduğunu söylüyor işte, “Oyum Ben” diyor. Onun kim olduğunu bilin bari. O sizi korurken sizin çoğunuz onun telef edilmesini iğrenç medyalardan sadece izlediniz....

Bari, bu kez, Okuyun.

Tamer Karslıoğlu. Oyum Ben. Dualite Yayınevi. Ankara. 218 s. 2016.