İnsanlar sosyal varlıklardır ve genel olarak tek başlarına yaşayamazlar. İnsanın “sosyal varlık” olduğunu söylerken kastımız başkalarıyla birlikte yaşamak zorunda olduğudur. Bu zorunluluk hayatta kalmak adına başarılı olmak için sosyal becerilerin edinilmesi, eş-dost, ahbap-arkadaş edinebilmeyi, işbirliği ve dayanışma halinde olabilmeyi öğrenmeyi ve bilmeyi gerekli kılar. İşte bu tek başına yaşayamamak, başka deyişle, başkalarına dayanarak yaşama zorunluluğu bireyi o topluma borçlandırır. Zira toplum ayakta kalırsa kişi de varlığını sürdürebilir. Toplumun varlığını güvenlik içinde sürdürebilmesi, kültürel varlığını sürdürmesi demektir. Varlığını sürdürmek kendilerini diğer toplumlardan ayıran kültürel ögelerini de korumak, buna engel olan durum ve koşullarla mücadele etme hakkını kullanmak ve görevlerini yapmakla olur. Varlığını sürdürmenin yolu budur.

Atabek yurtlular olarak Ahıska, Artvin, Ardahan, Kars, Erzurum ve Bayburtluların kendine özgü tarihsel kökleri ve özgün kültürel örüntüleri vardır. Atabekliler, tarihin varoluş sınavından geçmiş, Türk kültürünün özgün parçalarından biri haline gelmiştir. Atabek yurdunda yaşayanlar bir toplumdur. Toplum, genel olarak, tarihsel gelişme içinde, aynı toprak parçası üzerinde birlikte yaşayan ve ortak bir uygarlığı olan, yaşamlarını sürdürmek, birçok temel çıkarlarını gerçekleştirmek için işbirliği yapan insanların tümü olarak tanımlanır. Atabekliler, ortak antropoloji (konuşulan dil, edebiyat, gelenek), tarih ve coğrafyaya sahip bir kitledir.

Bu toplum, kendi deyiminde dediği gibi, “feleğin çarkından geçmiş”tir. Sınırlar arasında da yaşamış, işgallere de uğramış, zulümleri de görmüş, en perişan zamanında soykırıma uğratılmak istenmiştir. Tarihin en zor sınavlarından başı dik geçerek ayakta kalmış, bedelini fazlasıyla ödemiş ve yaşamayı hak etmiştir.

Atabek yurdu topraklarının bir kısmı (Ahıska) üstünde yaşayan insanlarla birlikte Osmanlı-Rus savaşların neticesinde tazminat olarak Rusya’ya verilmiştir (1828). Osmanlı sonrasında, Ankara Hükümeti’nin görüşmecilere olan emrine rağmen Kars Antlaşması görüşmeleri sırasında Ahıska müzakere masasında konu dahi edilmemiştir. Üstelik Atabek Yurdunun Türk tarafında kalan berisi de dağıtılmış, mesela Ardahan vilayeti lağvedilmiştir. Kars ve Moskova antlaşmalarında Ahıska ve Atabek yurduna karşı yapılması gerekenlerin yapılmaması, Ahıskalılar açısından faciaya yol açmıştır. Türkiye hiç değilse Nahçivan ve Batum - Acara’da olduğu gibi Ahıska için de garantörlük yapabilirdi.

Atabek yurdu böyle bir sınavdan çıktı ama tarihin sınavları bitmez. Kuzeydoğu Anadolu’da yaşayan insanlar veya Atabekliler, Osmanlı döneminde “İstanbul kilidi” olmalarına, Cumhuriyet döneminde Ahıska’yı dışarıda bırakmasına karşın, devletine olanca sadakat ve ülkesine fedakârlıklarına rağmen ülke kaynaklarının paylaşılmasında hak ettiğini alamamıştır. Bölgenin çalışkan, namuslu, devletine sadık insanları, devletten beklediği alt yapı desteğini alamamış bu yüzden muhalefet partilerine destek vermiş, 12 Eylül 1980 sonrasında ekonomisi iyice çökmüş ve bölgeyi boşaltmaya başlamıştır. Güneydoğu Anadolu Bölgesinde teröre rağmen devlet yatırımları yapılmış, bölgeden göç olmuşsa da boşalmamıştır. Oysa Atabek Yurdunda Ardahan, Artvin, Kars ve Erzurum’un boşalması durdurulmamaktadır. İşsizlik ve kötü yaşam koşulları yüzünden bölgeden yoğun bir göç hareketi görülmekte ve bu göç ekonomiyi daha da çökertmektedir. Atabekliler, devletin sınırlarını, Türk Dünyasıyla olan köprüyü tutmaya çalışırken devletin Atabeklilere karşı hak ettiği ilgiyi göstermemesi tuhaftır. Sınav sadece Ahıskalılar için değil, onları tazminat olarak bırakan ve unutan Türk toplumu için de vardır!

 

Örgütlü Olmak: Dernekçilik

Yukarıda, insanların sosyal varlık olmasını bütün sorunlarını tek başına çözemediklerine dayandırmıştık. İnsanlar, kendi gücünü aşan ve başka insanlarda da olan benzer sorunları çözmek için el birliği, güç birliği eder; bunu da dernek kurarak somutlaştırırlar. Bu dernekler birer örgüttür (teşkilattır). Uygarlık, örgütler üzerinde yükselir. Bir toplum ne kadar çok teşkilatlı ise o kadar gelişmiş ve güçlüdür. Örgütler irili ufaklıdır. Mahalle Güzelleştirme Derneği, Cami Yaptırma Derneği ya da herhangi bir okul da örgüttür; hatta devletin kendisi de bir örgüttür. Derneğin kuruluş amacına göre dernek üyeleri önce derneği ayakta tutar, sonra da dernek yardımıyla dertlerine derman olunmasını bekler. Önce derneği kurmak, onu parayla, kişilerle, maddi-manevi yönlerden desteklemek, o dernekten fayda bekleyenlerin görevidir. Dernekler masraf çıkaran kuruluşlardır. Kira, yakıt, iletişim ve misafir ağırlama gibi giderleri vardır ve bu giderler öncelikle dernek üyelerince karşılanmalıdır.

Devlet-vatandaş ilişkileri, hatta vatandaş-vatandaş ilişkileri örgütlü çabalar sonucunda gelişir. Örgütlü çabalar sonunda sorunlar listelenir, çözüm önerileri geliştirilir ve projelendirilir. Bütün bunlar örgütler yani dernekler, vakıflar, sendikalar yoluyla yapılır. Bu hususta Atabekliler oldukça başarılı olmuşlardır. Gerek Atabek yurdunda gerekse göçle gittikleri yerlerde çok sayıda hemşeri yardımlaşma ve kültür derneği kurmuşlardır. Yeri gelmişken bir örnek vereyim: Posofluların yoğun olarak yaşadığı Bursa’nın İnegöl ilçesinde Posof’un neredeyse her köyünün derneği vardır. Aynı köylü insanların bir araya gelerek hatıra paylaşmaları, aile ve akraba dayanışmasının ötesine geçip aynı köylülük üzerinden sosyal akrabalıkları canlı tutarak topluma, şehre kanca atmaları başarılı toplumsallaşma becerileridir.

Dernek sayısındaki zenginlik ile derneklerin işe yaraması paralel değildir. Derneklerin bir kısmı ya kâğıt üzerinde kalmakta ya da kahvehane gibi bir işlev görmektedir. Ancak bazılarının seyran ve toplu piknik faaliyetleri de çok önemli bir kaynaşma ve aidiyet ihtiyacı karşılamaktadır. Derneklerin başta kadınlara yönelik olmak üzere dinî bilgilendirme toplantıları da önemlidir. Gözlemlere göre derneklerin en çok yaptıkları faaliyet, toplu mesaj yoluyla hemşerilere cenaze haberleri vermektir.

 

Ahıskalıların Dernekçilikle İmtihanı

Ahıskalılar sivil toplum kuruluşlarının olmadığı ülkelerde yaşadılar. Öyle anlaşılıyor ki Ahıskalılar dernekçiliği bilmiyor ya da yanlış anlıyorlar. Bazıları derneği bir yardım kuruluşu olarak görüyor. Dernek bazen tedarik ettiği yardımları dağıtabilir ama asıl görevi bu değildir. Ahıskalıların bazıları derneği devlet sanıyor ya da devlete bağlı resmî bir yer gibi biliyor. Dernek, kolhoz değildir ve dernek başkanı da “kolhoz sedri” hiç değildir. Ahıska dernekleri amaçlarında yazılı olan işleri yapmak için kurulmuştur. Genellikle göçmenlere yol gösterme, rehberlik etme, evrakları tercüme etme, Türkiye’de işlerin nasıl yapıldığını anlatma gibi hizmetlerde bulunurlar. Bunlar, Türkiye’nin devletçe yapması gereken işlerdir. Maalesef kılavuzluk yapmak da acemilik ve yoksunluklarla uğraşan Ahıska derneklerine bırakılmıştır.

Ahıska dernekleri, Türkiye Devleti’nin yapması gereken işleri el yordamıyla yapmaya çalışan kuruluşlardır. Bu kuruluşların başındakiler de Türkiye’de işlerin nasıl yapıldığını çok iyi bilmemektedirler. 1829’dan Sovyetler Birliği’nin dağılmasına kadar Ahıska’da kalanlarla ayrı yaşadık. Onlar başka bir ülke için hayata hazırlandılar. Türkçe bilseler de burada birçok şeye yabancıdırlar. Yine de yokluklar içinde, iyi niyetle öğrenmeye ve öğretmeye çalışıyorlar. Öte yandan bazı derneklere Türkiye’nin hastalıkları bulaşmış; birtakım cemaatlere bulaşanlar, siyasi gruplarla işbirliği yapanlar hatta kerameti kendinden menkul mafya kabadayısı kılıklı dolandırıcılara kurban olanlar da vardır. Ahıskalılar tanımıyor, bilmiyor ve öğrenmeye çalışıyorlar.

Atabek yurdunun bir kısmı Ahıska iken asıl büyük kısmı Ardahan, Kars, Erzurum, Bayburt ve Artvin’dir. Buralardaki sivil toplum kuruluşlarının “Ben de Ahıskalıyım” demenin ötesinde Ahıskalılara ciddiye alınabilir bir destek sağladığına tanık olmadık. Bu konuda Balkan Türk Derneklerinin çalışmalarına gıpta edilmelidir. Bu dernekler, Balkanlar’dan sonradan gelen göçmenlere çok iyi rehberlik yapmış, devlet kurumlarını harekete geçirmiş, göçmenler nerdeyse hiç sarsıntı geçirmeden Türkiye’ye intibak etmiştir. Ahıskalıların Türkiye’deki kardeşleri bu beceriyi şimdiye kadar gösterememiştir. Zira kendileri de birbirinden kopuktur. Atabeklilik bilinci yoktur!

Ahıskalılar kendi içlerinde kötü niyetli birkaç kişiyi de tanımıştır. İnsanlık tarihi ideal toplumlarda bile toplumuna zarar veren kötü insanların çıkabildiğini gösterir. Ancak toplumlar, en kötü durumundayken kendi içinden vurulmasını, sırtından hançerlenmesini affetmez. Ahıskalılar da Türkiye’ye ilk gelişlerinde kendilerine kazık atmaya çalışan kişileri unutmamışlardır. Bütün dernekçilere karşı hala şüpheyle yaklaşmaları bundandır. Bu güvensizliği geçmeleri gerekiyor. Dernek yöneticileri aynı zamanda Ahıskalıların liderleridir. Doğru liderleri çıkarıp etrafında kenetlenmelidirler. Herkesin dernekteki en önemli derdi kendi kişisel sorunu değil, Ahıskalıların sıkıntılarını gidermek ve Ahıska davasına sahip çıkmak olmalıdır.

Nüfusa oranladığımızda çok az sayıda olan dernekleri bile olabildiğince kapatıp mümkünse tek dernekle sorun çözmeyi düşünüyorlar. Bu yaklaşım belki de doğrudur, emin değilim. Ama ne olursa olsun hepsi aynı davanın taraftarlarıdır, birbirlerine zarar vermemelidirler. Birbirlerine verdikleri zarar, Ahıska’ya ve Ahıskalılara kötülük etmek anlamına gelir.

Ahıska toplumunun Türkiye’deki kardeşlerinin Ahıskalı göçmenlere olması gereken yardım ve desteği vermede etkili olamadığı anlaşılmıştır. Balkan ve Trakya derneklerinin Bulgaristan Türk’ü göçmenlere yaptığına benzer örgütlü bir akıl hocalığı ve kılavuzluğunu gösterememiştir.

Gerek Posof veya Atabeklilerin dernekleri gerekse Ahıska dernekleri daha etkili hale getirilmeli ve birbiriyle ilişkilerini sıklaştırmalıdırlar. Atabek Yurdu Dernekleri Federasyonu gibi büyük örgütlenmelere gidilmelidir. Bölgedeki devlet yapıları ilişkilerini Atabek yurdu kavramı üzerinden kurmalıdır. Atabek Yurdu veya Kuzeydoğu Anadolu Belediyeler Birliği adı altında Erzurum, Kars, Artvin, Ardahan ve Ahıska (gıyaben) belediyeleri ve valilikleri işbirliği yaparak en başta dünyanın ve Türkiye’nin farklı yerlerine savrulan Ahıskalıları bu bölgeye “imarlı iskânlı olarak” yerleştirmenin yolunu açmalıdırlar.

Atabek yurdu dernekleri, hayatı bütün boyutlarıyla kucaklamalıdırlar. Dünya bilim toplumu olmayı aştı artık, bilgi toplumlu olma yolunda ilerliyor. Bilgi toplumu, yeni bilgi üreten ve bilimsel bilgi tüketen toplum demektir. Dünya bir yana, Türkiye’deki başka yörelerimizin benzer derneklerinin faaliyetleri de fikir edinmeye yarar. Başkalarının dernek ve vakıfları en başta eğitime destek vermektedirler. Kendi aralarında topladıkları paralarla yoksul öğrencilere burs vermekle başlayıp, derneklerde beceri edindirmeye yönelik kurslar, bilgi, görgü ve medeni davranışları artırıcı konferanslar ile üyelerini, hemşerilerini bilgilendirmekte, siyasi partilere eşit mesafede durarak yurt ve dünya meselelerini görüşmekte, üyelerini bilinçlendirmektedir. Üstelik bazı derneklerin yaptığı gibi kadınlara ayrı, erkeklere ayrı günlerde değil!

Ahıskalı kadınlar genel olarak ücretli işlerde çalışmaktadır. Ancak Atabek yurdunun Türkiye’deki kısmında kadın sorunu can yakan bir sorun olarak karşımızda duruyor. Kadınlarımızın çoğu evde hapistir ve günlerini içeriği boş televizyon programlarını izleyerek ya da kendisine benzer başka kadınlarla oyalanarak geçirmektedirler. Eve kapatılmış, adeta dünyayla ilgi ve ilişkisi kesilmiş, dolayısıyla cahil bırakılmış kadınlarımızdan çocuklarımızı iyi yetiştirmelerini bekleyemeyiz! Çocuklar, zamanlarının büyük kısmını bu cahil bırakılmış kadınlarla geçiriyor. Böylesi bir hayat kadınlara haksızlıktır. Ayrıca, bu şartlardaki bir kadından çocuklarını âlim olarak yetiştirmesini ummak, mucize beklemektir. Derneklerimizin bu konuda yakalarına yapışacak kadar ciddi bir vebali bulunmaktadır. Dernekler derken, onların üyelerden oluştuğunu hatırlatmak isterim. Dernekler işlerini üyelere yaptırır!

Posof derneklerine baktığımızda çok dar bir alanda varlık gösterdiklerini görürüz. En önemli faaliyetleri cenaze duyurusu yapmak, Cuma ve kandil kutlama mesajı göndermek, kandil günlerinde hatim indirmektir! Müftülüğün yan kuruluşu gibi! Dernekler, hedefledikleri kitlenin ekonomik, sanatsal, bilimsel ve kültürel gelişimi için çalışmalıdır. Ölçü budur. Dernekler böyle yaparak üyelerine, hemşerilerine ve milletine daha insanca yaşayabilecekleri ortamı hazırlamaya çalışır. Örgütler toplumu kalkındırmak için vardır. Bir toplum ya da bölgenin bütün yönlerden birden gelişmesine kalkınma denir. Öyleyse dernekler hemşerilerini göç ederek yerleştikleri yeni şehirlerine uyum sorunlarıyla ilgili projeler üretip bunu ilgilerle geliştirerek hayata geçirmenin yollarını aramalıdır. Bursa’da yaşayan bir Posoflunun kültür köklerini unutmaması gerektiği gibi, Bursa kültürüne de bilimsel, sanatsal, felsefi, kültürel katkısını yapmalıdır. Toplumla uyum sağlamalı hatta damgasını vurabilmelidir. Sadece Posoflu kalınarak Bursa’da yaşamaya çalışılırsa, yabancı kalınır ve şehir yabancıları kenara atar. Bu Ahıskalılar için de geçerlidir.

Örgütler, sosyal dayanışma içinde Atabek yurdunun bölünüp dışarıda bırakılmış ve yıllarca sürgünlerce yaşamak zorunda kalan akrabası olan Ahıskalılara destek olmalıdır. İnsan hakları konusunda mağduriyet yaşayan ve halen vatandaşlık için kapılarda süründürülen bu insanlara destek olmak her insanın görevi olmakla beraber, Atabek yurtlular için birinci sorumluluktur. Bu konuda başka toplumların (örneğin Bulgaristan göçmenleri veya Çerkezler) dayanışma örneklerine bakmak ilham verici olabilir.

İnternetin yaygınlığı arttığından beri sanal dernek gibi işleyen gruplar kurulmaktadır. Sosyal paylaşım grupları özellikle haber, bilgi ve belge paylaşarak bilinçlendirme işi görmektedir. Tartışarak bildiklerini olgunlaştırmaya da yaramaktadır. Ancak bu ortamda sanal-hayali kişiler, densizler, töreli olmayanlar ise toplumun seviyesini düşürmekle meşguldür.

Sosyal paylaşım gruplarında sahte isimlerle yıkıcı çalışmalar yapanları da ibretle izliyoruz. Gruplardaki paylaşımlarından Ahıskalıların haklı davalarına zarar veren bilgi çarpıtma, fitne, fesat davranışlarıyla Atabek yurtluların maneviyatını çökertmeye çalışmaktadırlar. Atabek yurtluların daha dikkatli olmaları gerekmektedir.

 

Ve Datüb…

Ahıskalıların en etkili derneği Dünya Ahıska Türkleri Birliği’dir (DATÜB). Bu derneğin Ahıska sürgünlerinin yaşadığı ülkelerde şubeleri var ve Türk Devleti de bu derneği muhatap olarak görüyor. Derneğin başında Kazakistan’da yaşayan Ahıskalı bir oligark bulunuyor. Dernekçilik para olmadan yapılamayacak bir faaliyettir ve ekonomik sıkıntıları olmayan birisinin yönetimde olması bazen istenilen bir durumdur. Ahıska toplumu arasında dernek çalışmalarına gönüllü destek verecek zenginler ortaya çıkıncaya kadar bu yönetimi benimsemek makul bir durum gibi görünüyor. Ancak bu sisteme demokratiklik katılarak iyileştirilebilir.

Datüb, bugünkü haliyle bir şirket görünümündedir. Bir patron vardır, giderleri o karşılamakta ve yönetim kurulu üyelerini o belirlemektedir. Kazakistanlı ve orada yaşayan, Türkiye’yi pek bilmeyen bir iş adamının belirleyeceği kişilerin doğru kişiler olması şansa bırakılmıştır. İşin tesadüflere bırakıldığı durumlarda başarısızlık kaçınılmazdır. Üstelik yönetim kurulu Yüksek Sovyet Prezidyumu gibi bir etnik çeşitlilik içindedir. Ahıska ile ve Ahıskalılıkla hiçbir ilgisi olmayan Erzincanlı bir vatandaşımız bile bu yapı içindedir. Öte yandan sisteme giremeyen ama girmek isteyen yeni liderler DATÜB’e muhalif dernekler içinde örgütlenmekte ve bu dar alanda kitle desteği sağlamak için kıran kırana bir rekabeti ortaya çıkarmaktadır. Rekabet bazı durumlarda olumlu sonuçlar üretir ancak görebildiğimiz rekabet yıkıcı bir rekabettir ve iki taraf da yıpranmakta, Ahıska toplumunun insan hakları ve demokrasi mücadelesine zarar vermektedir.

DATÜB, demokratik bir kuruluş olabilse, delege ve seçim sistemi doğru çalışsa hizmet yarışına girmek isteyen lider adayları için meşru mücadele yolları açılmış olur. Böylece kişilerin enerjisi birbirini imha etmek için değil, Ahıska toplumunun yaralarını sarmak ve yeni topluma başarıyla intibak etmek için kullanılabilir.

Sonuçta gerek Ahıskalılar gerekse göçmen olarak büyük şehirlere taşınan ve dernekler aracılığıyla kültürel varlığını sürdürmeye çalışan Posoflu, Şavşatlı, Oltulu gibi Atabekliler örgütlü hayatı, şehirlileşmeyi, şehirle bütünleşmeyi öğrenmeye çalışıyorlar. Çok hızla öğrendikleri bir gerçektir. Önceliğin hem çok uzaklardan gelen hem de farklılaşmış bir kültüre uyum sağlamak zorunda olan Ahıskalıların daha az kayıpla bu süreci atlatmasına yardım edilmesidir.

You have no rights to post comments