Dört aylık tatil nasıl geçti bilmiyorum.

Kayıtlar bitti, okul açıldı.

Benim kazancım sayesinde babamın geçim yükü biraz ferahlamıştı. Durumumuzun düzelmeye başlamış olması beni Türkan’a yaklaştırıyordu.        

Anlatılmakla tükenmez geceler geçirmiştim. Ama içimde sakladığım sırrımı da kimseye açma cesaretine erişememiştim.

Arasıra kulağıma gelen Müslüm’ü evlendirelim sözlerinden sonra fırsatını bulup ablama açılmak istedim. Ben Köy Enstitüsünde okurken, tatillerde eve geldiğimde kız arkadaşlarımdan da bahsederdim. Türkan’ın adını çok kullandığım zamanlarda ablam şüphelenerek aramızda nasıl arkadaşlık olduğunu sormuştu. Ablamın bu sorusunu cevapsız bıraktığım için bir daha üzerinde durmadı. Yani, kocaman sevgiyi yüreğimde kimseden destek bulmadan taşıyordum.

Annem bir gün evimizin önünden her gün tarlaya giden köy imamının kızını göstererek, “Müslüm, bu kızı çok beğeniyorum, ayağı çabuk, becerikli, bembeyaz topak gibi bir kız” diye bana gösterince ailemin beni kendi arzu ettikleri bir kızla evlendirmek istediğinden iyice emin oldum. Moralim bozuldu. Ne söyleyeceğimi ilk anda bilemedim.

Ondokuz yaşını bitirip yirmi yaşına girmek üzereydim. Genç bir öğretmen olarak benim anneme “Sevdiğim bir kız var, onunla evlenmek istiyorum” demem gerekiyordu. Türk adetleri, geçmişten gelen töreleri vardı. Erkek ve kızın evleneceği eşi seçmesi anne babaya aitti. Türkan üzerinde dirensem isyankâr olabilirdim. Benim anneme “Gönlüm çok uzaklarda, Türkan adında bir kıza aşığım” demek kolay değildi. Aileme karşı çekingenliğim vardı. Her şeye rağmen, birkaç gün kendimi annemle konuşmaya hazırladım.

Evet, artık iki yılı aşkındır öğretmenlik yapıyordum. Köy Enstitüsünde aldığım eğitimde birey olmanın önemi her zaman bizlere öğretilmişti. Günlerce kendimle mücadele edip anneme söyleme cesaretini kendimde buldum.

Okulda dersleri aksatmasam da, aklımdan başıma gelecek olayların endişesi hiç gitmiyordu. Bir gün ders bitip eve geldiğimde annem ve ben yalnızdık. Sedirin üzerinde yanyana oturuyorduk. Yüzüme kan yürüyüp kızardığımı anladım ama aklımdan geçenleri artık söylemeliydim. “Anne” dedim, annem yüzüme baktı. “Anne ben Köy Enstitüsü’nde okurken Bafralı bir kızla birbirimizi sevdik. İlerde evlenip yuva kurmak için sözleştik.” Annemin iri kara gözleri açılıp, kızaran yüzümün derinliklerine girdi sanki. Bir müddet bana bakıp yanımdan kalktı.

Ben büyük sırrımdan kurtulmuştum. Öyle zannettim ki artık olaylar yoluna girer ben de Türkan’a kavuşurum.

Birkaç gün geçti kimseden ses çıkmadı. İtiraza itirazım olmayacağını bilen annem babam bana söz düşürmeden konuşma imkânını kendilerine verdiler.

Önce konuşan annem oldu. “Müslüm bu imamın kızını sana alacağım. Biz kendi yağımızda zor kavrulan insanlarız. Bafra gibi uzak bir yere gidip gelecek yol parasını nasıl tedarik ederiz. Bunun bayramı seyranı var, git gel buna para mı yeter? Hemde oğlum, okumuş kız gelip burada bize iş mi görür? Hizmet mi eder? Yarın ben de öğretmenim der bizleri sayıp sevmez. Okumuş kızla ne sen mutlu olursun ne de biz. Her sevda erkeği mutlu etmez. Sen o işi unut” dedi. Babam, annemin sözlerini başını sık sık öne eğerek tasdikliyordu. 

Ne yapacaktım şimdi? Yılların sevgisi, umutla beklediğim güzel günler benim için birden bire bitecek miydi? Gecelerimin uykusunu yarıya indiren bu sevgiye son mu diyecektim? Yoksa yaşadıklarım bozulması imkânsız olan bir töre miydi?

Ağaçlar yere yatmış, yıldızlar sönmüştü. Evler başıma yıkılmıştı. Moralim sıfıra inmişti. Sessizleşmiştim. Sorumlu ben miydim? Annem babam mıydı? Düğüm düğüm olmuştu beynim. 

Türkan beni cezalandırmıştı sanki. Artık geceleri Türkan’ı özlemle düşünemiyordum. Kendimi sevdiğim kızın yerine koyarak onun düşüncelerinin içine girmeye çabalıyordum.

Bana nemli gözlerle bakıp “Vefasız” diyordu. “Beklediğim günler ömrümden gitti” diyordu. “Seni sevmiş, sana inanmıştım, vaatlerin yalan çıktı, adımı unutmalısın” diyordu. “Gelip beni isteseydin de ailem vermeseydi, ben onlara direnirdim” diyordu. Hayalini hızlıca götürmüştü gözlerimden. Sadece acı ekmişti bütün gövdeme.

Çaresizliğime ağlamak utandırıyordu beni. Suskunluğum olur anlamına gelmişti annem babam için. Belki ninem yaşamış olsaydı diye düşünerek ölen nineme umut bağlayarak sonunda ağlamıştım vefasızlığıma.

Gerçekten vefasızdım. Annemin önerisinden önce gidip Bafra’da Türkan’ı arayıp bulmalıydım. Onunla konuşmalıydım.

Yaşadığımız göç hırpalamıştı bizi. Belki de aileme olan bağlılığım, onlara karşı gelemememin sebeplerinin başında o olaylar geliyordu. Ama her zaman bilinçlendiğimle, birey olduğumla övünen ben suskun ve sessiz kalmıştım. Anlaşılıyordu toplumda süregelen ailenin sözünden çıkmama töresi, âdeti beni de yenmişti. Türkan’a verdiğim sözü tutacak kadar fikirlerimi söyleyerek anneme babama karşı çıkamamıştım.

 

"Tuna Boyundan Köy Enstitüsüne"

"Köy Enstitüsünden Anadolu’ya" adlı basıma hazır kitabımdan: Beşinci Bölüm.

 

You have no rights to post comments