Candarlu... Can dar

Osmanlı kurulurken hanedan Türkmen’di. Bir de yıkılırken Türk olduğunu hatırladı. Arada, durum biraz farklı. Osmanlı, Türkmenlere dayanarak yükseldi. Sınırlar genişledi, başka kavimler de ülke ahalisi oluverdi. Onların da devlette yer alması iyi olurdu. Ama Fatih onları da devlete almak yerine devletten, devleti kurup geliştiren Türk’ü tamamen kovup devleti onlara verdi!.. Fatih zamanından sonra devlet devşirmelerin eline geçti. Geçmekle kalmadı, bunlar Türkmen’in kafasını da kırmaya başladılar. Bu ayrı mesele.

Son yıllarda televizyon dizileriyle tarih işleniyor ve zihin inşa etme amaçlı olarak kullanılıyor. İdeolojik yükleme had safhada! Bu ciddi bir gelişmedir.

Gerek Ertuğrul gerekse yeni başlayan Mehmet dizisinde Candarlı ve Candarlılar o kadar kötü karakter olarak gösteriliyor ki... Candarlu, saraydaki son Türk idi. Ona biçilen rol düşündürücü. İyi ki Türkler devletten kovulmuş, devlet devşirmelerin eline geçmiş, diyecek oluyoruz! O Candarlı ki devletin omurgasıdır ve Türkmen’dir, Devletten Türkmenlerin dışlanmaması için çalışıyordu. Hakkında söylenen şeyler devşirmelerin iftirası ve Fatih'in yanlış yapmayacağı safsatası üzerine kuruludur.

Bir de, Candarlı’ya Çandarlı demek ne oluyor? Can-darlı, cancı, candan yana olan, insancı gibi bir anlama geliyor. Çan-darlı; çancı, zangoç, kilisede çan çalan demek. Zangoçluk saygıdeğer bir iştir ama aşağılamak için söyleyince durup düşünüyoruz. Senaryoyu hangi mankurt ya da devşirme yazıyor, yazdırıyor acaba? Ne demek istiyorsunuz? Alemi sersem mi sanırsınız?

 

Ben neymişim?

Bir ara düşündüm de, benden epeyce hazzetmeyenin olduğunu fark ettim. Kapitalizmden tiksindiğim için sağcılar, milliyetçi olduğum için solcular, teokrasiye karşı çıktığım için İslamcılar, ırkçılığa karşı olduğum için Kürtçüler, batı karşıtı olduğum için sağcı-solcu-hatta Kemalist bilumum liberal tayfa, Rus sömürgeciliğinden nefret ettiğim için Türk Stalinistler, Ahıskalıların insan hakları mücadelesini desteklediğim için Batumlular... Epeyce sevmeyenim var. Umurumdaydı!..

Aslında epey geniş mezhepli olduğumu sanıyordum. Sanı işte. Yine de yazayım dedim.

 

Suyun başını dev tutmuş

Eğitimimi çocukken tamamladığımı düşünüyorum. Sonradan öğrendiğim sadece yediğim kazıklardan kalandı. En eğitici müfredat masallar ve türkülere saklanmıştı. Bir masalımızda insan yiyen bir dev vardı. Her gün bir insanı yakalayıp yiyordu. Sonra insanların su içmek zorunda olduğunu öğrenince suyun başını tutmuştu. Nasılsa suya geleceklerdi. Avlanmak için zahmet etmek de istemiyordu. İnsanlarla pazarlık yapmıştı. Hergün bir gencin kendisine verilmesini istiyordu. (Niye genç?) O genci yerken diğer insanlar hızla, kanlı sudan kaplarını doldurup suyu götürüyorlardı. Sıraya koymuşlardı, çocukları. Bir gün sıra çok güzel bir kıza gelir... Kahramanımız çıkar ortaya ve "Yeter gayri" der. Gider devi öldürür.

Siz masal dinlemediniz mi, ceddiniz suyun başını dev tutmuşsa ne yapmanız gerektiğini size söylemedi mi?

Çocuklarımızın öldürülmesi kader değildir!

Bitirin şu terörü.

 

Tereyağı

Marketlerde "tereyağı" adıyla satılan yağ tereyağı değildir. Tuzsuz süt (kaymak) yağıdır. Tereyağı yoğurttan yapılır ve kirli beyaz veya sarı değil, bembeyaz bir rengi olur. Apaktır ve o renktekilere ağartı da denir. Bu millet köyden taşınalı beri tereyağını unuttu. Tereyağını kendiniz evde mayaladığınız yoğurttan aynı yöntemle yapabilirsiniz. Yayığınız varsa ve yayıkta yaparsanız daha bir hoş olur... Tereyağını aldıktan sonra kalan ise ayrandır. Asıl ayran da odur!

 

Sık kullanılanlara eklenmesi gereken kavramlar

Münafık: Müslüman olmadığı halde, çıkarları gereği Müslüman görünen ancak aslında dine zarar vermeye çalışan kimse. Müslümanların huzurunu kaçırmak, birbirine düşürmek, işlerin kötüye gitmesini sağlamak için nifak (ayrılıkçı, fitne) tohumları saçan kimse. Sahtekâr.

Müraî: İkiyüzlü, riyakâr. Özü-sözü bir olmayan. Lanet olası birisi olduğu halde, olduğunun tersine, kendisini iyi olarak gösteren. Takiyyeci. Hypocrite.

Mürteci: Gerici. İslamiyet’in yayıldığı yıllarda İslam öncesi hali savunan kimselere denirdi. Günümüzde yeni ve daha ileri bir düzene karşı direnen kimseye deniliyor. Toplumda çağdaş değerlere ve yeniliklere önem vermeyen, her yönüyle eskiyi özleyen veya eski düzeni yaşamaya çalışan kimse veya görüş, ilericilik karşıtı.

İrtica: Geri. Gerici olma hali.

Müşrik: Şirk koşan, Allah’tan başka obje, kavram ve kişileri ilahlaştırıp ona tapan.

Dinbaz: Din ile oynayan kişi, dinci, yobaz.

Fanatik: Bağnaz. Dar kafalı. Sabit fikirli. Objektiflikten uzak. Bir fikre ya da inanca aşırı ölçüde bağlanıp ondan başka hiçbir düşünce ya da inanışı kabul etmeyen, mutaassıp.

Fitne: Karışıklık, kargaşa.

Yobaz: Bir düşünce ya da inanca aşırı ölçüde bağlı olan. Dinde bağnazlığı aşırılığa vardıran, başkalarına baskı yapmaya yönelen kimse. Kaba saba, inceliksiz.

Fesat: Bozukluk, arabozucu. Hile. Birini aldatmak veya yanıltmak için hile, entrika, oyun, desise, dolap çevirme.

 

Kay, kızak

Sözcükler üzerine düşünmeyi severim. Bir sözcüğün kökü nerden geliyor, tarihi seyri nasıl geçmiş, hangi çağda ne anlamlar yüklenmiş… İlginç gelir bana.

Sahi, "kaygı" sözcüğünü hanginiz uydurdu bakim? Karda ayağı kayıp sırtüstü bacakları yukarı dikmek! Aklıma bir de "kızak" geliyor. Tam kaygıya gülümseyeceğimi hesaplarken vazgeçip, bana kaygılanacaklarını düşünüp gülümsüyorum. Sonucun, kendisine yol açan nedeni nedenlemesi gibi tuhaflıklar... Pek bir halografik haller yaşatıyorsunuz.

 

Hıristiyan’a kurban yardımı

Gagauzlarla ilgili bir kurultaydaydım. Gagauz araştırmacı Türkiye’den destek beklediklerini söyledikten sonra biraz da sitemkâr konuştu. "Kesimlik kurban değil!"

Eyyy, Hıristiyan Gagauz Türklerine kurban bayramında kurban yardımı yapan Müslüman kardaşım, Tarih, kültür, din konularında malumatın neyse de, kardeşlerini unutmamış olman, onları ayırmamış olman her türlü takdire değer.

 

Papak

Çanakkale savaşları o kadar büyüktür ki Troya savaşıyla kıyaslanabilir ancak. Üstelik bu kez biz kazandık. Bu yıl, yıldönümü kutlamalarına ideolojik damga vurulmasına şahit olduk, üzüldük. Sanki orada savaşan Mısır’dan gelen ihvan ya da Suriyeli Öso imiş gibi konuşmalar duyduk. Oysa Osmanlıcılık ve İslamcılık ideolojileri 1900’lerin başında iflas etmişti. Yusuf Akçura bu bitişin kitabını yazdı: Üç Tarz-ı Siyaset! O tarihten itibaren egemen olan ideoloji Türkçülüktür. Kalpak onun sembolüdür. Adeta bütün Osmanlı görevlileri kalpak giyer. Padişah bile sert ve kararlı esen bu Türkçülük rüzgâra katılır. Çanakkale ve arkasından gelen İstiklal savaşını bu ideoloji ve ruh yaptı, öso değil! Bunları söylerken savaşı sadece Oğuz’ların yaptığını iddia etmiyorum. Birilerini yazacaksak Çerkezler’i başa yazmalıyız. Hepsi kalpaklıydı ve olmasalardı o savaşları zor kazanırdık. Üstelik bunu ikide bir söyleyip başa kakıcı olmadılar.

 

Şapka Sosyolojisi

Şapka sosyolojisinin tarihine ek: Osmanlı'nın son ordu zabit ve kumandanlarının ekserisinin başında sarık, fes veya kep değil, kalpak vardır. Kalpak çok bir siyasi simge idi. Bizde baş giyimi pek ve galiba hep ideolojiktir. Kemalistler ve Türkçüler kalpak giyerdi. 1940'larda Kemalistlerin yerini İnönücüler almaya başladı. (İnönü Kemalist değil, bana kalırsa Tanzimat kafalı biridir.) İnönücüler ile Türkçüler ayrıştı. İnönücüler fötr şapka giymeye başladı. Türkçüler hala kalpaklıydı. Kemalist de kalmadı zaten, İnönücüler hakim oldu, Kemalist sayıldılar! Bugün bile Kemalist bilinenlerin epeycesi aslında İnönücü ve çoğu Batıcı liberaldir. Dışarıdan bakan kıt okumuşlar ayrıntıyı göremez, hepsini Kemalist sayarlar.

1950 yılından itibaren fötr şapka giyenler Batıcı-sağcı-amarikancı-muhafazakâr idiler. Sinemamızda fötr şapkalı mahalle sofusu uyanık ve ahlak fukarası esnaf tipi budur. Nato muhafazakârıdır. Teokratlar bunların çocukları arasından çıktı. Tombik esnaf çocuklarıydı. "Minyeli Abdullah" okuyarak büyüdüler.

70'li yıllarda Ecevit'in başlattığı kasket modası solcu şapkası oldu. Bu kasket Cumhuriyetin başında Kemalistlerin köylülere giydirdiği şems siperlikli kasket idi. Dindarlarımız Cumhuriyetin başında kısa bir süre kasket giymişlerse de kısa sürede değiştirmişler, başına genellikle bere veya kar başlığı-yüzlük giymişlerdir. Sarık giyememişler, kasketi de pek benimsememişlerdir. Kemalistler kadın kılık ve kıyafetine karışmamışlardır. Kemalist dedim, Natocu-Batıcı demedim!

Kalpak mı, şu sıralarda dolapta.

 

Beybaba veya Atabey

Çocuktum, ufacıktım. Babamla dolaşmanın hayli gurur verdiği zamanlardı. Bir gün babam niye öyle icap ettiyse, kendisine "beybabacığım" diye hitap etmemi istedi. Bir süre öyle dedim. Öğretmen adamdır, bir bildiği var diye, köydeki başkaları da çocuklarına öyle dedirtmeye başladı. Bir dede de toruna "ağadede" dedirtiyordu. Sonra benim yaşımdaki oğlanlar benimle dalga geçtiler. Onlarla kahramanca dövüştüm. Sonra niye bilmem, babam vazgeçti, sadece "baba" dememin yeterli olacağına karar verdi. Öyle yaptık. Aşağıdaki metni okurken babamı andım.

Zamane bilir de bilmezden gelir. 7 Mayıs 1310 günü, mekâtiblere yazılan ta’mimde, “Sâye-i terakkiyat-vâye-i Hazret-i Zıllu’llâhi”nin (2. Abdülhamit) “mümkin mertebe Arabî ve Farsi lügatten uzak durarak Türkçe demeleri”. "Zarif Osmanlı efendilerinin maksad ü meramlarını kolayca anlatmak cihetine gitmeyip, Arabî ve Farsî lisanlardan ne kadar çok lügat bildiklerini göstermeyi hüner ve marifet zannetmeleriyle, “taş” demek yerine “seng” veyahut “hacer” isti’mal olunmasını muvafık-ı zerafet addeylemişlerdir”. "Babasına ifade-i masume ile “babacığım” diye hitab etmek varken “pederi vâlâ-güherim” tabirine tahvilinde babası anlasa bile çocuğa te’siri pek azdır. Şakirdana bu kabil konuşula…"

İyi ki babam her zaman milli olandan tarafmış, yoksa “Peder-i Vala-güherim” demek zorunda kalacaktım.

 

Humanité

Osmanlı demokrasisinde İttihat ve Terakki (birlik ve ilerleyiş) Partisi, modernist, Ceditçi, yer yer Türkçü ama asıl hümanist idi, yani nötr insanı (kavimini, dilini, dinini dikkate almadan) "önce insan"ı merkeze koyuyordu. Osmanist. Irkçı, dinci ve mezhepçi olmaktan biraz daha iyiydi. Bu anlaşılabilir bir sebebe dayanıyordu; Ermeniler ve ötekilerin bölücülüğünü "anayasal vatandaşlık" içinde sakinleştireceğini sanıyordu. Irkçı duygusallığın akıl dışılığını görmüyordu. Sonuçta anayasal vatandaşlık (ittihadı anasır-unsurlar/kavimler birliği) görüşünü savunan bir partiydi. Atatürk/ler bu görüşü humaniteden ileri götürerek, humanitenin üstüne, yani artı olarak, Türk milletçiliğini esas alan, demokrasiye açık bir devlet kurdu... Sonra...

İnönü, buradan geriye dönerek İttihatçı hümanizmine irtica etti, üstelik bu karikatürü neokemalizm olarak takdim etti. dönüştürdü, geriledi. Uluslaşmayı (inklizler nasıl diyoğ, neyşın buldink) sürüleşmeye çekti.

Bugünkü Kılıçdaroğlu Çehapesi ittahat tarrakkiye rücu ediyor, gerici sayabiliriz. Teokratlar mı, onlar zaten hep abdest bozan mevzularla iştigaldeydiler.

 

Basireti bağlı

Başkalarını bilmem ama Türklükte reflekstir: Savaş varsa muhalif-muvafık çekişmesi biter, bütün halinde milletçe ordunun arkasında durulur. Bütün dikkatler ordu üzerinde olur ve ordunun her türlü ihtiyacı karşılanır. Çünkü askerlerimiz can pazarındadırlar ve bizim için canlarını ortaya koymuşlardır. Bu sadece refleks değil, bir millet terbiyesidir de. İnsancadır; askerler ve onların ana babaları için saygıdır.

Tekrar edeyim: Savaş varsa Türk toplumu savaşa kilitleniyor ve muhalefet edeceği varsa da etmiyor! Şikâyeti kesiyor, gıkını bile çıkarmıyor! Sadece orduya yardım, destek ve dua ediyor. Yöneticilere ise mutlak itaat ediyor. Adeta donakalıyor! Bu itaatin zaaf olduğunu bilen veya istismar edebilecek meşrepte birilerinin yönetimi ele geçirdiğini düşünmek bile kâbus gibi. Düşünsenize, başımız beladan kurtulmazdı!

 

Sorumsuz kız-ışmışlık

Bir ara Memalik-i Osmanî'da rüşvet o denlu artmıştı idi ki, ne din-iman freni, ne ahlak yüz kızartısı işe yarıyordu. Kadılık, müderrislik, vicdan parayla satılıyordu. Ama namuslu insanların vicdanı da isyan halindeydi. Teskin içün, tutup rüşvetin tanımını değiştirdiler, rüşvet bir anda sıfırlandı! Sıfırlamak için üretilen rüşvet tanımı şuydu: Def-i mazarrat ve celb-i menfaat içün verilene rüşvet dinmez. Zira, menfaat temini ve belayı başından savuşturmak normal bir davranıştır. Öyleyse bunun için yapılanlar kötü olarak anlaşılamaz! Peki, o kafaya göre rüşvet ne? Hiçbir menfaatinin olmadığı halde birisinin ayağını kaydırmak için başkasına bir şeyler veriyorsan, bu rüşvettir... Tanımı bu şekilde yapınca sıfırlanmış oluyo...

Cinsel suçlarda dünyanın önde gelen ülkelerinden biri haline geldik. Kışkırtılmış bir erkeklik durumu yaşıyoruz. Yıllardır kadın örtüsünü konuşanlar aslında kadın cinselliğini konuşup erkeği kadına karşı kışkırttılar. Erkeğin aklını başından alıp kızışmışlığına uymayı telkin ettiler. Bazıları silah omuzda geziyor! Akıl kullanmayan, dürtülerini kontrol etmeyen, böyle bir derdi de olmayan bir erkek çıkardılar karşımıza. Aklı olmadığı için ahlaken de sorumlu saymıyor, bu yüzden kadınlara "bari siz saklanın" diyorlar... Yetmedi, tanımın da değişmesi gerekiyor. Derin bir sosyo-psiko-seksüel-teolojik durum, uzun bir analiz gerektiriyor, uzatmayayım...

Özgecan kızımızı duymuş olmalısınız. Sizin kızınız olduğunu düşünün. Tecavüzden sonra öldürülmediğini de... Gidin barışın ve o yaratığı hapisten kurtarın ve kızınızın namusunu kurtarmak (?) için o hayvana "enişte" deyin.

Devlet denilen örgüt, ellerini insanların mahrem yerlerinde dolaştırmamalıdır. Onun görevi insanların güvenliğini temin etmek, tek başına bile olsa, namus ve şerefiyle yaşayabileceği ortamı sağlamaktır. Devlet bunun için vardır. Bu haliyle insanların güvenliğini temin edemeyeceğini söylemiş olmaktadır!

 

Kaç-köç

Kadınların en çok saç-baş örtmek zorunda kaldığı ve cinsiyetler arası kaç-göçün olduğu yerler, erkek cinsel tacizinin en yoğun olduğu yerlerdir. Erkek tacizi kadını insan olarak görmemek, sadece “dişi yaratık” olarak görmek, dolayısıyla insan olarak haklarını (kul hakkını) tanımamak hatta reddetmekten kaynaklanır. Kul hakkı tanımayanları Müslüman hanesine yazmalı mıyız, bilmiyorum.

Irak kadınını hatırlatmak isterim. İşgalden önce isteyen istediği gibi giyiniyordu. İşgalde olanlar yüzünden şimdi her kadın çarşafta! Türkiye'den de bol miktarda örnek bulabilirsin. Kadınlar kendi isteklerinden çok kocalarının, ağabeylerini ve babalarının "güçlü ricasıyla" malum şekilde giyiniyorlar. Bu dayatmanın altında yatan gerekçe, onları erkek tacizinden korumaya yöneliktir. Bir şey biliyor da öyle yapıyorlar. Belki de bazıları da öyledir ve kendininkilerin, kendisi gibilere maruz kalmalarını önlemeye çalışıyorlar, kim bilir...

 

1 Mayıs

Bir bakış açısına göre kapitalist rejimler "kâr" adı altında hırsızlığın yasallaştırıldığı, kap-kaçın "fırsat" olarak sunulduğu rejimlerdir. Hırsızlık ahlaksızlıkla ilişkili olduğu için bu bakış açısından hareketle kapitalizmin "ahlaksız rejim" olduğunu söylemek pekâlâ mümkündür.
Helalinden kazanmak ve bunun için emek harcamak ise erdemdir.

Bu rejimde kutlanılabilecek en insanî bayram, emek bayramıdır. Helalinden kazanmayı bayram etmek, erdemliliğe vurgu yapmak ahlakî bir davranıştır. Buna karşı çıkmak ve ahlak bayramını kutlamak isteyenlere zulmetmek ise emek-hırsızlık yelpazesinin hangi tarafında ve insanlaşma yolunun neresinde olunduğunu gösterir.

Elde ettiklerini emek ve alın teriyle kazanan birisi olarak erdem bayramının bütün erdemlilere kutlu olmasını istiyorum.

 

Düzeltme

Bir düzeltme yapalım mı? Darbeyi halkın önlediği kulağa hoş gelse de inandırıcı değildir. Halkın sokağa çıkması sadece insanların ölmesine yol açmıştır. Darbeyi ordunun bizzat kendisi önlemiştir. Ordunun büyük kısmı bu cinayete karışmamış, karşı çıkmıştır. Emir-komuta zinciri içinde, bütün ordunun katıldığı bir darbe olsaydı, kusura bakmayın, dışarı çıkacak fırsatınız bile olmazdı. Her kurumda olduğu gibi oraya da virüs bulaşmış, hayli bulaşmış o kadar.

Orduyu telef etmeyin, onurunu-gururunu kırmayın, teamülünü-geleneğini bozmayın, vebali kendinizde arayın; her kurum gibi onlar da vaktiyle yılanı görüp feryat etti, neden duymadınız?.. Orduya karşı yaptığınız psikolojik saldırıyı kesin artık. Ordu bu saldırıyı hak etmiyor. Üstelik demokrasiyi orduyla korumak bir yana, bu coğrafyada ordusuz nefes bile alamazsınız. Bindiği dalı kesmenin âlemi yok.

 

Yorumlar   

+1 #1 Mesut Duman 17-05-2018 22:18
Seviyorum bu Adamı. Mankurtlaşma karşıtlığını ve dahi Pervasız bilgeliğini..

You have no rights to post comments