“İLYAS HALİL ve NURİ ABAÇ’IN KANADA MEKTUPLARI” ÜZERİNE DÜŞÜNCELER
Bengül Biroğlu Şahbaz
Orhan Özdemir’in düzenlemeleriyle okuyucu ile buluşan İlyas Halil ve Nuri Abaç’ın Kanada Mektupları adlı eser, Ocak 2016’da Kanguru Yayınlarından çıktı.
2008 yılında Nuri Abaç’ın aramızdan ayrılışı ile kadim bir dostu yitirmenin acısıyla sarsılan İlyas Halil, sonraki yıllarda ödüllü yazar Orhan Özdemir ile tanışır. Yıllara tanıklık etmiş, özenle saklanmış mektupların unutulmasına, kaybolup gitmesine gönlü razı olmadığından, Nuri Abaç’la mektuplaşmalarının evraklarını bir dosya hâlinde, tarihlere göre sıralanmış olarak Özdemir’e verir. Özdemir, bu iki sanat adamının tecrübelerini araştırmacılara, sanatseverlere daha da önemlisi insanlığın ölümsüz hafızasına sunmak için kitaplaştırmaya karar verir.
İlyas Halil’in önsözü ile başlayan kitap, her iki sanatçının da ayrıntılı biyografileri ile devam etmektedir. Özellikle ikilinin tanışması, Mersin’de geçen günleri eserin temelini oluşturmaktadır. 200 kadar karşılıklı mektup ise, tarih sıralaması ve konu bütünlüğü esas alınarak 1965 - 1975 yılları mektupları, 1976 ve 1977 yılı mektupları olmak üzere üç bölümde okuyucuya sunulmuştur.
Eserin kitaplaştıran dostluklar silsilesi 1950’li yıllara dayanmaktadır. Dünyaca ünlü ressam Nuri Abaç ile şair ve öykü yazarı İlyas Halil’in Mersin’de tanışması ve ardından devam eden sanatla, renklerle, sözcüklerle yoğrulmuş dostlukları; 1964 yılında İlyas Halil’in Kanada’ya gitmesiyle kesintiye uğramadan devam eder.
1964 - 1977 yılları arasında sıkça mektuplaşan iki dost; mektuplarında ülkenin o dönemdeki sanatsal ve politik ortamına ışık tutmaktadır. Aynı zamanda iki uzak ülke, Kanada- Türkiye’nin kültürel, sosyal yaşamındaki farklar da satırlara yansımıştır.
“Halen 22 ilde sıkıyönetim devam ediyor. 12 Mart’tan beri askerin seçtiği bir hükümet (Nihat Erim) yeni ve ortanın solu bir anlayışa uygun (toprak reformu vesaire) işleri yürütüyor. 12 Mart’a kadar çıkan kargaşalıkların mesullerinin tümü yakalandı. Mahkemeler devam ediyor. Mesela dün 17 kişi idama mahkûm oldu. Büyük soygunlar oluyor. Tabii bu işlerin verdiği heyecan piyasayı da hepten etkiliyor. İşte kısaca görünüş bu…”
Memleket özlemi de sanat ve sergi haberlerinin gerisinde genzi yakan buruk bir koku gibi hissedilmektedir.
“Sana Mersin’in yeni, en son bir resmini gönderiyorum. Tanıyacak mısın acaba genç, dinamik İlyas’ın, ilk aşklarını yaşayan İlyas Halil’in gezip koştuğu yerleri… Hepinize selam ve sevgilerimizi iletirim.”
Her iki sanatçının da olgunlaşma döneminde birbirlerinin eserlerini eleştirmesi, karşılıklı eğitici bir süreci paylaşmaları da yine bu mektuplar sayesindedir. Sanatsal bir kaygıyla yoğrulan mektuplar genellikle kısa havadisler ve özlem dolu cümlelerle tamamlanır.
“Öykülerin güzel. Kesin, açık ve ilginç. Tek eksiği dil problemi…”
“Anlatım dilin çok sadeleşmiş, romantikleşmiş… Bir varmış bir yokmuş, masal havasına bürünmüş. Bu havayı devam ettir Nuri. Kur’an’ı ele alıp ondan birkaç mitolojiyi işle. Tevrat’tan da birkaç mitolojiyi işleyebilirsin. Dene bir. Dilin ve renklerin masal havasına çok uygun… Karagöz’e bir ara versen iyi olur. Tekrara düşmemek gerek.”
Mersin’de Halkevlerinin kapatılmasından sonra Mersin valisi Tevfik Sırrı Gür tarafından açılan Akkahve, 1948- 1962 yılları arasında Mersin’in sanat ve edebiyat lokali hâlini almıştır. İlyas Halil ve Nuri Abaç’ın da tanışmaları, dostlukları Akkahve’ye gidip gelmeleri sayesindedir. Bazı araştırmalarda söz konusu sanatçılardan “Üçüncü Kuşak Akkahve Sanatçıları” diye söz edilir. Mektuplarda da o dönemin izlerini taşıyan, diğer Akkahve sanatçılarından izler bulmak mümkündür.
“Geçenlerde Celal Çumralı’nın Boğa Burcu adında yayımlanmamış bir eseri geçti elime. Yok olmuş, ortaya çıkmamış bir hazine…”
Yaklaşık 300 sayfalık bu kitabı okurken kendinizi dünyanın öbür ucundaki soğuk ve uzak bir ülkeye yolculuk ederken buluyorsunuz. Kolunuzun altında tablolar, buzlu bir yolda kayıp düşmemek için bir sıla türküsüne tutunuyorsunuz. Montreal’de bir sergi salonundan seyrediyorsunuz Mersin’de çiçek açan bademleri. Nuri Abaç’ın tabloları; renk renk, desen desen uçuşuyor gözlerinizin önünde… Kanada’da hasretle tekrar tekrar okunmuş bir mektup oluyor İlyas Halil’in şiirleri.
Mektupların edebiyat tarihi açısından önemi kuşkusuz tartışılamaz. Yazarın hayatına, yazarın kaleminden vuran ışıklardır mektuplar. Çoğu kez uzaklardaki biri ile haberleşmenin ötesinde insanın kendi iç dünyasını tanımasına, fikirlerini tasnif ve tahlil etmesine, kendi ile hesaplaşmasına açılan bir kapıdır mektup.
Kısa haberleşme biçimlerinin tercih edildiği günümüzde böylesine dolu, doyurucu metinleri bulmak gerçekten güç. Kurgunun ötesinde gerçek yaşamdan sıyrılıp dirilerek dile gelen mektuplar, geçmiş zamanların yaşandığının en somut kanıtıdır. Kâğıttaki mürekkep izi, zarfın üzerindeki mühürdür bizi alıp götüren geçmiş günlere. Uzak yollardan gelip, uzun yolculuklara çıkan sözcüklerdir. Yaşamının bir döneminde mektup yazmış olanlar bilir ancak katlanmış kâğıtların kıymetini. Zaman, akıp giderken; konuşulanlar, söylenip uçarken; insan, gelip ve geçer ancak yazı daima kalır.
Henüz bu kitabı okumamış olanlara sesleniyorum. Renklerin, çizgilerin, sözcüklerin dünyasında dolaşacağınız bu kitapta; karlı, soğuk bir gecede, denizdeki dalga seslerini dinleyen iki eski dostun fısıltılarını duyabilirsiniz.