Hayır, hayır ölmedim ben! Öldüğümü de nereden çıkardınız. Ne kadar üzülmüşsünüz ardımdan gerçekten çok duygulandım. Ama ne mutlu ki buradayım, hayattayım ve her zamanki gibi mersedesimle dolaşıyorum Malatya sokaklarında. Siz güzel insanların sevgisine mazhar olduğum için öyle iyi hissediyorum ki kendimi, sanki hiçbir zaman ölmeyeceğim. Kadir’in adı hep yaşayacak gibi geliyor bana...
Halbuki eskiden böyle değildi. Yani bilirsiniz, mersedesimden önce... İşin aslı insanlar genelde iyi değiller. Bakkal Nuri, Ahmet amcanın oğullarının ne kadar içki içtiğinden dem vururken, mahallenin delikanlıları yoldan geçen kadınlara laf atarken, akşam kocalarından dayak yiyen kadınlar gündüzleri birbirlerinin dedikodusunu yaparken hepsi birden beni gördükleri zaman güler yüzle selam verirlerdi bana. Sadece selam vermek de değil saygıda da kusur etmezlerdi. Ama içime hep bir kurt düşerdi. Bu sevgi ve saygı bana mı, yoksa kapımın önünde duran mersedesime mi? Kararsızdım. Toplumun seçkin bir bireyi olarak görülüyordum; tabi insanların sürekli benimle sohbet edip, fotoğraf çekmek istemesini garipsedim ilk başlarda. Ama sonra alışmaya başladım, şehirde gittikçe artan bir hayran kitlemin oluştuğunu zamanla fark ettim. Radyo ve televizyon programlarında periyodik olarak benimle röportaj yapılması, sosyal medyada binlerce takipçimin olması gerçekten heyecan vericiydi. Ben herkesle çok güzel bir şekilde sosyalleşebiliyordum çünkü herkes beni seviyor ve bana iyi davranıyordu. Bunun sebebi mercedesimdi yüksek ihtimalle ama olsun. Herkes mersedesime binmek istiyor, mercedesimin ne kadar yaktığını merak ediyor, ustalar da servis bakımlarını bedava yapıyorlardı. Yemek davetlerine çağrılıp, bir dünya hediyelerle uğurlanıyordum. Sonunda bir su firmasının reklam yüzü oldum. Hatta milletvekili seçmek istediler beni, adıma afiş bastırdılar. Ancak milletvekili olmak istemedim. Taklitimi yapan, bana özenen ve benim gibi şehrin sevgilisi olmak isteyen birçok kişi çıktı ama hiç biri benim kadar sahiplenilmedi. Çünkü benim arabam diğerlerinden farklıydı. 44 MK 444 özel plakalı aracımın odun sarı rengi dikkat çekiciydi. Kimin yanından geçersem geçeyim hayranlıkla mercedesime bakıyor ve ısrarla fotoğraf çektirmek istiyordu. Üstelik ben diğer sürücüler gibi değildim. Ehliyetimde sınıf bölümü A’dan Z’ye kadardı. Hem iyi bir araba sahibiydim hem de çok iyi araba kullanıyordum.
Bir mersedes hayatımda çok şey değiştirmişti. Herkes güler yüzlerle bana bakıyordu. Beni sevmeye başlamışlardı. Evet paranız var ise bu toplumda saygı, sevgi ve güler yüz görüyorsunuz. Arabam yokken şehirde pek selam veren çıkmazdı bana, şimdiyse kendimi bir yıldız gibi hissediyorum. Tabi ilginç bir biçimde bazen bu ilgiden dolayı ilginç bir biçimde kendimi yalnız hissediyorum ama tüm şöhretlerin başına gelir bu sanırım.
Yine de beni sevenlerin yaşadıklarını görünce üzülüyorum. Şehrin sokaklarında arabamı kullanırken çok şeye şahit oluyordum. Taciz, hırsızlıklar, şiddet, açlık, hoşgörüsüzlük, tahammülsüzlük... İnsanların arkadaşlarına ve hatta ailesine bile göstermediği güleryüzü bana göstermelerinin sebebi mersedesimdi. Bana tahammülleri ama kendilerine tahammülsüzlükleri sırf bu yüzdendi. Herkesin mersedesi olsaydı belki bu olaylar yaşanmayacaktı. Kimse kimseye kötü davranmayacak, herkes birbirine hoşgörü gösterecek ve birbirini sevecekti. Mesela herkes birbirine selam verecekti, yardım edecekti. Şehir baştan sona başkalaşacak insanlar çok ama çok güzel olacaktı. Ah,keşke herkesin bir mersedesi olsa...
Ya mersedesimi bir gün satmak zorunda kalırsam? Şehrin yüzü değişecek miydi? Bana gülen yüzler gülmez mi olacaktı? Bana karşı sonsuz hoşgörüleri bitecek miydi? Her şey başa mı dönecekti? İnsanların beni deli diye yaftalamaları, dalga geçmeleri, ciddiye almamaları, selam vermeyip, önemsememeleri geri gelecekti sanki. Birbirlerine karşı hoşgörüsüzlüklerine ortak olacaktım. Ben yine deli olacaktım. Saygı görmeyecektim, acıyan yüzlerle bakacaklardı bana.
Aslında deli olmamda sorun yoktu eğer tüm şehir deli olsaydı. Bende normal bir insan olurdum o zaman. Her şey yoluna girer ve ben de hayallerimi gerçekleştirebilirdim. Belki aşık olur, evlenir, bir yuva kurardim. Belki çocuklarim olurdu... Hayatım, lakabim, adım, mercedesim, ehliyetim, ruhsatım, trafikte verilen ceza, insanların ilgisi, sevgisi, reklam yıldızı olmam her şey ama her şey gerçek olurdu. İnsanların tebessümü mercedesime değil bana olurdu, herkes tanımadığı insanlara da selam verir, sohbet eder, ekmeğini paylaşacak kadar güvenirdi. Tanımadığı bir insan genç yaşta öldü diye üzülürdü. Herkes deli olsaydı ancak insan sevgisi, yardimlaşma, paylaşma artardı. Ancak öyle birbirlerine acırlardı. Kimse kimsenin dedikodusunu yapmaz, başarılı diye kıskanmazdi. Kimse kimseyi herhangi bir nedenden dolayı öldürmezdi. Güleryüz çıkarsız ve ücretsiz olurdu. İnsanlar kötülüğü düşünemeyecek kadar deli olsaydi eğer hayat daha anlamli olurdu belki.Fakat şehrin çoğu normal insanlardan oluşmaktaydı. Bu en büyük tehlikeydi benim için.
Şehirdeki insanların normal diye tabir edilen insanlardan oluşması, şehir de kendimi imtiyazlı bir azınlık gibi hissetmeme neden oluyordu. Belki tarihte hiçbir azınlık benim kadar şanslı olmadı. Şansım enteresandır ama doğuştan gelen farklı olma özelliğimin hoşgörüyle karşılanmasından başka bir şey değil. Benim gibi özel ve farklı insanlarin hepsi toplumda ne zaman normal olarak algılanırsa o zaman toplum bir sopayı mersedes olarak görmeyip normalleşir. Elime aldığım sopanın gücüyle kazandığım bu saygının devamı için kendimi ve insanları artık kandırmak istemiyorum. Arabam mercedes olmasaydı toplum zaten beni hiç farketmeyecekti.
Belki sokakta taşlanan, tuhaf ve korkan gözlerle bakılan bir deli olacaktım. Elime aldığım o sopa sayesinde şehrin insanlarının birbirlerine gösteremedikleri hürmeti sopama göstermeleri bana da ilginç gelse de kimseye itiraf edemediğim ve beynimin duvarlarina çarpıp duran bu gerçeği artık saklayamayacagim. Keramet sopada da değil aslında anlayana...