Bilgisayar başında sabahladığı gecelerden biriydi. Ev halkının uyuduğu saatlerde çalışmayı seviyordu. Kahve, sigara ve sessizlik üçlüsü onu mükemmel bir çalışmayla baş başa bırakıyordu. Eşini bir kaç yıl önce kaybetmişti. Tek başına kalan kaynanasını yalnız bırakmaya ise gönlü razı olmamıştı. İki oğlu ve öz annesi kadar sevdiği kayınvalidesi ile birlikte mütevazı bir yaşam kurmuştu. “Çok da iyi yaptım” diye düşündü. Ağzı var dili yok insanlardan biriydi yaşlı kadın. İlk günlerinden bu yana aralarında en ufak bir sürtüşme, kinaye olmamıştı. Birbirlerini hep anlayışla karşılamışlar, olan kusurlarını da görmezden gelmişlerdi. Saygı ve sevgi, olmazsa olmazlarıydı.

Aylin

Biricik oğlu, canı ciğeri evleniyordu. ne kadar özene bezene büyütmüştü onu. Kendinden bile sakınmış, bir dediğini iki etmemişti. Şimdi elin kızı gelip oğluna sahip çıkacaktı. Ama ne kadar uğraşsa, asla aralarına giremezdi. O, onun annesiydi. Büyüten, yediren, içiren, seven kadın. Onlar aileydi, şimdi bambaşka biri gelip aralarına katılıyordu. Düğün boyunca izledi durdu evladını. Boğazı düğüm düğümdü. Neyse ki, aynı apartmanda oturacaklardı. Oğluna iyi bakılıp bakılmadığını rahatlıkla kontrol edebilirdi böylelikle. Yemekleri de beraber yerler olur biterdi. Hem bakalım bu el kızı yemek yapmayı biliyor muydu? Gelin kaynana beraber akraba dost ziyaretleri de yaparlardı, altın günlerine de katılırlardı. Misafir geleceği zaman da bir güzel çekip çevirirdi artık gelinin evini. Nasılsa onlar bir aileydi, el kızı ise aralarına katılan bir yabancı...

Meliha

Eski arkadaşlarından birine rastlamıştı o gün. Bir anda sarmaş dolaş olmuşlar ve kendilerini hemen bir pastaneye atıp hasret gidermişlerdi. Evli olduğu yıllarda Cansel en yakın dostuydu. Çektiklerini, yaşadıklarını bilen sırdaşı, can arkadaşı. "Seninki annesi vefat ettikten sonra taşındı mahalleden" dedi birdenbire Cansel. Kurulan cümleden aklında kalan yalnızca "anne" ve "vefat" sözcükleriydi. Yaşadıkları, kayınvalidesinin yaşattıkları tek tek gözünün önünden geçti. "Değdi mi?" diye düşünmekten kendini alamadı. "Onu iyi olarak anmak ve dua etmek isterdim, özür dilerim ama elimde değil, yaşadıklarımı ben bilirim. Olan biteni yaşanmamış saymaksa kendime haksızlık, başka bir şey değil! Ben iyi bir insanım, affetmek istiyorum ama şimdi değil! Belki bir gün hazır olunca, yaralarım kabuk bağlayınca! Ama henüz değil!"

Fidan

Çok güzel bir evlilikleri vardı Şeyda ile eşinin. Kocası varlıklı bir ailenin biricik oğluydu. İyi de bir işi vardı. Kayınvalidesi ve kayınpederi pırlanta gibi insanlardı. Şeydanın her tür kaprisine göz yumuyorlar, gençtir, nasılsa büyüyecek diye avunuyorlardı. Şeyda ise bir türlü benimseyemiyordu aileyi. Varsa yoksa kocası önemliydi onun için. Kayınvalidesine pek gidip gelmez, arada telefon açar hal hatır sorardı. Bencil ve sorunlu olan bu kız huzurdan oldukça uzaktı. Kayınvalidesi ise "Aman onlar mutlu olsunlar da gerisi önemli değil" diyerek ortalığı yatıştırıyor ve halinden hiç şikâyet etmiyordu.

Şeyda

Evet! Yüzyıllardır süregelen bir didişmedir gelin kaynana ilişkisi. Hele bir de aynı evde yaşıyorlarsa vay derim. Sorun çok daha büyük ve çözümü zor bir haldedir. İletişim eksikliği, uyum sorunu, karşılıklı önyargı bütün bu sorunları beraberinde getirmektedir. Kadın ve erkek evlenir, yeni bir yuva kurar. Bu yuva bir uzantı değildir. Sınırlar belirlenmeli, sorunlar öncelikle eşler arasında çözülmelidir. Aslında beylik bir sürü laf daha sayabilirim ama fazla uzatmanın anlamı yok.

İşin özeti, kimse gücenmesin kırılmasın ama bizler sadece eşlerimizle evlenmiyoruz. Ailenin tüm bireylerini mutlu etmek zorunda olduğumuz hissiyle yetiştiriliyoruz.  Seveceksin, sayacaksın, arayacaksın, soracaksın, sevmesen de belli etmeyeceksin, iyi geçineceksin. Bu arada sen ne olursan ol, çatla patla ama katlan. Senin canına okunsa da sen katlanacaksın arkadaş. Kovulsan bacadan gireceksin, çünkü sen gelinsin! Yok öyle yağma! Sen insansın! Ben 50 yaşında olup hala kayınvalidesine tabi olan, iğnelerinden nasibini alan ve gık diyemeyen kadınlar tanıyorum.

Ha seversen yaparsın, sevilirsen sen de seversin, hiç bir şey batmaz o zaman, kötü görünmez. Benim lafım tek taraflı beklenti içinde olanlara. Gelin olarak da kaynana olarak da... Haksızlık yapamam, iki tarafın da iyisi de var kötüsü de. Rahmetli anneannem şahaneydi mesela. Çok dua ettim ona benzeyen kaynanam olsun diye ama uzağından bile geçemedik. Neyse vardır bunda da bir hayır diyelim ve devam edelim...

Bu konuda ne yapılır tam bilemiyorum. Bildiklerim ise: Saygısızlık yapmam, çünkü sevmesem de saygı duymak zorunda olduğumu bilirim. Kavga etmem, cevap vermem, hiç işim olmaz. Olsa olsa bön bön bakarım. Kızdığım zaman uyuz bir surat ifadem var, acayip bir şey, onu takınırım. Ha baktım olmuyor, uzaklaşırım.

Dostlar ben kim gelin kaynana sorununu halletmek kim? Anlatmakla bitecek gibi değil! Hem ne demişler: Kelin tarağı olsa başına sürer!

Hepimize sevdiklerimizle mutlu, huzurlu bayramlar diliyorum. Aşkla yaşayın, sevgiyle kalın!

You have no rights to post comments