Edebiyat dünyası kendi içinde kuralları, alışkanlık ve gelenekleri olan, farklı bir yazar-okur ilişkisi, yazar-yayıncı ilişkisi ve farklı tanıtım çabaları ve kendine özgü keyif ve zorlukları olan bir alan. Yazarımız Zülal Kaya ile eserleri ve edebiyatçı kimliği üzerine yazışarak bu röportajı yaptık. Zülal Kaya, şimdiye kadar üç romanı ile okurlarıyla buluştu. Kitapları; Kardaki Ayak İzleri (2010, Berikan Yayınları), Savaşın Yarık Tabanlı Kadınları (Togan Yayınları, 1011) ve Sahipsiz Bedenler (Togan Yayınları, 2012) adlarını taşıyor.

“Kardaki Ayak İzleri”nde Ahıska Türklerinin yaşadıkları dramı belgesel bir kurguyla yazmıştı. Aslında bütün kitaplarının belgesel nitelikli ve gerçek hayat hikâyelerinden damıtıldığını görüyoruz. “Savaşın Yarık Tabanlı Kadınları”nda da Osmanlı’nın çöküş döneminde, savaş ortasında, devlet ve düzenin olmadığı koşullarda Ermeni çetelerinin insanları terörize ettiği bir ortamdan kaçışı anlattığı kaça-kaç döneminin acılarıyla düşündürüyor okurlarını. Emperyalizmin Osmanlı üzerine çullanması ve devletin çöküşü milyonlarca insanı perişan biçimde göçe zorlamıştır. Çocukluğumuzda çok kişiden "kaça-kaç hikâyesi" duymuşuz ve masal gibi dinlemişizdir. Kaya, romanı ile yaşananların masal olmadığını âdeta haykırıyor. Irak ve Suriye’deki savaştan kaçıp ülkemize sığınan insanları televizyondan izlerken, kaça-kaç hikâyelerinin benzerlerini, çok daha kötü koşullarda yaşamış olduğumuzu hatırlıyoruz, okurken vatana daha bir sıkı sarılma ihtiyacını hissediyoruz. “Sahipsiz Bedenler” romanında ise yaşam koşulları, kadın istismarı ve sosyal hastalıklarımıza gerçek bir hikâyeden yola çıkarak ışık tutuyor. İşte bu eserleri edebiyatımıza kazandıran değerli yazarımız Zülal Kaya’nın sorularıma verdiği cevaplar:

İkram Çınar: Merhaba, kısaca hayat hikâyenizi anlatabilir misiniz?

Zülal Kaya: Merhaba İkram Hocam ve değerli Eğitişim Dergisi okurları. Çıkan sayılarını okumaya çalıştığım Eğitişim Dergisinin Eylül ayı sayısında bana yer verdiğiniz için çok teşekkür ediyorum. Uzaktan olsa da bu röportajla derginin okurlarına Zülâl Kaya olarak kendimi tanıtmaktan mutlu olacağım. Sayfalar dolusu yazarsınız ama söz kendinizi anlatmaya gelince nereden ve nasıl başlayacağınızı bilmezsiniz. Umarım, size ve kıymetli dergi okuyucularına doyurucu cevaplar veririm. Üç çocuklu bir ailenin iki erkek çocuğundan sonra Çorum’da dünyaya geldim. Kız meslek lisesinden sonra iki yıllık okul olan Olgunlaşma Enstitüsünün nakış dikiş branşlarını bitirdim. El sanatları olarak bilinen aynı branşlarda kurs öğretmenliği yaptım. Çok derinlere gitmeden eğitim aldığım okulların benim tercihim olmadığını söylemeliyim. Benim tercihime bırakılmış olsaydı Hukuk, Tarih ya da Edebiyat dallarının birinde eğitim alırdım. Evlendim ve iki kız bir erkek olmak üzere üç çocuk annesi oldum. Çocuklarımı isteyerek dünyaya getirdiğim için sorumluluklarından hiç kaçmadım. Zorluklarından yüksünmedim. İyi ki varlar. Bir zaman sonra eşimden ayrıldım. İki kızım öğretmen, oğlum makine mühendisi oldu. Mesleklerini ellerine alıncaya kadar çocuklarımla birlikte yaşadım. Çocuklarımın vazife icabı bulundukları yerler olan Gebze, İstanbul ve doğduğum yer olan Çorum üçgeninde dolaşıyorum. Kış mevsiminde Çorum’daki evime gidip sakince kitaplarımı yazıyor, bitirdikten sonra çocuklarımın yanına gelerek onlarla birlikte kalıyorum. Zaman zaman çocuklarım benim yanıma, “Çorum'”a gelirler. Kitap yazmanın dışında arasıra şiir yazarım. Bahar gelince tabiatın beni çağırdığını hissederim. İçimden gelen bu çağrının etkisiyle, ülkemizin çok yerini gezdim. Tarihi mekânları, ören yerlerini ve dağı, taşı dolaşmak tercihimdir. Gezip gördüğüm yerler bana yaşam enerjisi verir. Gidip gördüğüm yerlerin bol bol fotoğraflarını çekerim. Özellikle her türlü ağaç ve çiçek fotoğrafları çekmeyi severim. Binlerce fotoğrafım birikti. Zamanı belli olmasa da fotoğraf sergisi açma gibi niyetim var. Belki şiirlerimi de bir kitapta toplarım.

İÇ:- Ne zamandan beri yazıyorsunuz?

ZÜLAL KAYA:- Tutmayı öğrendikten sonra kelemi elimden hiç bırakmadım diyebilirim. Yazmaya çocukluk yıllarımda şiirle başladım. Kitap yazmayı hep düşünürdüm ama çocuklarım küçük oldukları için kitap yazma isteğime yoğunlaşma vakti bulamadım. Kitap yazma serüvenim çocuklarım büyümeye başladıktan sonra oldu. Yazmaya onbeş yıl önce başladım.

İÇ: - Edebî beslenme kaynaklarınızı merak ediyorum, neleri okursunuz?

ZÜLAL KAYA:- İnsanlar benim için çok önemlidir. Yaşlı genç, çocuk demeden onları dinlerim. İnsanların ne yaşadıklarını önemser sohbetler sırasında sorular sorup içlerinde beni etkileyenleri, konuştuğum insanlardan izin alıp kurgulayarak belgesel türünde yazarım. Belgesel türündeki, gerçek hayattan alınarak yazılmış kitapları okumayı severim.

İÇ- Roman konularını gerçek hayattan ve yaşanmış gerçek olaylardan alıyorsunuz. Bu yaklaşım aslında kurgulanmış roman yazmaktan daha zor. Bu türün ne gibi zorlukları var?

ZÜLAL KAYA- Yaşanmış hayatları yazmak çok severek yaptığım bir iş. Beni çok mutlu ediyor. Zor yanları var tabi ki! Yazacağım kitabın konusunun geçtiği şehirlere giderim. Yolculuklarımı yalnız yaparım. Görmek istediğim yerlerin yollarını, mekânlarını, çevresini daha iyi tanımak için otobüs veya treni tercih ederim. Zaman zaman vücudumda yorgunluk duyarım. Maddi zorlukları var ama bazı masraflarımı kısarak yol harcamalarımı hallederim. Benim çok zorlandığım olay, araştırma yapmak için gittiğim şehirlerde çevreyi gezerken yardımcı olacak insanlara ulaşmak oluyor. Bir iki ay insanlarla telefon trafiği yapmak zorunda kalıyorum. Yazmakta olduğum kitabın konusun hakkında ek bilgi edinmek istediğim insanların bazıları bildiklerini söylemek istemiyorlar. Benim verdikleri bilgileri kitaplaştırarak çok para kazanacağımı düşünerek suskun kalıyorlar. Bu fikirlerini açıkça söyleyenler oldu. Hâlbuki bu güne kadar kitaplarımdan hiç maddi gelirim olmadı. Buna insanları inandıramıyorum. Bazı yayınevleri benim yazdığım türdeki kitapları yayınlamaktan kaçınıyorlar. Onun için ben de maddiyatın peşine düşmüyorum. Yayıncılarla uğraşmak da ayrı bir zorluk. Üzücü ve zor yanlarından birisi de bu.

İÇ - “Kardaki Ayak İzleri: Ahıska Türklerinin Dramı” romanınızda geçen çevrede büyümüş birisi olarak kitabınızı okuduğumda, hemşeri olduğumuzu sandım. Aynı şekilde küçüklüğümde çok sayıda "kaça-kaç hikâyesi" duymuştum. Romanınızı okurken hem coğrafya hem de insan tipleri çok sahici ve tanıdık geldi; kaleminizin edebi gücü olmalı. Yazdığınız coğrafyayı gezip görür müsünüz ya da insan karakteri çizerken bölge insanının ortak karakterini mi araştırırsınız, nasıl yapıyorsunuz bunu?

ZÜLAL KAYA-“Kardaki Ayak İzleri”ne gelince! Belirttiğiniz gibi aynı çevreden gelip aynı kültürü yaşayan insanlar tarafından yetiştirilmişiz. Anladığım kadarıyla bana anlatılanların aynısını siz de dinlemişsiniz yakınlarınızdan. Ama yine de, kitabımla uzaktaki bir insana hemşerilik duygusunu vermek, sizinle tanıştıktan sonra aynı duyguları hissetmek çok hoş. Bu sözleriniz beni çok mutlu etti. Sizden işittiğim edebi yönüm hakkındaki övgüleri her çıkan kitabında çevremdeki insanlardan da duyarım. Kalemimin gücü hakkında övücü sözler gazetelerin köşelerinde okuyucularım tarafından defalarca yazıldı. Azerbaycanlı bir okurum da köşesine taşıdı. "Kardaki Ayak İzleri" adlı kitabım "Türk Dil Tarih Kültür Birliği" tarafından 2011 yılında okunacak on kitap arasına seçildi. "Savaşın Yarık Tabanlı Kadınları" Kültür bakanlığı tarafından kütüphanelere de okunması için kabul gördü. Elbette ki takdir edilmek bana daha fazla yazma gücü veriyor. Size ve benim kalemimi beğenen insanlara çok teşekkür ediyorum. “Kardaki Ayak İzleri”ni yazarken zorlanmadım. Oniki yaşına kadar Ahıska'dan gelen nenesi ve akrabalarıyla aynı köyde yaşayan rahmetli annem, Ahıska'dan gelen ailesinin bütün hikâyesini biliyordu. Hala bu gün bile çözemediğim bir düşünce var kafamda. Bildiklerini hep anlatırdı. Niye durmadan anlatırdı bilmiyorum. Bu soruyu hiç sormadım canım anneme. Annemin anlatımları “Kardaki Ayak İzleri” adlı kitabı yazmamı kolaylaştırdı. Yazmak istediğim kitabın konusunun geçtiği yerlere giderim. Çevreyi, iklimini, konuşulan şiveyi, insan topluluklarının sosyal yapısını öğrenmeye çalışırım. Bazen karşımda konuşan insanlar bir filimin bütün rolleri üstlenmiş gibi etkileyici anlatımlar yaparlar. Dikkatli bir şekilde onları dinlerim. Günlerce sessiz kalarak, not alıp, ses kaydıyla işimin ön hazırlıklarını bitirmeye çalışırım. Anlatılanları dinlemekten asla bıkmam. Kitaba başlamadan önce kendime düşünme zamanı tanırım. Yazmak için dinlediğim yaşanmış hayatların içine girerim. O mekânlarda yaşar, içindeki insanlarla birlikte olurum. Aklım hep yazacağım kişiliklerdedir. (Empati yapar, kurguları tasarlarım.) Kitaplarımda çoğu zaman gerçek adlar kullanırım. Beynimi konuya doyurduktan sonra kitaba başlarım. Mutluluğumun başladığı an o andır.

İÇ - İlk iki romanınızda Kurtuluş Savaşı günlerine götürdünüz okurunuzu. Neden?

ZÜLAL KAYA- Kitaplarımda okurlarımı Kurtuluş Savaşına götürmemin sebeplerinden bazılarını sıralamak istiyorum. Vatanseverim. Kurtuluş savaşının önemini iyi bilirim. Türk milletinin yeniden var olma savaşı olarak görüyorum. İncelediğimiz zaman böyle bir başka savaş yok yeryüzünde. Önemli başka bir sebebi, bu savaş evimizde hep konuşulurdu. Kurtuluş savaşından birkaç yıl önce dokuz yaşında olan babamın ailesinin yaşadığı köyün yakın yerleri Rus ve Ermeni işgaline uğramış. Sıra kendi köylerine gelmeden zorlukla kaçıp kurtulmuşlar. Bize anılarını anlatmaktan usanmayan rahmetli babamın, kurtuluş savaşı zamanında yaşadığı çilelerdir. Babamın babası kurtuluş savaşında şehit olmuş. Annemin babası kurtuluş savaşı sırasında onaltı yıl askerlik yapıp gazilik madalyası almış. Açıkçası, kurtuluş savaşı zamanında çocuk olan ve çocukluklarını savaş yüzünden yaşayamayan iki insanın evliliğinden dünyaya gelen bir kız çocuğuyum. Onların anılarını dinleyerek büyümüş olmak beni kurtuluş savaşının içine soktu sanki. Ailemden duyduğum birikime, kurtuluş savaşı hakkında kendi bilgilerimde eklenince, o günleri bilmeyen genç neslin kurtuluş savaşında neler yaşandığını öğrenmelerini istedim. Kurtuluş savaşı halk tarafından yapılan devrim olduğuna inandığım içindir. Bu vatan için can veren şehit ve gazilerimiz her ne zaman olursa olsun unutulmaması içindir.

İÇ - Romanlarınızda kadını öne çıkardığınızı görüyorum. Bu sizin de bir kadın olmanızdan mı yoksa kadınlara anlatmak istediğiniz ayrı bir mesajınız mı var?

ZÜLAL KAYA- Kadın olmamın etkisi vardır. Kadınlarımız birçok savaşlarda kahramanlıklar göstermiş, zorluklarla mücadele etmişken çoğu zaman kadınlarımızın hırpalandığını görmekten olabilir. Kitaplarımda, kadınları ön plana çıkarmamama mesaj içeriği vermek demeyelim de, kadınlarımızın daha iyi tanınması için diyelim. Bir de şu var. Ben, hayatta olan ya da olamayan güçlü kadınlarımızdan aldığım mesajları kaleme alıyorum. Çok iradeli ve güçlü kadınlar duydum ve gördüm. Aslında kadın hep var ama kadını görmeyenler de var. Beyni özgür olan kadının çok güçlü olacağına inanıyorum. Onun için kadınlara mesaj verme gereği duymuyorum. Biraz sonra söyleyeceğim ama burada da belirteyim. Bir aya kadar çıkacak olan son kitabımda yine kadının, kadınların gücü ön plandadır. Bu sorudaki son sözüm olsun. İnsan ayrımı yapmam ama kadınları biraz fazla seviyorum.

İÇ - Eserlerinizde topluma karşı anaç bir tavır, belki bir öğretmenlik veya Tolstoyvari bir sahiplenme görüyorum. Sizce sanatçı toplumun içinde veya önünde mi olmalı yoksa dışarıdan bir gözlemci gibi gözlemleyerek topluma seçenekler mi sunmalı?

ZÜLAL KAYA- Bu tespitiniz doğru. Anaç bir kadınım. Toplumu sahiplenme duygusu taşırım. Her insanın vazifesidir elinden geldiği kadar toplumu sahiplenmek. Sanatçı da içinde yaşadığı toplumu sahiplenmeli. Toplumu kucaklamayı bilmeli. Dışarıda kalıp, sadece gözlemci olan birisinin sanat icra edebileceğini düşünemiyorum. Ben de büyük yazar Tolstoy gibi insanlarımızı sahiplenmeyi vazife biliyorum. Sayın hocam bu karşılaştırmanız yazma azmimi çoğalttı. Öğrenme arzusunu insan isterse, zahmet eder, emek verir kendisi becerir diye düşündüğüm için kitaplarımı kaleme alırken okurlarım benden bir şeyler öğrensin diye hiç düşünmedim. Sanatçı toplumun içinde olmalı. Onların yaşamlarını gözlemleyerek önemli olanları alıp aldıklarını geri vermeyi becerebilmeli. Hangi sanat dalında olursa olsun, dışarıdan gözlemci bir kişi sanat icra edemez.

İÇ - Yayın sırası bekleyen çalışmalarınız var mı, az önce çıtlattınız ama okurlarınıza müjde vermeye aracı olabilir miyim?

ZÜLAL KAYA- Verebilirsiniz değerli hocam. Bu konuda sizin vereceğiniz ilk müjde beni sevindirir. Yayın sırasını bekleyen değil, yayına girmiş olan “Erzurum'dan Kan Damlıyordu” (Belgesel Roman) ve “Tunaboyundan Köy Enstitüsüne” adlı iki kitabım yakın zamanda okurlarımla buluşacak. Bu kitapları birincisini yazmaya başlamadan önce Erzurum'a gidip bir süre orada kaldım ve araştırma yaptım. İkincisinde ise Bulgaristan’daki zulümden kaçıp Türkiye'ye göç eden Türk ailesinin Köy Enstitüsünde okuyan çocuğunun hikâyesi anlatılıyor. Bu kitabı da halen hayatta olan, Köy Enstitüsü öğretmeni emekli, 87 yaşındaki büyüğümün kendisinden dinleyerek yazdım. Düzeltilmeye hazır dört kitap dosyam var. Önemsediğim, gerçek hayattan alınmış ve ilk sıraya koyduğum, birkaç ay psikoloji doktoruyla çalışıp, hastalarıyla ilgilenerek bilgi edindiğim bir kitap var. Bir ailede, genlerle gelen ve kökü kazınamayan, depresyon hastalığı yaşayan insanların dramları, aşkları, yaşantıları anlatılıyor bu kitapta. Üzerinde daha çok çalışılması gereken bu kitabımı bir kış boyunca çalışarak bitirmek istiyorum.

İÇ. – Çok teşekkür ederim. Yeni yayınlarınızı dört gözle bekliyoruz.

 

You have no rights to post comments