İngiliz yazar Corç Orvıl, 1949'da bir kitap yayınladı. Adı "1984" idi. 1949 yılının önemi 2. Paylaşım Savaşı'nın bitişi ve ideolojik soğuk savaşın yoğunlaşmaya başladığı yıllar olmasıdır. Yazar Orvıl, İngiliz istihbaratında çalışmaktadır. Sosyalist düşüncenin hızlı yayılmasını durdurmak için devletten bir roman siparişi alır. Bu enteleküel mücahid bir antiütopya yaparak sosyalizmle yönetilen bir ülkedeki parti başkanının oluşturduğu diktatörlüğü anlatır. Bu diktatör diktatörlükte zirve yapmıştır. Toplumu kontrol etmek için müthiş bir istihbarat ağı kurmuş, ailede bile ana-baba-çocuklar birbirilerine karşı ajanlık yapmaktadırlar. Onun gözünden hiçbir şey kaçmaz. O Büyük Abi"dir. Bu diktatör (Stalin manyağı olduğunu düşünün), çaşıtlarına bile güvenmez ve evlere mikrofon ya da benzeri şeyler yerleştirir. Büyük abi herkesi, her yerde izlemektedir. Romanın kurgusu böyle devam ediyor.
Sovyetler Birliği'ni ya da Stalin manyaklığının bunu o dönemde yapıp yapmadığını bilmiyoruz. Stalin'e kefil olmayı asla düşünmem. Ama romanın yazılış amacının karşı ideolojiyi çökertmek olduğu açıktır. Kitap 50 ve 60'lı yıllarda Türkiye'de de çok okundu. Amerikan ideoloji aygıtının Türkiye'deki uzantısı olan Komünizmle Mücadele Dernekleri kitabın okunması için seferber olmuştu. Anti-sovyetik lise çağımda ben de okudum. Bu bahsi geçip günümüze gelelim.
Sosyalizmde ya da Sovyet Rusya'da "büyük abi" tam olarak ne yaptı bilmiyorum. Ama kitap tam da bugünlerde kehanetini gerçekleştiriyor hem de sözde liberal ama özde vahşi kapitalizmin yaşandığı, develtleri yönetenlerin demokrasiperest sanılacağı kadar dillerinden demokrasi ve insan hakları sözcüklerini düşürmedikleri günümüzde! Aklınıza Türkiye gelmesin; dünyanın her yerinde artık böyle!
Sokağa çıktığınızda adım başı mobese kamaralarının görüş alanındasınız. Dükkânların kameraları da cabası. Devlet sizi gözlüyor. Cep telefonunuzdan sizin nerede olduğunuz, hangi saatte nerelerden geçtiğiniz, telefonunuzu kullanmasanız bile beş yıl önce telefonunuzun nereden sinyal verdiğini devlet biliyor. Gerektiğinde telefonunuza size farkettirmeden yüklediği bir yazılımla telefonunuzu bir mikrofon haline getirebiliyor ve sizi dinleyebiliyor.
Kredi kartı kullanıyorsanız neleri satın aldığınızı, nelerle beslendiğinizi, nerelerden alış veriş yaptığınızı, hangi kitapları okuduğunuzu biliyor, faturalarınızı görüyor, arşivliyor.
Hastaneye mi gittiniz, bütün tahlil sonuçları onun elinde. Siz bilmeseniz, o latince ifadeleri anlamasanız bile o anlıyor ve sizin ciğerinizi biliyor. Hastalıklarınızı, hangi ilaçları kullandığınızı, yan etkilerini, zayıflıklarınızı, zaaflarınızı, alışkanlıklarınızı... Sizi sizden daha iyi biliyor, tahlil ediyor.
İnternet zaten elinde. Elmek hesabınızın size özel olduğunu mu sanıyorsunuz? Şifresinizi sadece siz biliyosunuz sanıyorsunuz! Şifreniz sadece arkadaşlarınıza, tanıdıklarınıza karşı işe yarayabilir. İnternete nereden bağlandığınız, hangi sitelere girdiğiniz ne tür yazıları okuduğunuz, kimlerle çetleştiğiniz, neler yazdığınız, face arkadaşlarınız, twitleriniz onun da elinde. Özel hayat, mahremiyet, kişisel hak ve özgürlükleriniz filan mı dediniz? Hadi canım, çocuk olmayın!
Bunlar da yetmedi, her ülke kendine özgü yönetimleri ve yöntemleriyle "toplumun güvenliği", "terörü önleme", ve "sizin iyiliğiniz" için ayrıca kendi çözümlerini de geliştirmiştir. Bazı düşünceler aklınıza geldiğinde bile kendinizi suçlar halde bulacaksınız. Devletleri yönetenlerin amacı insanların insanca yaşaması değil, çoğunluk seçmenlerin gönlünü kazanmak, rejimin sürdürülmesini sağlamak ve iktidar gücünün korunmasıdır.
Bunları bildikten sonra, "vallah billah biz demokrasiyi seviyoruz" diyenleri kendi yalan-dolanında bırakıp, gelin demokrasi, insan haklarını, kişi hak ve özgürlüklerini ve mümkünse özel hayatın mahremiyetini yeniden konuşalım, diyeyim.