Feriştah, Perişte, Peri, Perihan
Feriştah’ı duymuşsunuzdur. Yiğitleşen ve birilerine diklenen yeni yetmeler uzaktan bağırırlar “sen kimsin ulan, feriştahın gelsin” diye. Kimdir peki Feriştah? Bunun, “Perişte” sözünün Anadolu Türkçesindeki şekli olduğunu biliyor musunuz? “Peri” adının da bunun evrilmiş, kısaltılmış hali olduğunu! Ya bunun “melek”, “en iyi, en üstün”, “iyilik meleği” gibi anlamlar taşıdığını ve herkesin bir koruyucu meleğinin, feriştahının olduğunu? Kendi Feriştahınızı tanıyor musunuz?
Peki, bunun bizim bir mitosumuz olduğunu biliyor musunuz?
15. yüzyılda yaşayan Yazıcıoğlu Ahmed Bîcan'ın (ölümü 1466'dan sonra) Dürr-i Meknun (Saklı İnciler) adlı eserinde (s. 36-37) yerlerin yaratılışını anlatırken tamamen mitlerden kaynaklanan şu rivayetlere yer veriyor:
"...Hak te'alâ hazretleri bu yerleri yaratdı. Bu yerlere teskin vermek içün Hak te'alâ hazretleri bir Ferişte yaratdı. Yerin altına girdi. Bir elini maşrıkdan bir elini magripden çıkardı... Amma Feriştenin ayakları karar tutmadı. Hak te'alâ buyurdu Firdevs-i âlâ'dan murassa taş çıkardılar... Hak te'alânın emriyle taşı Feriştenin ayağı altına kodular. Ferişte karar tutdu. Bu kez taş karar tutmadı. Hak te'alâ emretti Firdevs-i âlâ'dan bir öküz çıkardılar. Kırk bin boynuzu var idi... Taşın altına kodular. Bu kez de karar tutmadı. Hak te'alâ bir taş yarattı... Hakkın emriyle ol taşı öküzün altına kodular, ol öküz karar tutdu. Be kez taş karar tutmadı. Ol öküzün boynuzları kıranlarına çıkmışdır. Ucu Arş'ın altına erişmiştir... Hak te'alâ bir ulu balık yarattı... Hak te'alâ ol balığın altında denizi yarattı. Pes ol balık taş altına girdi. Bu, cümle Ferişteyi taşı ve öküzü götürdü..."
Mealen şu: Tanrı dünyayı yaratmış ve onu boşlukta tutmak için Ferişteyi yaratmış. Ferişte dünyanın altına girerek onu kucaklamış. Ama Perişte’nin ayağı boşta kalmış, düşmeye başlamış. Bir taş yaratmış ve Ferişte'nin ayağının altına koymuş. Feriştenin ayağının altı sağlam olmuş ama bu kez taş yerinde duramamış, altı boş ya:) derken bir öküz yaratmış; kırk bin boynuzu olan. Öküz de basacak yer olmadığı için altı boş kalmış ve tutunamamış Bunun üzerine dev bir balık yaratıp onu da derya içine koymuş, böylece dünya yerine sabitlenmiş. Perişte böyle bir mite dayalı.
Feriştah, dünyayı kucağında taşıyan bir melek!
Tuhaftır, bu hikâyeyi ilkokuldayken bir Cuma namazı hutbesinde köyün geleneksel imamından dinlemiştim. Yanımda babama fısıldamıştım: “Hoca dünyanın boşlukta durduğunu bilmiyor, düzelteyim mi” demiştim, babam da “karışma” demişti. Vaazın sonunda "padişahımız ve halifemiz Abdülhamit" için de epey dua etmişti. Buna da şaşırmıştım. Padişahlık ve hilafetin olmadığını biliyordum. Meğer bizim imam dedesinden kalma eski bir vaaz kitabından anlatıyormuş! Sıddık dedeyi rahmetle anıyorum.
Yunan mitolojisinin ıcığını cıcığını çıkardı bizim Batı eziği şair-yazar takımımız. Kendi değerlerinin farkında bile olamadı. Tarihi bin yıl ancak geriye gidebilen İngilizlerin yazarları bile sonradan mitler üretiyor. Yüzüklerin Efendilerine bile bayıldı bizimkiler, ne tantanaydı öyle!
Tekrar dönelim Feriştah ya da Peri’ye. Kocası cephede ya da tarlada olan lohusa kadınlarımızı ve bebeklerini kötü ruhlardan, kötülüklerden kim koruyacaktı ki? Her çocuğumuzun bir Feriştahı oldu. Anaları Feriştah'a / Peri'ye güveniyor, inanıyordu. Başka kime güvensin ki? Delidüzde devlet mi vardı, hak hukuk, adalet mi yoksa Alo 155 mi?
Anaları ve bebeklerini Feriştah korudu yüzlerce yıl.
Kızlarımıza “Peri”, oğullarımıza “Feriştah” da dedik. Perilere han bile bulduk, “Perihan”larımız oldu.
“Feriştahın gelsin”, "sen az gelirsin" diyen yiğit ne demek istiyormuş?
Kendini bir şey sanan okumuşlarımız ne kadar değerli, özel kavramımız varsa saldırıyor, kirletiyorlar. “Feriştahın fantezileri” adıyla kavramlarımızla dalga bile geçtiler.
Mankurtlaştırmadır, olur... Yeter ki bilelim!
Feriştah'ı güzel bir müzik eşliğinde görmek ister misiniz?
Periste