Yerlerinin kolayca doldurulabileceğini düşünen adamlar başlıktaki soruya "elbette" diye cevap verirler. Onlara göre her insanın alternatifi vardır yani yeri doldurulamayacak adam yoktur. Bu tür yöneticiler herhangi bir kişiye muhtaç veya mahkûm olmadıklarını söylemeye çalışırlar. Bilhassa kamu görevlerinde siyasi görüş, dinsel inanç, mezhep ve son yıllarda görülen cemaat farkı gibi sebeplerle önceki görevlilerin yerine kendi görüşünden birilerini getirmek isteyenlerin ileri sürdükleri ilk görüştür.
Herkesin yerinin doldurulabileceği yaklaşımı akıllı ve etkili olmak isteyen hiçbir yönetici tarafından dile getirilmez. Onlar bilirler ki her iş bir uzmanlık gerektirir. Yine onlar sadece unvanlara değil kişinin kendini gerçekleştirme yolunun yolcusu olup olmadığını, bu yolun çalıştığı iş ile kesişip örtüşmesi gerektiğini de bilirler. İş tecrübesi de bunlara eklenince... Yetkin yöneticiler, işini iyi yapan birinin yerini başkası tarafından doldurulamayacağını bildiklerinden onlardan vazgeçemezler. Yine bilirler ki, bir çalışan başarısız ise ya yanlış yerde görevlendirilmiş ya da işine odaklanmasını engelleyen kişisel sorunları vardır.
Sadece uzmanların yeri mi doldurulamaz? Değil elbette. Hiç kimsenin yeri doldurulamaz. En ünlüsünden sıradanına kadar her insan eşsiz, herkes biriciktir. İnsanın milyonlarca yıllık dünya macerasında milyarlarca insan yaşayıp öldü. Sizin ve benim gibi birisi hiç yaşamadı. Bundan sonra da bizim gibi birisi yaşamayacak. Biz insanların her birimiz eşsiz, benzersiziz. Her birimiz farklı bir genetik bileşimiz, farklı kültür çevrelerinde doğup büyüdük. Başımızdan çok farklı olaylar geçti, farklı deneyimler yaşadık. Tek yumurta ikizleri bile birbirinden farklıdır. Yaşadıklarımızın bir toplamıyız ve her birimiz farklı yaşanmışlıkların toplamıyız. Eşsiz ve benzersiz bir varlığın yerini bir başkası nasıl doldurabilir ki? Mesela anne baba, eş ve çocuklarınız için sizin yerinizi kim doldurabilir?
Yazıyı bir yönetimci yazdığından iş hayatı, örgüt ve yönetimi göz önünde bulundurması kaçınılmazdır ve yazı örgüt bağlamı üzerinden sürdürülecektir.
Aynı okullardan mezun olmakla beraber çalışanların sorun çözme, iş bitirme becerileri ve ulaştığı sonuçlar neden farklıdır? Neden bazıları daha etkileyici sonuçlar üretir?
Örtük bilgi
Bildiklerimiz, bildiğimizi sandığımız şeylerden çok fazladır. Bilmediğimizi sanırken aslında bildiğimiz çok miktarda bilgiye sahibiz. Sokrates’in meşhur köleye zor bir problem çözdürme deneyini çağrıştırıp geçmek istiyorum. Bilmediğimizi sandığımız ama bir sorunla karşılaştığımızda o bilgiye sahipmiş gibi çok iyi bir çözüm getirmemiz aslında sandığımızdan daha çok şey bildiğimizdendir.
Kaynağına göre bilgiyi ikiye ayırıyoruz: Açık ve örtük bilgi. Açık bilgi yazılı ve nesnel olabileceği gibi yazarak, söyleyerek, birtakım simgeler kullanarak iletilebilen bilgidir. Bildiğimizi bildiğimiz bilgidir. Okuma yoluyla kolayca açık bilgiye erişebiliriz. Örtük bilgi ise hem muazzam miktarlardadır hem de bildiğimizi bilmediğimiz ya da kolayca açıklayamadığımız bilgidir. Örtük bilgi deneyimlerimiz, duygularımız ve mantık yürütme biçimimizde gizlidir.
İki eğitim yöneticisini karşılaştıralım: Bu yöneticiler benzer eğitim öngeçmişlerine sahip, eşdeğer sosyokültürel niteliklerdeki okullarını, aynı mevzuat ve planlar doğrultusunda yönettikleri halde birisi daha etkili ve başarılı olabilir. Yöneticilerin yönetim tarzları dışında bütün koşullar eşdeğer olduğuna göre eşit başarı ortaya çıkmalıyken farklı düzeyde başarının ortaya çıkması yöneticilerin farklı örtük bilgilerinden kaynaklanıyor olabilir.
Kız arkadaş bulma konusunda kendini kısmetsiz bulan bir öğrencim kızları mantıksızlık ve duygusuzlukla suçluyordu. Kısmetli olduğunu düşündüğü bir arkadaşını örnek vererek “ben ondan daha yakışıklıyım, daha çalışkan ve başarılıyım hatta daha zengin bir aileye sahibim ama kızlar benim değil, onun peşinden koşuyorlar. Bana kendi deneyimlerinden örnekler de verdi. O yapınca oluyor ama ben yüzüme gözüme bulaştırıyorum. Onda şeytan tüyü mü var? ” demişti. Ona arkadaşının farklı bir örtük bilgiye sahip olduğunu açıklamaya çalışmıştım.
Örtük bilgi herkeste var ama herkesin örtük bilgisi farklı. Her bireyin atalarından miras kalan genlerinin etkisi, cinsiyeti, doğum öncesinden bulunduğu yaşa kadar başından geçenler, içinde biçimlendiği kültür, etkileşimde bulunduğu çevre ve daha sıralanabilecek yüzlerce değişken farklıdır ve bu farklılıkların yarattığı öğrenmeler insanların örtük bilgilerini de farklılaştırıyor. Bu farklılaşmalar her bireyi özgün kılıyor. Özgün olanın yeri doldurulamaz.
Entelektüel sermaye
Örgütlerin en değerli varlığı ne muhteşem binaları ne de son model alet edevatıdır. En değerli varlık işgörenlerdir. Örgütlerde üretimi insanlar yapar. Bir kuruluşun fiyatına mal varlığından daha fazla değer biçilmesi kuruluşun insan kaynaklarında biriken deneyimden kaynaklanır. Bir üniversitenin (Örneğin İTÜ) değeri bina ve dersliklerin fiyatının kat kat üstündedir. Üniversiteye değer katan araştırma ve bilgi üretebilme yeteneğidir. Bunu insanlar yapar.
Çeşitli kuruluşlarda rekabet avantajı sağlayan somut olmayan varlıklar kurumda çalışanların bildikleridir ve buna entelektüel sermaye denir. Yıllarca emek ve çabayla, doğru ve yanlış denemelerle biriken sermaye, örgütsel itibar, yüksek fiyatlı alet ve makinelerin kullanımını sağlayan uzmanlar, entelektüel sermayeyi oluşturur.
Hayatınızı yaşarken gördükleriniz, duyduklarınız, izledikleriniz, okuduklarınız, öğrendikleriniz, kulağınıza çalınanlar, gözünüze takılanlar, dedikodular, hikmetler, aldığınız bilim, sanat ve felsefe eğitimi, deneyimlerden çıkarımlarınız, bilinçaltınız ve bilincinizle farklı ve eşsiz birisi olarak yeriniz doldurulamaz. Sözde insan sarrafı yöneticinizi bir tarafa bırakın. Siz, yeri doldurulabilecek birisi olduğunuzu düşünüyorsanız ya yanlış yerdesiniz, ya özgüveniniz yoktur ya da dünyada sadece sürünüyorsunuz!