Demokrasi sözcüğü günümüz dünyasının sihirli kavramlarından birisi haline gelmiştir. Dünyanın hemen her yerinde ve her toplumunda tartışılan ve vazgeçilmez bir ideali temsil eden bu kavram her yerde bir özlemi ifade etmektedir. Demokrasi özlemi ve bu özlemin süreç içinde gerçekleşmesi anlamına gelen demokratikleşme talebi, paylaşılan evrensel bir değere dönüşmüştür.

Demokrasi kavramını tanımlamak, kavramın içeriğini ortaya koymak sanıldığı kadar kolay değildir. Demokrasi ya da demokratik siyasal sistem, toplumdan topluma, kültürden kültüre farklı bir çerçevede tanımlanabilmekte; zaman zaman kavram karmaşası ve belirsizlik ortaya çıkabilmektedir. Bu yadırganamayacak doğal bir durumdur. Doğal olarak kişiler ya da gruplar, demokratikleşme süreci içinde, demokrasiyi kendi değer yargıları ve tercihleri doğrultusunda yorumlayabileceklerdir. Bunun sonucunda ortaya farklı tanımlar ve yorumlar çıkabilecektir. Burada sorun demokrasiye ilişkin yapılan farklı tanım ve yorumları, demokrasiye temel olabilecek evrensel ölçütlerden ve değerlerden oluşan bir zemin üzerine oturtabilmektir. Bu sağlandığında herhangi bir siyasal sistem yeşerdiği toplumun kültürünün renklerini de taşıyarak evrensel olana uzanabilecektir.

Demokrasiyi tanımlama çalışmalarında; demokrasiyi bir yönetim biçimi olarak tanımlama yaklaşımı, demokrasinin insan hakları boyutunu temel alan yaklaşım ve demokrasinin bir yaşam biçimi olduğunu vurgulayan yaklaşım olmak üzere üç ayrı yaklaşım söz konusudur (Yeşil 2002: 3). Bu gün dünyanın birçok bölümünde demokrasinin, toplumsal yönünden çok bireysel yönünü temel alan tanımlamalara yönelindiği bilinmektedir (Touraine 1991:266).

Demokrasinin günümüz toplumları için bir yaşam biçimi olarak kabul edilmesi, bu yaşam biçimine uygun bireylerin yetiştirilmesini de zorunlu kılmaktadır. Çünkü demokrasi ancak onu anlamış ve benimsemiş bireylerce yaşatılabilir ve geliştirilebilir. Bu bireylerin yetiştirilmesi görevi ise öncelilikle aileye, eğitim kurumlarına ve çevreye düşmektedir. Ailede, okul yaşamında ve çevrede istenilen düzeyde demokratik davranış örnekleriyle karşılaşmayan bireylerin, demokrasiyi özümsemeleri, demokratik bir ülkenin yurttaşları olmaları beklenemez.

Demokrasi, eğer insanlığın bugüne kadar ortaya koyabildiği en iyi yönetim biçimi/anlayışı ise, bu durum doğrudan doğruya yurttaş bireylere bağlanabilir. Yurttaşlık, yurttaş bireyler, demokrasinin olmazsa olmaz koşullarından biridir. Yurttaşlık bilinci ile donatılmış bireyleri yetiştirmek, büyük ölçüde eğitim kurumlarının görevidir. Eğitim kurumlarının bu görevi başarıyla yerine getirmeleri bir yandan bu kurumların ve kurumlarda yer alanların (yönetici, öğretmen, öğrenci ve diğer çalışanlar) niceliği ve niteliği ile doğrudan ilişkili iken diğer yandan çevrede yer alan diğer kurumların ve en geniş anlamıyla çevrenin niteliği ve eğitim kurumlarına bakış açısı ve bu kurumlara sağladıkları olanaklar ile de ilişkilidir.

Bir yaşama biçimi olan demokrasi, hiç kuşkusuz, yetkin bilinçlere dayanır. Yetkin bilinç, bilge bilincidir. Dış koşullar açısından özerk, kendi iç koşulları açısından da özgür olmak ister (Gündüz, 2003: 101). Bu bilinç bireylere eğitim aracılığı ile kazandırılır. Demokrasi ancak onu bilince çıkaran, demokrasiyi bir yaşam biçimi olarak benimseyen bireylerce kurulabilir ve yaşatılabilir.

Demokrasi, bir yönetim biçimi olmaktan çok bir bakış açısıdır, bir seziş ve kavrayış biçimidir. Bir örgütlenme tarzını, bir bilinç koşulunu ve bilincin kendi kendisi karşısında içtenliğini gerektirir (Gündüz, 2003: 101). Demokrasi kültürü olarak ifade edilebilecek olan bu bakış açısı ve sezişin kavratılacağı yerlerin başta aileler, daha sonra büyük ölçüde okullar ve çevrede yer alan diğer kurumların olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.

Bir siyasi rejimin demokrasi olarak nitelenebilmesi için birçok özelliği taşıması gerekir. Bu özellikler içinde günümüzün dünya ve ülke koşulları dikkate alındığında en önemlisinin insan haklarına bağlılık ve bu haklara verilen öncelik olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Burada önemli olan nokta insan hakları ile ilgili anlayış ve düzeydir. Herkesin ya da her toplumsal sınıfın, kesimin uluslararası belgelerde de ifadesini bulan tüm hak ve özgürlükleri kullanabilmesinin önünün açık olması ve bu hakların kullanılmasının yasal güvenceye kavuşturulması gereklidir.

Ülkemizin demokratikleşme ve insan hakları konusunda sıkıntılar yaşadığı bir gerçektir. Özellikle son yıllarda hızlanan AB’ne girme süreci ve bu sürecin gerektirdiği uyum yasalarının çıkartılması çalışmaları ülkemizi ve insanlarımızı demokrasi ve insan hakları sorunları ile yeniden yüzleştirmekte, bir yandan demokratikleşme çabaları sürerken diğer yandan demokrasi ve insan haklarına aykırı uygulamalar da sürmektedir.

Bir ülkede demokrasi ve insan hakları için yasaları değiştirmek, hak ve özgürlükleri anayasal ve yasal güvencelere kavuşturmak elbette önemlidir ancak, bu tek başına yetmemektedir. Bir taraftan yasal değişiklikler yapılırken diğer yandan, başta yasa uygulayıcıları olmak üzere ülke insanlarının hak ve özgürlükleri kullanabilir, savunabilir düzeye getirilmeleri yani bir zihinsel dönüşüm sağlamak gerekmektedir. Hak ve özgürlükler ancak kullanıldıklarında anlamlıdır ve hak ve özgürlükler onları insan onuruna yakışır biçimde kullanabilecek bireyler elinde gelişirler. Tersi durumda hak ve özgürlükler, onları kullanma yeterliliğine sahip olmayan insanlar tarafından hak ve özgürlükleri yok etmek amacıyla da kullanılabilirler. Ülkemizde bunun çeşitli örneklerini görmek olasıdır.

Hak ve özgürlükleri kullanabilecek, demokrasiyi geliştirecek bireyleri ancak eğitim yoluyla yetiştirebiliriz. Ancak eğitim yoluyla hak ve özgürlükler anlatılabilir ve bilince çıkarılabilir. Bu konuda en önemli görev ailelere, okullara, kitle iletişim araçlarına ve tabii ki ülkenin yöneticilerine düşmektedir.

Aileler çocuklarına demokratik değerler, insan sevgisi ve insan haklarına bağlılık duygusu kazandırmaya çalışmalıdır. Bunun için de öncelikle anne ve babaların bu değerlerin kendi davranışlarına yansıtmaları, çocuklarına örnek olmaları gerekmektedir.

Eğitim ve demokrasi, anlam ve işleyiş yönünden birbirine bağlı iki kavramdır. Eğitimin demokratikleşmesi ya da eğitim sürecinin temel kurumları olan okulların demokratikleşmesi, o toplumda demokrasi kültürünün yerleşip gelişmesi ile ilgili bir sorundur (Polat, 2003: 113).

Okullar, çocuklara demokrasi ve insan haklarını ve bu hakları kullanmayı öğretmelidir. Bunun için öğrencilere içi boş demokrasi tanımları ve çeşitli kavramlar ezberletmek yerine, okulda demokrasinin ve insan haklarının yaşama geçirilmesine ve öğrencilerin bu kavramları yaşayarak öğrenmelerine çalışılmalıdır. Bu konuda en önemli görev okul yöneticilerine ve öğretmenlere düşmektedir. Demokrasi ve insan hakları eğitimi verecek bu bireylerin önce kendilerine şu soruları sormaları uygun olacaktır: Ben ne kadar demokratım? İnsan hak ve özgürlükleri nelerdir? Bu hak ve özgürlükleri sadece kendim için değil herkes için istiyor ve savunuyor muyum?

Okullarımız demokrasinin, insan hak ve özgürlüklerinin ezberlendiği kurumlar değil yaşandığı yerler olmalıdır. Aşağıda okullardaki tüm çalışanlar tarafından dikkat edilmesi gereken bazı noktalar vurgulanmıştır.

-Öğrencilerin hak, adalet, özgürlük gibi kavramların okulda ve sınıfta da var olduğunu bunlara önem verildiğini görmesi sağlanmalıdır. Bunun için hak, adalet, özgürlük kavramları okullarda yaşama geçirilmelidir.

-Öğrenciler ve okuldaki bütün çalışanlar arasında güven ve saygı geliştirilmelidir.

-Okulda ve sınıfta demokratik bir ortam geliştirilmelidir.

-Sınıfların ve okulun yönetimi konusunda öğrencilere sorumluluk verilmeli, kendilerini ilgilendiren konularda alınacak kararlara katılımı sağlanmalıdır.

-Eğitsel kol çalışmaları savsaklanmamalı, amacına uygun olarak yapılmalıdır.

-Öğrencilere birey olarak değer verilmelidir.

-Öğrencilerin düşüncelerini ifade edebilmelerine olanak sağlanmalıdır.

-Öğrencilere eleştiri kültürü kazandırılmalıdır.

-Okul ve sınıf ortamında şiddetten uzak; sevgiye saygıya, anlayışa ve hoşgörüye dayanan çift yönlü bir iletişim sağlanmalıdır.

-Başarılar ödüllendirilerek, öğrencilerin kendilerine güven duymaları sağlanmalıdır.

-Altından kalkılamayacak sorunlar yerine, baş edilebilecek sorunlar yaklaşımı benimsenmelidir.

Yukarıda sıralanan maddelerin çoğaltılması olanaklıdır ancak, vurgulanması gereken en önemli nokta okul yöneticilerinin, öğretmenlerin ve okullardaki diğer çalışanların demokrasiyi, insan hak ve özgürlüklerine inanmaları ve bağlılık göstermeleridir. İnanılmayan bir şey için ya çaba gösterilmez ya da gösterilen çaba etkili olmaz. Bu çabada okul çalışanları, aileler ve çevredeki diğer kurumlar arasında işbirliğinin kurulması zorunludur.

Eğitim, öğrenme sadece evde ve okulda olmaz. Yaşamın her alanında eğitim ve öğrenme söz konusudur. Eğitimin yaşamın her diliminde söz konusu olması “yaşam boyu eğitim” gibi bir yaklaşımı gerekli kılmaktadır. Dolayısıyla demokrasiye inanan, insan haklarını savunan herkesin gündelik yaşamında bu kavramlara ait değerlere uygun davranışlar sergilemesi gerekir.

Kaynakça

GÜNDÜZ, Mustafa., Ferhan GÜNDÜZ. Yurttaşlık Bilinci. Ankara, Anı Yayıncılık, 2002.

POLAT, Tülin. “Güçlü Demokrasi ve Okul”. Eğitim Yönetimi ve Üniversitelerde Demokratik Yapılanma Sempozyumu. Eğitim-Sen yayınları, Ankara: 2003

TOURAİNE, Alain. “What Does Democracy Mean Today.” International Social Science Journal, Volume 128, May 1991, pp 259-268p.

YEŞİL, Rüştü. Okul ve Ailede İnsan Hakları ve Demokrasi Eğitimi. Ankara, Nobel Yayınları, 2002.

You have no rights to post comments