On, on iki yaşlarındaydım. Tarlada çok çalışılmış bir günün ikindisinde köye dönüyorum. Köye girişte komşumuz Gülendam teyzeyle karşılaştım. Bir elinde kocaman bir bıçak vardı. Sordu:

- Sünnetli misin?

- Evet, diyebildim, korkuyla.

- İyi o zaman, dedi. O ana kadar göremediğim, öteki elindeki tavuğu göstererek:

- Bunu akşama pişireceğim. Ama köyde erkek yok, dedi.

- Erkek olmakla tavuk pişirmenin ne ilgisi var? dedim. Anlattı. Ancak erkeklerin kestikleri yenebilirdi. Yoksa murdar olurdu. Erkek olmak için de sünnetli olmak yeterliydi.

Sünnetliydim. O an, adam yokluğundan da olsa, aranan bir erkek olmaktan gurur duydum. Artık büyümüştüm, adamdan sayılıyordum, harika!

Ama bu tavuğu nasıl kesecektim. Hiç tavuk kesmemiştim. Sadece tavuk kesmek mi? Hiçbir canlıya kıyamazdım. Bir köylü çocuğuna yakışmayacak kadar duygusaldım. Ot yüklü kağnıyı çeken öküzlere o kadar nazik davranırdım ki çoğunlukla beni ciddiye bile almazlardı. Babamdan azar işitirdim bu yüzden. Bir masalda duymuştum; “karıncayı incitmeyen efendi” vardı. Yolunu süpürerek yürürmüş, kazara bir canlıyı incitmemek için. Ondan çok etkilenmiştim. Yere bakarak yürümüştüm; yerdeki karıncalara basıp ezmeyeyim diye. Bu alışkanlığı uzun yıllar terk edemeyen ben, tavuk kesecektim! Ama bunun sonucunda erkek olmak, adam olmak da hoştu doğrusu. Bunu reddetmemeliydim.

Bir yandan bu iç çatışmayı yaşarken, bir yandan da elime tutuşturulan bıçağa bakıyordum.

- Daha önce hiç tavuk kestin mi?

- Hayır, dedim.

- Ben tarif ederim, dedi.

Bu arada solak olduğumu ve bıçağı sol elimde tuttuğumu söylemeliyim.

- Bıçağı sağ eline al, dedi.

- Ama ben solağım, sağ elimle kesemem, dedim.

- Neyse, dedi. Kıbleye dön, "Bismillah, Allahuekber" de, tavuğun boynundaki tüyleri geri ayıkla ve çek bıçağı, dedi ve ekledi, işi çabuk bitirmelisin.

Tavuğun kanat ve ayaklarını kendisi tutarken, kafasını bana uzattı. Kafasını avucuma aldım. Son vereceğim bir canı avucumun içinde tutmak tuhaf bir duyguydu. İçimden ondan özür diliyordum. Bu arada sıkıntılı bir durum ortaya çıktı. Hem bıçağı sol elde tutmak, hem de kıbleye dönmeyi bir türlü beceremedim.

- Yahu bırak kıbleyi, kurban mı kesiyoruz sanki, dedim, sıkıntıyla.

- Olmaz, dedi. Murdar olmasını istemem. Haram olur, diye de ekledi.

Böyle sağa sola dönüp pozisyon ararken bu arada bir adam geldi. Gülendam Teyze tavuğu elimden çekip aldı ve ona uzattı. Adam hemencecik kesiverdi.

Karşıma çıkan ilk fırsatı kaçırmış oldum.

Ah sol elim, kırılası elim!..