Yeryüzünde 6.909 dil konuşulmaktadır [1] (lehçeler de bu sayıya dâhil). Bu sayı aynı zamanda kavimlerin de sayısıdır. Oysa Birleşmiş Milletlerin resmen tanıdığı devlet sayısı yüz doksan ikidir. Bunların hepsi ulus devlettir. Bunun anlamı her ulusun birden çok kavimden oluştuğu, birden çok sayıda dil konuşulduğudur. Ulus (millet), kavim ve inançların ötesinde siyasal bir birliktir.

Ulus devletin yurttaşları hangi kavimden (etnisite, ırk) olursa olsunlar diğerleriyle ortak amaçları paylaşmak, işbirliği yapmak, dayanışmak, ulusal kaynakları, ülkenin nimet ve külfetlerini dengeli biçimde paylaşmak için iletişim kurmak zorundadırlar. İletişimde en etkili yol ise dildir.

Bazı ulus devletlerde onlarca, bazılarında yüzlerce yerel ya da bölgesel dil konuşulmaktadır. Yüzlerce dil konuşulan bir ulusun bireylerinin hangi dil ya da dillerde birbiriyle iletişim kuracakları, çocukları hangi dilde eğitecekleri sorun olarak ortaya çıkar. Her bireyin onlarca ya da yüzlerce dili öğrenemeyeceğine göre ülke içindeki dillerden birini resmî (ulusal) dil yapıp iletişimi o dil ile sürdürmeleri kaçınılmazdır. Böylece resmî dil aynı zamanda ulusal dil ve eğitim dili olur.

Türkiye’de de yurttaşların bir kısmının farklı dilleri olmakla birlikte Türkçe ulusal dilimizdir. Türkçe, tarihsel kullanım, bilimsel işlenmişlik, kültürel gelişkinlik, kavramsal yetkinlik alanlarında daha fazla kullanılma ve yetkinleşme olanağını bulmuş ve uzun yıllar devlet dili; yasa, ekonomi, eğitim, bilim kültür dili olmuştur. Türkçe ulusal dil olduğu için eğitim de Türkçe olarak yapılmaktadır.

Ana dili

Tam da bu noktada ana dili üzerinde durmak gerekmektedir: Ana dili kavramı yaygın biçimde yanlış kullanılmaktadır. Ana dili insanın anasının konuştuğu ya da etnik kökeninin dili değildir. Ana dili, bireyin kendisini en iyi ifade ettiği, evinde ve çevresinde konuştuğu ve büyük ölçüde ilk öğrendiği dildir. Bir örnekle açıklanacak olursa; ortak dilleri Türkçe olan bir Rus ile bir Alman’ın evliliklerinden doğan çocuğun ana dili Rusça ya da Almanca değil, Türkçe olacaktır. Çünkü evdeki iletişim Türkçe olarak sürdürülmekte ve çocuk da bu nedenle hayata Türkçe ile başlamakta ve sürdürmektedir.

Ana dili ile ulusal dilin farklı olması hâlinde eğitimin hangisinde sürdürüleceği hususundaki tartışmalar sürmektedir. İleri sürülen tezlerden biri, çocuğun ulusal dili öğreninceye kadar en iyi bildiği dil olan ana dili ile eğitime başlamasının onun gelişimine daha uygun olacağıdır. Ancak iki dilli eğitim uygulamaları birçok ülkede başarılı sonuçlar vermemiş, bu tür bir eğitim sürdüren çocuklar diğerlerine göre başarısız kalmışlardır. ABD (Beykont 2002) ve Danimarka’nın başını çektiği çeşitli batılı ülkeler iki dilli eğitimi kaldırmaktadırlar. Bundaki gerekçe hem ulusun bütünlüğüne olan tehdidin artması hem de ulusal dili yeterince bilmemekten kaynaklanan hak kayıplarıdır. Batıda bu yönde bir gelişme yaşanırken, AB sürecinin koşulu olarak Türkiye için etnik dillerde eğitim dayatması dikkat çekmektedir.

Ulusal dil

Uluslaşma sürecini tamamlayan birçok ülkede olduğu gibi Türkiye’de de ana dili ile ulusal dil büyük ölçüde aynılaşmıştır. Bunda eğitim hizmetlerinin yaygınlaşması, toplumun genel eğitim düzeyinin yükselmesi, mevsimlik ve düzenli iç göçler ile kitle iletişim araçlarının her eve girmesinin büyük etkisi olmuştur. Türkiye’de Türkçeyi bilmeyen insan oranı her geçen gün azalmaktadır. Bu aynılaşma, kalkınma ve demokratikleşme bağlamında önemli ve olumlu bir gelişmedir. Ulusu oluşturan kesimlerden biri ulusal dili bilmiyorsa, ülkenin bütün yurttaşlarına sunduğu nimetlerden (iş bulma, seyahat, sağlık hizmeti alma, adalet arama, eğitim vb) tam olarak yararlanamayacağı gibi külfetleri (işsizlik, eğitimsizlik, sağlık hizmetlerinden yeterince yararlanamama vb.) de katmerli olarak yaşar. Resmî dilin bir kısım yurttaş tarafından yeterince bilinmemesi adaletsizliklere ve eşitsizliklere yol açar ve birçok toplumsal huzursuzluğa kaynaklık eder. Yurttaşlar, resmî dili bildikleri ölçüde demokratik süreçlere katılabilirler. Bu durum katılımcı demokrasiyi de geliştirmektedir.

Ulusal dilin tüm yurttaşlarca öğrenilmesi bir hak olduğu kadar bir görevdir de. Ulusal dil ülkedeki dil birliğini sağlayarak ekonomik, toplumsal, siyasal ve kültürel alanlarda iletişim yoluyla birçok katkı sağlar. Dil birliği siyasal, toplumsal ve kültürel bütünleşmeyi pekiştirir.

Yabancı dilde eğitim

İnsanların yabancı bir dil öğrenmeleri başka kültürleri tanımasını sağlar. Edinilen bu dil bilim, sanat ve kültür dili ise bireyin dünyayı izlemesine, o dilde üretilen bilgilere ulaşmasına, yeni sentezlere ulaşmasına ve kendi kültürüne yeni katkılar sağlamasına sebep olur. Bilişim teknolojisinin gelişmesinin sonucu olarak dünya ile iletişim kurmak ve bu amaçla yabancı dil bilmek günümüzde daha fazla önem kazanmıştır. Ancak okullarda yabancı dil öğretimi ile yabancı dilde öğretim arasındaki farka duyarlı olmak gerekir. Yabancı dilde öğretim bireylerde anlam ağlarının parçalanmasına, toplumun ortak algı ve değerlerinin ortadan kalkmasına ve sonuçta kültürel parçalanmaya yol açar. Ülkemizde görüldüğü gibi bir kısım okumuş, üst yönetici ve milletimizin “entel dantel takımı” diyerek alaya aldığı, mankurtlaşmış insan tipleri ortaya çıkar. Yine bu bağlamda değerlendirilmesi gereken bir konu da AB ülkelerinin her öğrenciye üç dil edindirmeye çalışmasına rağmen eğitimlerini yabancı dillerde değil, ulusal dilde yapmalarıdır.

Yabancı dilde eğitim yapan orta öğretim kurumları bir yana, üniversitelerde yabancı dillerde öğretimin dillere göre oranlarına bakıldığında 2005 yılında şöyle bir tablo ortaya çıkmıştır: On üç üniversitede İngilizce, bir üniversite Fransızca öğretim yapılmaktadır. Ek olarak bazı üniversitelerin bazı fakülte ve yüksekokullarında da yabancı dillerde öğretim yapıldığı görülmektedir. Yüz on üç fakülte ve yüksekokulda İngilizce, ikişer fakülte de Fransızca ve Almanca öğretim sürdürülmektedir (Akalın 2004: 44). İngilizcenin ezici ağırlığı dikkati çekmektedir. Bir başka açıdan ise tamamen Batılı dillerde öğretim yapılmakta, İngilizceye bağımlı olunmakta, dünyanın kalan kısmı görülmemekte (Çınar 2006: 34), dolayısıyla diğer kültürlerle bağlantı kurulamamaktadır.

Yabancı dil (İngilizce) takıntısı üniversitelerdeki akademik yükselmelerde de kendini göstermektedir. Yabancı dil baraj hâline getirilmiştir. Lisansüstü çalışmalar için bilim aşkı, düşünebilme, yaratıcılık değil, yabancı dil; hatta İngiliz kültürüne hâkimiyet ölçülmektedir. KPDS ya da ÜDS gibi sınavlar sanki yabancı dil becerisini ölçmekten çok, kolej eğitimi almamış (Batı’ya dönükleşmemiş diye de anlaşılabilir) olanların sisteme girmesini ve yükselmesini önlemeye yönelik bir işlev görmektedir.

Sömürgelerde yabancı dil, sosyal tabakalaşmanın bir mekanizması hâline gelir. Bir Avrupa dilini kullanabilenler, meslekî sektöre ve modern iş dünyasına girebilir; bundan yoksun olanlar ise daha üst mevkilerden mahrum edilirler (Altbach 1991: 155). Böylece yabancı dil, egemenin iktidar üzerindeki tekelini korumasına yardımcı olur.

Ülkede bilimsel bilgi üretimi bile âdeta yabancılar için yapılmaktadır. Yabancı dille (İngilizce) öğretim yapan üniversite ve fakültelerde yapılan bilim uzmanlığı ve doktora tezleri başta olmak üzere, neredeyse bütün yayınlar yabancı dilde yazılmakta, Türkçe bilen okur için değil, yabancılar için bilgi sağlanmaktadır. Ülkemizin kaynaklarıyla üretilen bilginin bu ülkede yaygın olarak dağıtılamaması ve kullanılamaması düşündürücüdür. Eğitimin yabancı dilde olmadığı üniversitelerde de birçok dalda yükselmek için yabancı dillerde yayın yapma zorunluluğu bulunmaktadır. Genellikle yüksek standartta olan bu yabancı dildeki yayınlar da Türk bilgi kullanıcısına sunulamamaktadır (Çınar 2006: 21). Bu yayınların duplikasyona dönüştürülmeden Türkçe olarak yurt içinde, Türk okuyucusunun kolayca erişebileceği bir merkezde toplanması sağlanmalıdır.

Kaynaklar

Akalın, Şükrü Haluk. 2004. “Ulusal Eğitim-Ulusal Dil İlişkisi” Ulusal Eğitim Kurultayı (20 Aralık 2003) Bildiriler. Ankara: Bağımsızlıkçı Aydınlanmacı Halkçı Eğitim Derneği Yayınları.

Altbach, Philip G. “Üçüncü Dünya İçinde Bilginin Dağıtımı: Yeni-Sömürgecilik Üzerine Bir Durum Araştırması”Sömürgecilik ve Eğitim. (Çev. İbrahim Kalın) İstanbul: İnsan Yayıncılık. 1991. s. 155.

Beykont, Zeynep F. “Amerka’da Eğitim Dili Politikaları ve ‘Öteki’ Diller” Kültür ve İletişim. 5(2) 2002.

Çınar, İkram. 2006 Mankurtlaştırma Süreci. Ankara: Anı Yayıncılık.

Bu yazı Türkçe Yaşam Dergisi. Sayı 1. Nisan-Mayıs 2007’de yayınlanmıştı.

 

You have no rights to post comments