Bu yazı, Eğitişim Dergisinin 12. sayısında Vedat Yağmur tarafından yazılan

"Galiyev Üzerine" başlıklı yazıyı değerlendirmek üzere yazılmıştır.

Soğuk savaşın bitişinden sonra Türkiye, Batı için çok önemli olan işlevlerinden birini kaybetti. Batı, dostluk-müttefiklik maskesini artık çıkardı ve gerçek yüzünü göstermeye başladı. Komşumuz artık Irak değil, ABD’dir. Yeni haritalar çizmeye çalışmaktadır ve bu çabalar bölgenin kan gölüne döneceği anlamına gelmektedir.

Bu görüntüyü analiz ettiğimizde Türkiye’nin yeni ittifaklar arama arayışı içinde olması ve bu bağlamda konu üzerinde daha önce kafa yoranların düşüncelerini öğrenmek istemesi doğaldır. Bu arayışta ülkemizin sorunlarını kendine dert edinen genç yazar Vedat Yağmur’un çalışmasını önemsemekteyim. İlgilendiği için kutluyorum. Hiçbir şey yapmamaktansa bir şeyler yapmak gerekir. Ancak Yağmur, gerek gençliği gerekse farklı bir akademik alandan gelmesi, kanımca bazı yanlışlar yapmasına yol açmıştır. Okuyucunun yanlış yönlendirilmemesi için bazı konular üzerinde kısaca durmak istiyorum.

Öncelikle yazar (muhtemelen kaynaklarının etkisiyle) Galiyev’i Stalin’in penceresinden algılamaktadır. Bu, “parti halktan önce gelir” algısıdır. Bu algı ister istemez Stalin’in yaptıklarını haklılaştırmaktadır. Birçok noktada Leninizmden (onun sağlığında bile) uzaklaşan Stalin’in “diktatörlüğünü” artık kimse tartışmamaktadır. Ancak bazı utangaç Stalinistler “devrimi yerleştirmek için yapmak zorundaydı” gibi ilke ve değerlerden yoksun sulandırma ile Stalinizmi meşrulaştırmaktadırlar. Oysa Stalin “tüketilebilir, çabucak yıkılabilir bir sosyalizm” kurmakla sol düşünceye büyük darbe vurmuştur. Milyonlarca insanı yok etmiştir. Galiyev’in eleştirilerini haklı çıkarmıştır. Stalin’i haklı çıkarma gayretkeşliğiyle aslında hem sosyalizme hem de Galiyev düşüncesine zarar verilmektedir. Rusyacı sosyalistlerimizin düştüğü önemli tuzaklardan biridir.

Ceditçilik, düşünce tarihimizde önemli yer tutar. Bizim aydınlanma çağına girişimiz olarak değerlendirilebilir. Elbette milliyetçidir. Milliyetçiliği ırkçılık olarak değil, antiemperyalist bir tavır olarak anlıyoruz. Galiyev’in anlayışının da bu olduğunu görüyoruz. Galiyev’i özgün yapan şeylerden biri de milliyetçi-sosyalist bir anlayışı benimsemesidir. “Yaşasın Bağımsız Türkiye” diye slogan atan 68’li gençliğin bu sloganı milliyetçi değil miydi? Sol, zihin inşa operasyonlarının bizde yerleştirdiğinin tersine milliyetçi/halkçı kaygılarla ortaya çıkar. İkinci Paylaşım Savaşı sonunda dünyadaki direnişçilerin kimliğine bakılırsa durum anlaşılır. Milliyetçiliği son zamanlarda solun dışına atmaya çalışanların (saf değillerse) niyetlerinden kuşku duymak zorundayız.

Galiyev’in Basmacılarla bazı konularda benzer düşünmesi onu emperyalizmin işbirlikçisi yapmaz. Dahası, Basmacıların doğru mu yanlış mı yaptıkları da bakış açısına göre değişir. Yanlış bir sosyalizme karşı çıkan herkesi karşıdevrimci ilan etmek sol bir düşünme hastalığıdır. Üstelik onlarla ilişkisi olmamış ama bu iftirayla saf dışı bırakılmıştır. Stalin’in entrikalarından biridir. Kaldı ki bu entrikalar sadece Galiyev’e de yapılmamıştır. Başta Lenin olmak üzere bütün lider kadro saf dışı bırakılmıştır. Troçki, Kamenev, Zinovyev ve milyonlar...

Galiyev, devrime katılmamışmış! Buna bilmeden konuşmak denir. Devrimin nasıl yapıldığını bilmek gerek. Rus devrimi proletaryanın aylar süren grevleriyle birkaç saat içinde iktidarı alaşağı ettiği bir devrim değildir. Devrim, işçilerden çok küçük burjuva aydınlar ile askerlerin eseridir. Rusya kapitalist bir ülke değildi ki proletaryası olsun! Devrim bir anda olup bitmemiştir. Ülkede birkaç yıl süren iç savaş yaşanmıştır. İşte Galiyev’in rolü bu iç savaş sırasında (ülke nüfusunun yarısını oluşturan) Müslüman halklardan ordu oluşturma ve kime vuracakları konusunda kararsız kalan bu orduyu ikna etmek, onları kızılordunun saflarına katmak olmuştur. Samara ve Kazan’da Çek ordusunu ve Kolçak’ı yenen Tatar kızılordusudur. Galiyev’in yoldaşı hatta akıl hocası Mollanur Vahidov da bu savaşta vurulmuştur. Bunlar devrimin kaderi açısından çok önemlidir. Galiyev devrimin kaderini belirlemiştir. Lenin’i Kremline yerleştirmekle devrim bitmiyor!

Kanımca Galiyev burada kullanılmıştır. Tatarlar (Türkler) ile Bolşevikler arasında adeta arabulucu olan Galiyev, Bolşevikler iktidarı sağlamlaştırdıktan sonra verilen sözlerin tutulmadığını görmüştür. Mücadelesi de bu sözlerin yerine getirilmesi doğrultusundadır. Bunun Lenin’e rağmen yapıldığı kanısındadır. Bu konuda Renad Muhammedi adlı Tatar yazarın Galiyev’in biyografisi niteliğindeki “Sırat Köprüsü: Sultan Galiyev” adlı eseri okunmalıdır.

Yazıda Galiyev’in ulusalcı-sosyalist görüşlerini değiştirmediği eleştiriliyor. Bence düşüncesini sonuna kadar savunma kararlılığı göstermesi onun davasına inanmış gerçek bir aydın olduğunu gösterir. Kaldı ki tarih Galiyev’i haklı çıkarmıştır yani görüşlerinde kör inatçılığı değil, sağlam düşündüğünü ve kararlılığını gösteriyor. Bunlar olumlu şeylerdir.

Doğru, merkez komitede değildi. Devrimin büyüklerinden sayılmak için illa merkez komitede olmak gerekmez. Galiyev’in merkez komitede olmaması onun etkisizliğini de göstermez. Ne olursa olsun o sistem içinde en üst düzeyde görev almış, devrim sırasında stratejik rol oynamış bir Müslümandır. Neden merkez komitede yer alamadığı eleştirilmeliydi bence. Adı geçenlerden Nerimanov (ki Azerbaycan devrimini yapanlardan biri ve Cumhurbaşkanıdır) da süslü biçimde öldürülmüştür. Diğerleri de türlü entrikalarla ya pasifize edilmiş ya da yok edilmişlerdir. Bunlar Stalinizmin barbarlığıdır. Ayrıca yazıda adı geçen kişiler sonuçta taşradaki kişilerdir. Galiyev ise merkezdedir.

Tam da bu günlerde Galiyev neden diriltildi?

Burada haklı ama zamansız bir eleştiri söz konusudur. Soğuk savaş yıllarında ABD’nin SSCB’yi dağıtmak amacıyla Galiyev’i gündeme getirmesi kendi stratejisi açısından tutarlıdır.  Ama şimdilerde Galiyev’i gündemde tutanları aynı kefeye koymak en azından doğru değildir. Çünkü Avrasya Birliğinin kurulması ABD’nin ve Atlantik bloğunun hiç istemeyeceği bir durumdur. Galiyev ise olsa olsa buna hizmet etmektedir. Attilâ İlhan’a “Avrasya’da bir hayalet dolaşıyor” dedirten budur.

Komünist olmamışmış! Türkiye’de solu ve sol düşünceyi iyi bilenlerden biri olan Yalçın Küçük, “Gizli Tarih 1” adlı kitabında Galiyev’i de tartışır ve iyi bir komünist olduğunu söyler. Onu yargılayan ve yok edenler  düzmece belgelerle amaçlarına ulaşmışlardır. Bunu 1990’da SSCB Komünist Partisi de itiraf etmiş ve saygınlığını iade etmiştir. Bu özür dilemektir. Galiyev’in eylemi de söylemi de ortadadır.

1920’li yılların başında Türkiye ile Sovyet Rusya arasında kurulan bütün anlaşma ve ilişkiler Galiyev’in yönlendirmesi, etkilemesi ya da bilgisi dahilinde olan şeylerdir.

Galiyev Türkiye’deki İstiklal Harbini de desteklemiş, selamlamıştır. Yazılarından bunu görmek mümkündür. Galiyev, Yusuf Akçura ile görüşmüş, Ziya Gökalp ile mektuplaşmıştır. Ayrıca birlikte çalıştığı TKP genel başkanı Mustafa Suphi’nin İstiklal Harbine destek verdiğini, dahası savaşa aktif olarak katılmak üzere Türkiye’ye girdiğini de biliyoruz. Kimler tarafından yok edildiği hala tartışılır.

Yazıda değinilecek başka konu ve yaklaşımlar da var. Ancak bunları yazarın gençliği ile açıklayabiliyor ve Galiyev üzerine düşünmeye devam etmesini öneriyorum.

You have no rights to post comments